Lunerra’nın Ekstrası Cilt 1 Bölüm 2

[ A+ ] /[ A- ]

Uyandığım odanın aslında neresi olduğunu anladığım an birkaç saniye boyunca donakaldım. Dakikalar önce öldüğümü ve o karanlık yerde sonsuza kadar kalacağımı düşünüyordum ama kendimi bir anda en sevdiğim oyundan bir odanın içinde bulmuştum.

 

Yataktan doğrularak korkuyla karışık bir merakla odayı inceledim. Dokunduğum her şey bana bu ‘gerçek’ diye bağırıyordu ama buna nasıl inanacaktım ki?

 

Titreyerek çevremi incelemeye, bunun bir çeşit halüsinasyon veya rüya olduğuna dair izler aramaya çalışıyordum ki bana çok da uzak olmayan dolabın kapağındaki ayna gözüme takıldı ama kendimde ona yaklaşacak cesareti bulamadım.

 

Tam anlamıyla her şeyi ile burası, sayısız kez gördüğüm o odayı anımsatıyordu. Bu yüzden aynadaki yansımamı görmekten, karşıma çıkacak olan kişinin ‘ben’ olmamasından korkuyordum.

 

Duvarlar üzerime üzerime geliyor gibi hissetsem de bir süre sonra derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirdim. Korkuyordum ama burada sonsuza kadar dikilemezdim. Bu yüzden titreyerek bile olsa aynanın karşısına geçtim ve yansımama baktım.

 

Uzun olmayan ama kısa denilemeyecek kömür karası saçların yanı sıra gri, neredeyse renksiz denebilecek gözler, oldukça sıradan yüz hatları, sıska ve en fazla 1,70 metre uzunluğunda olabilecek kısa bir vücut beni karşıladı.

 

Bir süre aynaya bakakaldım. Çünkü ne eski halime benziyordum ne de bildiğim oyunun herhangi bir karakterine… Yüz hatlarım oldukça sıradan olsa da ne kadar düşünürsem düşüneyim aklıma böyle bir görünüşe sahip biri gelmiyordu. Korktuğum şey gerçek olmuştu…

 

Kimdim ben? Gerçi… En başında gerçekten neredeydim ki ben? Gerçekten oyunun içine girmiş olma ihtimalim yoktu değil mi?

 

Hızlı bir şekilde odanın içerisinde bir pencere olup olmadığına baktım ve sonrasında perdelerle örtülmüş bir duvar gördüm.

 

Yavaş adımlarla perdeye yaklaştım, onu hızlıca kenara doğru çektim ve güneşin ani ışıltısıyla gözlerimin kamaşmasına engel olamadım. Gözlerimi kısarak ışığı olabildiğince engelledikten sonra dışarıya baktım ve ardından gözlerime inanamadım.

 

Bir binanın 7 ila 9’uncu katları arasında olmalıydım, yani oldukça yüksekteydim ama bu önemli değildi. Camdan rahatlıkla görülebilen garip ama tanıdık görünümlü modern otobüsler, yolların yanından yürüyen üniformalı insanlar ve devasa bir teknoloji merkezine benzeyen bir üniversite kampüsü görüş alanımı dolduruyordu.

 

Güneşin kırılan ışığıyla muhteşem bir şekilde parıldayan manzara, gözümü öylesine almıştı ki… Bir zamanlar gördüğüm o animasyonların hepsi, şimdi gerçekçi bir şekilde karşımdaydı ve o kadar güzeldi ki ilk defa deniz görmüş bir çocukmuşçasına dışarıyı izlemeye devam ettim. Sadece camdan dışarı bakarak görebileceğim bu modern manzara beni resmen hipnotize etmişti.

 

~bip

 

Dalgınlığımla birlikte aniden odada da bir ses yankılandığında irkilerek yerimde zıpladım. Sonrasındaysa az önce uyandığım yatağın hemen yanında ekranı parıldayan bir telefon gördüm.

 

Merakıma yenik düşerek oldukça modern ve sade görünümlü telefona yaklaştım ama sonrasında başka bir şey dikkatimi çekti. Telefonun hemen yanında, üzerinde ‘siyanür’ yazan ve özenilmeden fırlatılmış gibi görünen birkaç kutu vardı.

 

Kutuların neredeyse bomboş olduğunu görünce aklıma korkunç bir senaryo geldi. Ben… Gerçi, daha doğrusu ‘önceki ben’ intihar mı etmişti?

 

Kutuların üzerinde parıldayan yazıyı okudukça fikir aklıma daha da çok yattı ama eğer öyleyse nasıl hayattaydım ki?

 

Refleks olarak vücudumu kontrol ettim ama oldukça sağlıklı görünüyordum. Herhangi bir ağrım veya problemim olmadığını fark ettikçe teorim çürüyordu ama boş kutuların başka açıklaması da olamazdı.

 

Düşüncelere dalmışken, kutuların yanındaki telefonun ekranı bir daha parıldadı ve odada yeniden ‘bip’ sesi yankılandı.

 

Böylelikle telefonu elime aldığımda ilk olarak saate ve tarihe baktım.

 

——————————–

11:56

14 Eylül 2043, Pazartesi

 

Clara’dan 8 yeni mesaj:

Günaydın! 09:13

Uyanmadın mı daha? – 10:22

Beni yine görmezden mi geliy… – 10:58

——————————–

 

Tarihe baktığımda, gerçekten de hikâye modunun ikinci kısmında olduğuma yeniden emin oldum. Çünkü hem gün hem ay hem de yıl tıpkı oyundaki gibiydi ama daha önemli bir problemim vardı… Ekranın ortasında gördüğüm bildirimleri okuduğumda ne yapacağım hakkında zerre fikrim yoktu.

 

Clara? Clara kimdi ki? Eğer ailemden biri olsaydı ismi kesin ‘anne, abla’ gibi şeyler olacağından bu kişiyle kan bağım olmadığına neredeyse emindim.

 

O zaman sevgilim falan mıydı? Gerçi… Vücudun asıl sahibi en başta ben bile değildim ve bunu düşündüğüm an gözlerim genişledi. Çünkü aslında nasıl bir durumun içerisinde olduğumu yeniden fark etmiştim.

 

Ben kim olduğunu bile bilmediğim birine dönüşmüştüm ve bunun rüya olmadığına oldukça emindim. Aynı şekilde Lunerra’nın Toprakları adlı oyunun içerisindeydim ama ne ana karakterdim ne de oyunu oynadığım 6132 saat boyunca böyle görünümlü biriyle karşılaşmıştım.

 

Ben… Ölmüştüm ve bunun ardından intihar eden; hikâyede yeri bile olmayan bir figüranın, bir ‘ekstranın’ vücuduna girmiştim…

 

Başım dönmeye, midem bulanmaya başladı ve alnımın ortasına saplanan keskin bir hançerden farksız bir baş ağrısı yüzünden düzgün düşünememeye başladım.

 

Kendimi yatağa bırakarak sakinleşmeye çalıştım ama gözlerimi kapattığım an, kim bilir belki de yıllarımı harcadığım o karanlık yer aklıma geldi ve midem daha da bulanmaya başladı. Bu yüzden de yataktan fırlayarak lavaboya koştum.

 

Lavaboyu bulmak için biraz zaman harcamış olsam da içeri girdiğim gibi klozete midemi boşalttım. Ardından ağzımda kalan iğrenç tat nedeniyle musluğa giderek hafif bir gargara yaptım ve sifonu çektikten sonra yeniden yatağıma, daha doğrusu bu vücudun yatağına uzandım.

 

‘Lanet olsun…’

 

Gözlerimi kapattığımda yine o karanlık yeri hatırlayacağım korkusuyla tavanı seyretmeye başladım.

 

Ne kadar inkâr edersem edeyim, bunun bir rüya olmadığına adım gibi emindim. Oyunu bitirdikten sonra yapımcılarla yaptığım konuşma, ardından hissettiğim acı ve gözlerim kapanmadan önce gördüğüm o gülücük… Başıma gelenlerin sorumlusu kesinlikle Lunerra’nın yapımcılarıydı.

 

Bu bir yana kalbimde ve tüm vücudumda hissettiğim o acıyla birlikte kararan görüşümü düşündüğümde, hayatta olmam imkânsızdı ama bir yandan tepesine siyanür dikip intihar etmiş başka bir vücutta uyanmıştım.

 

Ne yapmam gerekiyordu? Ben… En başta kimdim ki? Bu vücudun ismi neydi? Bu lanet oyunun içinde bir figüran olsa dahi görmediğim bir karakterin olması gerçekten mümkün müydü?! Bu düşüncelerin altında ezildiğimi hissediyordum fakat sonra, bir anda izlediğim tavanın önünde bir parıltı olduğunu fark ettim.

 

Meraklı bir şekilde parıltıya odaklandım. En başta bu parıltıyı nasıl fark etmemiştim ki? Çok parlak olmasa bile kesinlikle göze batıyordu…

 

Doğrulup parıltıya ulaşmaya çalıştım ama ona, daha doğrusu boşluğa, dokunduğum an parıltı bir anda genişleyerek önümde holografik bir pencere açtı.

 

Havada süzülen pencereyi gördüğüm gibi tanımıştım, bu Lunerra’nın oyun içerisindeki envanter, üretim sekmesi ve yetenekler gibi türlü şeylere erişim sağlayan sistemiydi.

 

Bu dünya ‘uyandığında’ insanların güçlenmesini sağlayan şey bu sistemin ta kendisiydi. Yani bu sistem bana özel değildi, dünya üzerindeki herkes buna ulaşabiliyordu.

 

Gerçi eskiden ana karakter olarak birtakım ayrıcalıklarımızda vardı tabii fakat şimdi, gerçekliğim haline gelen bu oyunda sistemin ne gibi şeyler yapabileceği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

 

Havada süzülen bu holografik pencereyi görmek, beni garip bir şekilde heyecanlandırmıştı ama bu heyecanın sönmesi pencerenin önünde beliren bir yazıyla beraber yok oldu.

 

——————————–

Merhaba! Umarız size sunduğumuz ayrıcalığı beğenmişsinizdir!

——————————–

 

Mesaja uzunca bir süre bakakaldım. Ne yapacağım, hatta ne düşüneceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu ki mesajın devamının gelmesi uzun sürmedi.

 

——————————–

Tıpkı şüphelendiğiniz gibi, sizi Lunerra’nın Toprakları’nın içine transfer ettik! Önceki hayatınızda yaşadığınız sıkıntılarınız ve sıradan bulduğun yaşamınızı, bu fırsatla birlikte değiştirebileceğinizi umuyoruz!

——————————–

 

Ağzım açıldı, benimle konuşan her kimse ona sövmek istedim ama yine de bir şey diyemedim.

 

——————————–

İlk başta sizi ana karakterin bedenine transfer etmek istemiştik… Fakat bu oyunda %100 başarıma ulaşmış biri olarak, ana karakter olmanın size bir yenilik katmayacağını düşünerek önünüze bambaşka bir yol açmaya karar verdik!

 

Öncelikle söylemeliyiz, oyun hakkındaki derin bilginiz ve gömdüğünüz saatleri düşünürsek maalesef size herhangi bir ayrıcalık tanıyamadık. Hatta bu dünyanın insanlarına göre avantajdan çok, dezavantajınız var fakat engin bilginiz ve sahip olduğunuzu düşündüğümüz ‘yeteneğinizle’ birlikte size yepyeni bir deneyim yaşatacak bu bedenin yardımıyla ‘sıradan’ hayatınızın değişeceğine eminiz!

 

Ayrıca… Tıpkı tahmin ettiğiniz gibi, önceki bedeniniz artık hayatta değil ama kimin umurunda değil mi? Sonuçta o hayattan sıkılmıştınız ve bunu bize söyleyecek kadar ileri gittiniz. Bu yüzden bu yeni dünyada yaşayacağınız yeni deneyimlerle acı dolu geçmişinizin neden olduğu rahatsızlığınızı giderebileceğinize inanıyoruz!

 

Hem uyandığınız vücut hakkında endişelenmenize gerek yok. Zira vücudunuz, intihar etmeyi seçmiş güçsüz birine ait ve eğer siz bu vücutta uyanmasaydınız, vücudunuzun önceki sahibinin hiçbir arkadaşı olmadığı düşünülürse ölü bedeni en az bir hafta boyunca bu oda da çürüyecekti. Zaten ailesinden o kadar nefret ediyordu ki onun yerine geçmek hem onun için hem de bu dünya için bir iyilik olacaktır…

 

Bu, birbirimizle iletişim kurabileceğimiz son an olacak. Yani bir daha ne biz sizinle ne de siz bizimle konuşabileceksiniz. Kalbinizde uzun zamandır var olan boşluğu iyileştirebilmenizi umuyoruz! Bol şanslar, iyi eğlenceler!

——————————–

 

Uzun mesaj, havada süzülmeye devam ediyorken bir anda kapandı ve holografik pencere yok oldu. Ben ise öylece boşluğa bakmaya devam ettim.

 

Bir süre olduğum yerde öylece bekledim ve ardından kendimi yeniden yatağa bıraktım. Aslında, yapımcının söylediği şey doğruydu. Önceki hayatım umurumda bile değildi. Sonuçta ne sevdiğim biri ne de bir ailem vardı. Arkadaşım olduğunu zanneden kişiler öldüğümü öğrendiğinde büyük bir ihtimal hayatlarında hiçbir şey değişmemiş gibi yaşamaya devam edeceklerdi.

 

Uzunca bir süre düşündüm. Ne yapacağım, nasıl hareket edeceğim konusunda dakikalar boyunca düşündüm. Ardındansa az önce gördüğüm holografik pencerenin yeniden oluştuğunu hayal ettim ve bundan hemen sonra, tam önümde az öncekinin tıpatıp aynısı bir pencere açıldı.

 

——————————–

-Kişisel Bilgiler-

İsim: Aiden

Soy İsim: Tenebra

Irk: İnsan

Yaş: 18

 

-İstatistikler-

Genel Seviye: F

Güç: F-

Çeviklik: F-

Canlılık: F

Dayanıklılık: F-

Şans: E-

Büyü Gücü: F

Mana Verimliliği: F

Çekicilik: E-

 

-Ustalıklar-

Kılıç Ustalığı(F)

Stilsiz, herhangi bir yatkınlığı veya odağı olmayan en temel kılıç ustalığı.

——————————–

 

İstatistik pencereme bakarken, yapımcıların söylediği ‘dezavantaj’ aklıma geldi. Ben… Kesinlikle bu dünyanın çöpüydüm. Tüm istatistiklerim mümkün olan en alt seviye, yani F- seviyesinin bir tık üstündeydi ve hiçbir yeteneğim yoktu.

 

Yalan olmasın, bir tane ustalığım vardı ama o da sadece F seviye kılıç ustalığıydı… Yüzümde acı bir gülümsemeyle ismime baktım.

 

‘Aiden Tenebra…’

 

Bu çocuk acaba oyunda olan ama hiç karşılaşmadığım bir karakter miydi yoksa benim bu dünyaya transfer edilmemle birlikte özellikle oluşturulmuş bir varlık mıydı? Çünkü ne kadar düşünürsem düşüneyim aklıma böyle bir karakter gelmiyordu…

 

“Kısaca sıkıldıysan al sana oyunumuzun gerçek hali, mi diyorsunuz… Ana karakter olmadan sanki bir ‘ek paket’ yüklemişçesine yepyeni bir karakter ile oyunu bir daha bitir diyorsunuz huh…”

 

İstemsizce gülümsedim, aslında düşünüldüğünde fantastik bir dünyaya girmek herkesin hayali değil miydi? Yaratıklarla savaşmak, büyü kullanabilmek ve bir insan olmanıza rağmen dağları ikiye bölecek güce ulaşmak… Hayal ettiğinizde, gerçekten deneyimlemek isteyeceğiniz bir şey değil miydi?

 

‘Aiden Tenebra… Aiden Tenebra…’

 

Yeni ismimi aklımdan birkaç kez sayıkladım ve ardından yatağımdan doğruldum.

 

Evet, eski ve sıkıcı hayatımdan burada kurtuluyorum! Ben, artık Aiden Tenebra’yım. Bir çöp olabilirim, istatistiklerim herkesten daha berbat olabilir ama tıpkı yapımcıların belirttiği gibi elimde büyük bir koz var.

 

Geleceği, oyundaki efsanevi eşyaları, gizli yetenekleri ve daha nicelerini ezbere biliyorum. Eğer düzgün ilerleyebilirsem, gerçekten de bu çöp vücudu bir efsaneye dönüştürebilirim.

 

Hızlı bir şekilde siyanür kutularını topladım ve hepsini çöpe attım. Ardından yeniden odamın penceresinin önüne geldim ve artık gerçekliğim haline gelmiş Lunerra’nın dünyasına içtenlikle gülümsedim.

 

“Ben geldim!”

 

*******

 

Yatağımda uzanıyorken az önce aklıma gelen şeyi düşündüm. Evet, bu evren hakkında derin bir bilgiye sahip olabilirdim ama atladığım büyük bir nokta vardı.

 

Lunerra’nın Toprakları’nda, kontrol ettiğimiz ana karakterin kendi ismi, görünüşü ve geçmişi var. Var ama verdiğimiz kararlar ile aslında karakterin asıl kişiliğini biz belirliyoruz. Yani karakterin merhametli bir iyilik perisi olması da önüne gelen her şeyi yakıp yıkan kötü bir adam olması da bize bağlı.

 

Aynı şekilde karakterin hangi silahı kullanacağı, hangi istatistiklerine odaklanacağı da tamamen bizim seçimimize bırakılmış bir şey ve ben şu an ana karakter olmadığım için onun hakkında tam anlamıyla sıfır bilgiye sahibim.

 

Hikâyenin çok dan ikinci kısmında olduğumuzu düşünürsek kişiliğinin ve gelişiminin temellerini atacak kararları çok dan vermiş olmalı… Tabii bir de o aptal ruhu da ele geçirmiştir, yani eğer kötü sona doğru gidiyor olursa dünyayı kaosa sürükleme ihtimali oldukça fazla.

 

Açıkçası kötü adam olmasına, iyi adam olmasından daha çok ihtimal veriyorum. Çünkü biz oyuncular olarak oynadığımız karakterin geçmişini görsek de onunla çok empati kuramayız. O an ne istiyorsak, bizi tatmin edecek olan şey neyse onu yaparız.

 

Şöyle örnek vereyim; ana karakterin ebeveynleri biri tarafından katlediliyor. Ailesi öldükten sonra zor zamanlar geçirerek bir dilencinin hayatını yaşıyor, sayısız çocuk ve hatta yetişkinler tarafından zorbalığa maruz kalarak büyüyor ve sonunda şans eseri karıştığı bir olay yüzünden geçmiş yaşamında oldukça güçlü bir ruhun kalıntılarını, kendi vücuduna absorbe edilmiş halde buluyor.

 

Sonra öğreniyor ki bu ruhla iletişim kurabiliyor ve bu da yetmezmiş gibi bu ruh, ondan intikamını almasında yardımcı olacağı sürece onu dünyanın tepesine çıkarabileceğini söylüyor.

 

Şimdi tüm bunlarla birlikte ana karakter olduğunuzu ve geçmişte yaşadıklarınızı düşünün. Aileniz öldürülmüş ve bu yaşınıza kadar zorbalıklarla büyümüşsünüz.

 

Gerçekten düşünebilen bir insan olarak, size acı çektiren dünyadan nefret etmez misiniz? Ana karakterin başına gelenleri gerçekten yaşayan biri, merhametli bir iyilik perisi olabilir mi? Buna çok ihtimal vermiyorum, zaten mantıklı düşünebilen biri de vermez.

 

İşte beni endişelendiren şey tam olarak bu. Eğer ana karakter kötü sona doğru ilerlerse, o zaman onu durdurmak oyunun içini dışını bilen benim için bile zor olabilir. Çünkü ben bu evren hakkında ne kadar bilgi sahibiysem, o lanet ruhta neredeyse benim kadar bilgi sahibi.

 

~bip!

 

Düşüncelerime bayağı bir dalmıştım ama sonra odanın içerisinde yankılanan bildirim sesiyle kafamı kaldırdım. Sahi… Bana mesaj atan bir ‘tanıdığım’ vardı.

 

Bir kenarda unuttuğum telefonumu elime aldım ve ardından mesajlaşma uygulamasına girdim.

 

Tıpkı benim gibi, Aiden adlı çocuğunda pek arkadaşı yokmuş gibiydi çünkü mesajlaşma uygulaması ‘Clara’ isimli kişi haricinde bomboş. Gerçi intihar etmeden önce her şeyini silmiş olma ihtimali de yok değil.

 

——————————–

Clara: Beni o lanet akademiye getirtme!

——————————–

 

Clara’nın attığı son mesaja baktığımda iç çekmeden edemedim. Eğer yapımcıların söylediği gibi, eski Aiden ailesinden ve tanıdıklarından nefret eden biriyse bu kız hala ona yazabilmek için gerçekten onu çok seviyor olmalı…

 

——————————–

Clara: Sonunda telefonuna baktın! Zaten beni görmezden gelip duruyordun, şimdi biricik kardeşin yalnız kaldığında da hala bir serseri gibi mi davranacaksın?

——————————–

 

‘Kardeş’ kelimesine baktığımda kaşlarımı istemsizce havaya kaldırdım. Bu ‘Clara’ benim kız kardeşimmiş huh… Hem de attığı mesajlara bakılırsa beni gerçekten umursuyor gibi. Demek sevilmek böyle bir şeymiş…

 

Eski ben, yani gerçek dünyada yaşamış olan gerçek ‘ben’ ailem tarafından yetimhaneye postalandıktan sonra onları bir daha görmedim bile. Ne isimlerini ne de yüzlerini biliyorum, çünkü beni terk eden insanlarla karşılaşmayı hiçbir zaman istemedim.

 

Zaten onlarda beni görmeye hiçbir zaman gelmedi fakat yollarda ailelerinin ellerini tutarak ilerleyen çocukları gördüğümde onlara her seferinde imrenirdim. Bu yüzden şimdi bir kız kardeşimin olduğunu düşünmek, bana garip hissettirmişti.

 

Clara’nın durmadan attığı mesajları okuyorken Aiden’a sövmeden edemedim. Bir ailen vardı ama onlara pislik gibi davranıyordun öyle mi? Merak etme serseri… Hem vücuduna hem de ailene çok iyi bakacağım.

 

Clara neden ona bir şey yazmadığım hakkında bana kızmakla meşgulken, kısa bir süre ona ne yazmam gerektiğini düşündüm ve sonunda ona bir yanıt yazdım.

 

——————————–

Ben: Üzgünüm, midem bulanıyordu ve uyanmakta zorluk çektim.

——————————–

 

Mesajı gönderdikten sonraki birkaç saniye boyunca sohbet hiç ilerlemedi ve ardından Clara, yeniden yazmaya başladı.

 

——————————–

Clara: Sen az önce özür mü diledin?

Ben: Evet?

Clara: Peki… Şey, neyse… Akademinin ilk gününü kaçırmışsın, vücuduna daha iyi davran.

Ben: Tamam, uğraşırım.

——————————–

 

Benim hakkında endişelenen birisinin varlığının garip bir şekilde bu kadar iyi hissettireceğini düşünmek… Hayatta tecrübe etmediğim gerçekten çok şey var gibi.

 

——————————–

Clara: Abi? İyi misin?

Ben: Evet? Bir problem mi var?

Clara: Neden bana yanıt atıyorsun?

——————————–

 

Gelen son mesajla birlikte kaşlarım çatıldı. Aiden… Gerçekten pislik biriymişsin… Kendi kız kardeşin bile ona mesaj attığın için bir sorunun olduğunu düşünüyor.

 

——————————–

Ben: Daha iyi bir insan olmaya karar verdim diyelim.

Clara: Kimsin lan sen?

Ben: Aiden Tenebra, 18 yaşındayım ve nasıl kazandığımı bile bilmediğim GİDÜ’ye (Geleceğe Hazırlık ve İleri Düzey Büyü Eğitimi Üniversitesi) gidiyorum. Bayağı bir düşündüm ve ardından kız kardeşimi görmezden gelmenin aptalca olduğuna karar verdim. Bu yüzden artık cevap almayacağını bildiğin halde bir umutla bana mesaj atmana gerek yok. Değişmek istiyorum Clara ve buna aramızdaki kötü ilişkiyi düzeltmekle başlayacağım.

——————————–

 

Clara uzunca bir süre bir şey yazmadı. Galiba yazdığım şeyi tekrar ve tekrar okuyordu, gözlerine inanamayarak çığlık attığına yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım.

 

Bir süredir onun cevap atmasını bekliyordum fakat sonra, birdenbire ekranda bir bildirim belirdi ve telefon titremeye başladı.

 

Clara’nın beni ‘görüntülü’ olarak aradığını gördüğümde ilk önce biraz panikledim, çünkü ne yapacağımı bilmiyordum ama sonra kendimi toparladım.

 

Kız kardeşimden kaçarak yeni bir Aiden olamazdım ve bu yüzden titrek parmaklarımla birlikte çağrıyı cevapladım.

 

Telefonun üstündeki küçük bildirim kutusu, çağrıyı cevaplamamla birlikte genişleyerek tüm ekranı kapladı. Önce kendi yüzüm gözüktü ve ardından kendi görüntüm, ekranın sol altına doğru küçülerek yerini kaşları çatılmış şaşkın bir kıza bıraktı.

 

Anladığım kadarıyla Clara’nın çok da uzun olmayan ama kısa da denilemeyecek kahverengi saçları vardı. Gözleri, tıpkı benimkiler gibi renksiz bir griydi ve ortalama 16 yaşlarında kesinlikle şirin denebilecek bir yüze sahipti.

 

Görüntümde bir problem olmadığından emin olduktan sonra kendimi gülümsemeye zorladım. Aşırı heyecanlı olduğumdan Clara’ya oldukça beceriksiz bir gülümseme göstermiş olsam bile, yüzünde büyüyen şok ile bunu daha önce hiç yapmadığım açıkça belli oluyordu.

 

“Seni görmezden geldiğim için özür dilerim Clara. Tanıdığın o eski pisliği unut, artık bir abi olarak ne yapmam gerekiyorsa onu yapacağım.”

 

İlk defa sesli bir şekilde uzun bir şey dediğimden, yeni bedenimle birlikte değişen sesim ben de garip bir etki bıraktı ama bunu görmezden gelmeye çalışarak Clara’nın şaşkın yüzüne odaklandım.

 

Onun gerçek abisi olmadığım için kendimi kötü hissetsem bile, ona “Merhaba! Yaşadığın dünya aslında bir oyundu ve ben de onu oynayan bir oyuncuydum ama öldüm ve abin intihar etti, bu yüzden de onun bedeninde artık ben yaşıyorum!” diyemezdim.

 

En başında intihar ederek bu dünyadan ayrılmayı seçen Aiden’ın kendisiydi ve vücuduna yerleşen kişide bendim. Bu yüzden onun tüm sorumluluklarını kendi üzerime alma zorunluluğum vardı. Gerçi, aslında bu benim uydurduğum bencil bir bahaneydi ama yine de tüm kalbimle bu düşünceyi benimsemiştim.

 

“Sen… Gerçekten değişmişsin.”

 

Hafifçe gülümsedim ama Clara bunu gördüğünde daha da şaşırmıştı. Cidden… Eskiden hiç gülümsemiyordum galiba. Gerçi bu konuda Aiden’a bir şey diyemem, sonuçta ben de çok gülümseyen biri değildim.

 

“Başına bir şey mi geldi bilmiyorum ama eğer beni kandırıyorsan ve bu bir şakaysa seninle bir daha asla konuşmayacağım.”

 

Biraz çocukça bir tehditti ama yine de başımı sallayarak onu onayladım. Böylelikle Clara derin bir iç çekti ve ardından ifadesi ciddi bir hâl aldı.

 

“Ölüm yıl dönümleri önümüzdeki hafta sonu, madem değişmeye karar verdin en azından onları ziyaret et.”

 

Kulaklarıma giren bu kelimelerle birlikte olduğum yerde dondum.

 

‘Demek burada da öldüler…’

 

Kalbimde derin bir sızı hissettim. Aiden’ın ebeveynleri de ölmüştü demek…

 

Bu dünyada da yalnızdım… Gerçi, en azından bir kız kardeşim vardı. Kim bilir, belki bir akrabamız falan da vardır ama nedense böyle bir şeyin olmadığına adım gibi eminim.

 

“Tamam, geleceğim.”

 

Ona gösterdiğim ifadeyle Clara az öncekinden bile daha şaşkın görünüyordu. Değişeceğimi söylemiş olsam da bunu beklemiyor olmalıydı.

 

“Tamamdır! Yedi yıl sonra görecekleri oğullarıyla mutlu olacaklarına eminim.”

 

Böylece ona belli etmemeye çalışsam da kasvetli ifadem, daha da kasvetli bir hal aldı.

 

Yanılıyorsun Clara, maalesef ben onların oğlu değilim. Eğer gerçekten de onları ziyaret edeceğim sırada beni görüp duyabiliyorlarsa o zaman gerçek oğulları olan Aiden’ın yerini alan bana öfkelenmekten başka bir şey yapmayacaklardır ama beni duyamayacak olsalar bile, onlarla en azından bir kez konuşmam lazım. Bundan sonra yaşayacağım bedenin yeni kullanıcısı olarak sorumluluklarımdan biri de ne kadar pislik biri olursa olsun bedenini aldığım kişinin ailesinden özür dilemek.

 

“Bundan sonra yazdığım her şeye cevap vereceksin, değil mi?”

 

Clara’nın gözleri parıldadı ve buna karşılık olarak gülümsedim. Tıpkı düşündüğüm gibi bu kızda benim gibiydi, o da sevgiye açtı.

 

“Evet, hatta boş zamanlarında seni ziyarete gelirim. Gezmeye falan çıkarız.”

 

Clara en az 15, en fazla 16 yaşında olabilirdi ama yine de söylediklerime birlikte 8 yaşındaki bir çocuk gibi heyecanlanmıştı.

 

“Sakın bunu unutayım deme!”

 

Verdiği abartılı tepkiye daha fazla dayanamadan bir kahkaha attım. Clara ise bunu görünce ilk önce biraz irkildi ama sonrasında onun yüzünde de bir gülümseme belirdi.

 

“İlk defa kahkaha attığını görüyorum.”

 

Clara’nın yüzünde, gerçekten mutlu olduğunu gösteren bir gülümseme vardı. Sadece abisinin güldüğünü görmek bile onu bu kadar sevindiriyorsa Aiden’a gerçekten düşkün biri olmalı. Acaba neden ona bu kadar takıntılı…

 

Gerçi, bunun sebebinin Aiden’ın kalan tek ailesi olma ihtimali oldukça yüksek ama bu, şu an bana gösterdiği gülümsemenin sahte olduğu anlamına gelmiyor. Yani Aiden’ı kalan tek akrabası olarak değil, gerçekten ‘abisi’ olarak seviyor.

 

“Üzgünüm… Bundan sonra daha çok gülümsemeye çalışacağım ama artık kapatmam gerekiyor. Yapmam gereken şeyler var.”

 

Aslında onunla daha fazla konuşmak istiyordum. Yeni edindiğim kız kardeşimle sohbet etmek, onunla şakalaşarak eğlenmek istiyordum ama gerçekten yapmam gereken şeyler vardı.

 

“Tamam, kendine dikkat et.”

 

Clara beni reddetmedi ama benimle aynı şekilde düşünüyor olacak ki gülümsemesi biraz düşmüştü.

 

“Görüşürüz.”

 

Böylelikle çağrı kapandı ve dört tarafı duvarlarla çevrili bu sessiz oda da yeniden yalnız kaldım.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.