Oregairu Cilt 11 Bölüm 03
Iroha’nın Yokluğunun Getirdiği Şey
Çevirmen: Forevertr3
Her ne kadar bizim detaylarla uğraşmamız gerekmediği söylense de, biraz endişeleniyor insan.
Kulübe gelen isteklerden ve Isshiki’nin önerisinin ardından birkaç gün geçmişti ve kulüp odasında ne yapacağımızı bilememe havası hakimdi.
Okuldan sonra kulübe geliyoruz, kitap okuyoruz, çay içiyoruz, arada abur cubur tarzı şeyler yiyoruz ve gözümüz hep odanın kapısına bakar halde duruyoruz. Bu birkaç gün böyle geçti. Bugün de böyleydi.
İlk defa birileri detaylarla uğraşıp bizim için ayak işleri yapacaktı. Oysa bugüne kadar bana tonlarca iş yüklenilmişti. Isshiki’nin kimseden yardım almadan bu tür işleri yapıp yapamayacağı konusunda endişe duyuyordum.
Evet, sanırım bu, babalık sevgisi dedikleri şeyden ötürü olsa gerek.
Eğer öyle olmasa, ben kendime “ben iş yapmayı seviyor muyum yoksa?” diye sorup, kendimden şüphe duyardım ve en sonunda kendimi kişilik sorunları olan biri durumuna sürüklerdim.
Her zamanki gibi, bizler bir istek aldığımızda veya bizlerden bir yardım istenildiğinde hemen kendimi işe verirdim, fakat bu seferki biraz farklı olsa gerek.
Kelimelere dökmek gerekirse, belli belirsiz bir işi kabul etmek diyebilirim, fakat bu sefer çikolata yapmamız gereken son tarihi açıkça biliyoruz.
Dahası bu iş için güvendiğimiz eleman, her yönüyle insana endişe veren Isshiki Iroha.
[Peki ben bundan sonra ne yapacağım!?] Gibi, Magical Shoujo serilerindeki tipik ana karakterden gelebilecek bir his ile derinden bir iç çektim. Sonrasında bir iç çekiş de tam karşımdan geldi.
O yöne baktım, Yukinoshita başını kitaptan kaldırmış ve kapıya bakıyordu.
Görünen o ki, o da bendeki aynı endişelere sahipti. Ah, yoksa bu kız Isshiki’ye aşık mı oldu? Iro x Yuki, fena olmazdı!
Bunu düşünürken Yuigahama’dan bir gülüş sesi yankılandı.
“İkiniz hala kapıya bakıp duruyorsunuz.”
Alaycı bir gülümseme ile konuşmuştu.
“Eğer Iroha-chan’ı düşünüyorsanız, fazla endişe ediyorsunuz.”
“Ben Isshiki hakkında endişelenmiyorum.”
“Benim ağzımdan hiç Isshiki-san çıktı mı ki!”
Aynı anda cevap vermiştik.
Ve hemen sonrasında Yukinoshita yüzünü kaçırdı.
Gerçek şu ki, ben ve korkarım Yukinoshita da, Isshiki hakkında çok endişelendiğimizi Yuigahama’nın açıkça görebilmesinden dolayı utanç duymuştuk ve ağzımızdan şu hep nefret edilen kalıp kelimeleri dökmekten başka bir şey gelmemişti.
Ve sonrasında, zaten böyle diyeceğimizi düşünmüş olan Yuigahama, yüzünde alaycı bir ifade vardı.
“O kadar çok anlaşılıyor mu?”
“Evet.”
Şu ana kadar yüzünü bizden kaçıran Yukinoshita, aniden tüm vücuduyla bize döndü. Yanaklarında ve kulaklarının tepesinde görünebilen bir kırmızılık vardı. Bunu gören Yuigahama mutluca bir soluk verdi.
Eğer bununla ikna olduysa ne iyi, fakat şu an bana doğru bakıyordu, bir “Mmmmm” yaptıktan sonra yüzünde karmaşık bir ifade belirdi.
“Hm?… Fakat Hikki, Iroha-chan’a karşı çok naziksin.”
“Evet öyle. Onu şımartıyor. Hatta bunun çok fazla kaçtığını düşünüyorum.”
Yuigahama’yı dinledikten sonra Yukinoshita bana baktı. Hey, bir saniye, aniden beni hedef almayın.
“Yok öyle bir şey…”
Cevabımı duyduktan sonra ikisi de şüphe içinde bana bakmaya devam ettiler. Neden ikiniz de bir şeyler demiyorsunuz…
Hayır, yok öyle bir şey! Neden bir türlü bahane aramaya çalıştığımı anlayamasam da, boğazımı temizledim ve bir kez daha açıklama yaptım.
“Benim endişemin sebebi sadece Isshiki’nin tüm işi yine bana yığmasıdır. Eğer Isshiki tek başına halletmeye çalıştığı için başarısız olup iş arap saçına döndüğünde bize bel bağlarsa bizim için büyük sıkıntıya yol açardı. Bu yüzden başından beri yardım etmemiz gerektiğini düşünüyordum.”
Ha deyince ağzımdan çıkar gibi konuşmam içime oturmuştu. Hayır, bunlar ha deyince ağzımdan çıkan kelimeler olduğundan dolayı kesinlikle doğruydular.
Bu benim kötü bir huyum.
Kimseye hiç bir şeyde güvenememem veya onların içinde güvenebileceğim bir yanını bulamamam, bunların ikisi de aynı şeyler.
Bu tip insanları ben nasıl anlayıp ve onlara güvenebileyim. Söylememe gerek yok ki, gerçeklerin ardında varlığını sürdüren o korkunç güven duyusunu görmek daha da imkansız.
Cidden, neden ben öyle bir insan için endişeleneyim. Saçmalığın da bir sınırı var.
Soğuk rüzgarın yanaklarımızı sıyırdığı o kafede karşımdaki ile konuştuğumuz bu kelimeleri hatırladım. Bu soruyu cevaplayabilecek biri çıkar mı ki?
Bunu düşününce, konuşmayı kestim, ve sonucunda ise tabiki ortama sessizlik hakim oldu. Sessizliği bozmak için bir iki cümle daha ekledim.
“Isshiki hakkında endişelenmek demek yerine, kendi geleceğim hakkında endişeleniyorum diyelim. Başıma iş çıkabilir diye şimdiden huzursuzlanıyorum.”
“Bu söylediğin beni, senin geleceğinden endişelenmenden daha fazla endişelendirdi…”
Yukinoshita’nın eli şakaklarındaydı ve derin bir nefes verdi.
“Evet, bu tamamen Hikki’den çıkabilecek bir şey.”
Yuigahama acı bir gülümseme ile cevap verdi, rahatsız ve sıkıntı dolu hali vardı.
Gerçekten de Yukinoshita ve ben Isshiki’ye karşı böyle insanlar değiliz.
Bir insana güvenmen için, onların güvenilebilir biri olduğunu düşünmen gerekiyor. Bunu temele alıp düşünürsek, Isshiki’ye güvenebilen tek kişi Yuigahama olmalı.
Isshiki’yi düzgünce değerlendirecek olursam, onun hakkında endişelenmemize veya gereksizce yardım etmemize gerek olmadığını düşünüyorum.
Mevzunun sadece bu noktası bile Yuigahama ve bizi ayırt etmesine yeter.
Peki ya Yukinoshita… Isshiki’nin onun elini tutmasında bile onun dokunulmaya ne kadar hassas olduğunu görmüştük… Fakat bu konuda nasıl düşünmeliyim bilmiyorum bile. Kendimi ona dik dik bakarken buldum.
“Eğer onu şımartmaktan bahsediyorsak, bence sen de buna benzer şeyler yapıyorsun.”
“Ben de mi? Ona yeterince katı davrandığımı düşünüyordum.”
Yukinoshita bize döndü ve öylesine baktı. Onu yandan izleyen Yuigahama ne demek istediğimi fark etmiş gibiydi ve ellerini çiçek yapıp bir şeyler mırıldandı.
“Şey… Ama bu insanlar içinde cidden nazik olduğunu gösteriyor. Yani sen, insanlara bakıcılık yapmaktan hoşlanıyorsun.”
Gahama’dan beklenildiği gibi, bu tamamen Gahama-san’dan duyabileceğin bir şey. Her zamanki gibi tersten anlıyor.
“Evet öyle olmalı. Yuigahama’nın da arkasını topluyordur, eminim.”
“Ne!? Yok, yok öyle bir şey! Ben kimseye öyle bir sorun çıkarmam, muhtemelen!”
Yuigahama ayaklandı ve neredeyse söylediğim yüzünden benle kavga edecekti, gözleri şiddetle bakıyordu. Fakat bu, Yukinoshita’nın gülümsemesi ile son buldu.
“Aa, yoksa kendinden haberdar olma duyun yok mu?”
“Benim kendi-… kendimden haberdar olmamda eksikliğim yok…”
Onun gülen yüzünü görünce Yuigahama’nın yüzü kızardı ve konuşmasında yalpaladı ve moralsizce yerine oturdu. Sonrasında oturuşunu düzeltti ve ellerini zarifçe dizlerine koydu.
Evet, kendinin farkında olmak önemli.
Fakat, Yukinoshita’nın Yuigahama’ya bakması ile Isshiki’ye bakışı arasında fark var.
Yuigahama’nın durumunda belki merhametten diyebilirim, veya herhangi bir şey gözetmeden şımartmak da diyebilirim. Isshiki’ye karşı ise, sadece normalinden biraz fazla girişimde bulunup ona yardım etmek istiyor, en azından bende böyle bir intiba bıraktı. Onların arasında mesafe var diyebilirim, veya Yukinoshita kendini Senpai’si durumunda görüp onun isteklerini bu temele dayandırarak düşünüyor olabilir.
Yukinoshita ile Yuigahama arasındaki yakınlığa birer isim vermiş olsak bunlar kedi ve köpek yavrusu olurdu. Yukinoshita ile Isshiki arasındaki ise anne kedi ve yavrusu olabilirdi. Hayır, Isshiki’ye kedi demek yerine, onun doğasına yakın olacak şekilde gaddar ve sinsi tilki diyebilirim.
…Gerçi, Yukinoshita’nın da bakım, yardım gördüğünü düşünüyorum, yani ikisinde de kabahat var.
Her neyse, güzel kızların aralarında iyi ilişkiler bulunması iyi bir şey.
Farklı bir söylem tarzıyla, güzel iki kızın tartışması çok korkunç…
Miura ve Kawasaki’deki gibi, bu ikisi tartıştığında diğer insanları korkudan kaçırtıp altlarına ettirirler. Chiburu gezegeninin insanları olmaya başladıklarını bile söyleyebilirim. Tabiki olmaz böyle bir şey.
ꕥ Link: http://ultra.wikia.com/wiki/Alien_Chibu Chibu ile Chibi kelime oyunu. Korkunçluk seviyesini göstermek adına.
Her neyse, Gönüllüler Kulübü ile Isshiki arasındaki ilişki, eh işte iyi diyebilirim.
Bunu düşünürken Yuigahama bir şey fark etmiş gibi başını eğdi.
“Belki de Iroha-chan bakılmayı seviyordur. Onun bu yanı çok tatlı…”
Konuşmasının yarısında birden masaya kapaklandı ve sonunu mırıldanarak bitirdi.
Bazen Yuigahama şaşılacak derecede güvenilebilecek insan gibi davranıyor, fakat onun birilerine isteklice güvendiğini de hatırlayamıyorum.
Ona bakınca Isshiki’ye benzettim, fakat bu ikisi aslında zıt kutuplar.
Belki de Isshiki’yi kıskanıyordur.
Fakat bir tane Isshiki bile fazla geliyor.
Eğer aynı tip insandan iki tane olsa, büyük sorun olur. Eğer Yuigahama, Isshiki gibi olursa, bu biraz…, belki iyi olurdu gibi fakat şimdiki de iyi, veya iyi olurdu… Şey… Eğer düşünmeye devam edersem çok saçma bir yerlere varacağım gibi. Boğazımı temizlemek için bir öksürdüm ve söylemek istediklerimi içime attım.
Öksürmem tuhaf çıkmış olsa gerek ki masaya yaslanmış olan Yuigahama yüzünü yavaşça arkasına çevirdi.
Saçları, üstündeki topuzunun etrafında sallandı ve sonunda saçak saçak önüne doğru düştüler. Gözleri saçlarının önündeki küçük aralıktan görünüyordu. Ağzı biraz açıktı ve dudakları hafiften titriyordu, ne büyüleyici bir manzaraydı.
Ve sonra bakışları beni yakaladı ve bir şeyler söylemek için hazırlandığımda bakışları artık bende değildi.
“Şey, Isshiki’ye tatlı demek biraz…, bu, tatlılık adı altında değerlendirilmemeli…”
Ağzımdan kelimeler çıktığında öyle utanmıştım ki kafamı kazımaktan başka bir şey yapamadım ve kafamı önümdeki daha okumaya başlamadığım kitabın o sayfasına eğdim.
Çok tutarsız konuşmuştum, en azından dediklerim açık değildiler. Eğer böyle bir şey yaşayacağımı bilseydim, kesinlikle ağzımı kapalı tutardım…
En azından bunlar benim görüşüm. Küçük bir kıkırdama duydum. Kaynağına baktığımda ayağa kalkmış ve bana gülümseyen Yuigahama’yı gördüm.
“…Hmm, demek öyle.”
Cevap vermesi sayesinde kendimi daha rahatlamış hissettim. Ve sonra, yine normal bir şekilde konuşmama devam ettim.
“Bir de, ona işlerinde yardım etmek isteyen Onee-san’ları var onun, ve o da bu durumdan memnun olmalı. Son zamanlarda bu kulübe benden önce geldiği bile oluyor.”
Bunu söylememin ardından Yukinoshita elini dudaklarının kenarına attı, somurtmuş görünüyordu.
“Bundan memnun mu bilmem artık… En azından geleceği ile ilgili önceden bir bildirim bıraksa iyi olurdu. Benim kırmızı çay stoğum da hızlıca tükeniyor hem, ve ayrıca çayın yanına bir takım şeyler de hazırlamam gerekiyor haliye. Ve dahası, sessizce ve huzurluca kitap okuma vaktim azalıyor.”
Sonrasında yorgunca bir “Haaaa” diye soluk verdi. Söylediklerinden açıkça sızlandığı belli olamasına rağmen, dudaklarının kenarları yukarı doğru eğiktiler, bu durumdan çok hoşnut gibiydi.
Bir örnek vermek gerekirse, bir geri kafalı büyük annenin, onun da ninesinden aldığı sızlanmalar gibiydi… “Kediye uyuması için yatak aldım fakat hala kedi karton kutuda uyumayı tercih ediyor, ah bu çocukla ne yapacağım ben.” gibi bir sızlanma mesela.
Yukinoshita ve Isshiki yalnız kaldıklarında bu tip bir sahne oluyordur, tamamen hayal edebiliyorum diyebilirim.
Isshiki’ye hiç aldırış etmemesine rağmen, ona çay yapıp işlerinde yardımcı olmak istiyor. Yani, Isshiki açık açık sırıttığında ve tam kalbinden kutlamak istediğini söylediğinde, Yukinoshita’nın etrafındaki kendi savunmasını zayıflatıyor. Vay be, araları çok hızlı iyileşmiş, Iro x Yuki, tam birbirlerine göre.
Yuigahama ona boş boş bakıyordu, Yukinoshita’nın Isshiki hakkındaki küçük mırıldanmalarını izliyordu.
Sonrasında bir iki kelime etti.
“Belki ben de kulübe biraz erken gelsem iyi olur…”
Konuşma tarzına bakarak küçük bir kıskançlık tespit etmiştim. Onu duyan Yukinoshita kaşlarını kaldırdı ve ona sitemle baktı.
“…Bu zaten normal bir kulüp için olması gerekendir. Buraya biraz daha erken gelmek çok normal bir durum olur zaten, değil mi?”
“Ah, şey, fakat kendimi Yumiko ile sohbet ederken bulduğumdan dolayı geç kalıyorum biraz.”
Yuigahama ortamı yumuşatmak için süklüm büklüm kıkırdadı ve aynı zamanda saçının topuzuyla oynadı. Fakat Yukinoshita bunu hiç de eğlenceli bulmamıştı.
“…Peki.”
Bu kısa cevapla, bakışları yavaşça ve sessizce kitabına doğru yol aldı.
Görünen o ki, somurtuyordu. Yani, buna Miura ile onun arasındaki öncelerden kaynaklanan bir şeydi. Eminim ki kıskanmıştır. Bugünkü kulüp aktivesi her zamanki gibi huzurluydu.
Yani, ben bile onun bu kıskançlığını görebiliyorsam, Yuigahama’nın görememesinin imkanı yok. Yuigahama duruşunu tazeledi ve sandalyesini ona doğru kaydırdı.
“Fakat, eğer istiyorsan, buraya çok daha önce gelebilirim. Üçümüzün burada dinlenmesi, seviyorum bunu… Şey, yani, cidden bu durumdan hoşlanıyorum.”
Şimdi ona daha da yakın olduğundan dolayı kelimeleri daha kolayca Yukinoshita’ya varıyordu. Küçük bir soluk vermesiyle Yukinoshita, Yuigahama’nın ifadesini kontrol etti. Gerçi ifadesine bakarak bir şey kazanabileceğini zannetmiyorum.
İkisininde ifadeleri birbirinden farksızdı.
Biraz utanmış ve bakışları yerde gezinen, aynı zamanda yanakları da kırmızıya boyanmış olan ifadeleri tamamen aynıydılar.
“…İzin ver bir çay daha yapayım.”
“Ah, öyle mi? Ben de biraz abur cubur çıkarayım!”
Bunu söyleyince Yuigahama çantasını kurcalamaya başladı.
Şey, yani, o abur cuburları genelde sadece sen yiyorsun… Cidden seviyor musun ki böyle şeyleri… Fakat böyle tiksindirici kelimeleri söyleyesim gelmedi.
Bu ikisinin bulunduğu bu ortamda gülümseyerek bir soluk çıkarmıştım.
“Hikigaya-kun”
“Ah, şey, buyur.”
Ellerinde çay bardağı ile bana seslendiklerini duyduğumda elimi onlara doğru uzattım.
Sıcak buhar üstünden tütüyordu, kırmızı çayın kokusu geliyordu, ve yanında ise tatlı şeyleri de verdiler.
“Al, Hikki.”
“Oh oh, teşekkürler.”
Bir tabak abur cubur önüme getirmişlerdi. İçlerinden birini aldım ve ağzıma attım. Sonrasında ne kadar sıcakmış diye sızlana sızlana, kırmızı çayımdan yudumlar aldım ve en sonunda ise bir oh çektim.
Her birimiz, bir ötekinden farklıydı. Soluklarımız birbiri ardına çıkarken, bakışlarımız da bir ötekinden diğerine bakıyordu.
Fakat yine de.
Hep böyle bir anda ziyaretçimiz olmuştur.
Tam da beklediği gibi kapıdan bir kaç tıklama sesi geldi. Yukinoshita’nın “gir” tepkisiyle beraber, ziyaretçimiz içeri girdi.
“Beklettiğim için üzgünüm.”
Bunu söyleyen, sonunda kulübe uğrayan Isshiki’ydi.
ꕥ ꕥ ꕥ
Yukinoshita bir bardak çay koyarken Isshiki de bize bir kaç adet kağıt uzattı.
“Bunlar bizim üzerinde karar kıldığımız birkaç fikir. Hepsinin açıklamasını yapacağım.”
“Peki.”
Yukinoshita’nın cevabıyla birlikte ona çayının ve yanında 2 kesme şeker verdi. Isshiki teşekkürlerini ilettikten sonra sakince çayını aldı.
…Oh, Yukinoshita’nın ilgisi çok muhteşem, fakat Isshiki’nın onunla bu standartlara alışması daha muhteşem.”
“Yer ve zaman hakkında…”
Benim şaşkınlığıma aldırış etmeyen Isshiki açıklamasına başladı. O konuşurken bana verdiği kağıtları okuyordum.
Ve birden etkinliğin tarihi gözüme takıldı.
“Ne yani Sevgililer Günü’nde yapılmayacak mı?”
Hayama Hayato’ya çikolata verebilmek için etkinliği kesinlikle o günde yapacağına karar kılar diye düşünmüştüm.
Fakat benim beklentilerimin tersine birkaç gün daha önce olacaktı. Sanırım bunu Yukinoshita da fark etmişti, bakışlarını kağıttan ayırıp bana baktı.
“Çünkü o gün lise giriş sınavları yapılacağı için bu etkinlikten sorumlu bir öğretmen atayamayız.”
“Ah, evet. Bir de o gün hafta sonuna denk geliyor.”
Isshiki onun cevabını kafasını eğerek onayladı. Yuigahama da bu cevaptan ikna olmuşça “Oh” çekmişti.
“Tabi bu sebeplerden biri. Hem o gün başka planları olanlar olacaktır ve bunu göz önünde bulundurarak, etkinliğin biraz daha önce olması gerektiğini düşündüm.”
“Anladım.”
Ne de inanılası bir neden.
Eğer Sevgililer Günü’nde okulumuzun liseye giriş sınavı olacaksa, ben tüm gün Komachi’nin başarısına dua eder dururdum. Sadece bunu yapmakla kalmaz, totem yapar, şans tılsımları çizer, ve hatta kendimle tanrıcılık denemesi bile yapardım.Tabi, öyle bir şey yapmam.
ꕥ Tanrıcılık Oyunu-> Japonya’da kafalarını kaynar suya sokarlarmış eğer yanmazsa bu masum olduklarını ve dileklerinin gerçekleşeceği anlamına gelirmiş.
O günün tümünü kafamda Komachi ile geçireceğim için şimdiden olası o günkü etkinliğin o kadar da önemli olduğunu düşünmezdim.
Eğer sınavlarla Sevgililer Günü çakışıyorsa, Komachi’nin bana çikolata yapacak vakti olmayacaktır… Yani, eğerki o günden önce gece gece kalkıp tüm sevgisiyle çikolata yaptığını görsem, ona vurabilecek kadar sinirlenirdim. Ona vurduktan sonra da, onu nazikçe kucaklardım…
Ah ah, Komachi çikolatası, birleştir KomaÇiko, benden daha da uzaklaşıyor…
Bu gerçekleri düşünüyorken, Isshiki ciddiyetle açıklamalarına devam ediyordu.
“Yukinoshita-Senpai, oraya saat beş gibi gelebilir misin? Senpai ve Yui-Senpai biraz daha geç gelebilirler.”
“Olur.”
“Biz Yukinon’la beraber gideriz. Değil mi, Hikki?”
Yuigahama’nın sesi bana çok uzaklardan geliyormuş gibiydi.
“Ah, artık umurumda değil.”
Eğer ben Komachi’nin çikolatasını alamayacaksam benim için başka her şey gözümde sıfır… Bir hışırtı ile benim tüm havam anında paramparça kül oldu ve uçup gittiler. Kaslı KOLLARın yapacakları gibi parçalandılar.
ꕥ God Eater Brust adlı PSP oyununa ait KAS ve KOL ile alakalı bir gönderme.
Yani benim için benim tüm kasım, güç kaynağım Komachi ise ben ne yapayım.
Sandalyemde arkama yaslanmış otururken, çaprazımda oturan Isshiki’den bembeyaz kar renginde soğuk bakışlar aldım.
“Bu konuyla o kadar ilgilenmiyorsun ki bende şüphe uyandırdın.”
Isshiki söylediklerini bitirdikten sonra, Yuigahama gülerek sanki “yok onun bir şeyi” diyordu.
“Yani Hikki yüzünü her böyle yaptığında cidden meraklanacak bir şey yok demektir.”
“Tamamen öyle. Sebebini aşağı yukarı tahmin edebiliyorum. Endişelenmene gerek yok, bırak onu kendi haline.”
“Oh, öyle mi…?”
Yukinoshita’nın açıkça konuşmamasından dolayı Isshiki şaşkınlıkla tepki verdi.
Isshiki açıklamasına devam etti.
“Gerekli mutfak alet ve edevatları öğrenci konseyi tarafından karşılanacak, bu konuda bir sıkıntınız olmasın. Önlük tarzı şeyler biraz sorun oluşturabilir, o yüzden herkes kendininkisini getirsin.”
Yukinoshita eli çenesinde tüm odaklanmasıyla onu dinlerken birden başını kaldırdı.
“Sanırım sorun yok gibi. Şu alet edevat listesine bir de benim bakmam mümkün mü acaba? Unuttuğumuz bir şeyin olmasını istemiyorum.”
“Tabiki!”
Isshiki’nin tepkisi biraz tuhaftı. Yukinoshita’nın demek istediğini anladığından şüpheliydim. Sonrasında elindeki kağıda birkaç not tuttu. Bunu tamamladığında kalemi sanki bir sihirli değnekmiş gibi elinde sallayıp durdu ve Yuigahama’ya baktı.
“Bu kısım ise iletişim ve haber vermek ile ilgili. Ehh, acaba Miura-Senpai ve Ebina-Senpai’ye ulaşmamda yardımcı olur musun? Cidden onlara nasıl ulaşırım bilemiyorum.”
“Anlaşıldı.”
Yuigahama havalı bir şekilde cevabını verdi, fakat ben bir anlığına yerimde çakılı kaldım.
Oh, oh… Sanırım ben az önce kadınlar topluluğunun karmaşıklığı hakkında bir esinti hissettim gibi… Siz kızlar… Birbirinizle mutluca sohbet edip, yeni birileriyle tanışıyor olmanıza rağmen, hala onlardan hiçbirinin iletişim numarasını bilmiyorsunuz, bu biraz korkunç…
Yani, korkunç olan taraf aralarındaki iletişimin iyiliğine rağmen gerçekte aralarındaki yalanlardır, ve eğer onunla arkadaş bile değilsen, onlarla zıtlaşmadığın sürece bunu anlayamayacağındır…
…Hayır, açıkça görünüyor ki Isshiki ve Miura aralarında iyi anlaşan insanlar değiller. En fazla diyebileceğim onların ilişkilerinin normal olduğudur. Ashi-san’dan beklenildiği gibi, senin iki yüzlülüğünden nefret ediyorum!
ꕥ Ashi-san-> Ashi-san Miura’yı sembole ediyor. Bunu aslında fanları vermiş. Çünkü ona “Ben” derken “Watashi” yerine “A-shi” kullanıyor. Animeye bakıp dinleyebilirsiniz.
“Ve, ve birde… Şu Kawa…, Kawa…, şu korkutucu Senpai’ye de biriniz ulaşabilir misiniz?”
“Şey, ben onu haberdar ederim.”
Yuigahama yine havalıca cevap verdi ve ben de yine bir anlığına şaşkın moda girdim.
Oh, oh… Benim gibi Isshiki de ismini hatırlamıyor… Tam Kawa-bilmem-ne-san’dan beklenildiği gibi. Fakat sakın bunu onun yüzüne karşı söyleme, Irohasu! Yüzüme vurma! Başka yerlerime de vurma n’olur!
ꕥ Junko Mihara’nın 1979’de popüler olan bir şiirinin satırı, 3年B組金八先生 as山田麗子(Reiko Yamada)
“Ve böylece haberdar olma konusunu da konuştuk.” Isshiki bir kez daha kontrolünü yaptıktan sonra konuşmuştu. Sonrasında bir an, “Ah, bir de” diye önceki kelimelerine ekleme yapmak için hazırlandı.
“Eğer davet etmek istediğiniz birileri varsa lütfen önceden söyleyin. Sayı hakkında kesin bir bilgi lazım!”
“Ah, demek başkalarını da davet edebiliyoruz.”
“Evet. Hmm, Tobe-Senpai’de davetli olmadığı halde geliyormuş.”
Her nedense, Isshiki bundan küçük bir istisna olarak bahsediyordu. Sen cidden Tobe’ye karşı zalimce davranıyorsun. Sen kesinlikle benimle iyi anlaşırsın.
“Ah, bunu Yumiko veya Hayato’dan mu duydun…”
Yuigahama zoraki bir gülümseme yaptı. Fakat Tobe bu etkinliğe gelecek. Eğer Tobe tamamen kızların olduğu bir etkinliğe gelecekse, Hayama biraz daha rahat hissedecektir, ve de gelmesini de kolaylaştıracaktır. O önem verme konusunda çok ciddidir, duyduğu anda etkinliğe koşarak gelecektir. Tobe iyi biri ama sinir bozucu…
Bunları düşündüğümde birkaç kelime aklımdan geçti.
Tobe, bay, bayan, Hayama, … başkalarını da çağırma?
Bu parçaları birleştirdiğimde fazla sürmeden bir manzara belirdi karşımda.
Kısacası.
Söylemem gerekirse.
… … Ben Totsuka’yı davet edebilirim.
“Tamam bunu bana bırakın!”
Bu ani çıkışımla bağırarak söyledim. Bununla beraber, Isshiki’nin omuzları zıpladı ve sonrasında ürkekçe bana baktı.
“Ne bu ani …”
Isshiki bunu söylemeyi bitirdiğinde Yuigahama gülerek sanki “yok onun bir şeyi” diyordu.
“Yani Hikki yüzünü her böyle yaptığında cidden meraklanacak bir şey yok demektir.”
“Tamamen öyle. Sebebini aşağı yukarı tahmin edebiliyorum. Endişelenmene gerek yok, bırak onu kendi haline.”
“Oh, öyle mi…?”
Yukinoshita’nın açık konuşmamasından dolayı Isshiki yine şaşkınlıkla tepki verdi.
Ah, ikiniz böyle hızlıca anlayabilecekse bu çok iyi. Yani ikisi de benden çoktandır umudu kesmişler…
“Yukinoshita-senpai, sana menü hakkında danışacaktım. Bizim birkaçını seçmemiz gerektiğini düşünüyorum, yoksa bunları sonra sipariş veremeyiz~”
Isshiki beni hiç aldırış etmedi ve konuşurken çantasından şekerleme tarzı şeyleri yapma tarifine benzeyen bir şeyler çıkardı. Yukinoshita onaylıyorcasına başını eğiyordu ve tüm sayfaları teker teker okuyordu.
“Buradan seçebileceğim çok şey var, hangisi daha iyi olurdu acaba… Çikolatalı pasta veya Islak çikolatalı kek veya çikolatalı trüf… Veya çerezlerde iyi olabilir. Fakat çikolata ne olursa olsun, orada mutfak işlerinde daha yeniler de olacaktır, çok zor bir şeyler seçemeyiz…”
Yukinoshita bu nokta üzerinde sızlanırken, bir sayfa daha çevirdi. Yani, evet bunların hepsi çikolata olsa da, bir çok çeşidi var.
Bu konuda hiç bilgim yok, o yüzden fazla da yorum yapamam. Ne kadar mı emin değilim? Şu söyledikleri Sachertorte’ı Sacherotote ile karıştıracak kadar bilmiyorum.
ꕥ Sachertorte (Islak çikolatalı pasta)–Sachertorte( Ore Monogatari’nin 2.Bölümünde buna ait bir kelime oyunu varmış)
Fakat her zaman konu üzerinde yeterli bilgisi olmadığı halde konuşan, yorum yapan korkusuz insanlar olacaktır. Yuigahama öyle biri.
Ve şimdi, Yuigahama elini havaya kaldırmış, kendisine söz verilmesini beklemeden vücudunu öne eğmiş, konuşmaya başlamıştı.
“Ah! Çikolata fondüsü gibi! ÇikoPa gibi eğlenceliler!”
“Çi, çipa…? Ne?”
Muhtemelen ilk defa böyle tuhaf bir kelime duyan Yukinoshita şaşkınca başını sallıyordu. Yani, bugüne kadar Yuigahama’nın söylediklerinden yola çıkarak, çikopa muhtemelen çikolata partisi ve ya çikolata fondüleri yapan bir partiden bahsediyordu. Gahama dilinde ikinci seviyeye varmak üzereydim. Muhtemelen şuan YUIEC’de yeni rekor kırdım.
ꕥ YUEIC-> “YU” Yui isminden geliyor. TOEIC ise İngilizce yeterlilik sınavının ismi.
Yukinoshita hala şaşkınca çözmeye çabalıyordu, fakat Isshiki “Ohh” diye başıyla rahatlamışca başını eğmişti.
“Yani, sanırım herkes beraberce eğlenebilirler~.Bu tip etkinlik mümkün tabiki~.”
Mümnün mü… Fakat, bak şimdi. TakoPa veya HotpotPa veya CurryPa, gibi şeylerin bile partisini sanki normal bir aktivite gibi yapabilecek gerçekten de insanlar var. Normal bir meyve suyu içme partisine git!
ꕥ Tako, Hotpot, Curry yemek isimleri, ayrıca Chiaki Takahashi’nin kendine ait selamlama şekli.
“Fakat etkinlik bir mutfak tarzı bir yerde olacak, yani…”
Hala ona karşı söylemeye getiremese de kendisini, parmaklarıyla ellerini çarpı yaptı. Yuigahama bunu görünce başını hüzünle çevirdi.
Sonrasında bu ikisini izleyen Yukinoshita başını eğerek onaylama hareketi yaptı.
“Eğer mevzu buysa, daha bilindik ve öğrenilmesi kolay bir şeyler tercih edebilirim… Kolay ve basit bir şeyler… …”
Hızlıca elindeki kağıtlara göz gezdiren Yukinoshita aniden bakışlarını oraya bakmaktan kesti. Sanırım sayfanın birinde bir reklam vardı ve üzerinde bazı yeni ürünler gösteriyordu.
“Burada tüm malzemeleri satıyorlar… Ve de ölçü yapmaya bile gerek kalmıyor, kullanımı oldukça kolaylar da.”
“Ah, eğer bu olursa yapabileceğimi düşünüyorum.”
Yuigahama’nın ağzından aniden çıkan bu sözlere karşı benden hiç bir şey çıkmadı. Hayır, sen, neler söylüyorsun böyle…
“… … …”
“N’olur sessiz kalmayın!”
Benim sessizliğimi ve Yuigahama’nın acıca inlemeleri birbiri ardına kovalıyordu. Çıkardığı sesler bittiği anda aşırı nazik bir ses çıktı. Yukinoshita Yuigahama’nın omuzlarını nazik ve zarifçe sıvazlıyordu.
“Yuigahama-san, bence senin tüm eforunu paketleme üzerinde kullanman gerektiğini düşünüyorum, değil mi?”
“Benim hakkımda endişelenme.”
Sonrasında Yuigahama’nın inlemeleri ‘Uwaa’ tarzına büründü. Hayır, ama biliyorsun ki paketleme de önemlidir. Mesela mavi bir sargı ipi kullanıp onu göğsünün etrafında bağlarsan, eminim ki herkesin konuştuğu şey olursun, seni popüler yapacağı garantisini veriyorum!
ꕥ Yani biliyorsunuzdur herhalde. Mavi kurdele + Etrafında sarmak.
Diye düşünürken Isshiki hafiften bir soluk çıkardı.
“Haa, fakat paketleme ne kadar iyi olursa olsun tat değişmiyor. Eğer ona uzaktan bakarsan da nasıl paketlediğin bile fark edilmiyor… Her neyse işte, bu etkinlik için olacağından, paketlemeye falan gerek yok.”
“Yani bir de paketleme için gereken tüm malzemeler pahalıya patlar.”
“Evet. Hala giriş ücretiyle beraberinde az veya çok parayı karşılamak zorundayız. Yani ne kadar ucuz, o kadar iyi.”
“…Ne, giriş ücreti mi talep edeceğiz?”
Ses tonumda açıkça anlaşılabilecek bazı duygular vardı. Sonrasında yüzümü astım. Bu ifademi gören Isshiki, ‘Uwa’ diye bir ses çıkardı ve ilgisini benden kesti.
“Senpai senin yüzün şu an çok iğrenç… Sadece yüz yen talep ediyoruz… Ve de siz, senpailerim için büyük yardımlarınızdan dolayı da para istemiyoruz.”
“Bu çok iyi olur…”
“Evet, eğer giriş ücreti toplayacaksak bütçemiz daha fazla şeyler yapmamıza olanak tanıyor… İlk olarak acaba bütçemizi söyler misin? Bunu kullanarak yardımı dokunabilecek bir kaç malzeme daha eklemek istiyorum.”
“Tamam, olur.”
Sonrasında dosyadan bir daha çıkardı. Sanırım bu, etkinlik için üstün körü bir bütçe kullanım kağıdıydı. Buna iyice bakan Yukinoshita menü için olası bir kaç seçenek üzerinde düşündü.
Fakat bize verilen görevin detayları, bizim için görevi zor kılıyordu.
Bunlara uğraşacak vaktimiz olmadığından dolayı elden de bir şey gelmiyordu.
Nezaketen verilen çikolatalara uyabilecek en iyi şey. Birinin utanmadan veya çekinmeden romantikçe ilgi duyduğu birine çikolata vermesini sağlayacak şey. Bir kere öğretilmiş bir şey ki, gelecekte de elverişli olduğu gibi onu yapan bir çocuğa bile ilgi çekici gelebilecek bir şey.
Görevimiz daha da zorlaştığını düşündükten sonra Yukinoshita’nın fısıltı şeklinde şu ana kadar mırıldandığı bir şeyi duydum.
“Yuigahama-san’ın da yapabileceği bir şey… Yuigahama-san’ın da yapabileceği bir şey…”
“Çok yükleniyorsun bana, Yukinon!”
Az önce inleyen Yuigahama, sandalyesini Yukinoshita’ya doğru kaydırdı. Sonrasında Yuigahama’nın her nasılsa sarılmasına aldırış etmeden elindeki kağıtları birer birer çeviriyordu.
Bir süre sonrasında yapılabilecek bir şey bulmuş olmalı ki hemen ardından ihtiyaç duyduğu tüm malzemeleri miktarlarıyla yazmaya başladı. Bu ana kadar bile Yuigahama ona sarılıyordu ve kolunu altından ne yazdığına bakıyordu.
Sonrasında Yuigahama neşelice güldü.
Yuigahama’nın kendisine güldüğünü düşünen Yukinoshita ona canı sıkkın bir şekilde baktı.
“…Sorun ney?”
“Hayır, sadece… Sadece bu biraz nostaljik diye düşündüm.”
Yuigahama ilk başta hızlıca ellerini çırparak ortamı yumuşatmak istemişti fakat sonrasında ellerini hafifçe indirdi ve fısıldar gibi bir şeyler dedi. Yukinoshita’ya bakarken gözlerinin içi parlıyordu.
Nostaljik hissettiği şeyi anlamıştım, cevabı biliyordum. Muhtemelen Yukinoshita da.
“…Aynen.”
Yukinoshita’nın cevabı basitti. Fakat tepkisindeki bakışları, onun konuşmasını bitirene kadar Yuigahama’yı göz bebeklerine hapsetmişti.
Bir süre sonra Yuigahama süklüm büklüm kıkırdadı, ve hemencecik sandalyesini Yukinoshita’ya daha da yaklaştırdı. Artık en sonunda, tam çaprazımda bu ikisi yan yana oturuyordu.
“…Değil mi?”
Sonrasında bir şeyi onaylıyorlarmış gibi, hafif bir tonda konuştular. Ona baktığımda, o da bana uzaklardan bakıyormuş gibi bakıyordu ve onun melek gibi ifadesine karşısında bir gülüş patlatmaktan başka bir şey yapmadım.
“Evet, öyle.”
Ben de basitçe cevabımı verdim ve gözleri kaçırdım.
Sadece bir yıl tam olarak bir geçmiş değil ama her nedense ben bunun üzerinden çok zaman geçmiş gibi hatırlıyorum, ki bu da nostaljik duygularımı uyandırıyordu. Her şeyin başlamış olduğu bu odada, kısa süre içerisinde aynı hızla her şey canlanmaya başlamıştı.
“Iroha-chan, teşekkürler.”
“Eh, ah, evet, şey, …asıl ben teşekkür ederim.”
Aniden Yuigahama’dan teşekkür alınca, Isshiki’nin devreleri yandı, ona karşı başını eğerek saygıyla tepki verdi. Acaba bu hareket Yuigahama’nın kıkırdaması için çok mu komikti ki? Kıkırdamaları bittikten sonra, neşelice soluklandı.
“Bu yılımız da bitmek üzere olmasına rağmen, bitmeden böyle eğlenceli bir etkinlik görmek ne güzel.”
“Bu yılın başlamasından daha fazla geçmemiş olmasına rağmen.”
“Okul yılından bahsettiğimi biliyorsun.”
Yukinoshita ve benim aramızda geçen son kelimeler Yuigahama’nın yanaklarını şişirmesine neden oldu.
Iroha bile bunlardan etkilenmişti ve “Uwa, bu ikisi tam kusur arayıcı tiplerden.” dedi.
Fakat bunlar da sohbetimizin sonunu ifade eden sinyali veriyordu, o bize baktı ve derinden soluklandı ve “Bugünlük bu kadar olsun,” dedi ve ayağa kalktı.
“Çay için teşekkür ederim. Çıkardığım sorunlar için özür dilerim.”
“A, şey. Asıl teşekkürlerini o güne sakla.”
“Peki o zaman, görüşürüz. Zamanlama konusunda en iyi ayarlamaları yapacağım.”
Yuigahama ve Yukinoshita’dan duyduğu veda sözleri ile Isshiki odadan ayrıldı.
Ve yine odada üçümüz kaldık. O nostalji duygusu şimdi daha da derinden, daha gerçekçi olarak vurdu bizi.
Fakat hissedilen bu nostaljinin sebebi muhtemelen o günden itibaren çok şeyin değişmiş olmasıydı. Muhtemelen bir de, bir yerlerde, zamanla kimliklerimizi kaybettiğimizdendir. Muhtemelen hepimizin artık aynı şeyi bir kez daha elde edemeyeceğimizi bildiğimizden dolayıydı.
İşte bu yüzden nostaljikler.
Eğer cidden değişmeye başladıysa, sonrasında, eminim ki, her şeyin sona ereceği bir gün gelecekti.
Yukinoshita kendisi gibi safça gülümseyen Yuigahama’ya bakıyordu. Bu ikisi boş muhabbete dalmış gibiydiler.
Bu sadece gözümle yakaladığım bir kare olmasına rağmen, ne tuhaf ki, çok hoş hissettiriyordu.
ꕥ ꕥ ꕥ
Kış günleri banyo yapmak daha uzun sürüyor.
Kendimi tamamen banyonun atmosferine kapılıp sürüklenmiş hissediyordum ve derinden soluklandım. Acaba, uzun yolu bisikletimle eve gelirken hissettiğim aynı kasvetli duyguyu neden şimdi de hissediyorum?
Daha fazla kalırsam bayılacağımı düşündüğümden dolayı güçlükle banyodan çıktım ve hızlıca kotatsunun içine tünelimi kazdım ve soğuk almamak için içinde uzanıp dinlendim.
Şimdiye kadar düşünmediğim şeyler aklıma geldi, ve bacaklarımı güçsüz hissediyordum.
Bunun yüzünden yerde yuvarlanmayı tercih ettim fakat sonunda ayağım yumuşak bir tüy topuna vurdu.
Ve sonra bizim sevimli kedimiz Kamakura kotatsunun içinde kıpırdandı. Bir nefret ile bana baktı ve sonra tüylerini kaşımaya başladı.
Bir süre sonra bir şeyler keşfetmiş gibi kulaklarını dikti ve yüzünü kapıya çevirdi.
Onunla aynı anda, kapının açılma sesi geldi.
“Ben gedim~”
“Oh, hoş geldin.”
Komachi çantasını yere indirdi ve üzerindeki montu çıkarmaya hazırlandığında Kamakura oraya gitti ve onun ayağına yaslandı, bu kedi sevilmek istiyordu.
“Ah, bir dur. Sonra senin tüylerin okul üniformama yapışıyor.”
Komachi Kamakura’nın kenarından yürüdü ve ben de onun yerine Kamakura’yı elime alıp sevdim. Bak şimdi, burada ben varken, uzun yorucu bir günden sonra eve gelen Komachi’yi rahatsız etme.
Sonrasında benim niyetimi anlayan Kamakura, kollarımın arasında tekmeler atmaya başladı. Bu kedi, kendinden başkalarını hiç düşünmüyor.
Yani Kamakura-san, madem bu kadar çok sevilmek istiyorsun, neden patilerinle yüzüme tekme atıyorsun…
Kamakura tekmelerine devam ederken Komachi’ye baktım, ve o tek ayağı üzerinde durmuş çoraplarını çıkarıyordu.
Her ne kadar ısıtmalar çalışıyorsa da, ayakların üşüyecek. Kızlar soğuk algınlığına yakalanmamalılar. Ona bir anne gibi bakarken, o da beni fark etmişti ve bir kere öksürdü, bana ne oldu dercesine bakıyordu.
“Ah, Komachi, git ve banyona gir, su hazır.”
“Öyle mi. Ah, fakat ben onu az önce yeniden doldurdum, ısıttım ve şuan çok sıcaktır.”
“Şey, bu yüzden git ve hemen banyonu yap diyorum.”
“Hayır, ben de bu yüzden su şu an kaynıyordum dedim ya.”
“Şey, işte bu yü “
Komachi aynı şeyi tekrarlayıp durdu.
…Bekle? Ne? Ne sitem etti be, şimdi de el sallayıp gidiyor.
“Hayır, hayır, hayır, ben asla Onii-chan’ın az önce kullandığı banyoya girmem. Düşünsene Onii-chan’ın vücut sıvıları da onun içinde. Asla olmaz.”
“Bana bir domuzmuşum gibi davranma.”
Acaba bir kere de olsa Wakame-chan Katsuo-kun’a böyle bir şey demiş midir… Bence Isono ailesinden kalma banyo suyu çok tatlı oluyordur.
ꕥ Sazae-san “antika” mangasına gönderme. Wakame ve Katsuo kardeşler.
Yani niye bu kız suyu yeniden değiştiriyor ki. Bu derece bir davranış abartı değil mi? Yani, ben her zaman ondan sonra banyoya girdiğimde sorun çıkarmıyorum… Tabi ki bu iğrenç bulmakta doğal.
Fakat eskiden zeki ve tatlı olan kardeşime taktığımız Komachica lakabıyla çağırdığımız günlere oranla bugünkü Komachi-chan çok değişik, muhtemelen ergenlikten dolayıdır…
ꕥ Chica Japonca’da İspanyol Bayan demektir.
Komachi’nin büyümesini düşününce göz yaşlarım kendiliğinden akmaya başladı. Komachi’nin gözlerinin uçlarında da parlak bir şey vardı. ‘Olamaz, acaba Komachi de aynı şeyi mi hissediyor?’ Diye düşünüyordum ve sonrasında bir esneyen ses duydum.
“Ben banyoya gireceğim.”
“Ah ah, git ama sakın uyuyakalayım deme.”
“Tamam~”
Cevabı ses çıkmayacak gibi vermişti. Sanırsam çok yorulmuştu.
Tabi giriş sınavına birkaç gün kaldı.
Ona yardımcı olabileceğim tek konu banyo hazırlamak değil, onun için dua da edeceğim. Ve bir de, battaniyesini ve ayakkabılarını ısıtmasına yardım edebilirim. Uh-oh, eminim ki yine nefret edileceğim. Eğer bu Sengoku dönemi olsaydı, belki başarılı bir yaşamım olurdu.
Sanırım bu, Sevgililer Günü’nden bahsedebileceğim zaman değil…
Ona etkinlikten bahsetmesem daha iyi olacak gibi. Onu boş yere pişman olabileceği bir endişeye sokmak istemiyorum. Ne de olsa sınavlar için canını dişine takarak çalıştı. Her şey bittikten sonra ona muhteşem bir hediye vereceğim.
İşte bu yüzden, elimden geldiği kadarıyla onu kendi meselelerimden uzak tutacağım. Ona sorun çıkarmayacağım ve endişelendirmeyeceğim.
Komachi şu an elinden gelenin en iyisini yapıyor, ona engel olmamalıyım.
Sadece kendi gücünü ve arzusunu kullanmak büyümenin adımlarından biri. Emeklemeyi kendin öğrenmelisin, yürümeyi kendin öğrenmelisin, ancak böyle diğer bir insanla yürümenin ne olduğunu anlayabilirsin.
Yavaş yavaş abinden uzaklaşarak, aynı hızla Komachi yetişkin olmaya başlıyor. Çok yalnızım, çok yalnızım… Diye düşünürken, daha da yalnız hissettim, ve karmaşık duygulara daldım gittim.
Çünkü aşırı yalnız olduğumdan dolayı, aniden kafamı kollarımın arasında olan Kamakura’nın tüyleri arasına soktum.
Aha… Komachi’den çikolata ne zaman alacağım… Tüm hayatım boyunca ondan çikolata alabilmek istiyorum.
Arkadaşlık çikolatası olsun, Homo-çikolatası olsun, bunlar artık umurumda değil. Tek istediğim KomaÇiko.
…Bana KomaÇiko yapın lütfen.
Not
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.