İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 11 Bölüm 10

Bir Kardeşin Duyguları

 

Durumu bir sabah Sylphie ile okula giderken öğrendim.

 

Linia ve Pursena kapının dışında beni bekliyorlardı.

 

Yaklaştığımızı görür görmez koşarak yanımıza geldiler ve Norn’un bir gün önce kendini odasına kapattığını ve dışarı çıkmayı reddettiğini söylediler.

 

“Gidip bir bakacağım!” Sylphie hemen kızların yatakhanesine doğru koşmaya başladı.

 

Öte yandan ben olduğum yerde donup kalmıştım. Muhtemelen karımı takip ediyor olmalıydım ama bu haber beni paniğe sürüklemişti.

 

Eve kapanmak kelimesinin benim için çok ağır çağrışımları vardı sanırım.

 

“Sen de gitmiyor musun patron?” “Bunu görmezden mi geleceksin?” Ne diyeceğimi bilemiyordum.

 

Ne yapacaktım ki? Ne yapmam gerekiyordu? Zihnim bomboştu. Benim durumumda, kendimi odama kilitlediğim anda her şey bitmişti.

 

Hayatımın geri kalanında eve kapanmıştım.

 

Neden hiç dışarı çıkmadım?

 

Çünkü dış dünyanın bana zarar vermek isteyen insanlarla dolu tehlikeli bir yer olduğunu düşünüyordum.

 

Okula dönersem yine zorbalığa uğrayacağımı düşündüm. Evet, bunu başlatan zorbalıktı.

 

Eğer kendimi soyutladığım yerden çıkmaya çalışırsam beni tekrar perişan edeceklerini biliyordum.

 

Değişmesini istiyorsam Norn’un davranışının nedenini ele almalıydım.

 

Onu dışarı çıkarmaya çalışmadan önce, odasında saklanmasının nedenini bulmalıydım.

 

Geçmişimden bir anı zihnimde canlandı.

 

Eski okulumun kafeteryasındaydım ve sabırla sırada bekliyordum.

 

Ama tam sıra bana geldiğinde, bir grup korkunç görünümlü serseri önüme geçti.

 

Haklı bir öfkeyle, aptalca kendimi savunmaya karar verdim.

 

Herkesin duyabileceği kadar yüksek sesle onlara ders verdim, onlar bana dudak büküp defolup gitmemi söylerken bile.

 

Diğer öğrencilerin bize bakmaya başladığını görebiliyordum.

 

Kendimle giderek daha fazla gurur duyarak, inatla konuyu bastırdım ve bir özür talep ettim.

 

Bunun yerine beni acımasızca dövdüler.

 

Her şey bittiğinde, ömür boyu sakat kalacağımı düşünmüştüm.

 

O tek hata hayatımı cehenneme çevirdi.

 

Eğer Norn’un başına bir şey gelmiş olma ihtimali varsa şu anda da benzer şekilde, ona yardım etmem gerekiyordu.

 

Kendini tekrar güvende hissedene kadar onu taciz eden zorbaları dövecektim.

 

Arkadaşları ya da akrabaları daha sonra peşime düşebilirdi ama gerekirse onlarla da başa çıkabilirdim.

 

Zengin aristokratlar ya da kraliyet ailesinden olmaları umurumda değildi.

 

Sahip olduğum her şeyle onlarla savaşırdım.

 

Bana düşmanlık ettiklerine pişman olacakları kadar yaşamalarını sağlardım.

 

İlk çatışmayı Norn’un başlatmış olma ihtimali vardı.

 

Ama karşılık olarak ona her ne yapıyorlarsa belli ki çizgiyi aşmışlardı.

 

Norn benim kız kardeşimdi.

 

Benden ve Aisha’dan nefret etmesi ya da bizimle yaşamak istememesi önemli değildi.

 

O hâlâ ailemin bir parçasıydı. Ve ağabeylerin görevi kardeşlerini korumaktır, değil mi?

 

Birkaç dakika sonra, Linia ve Pursena arkamdan gelirken koridorda birinci sınıflara doğru ilerliyordum.

 

Bunu tek başıma yapmayı düşünmüştüm ama yüzümün özellikle korkutucu olduğunu düşünmüyordum.

 

En azından bu ikisi yanımda dururken, herkes benim ciddi olduğumu anlayacaktı.

 

“Patron…”

 

“Yapma, Linia. Ne kadar kızgın olduğunu görmüyor musun? Bu biraz korkutucu.”

 

İkisi de bu konuda biraz kuşkulu görünüyordu.

 

Bu anlaşılabilir bir şeydi.

 

Onları cidden utanç verici bir durumun içine sürüklüyordum.

 

Ama şu anda utanç duygumun beni durdurmasına izin vermeyecektim.

 

Şu anda tam bir helikopter ebeveyn modundaydım.

 

ÇN: Helikopter ebevyn = Korumacı ebeveyn galiba.

 

Çok geçmeden Norn’un ilkokul sınıfına vardık. Ders çoktan başlamıştı.

 

“Affedersiniz,” diyerek kapıyı açtım ve hemen içeri girdim.

 

“Bay Greyrat? Tam ortasındayız-”

 

“Sakıncası yoksa herkesin biraz zamanını almak istiyorum.”

 

 

 

“Ama-”

 

“Uzun sürmeyecek.”

 

Profesörü yolumdan çekerek onun kürsünün arkasındaki yerini aldım.

 

Başlamadan önce sınıfa göz gezdirdim.

 

Herkes şaşkınlıkla bana bakıyordu. Ama bu kalabalığın içinde bir yerlerde, küçük kız kardeşime sataşan bir zorba olmalıydı.

 

Onu yumruklamışlar mıydı? Tekmelemişler miydi?

 

Belki de şimdilik sadece hakaret etmişlerdi. Belki de bilmediği bir şehirde yalnız kalmış, üzgün, küçük bir kızla dalga geçmişlerdi.

 

“Çoğunuzun bildiğine inandığım gibi, bu sınıfın bir üyesi dün yoktu.”

 

Kimsenin buna söyleyecek bir şeyi yoktu.

 

“Belki farkında değilsiniz ama o benim küçük kız kardeşim.”

 

Bu bir tepki aldı. Sınıfın dört bir yanından mırıltılar geliyordu.

 

“Kız kardeşimden henüz ayrıntıları duymadım ama onun yaşındaki bir çocuğun sınıfa gelmeyi bırakması için çok fazla neden yok.

Muhtemelen bu sınıftan birinin sorumlu olduğunu düşünüyorum.”

 

Konuşurken odayı taradım ve bir tepki bekledim.

 

Onlarla göz teması kurduğumda birkaç öğrenci sıralarına baktı.

 

Bunların çoğu, kıyafet kurallarını hafifçe esnetmeye başlamış olan daha sert görünümlü çocuklardı.

 

Vicdan azabı mı çekiyorlardı acaba?

 

Daha yakından baktığımda, içlerinden birinin bir süre önce tanıştığım suçlu olduğunu fark ettim.

 

Adını tam olarak hatırlayamıyordum. O olabilir miydi?

 

Yavaş ol. Hemen sonuca varmak için çok erken.

 

“O sorumlulardan pek bir şey beklemiyorum,” dedim.

 

“Belki de sadece oyun oynuyorlardı ya da kız kardeşimi tanımaya çalışıyorlardı ve işler tuhaf bir hal aldı. Belki de kız kardeşim onları bir şekilde kışkırtmıştır.”

 

Şimdi sınıftaki her yüzü çok yakından izliyordum.

 

Kimdi o? Ona kim zorbalık yapıyor? Şuradaki zengin velet mi?

 

Ya da belki o asık suratlı iblis çocuk? Hayır, sıradan bir kız da olabilirdi.

 

Sıradan çocuklar bazen en iğrenç zorbalar olabiliyor.

 

“Bu işe karışan herkes ortaya çıkıp bunu itiraf ederse çok memnun olurum. Size bağırmayacağım. Sadece yaptığınızın farkına varmanızı ve kız kardeşimden özür dilemenizi istiyorum.”

 

Ondan sonra da sizi kıyma yapacağım.

 

Odadaki çocuklardan bazıları Norn kadar gençti ama çoğunluğu daha büyüktü.

 

Hatta bazıları onlu yaşlarının sonlarındaydı. Muhtemelen başka tarafa bakan en az birkaç kişi vardı.

 

Hatta hepsinin bu işin içinde olma ihtimali bile vardı.

 

Bunu düşündükçe daha da sinirleniyordum.

 

Birkaç uzun an boyunca kimse tek kelime etmedi. Herkes bana baktı, gözleri şaşkınlıktan kocaman olmuştu.

 

“U-Uhm…”

 

Sonunda gruptaki bir kız tereddütle elini kaldırdı.

 

Ona bir Taş Gülle fırlatmamak için kendimi tutmak ciddi bir irade gerektirdi.

 

Belki on üç yaşlarında, biraz rakun köpeğine benzeyen bir yarıinsan’dı.

 

Yuvarlak bir yüzü, ürkek gözleri ve küt kesilmiş bir saçı vardı.

 

Dürüst olmak gerekirse, zorba olmasını bekleyeceğiniz türden bir çocuk değildi.

 

Onun zorbalığa uğradığını hayal etmek daha kolaydı.

 

“Aslında geçen gün Norn’la konuşuyordum ve-” “Yanlışlıkla ona kötü bir şey mi söyledin?”

 

Sadece birkaç kötü söz olduğu sürece, belki ona karşı yumuşak davranabilirdim.

 

“Hayır, hayır! Sadece, uhm… Sizin hakkınızda bir sürü hikaye duydum, Bay Greyrat.  Ama Norn daha çok sıradan bir kız, değil mi? Sadece birbirinizden oldukça farklı olduğunuzu belirttim ve sonra bana gerçekten kızdı…”

 

Bu hiç mantıklı gelmedi. Norn buna neden kızsın ki? Benim gibi olmak istemiyordu. Benden hoşlanmıyordu bile.

 

“Ah…”

 

Odanın kenarında duran profesör bir şey hatırlamış gibiydi.

 

Dikkatimi ona çevirdim. Kadın ilk bakışta orta yaşlı sıradan bir büyücüye benziyordu.

 

Suçlunun bir öğretmen olabileceği aklıma bile gelmemişti ama belli ki yetişkinler de zorba olabiliyor.

 

“Aklınıza bir şey mi geldi hanımefendi?”

 

“Şey, dün Norn’a ödevini geri veriyordum ve-” “Ona verdiğiniz tüm ödevleri bitiremedi ve sen de onu bir saat boyunca fakülte ofisinde çıplak mı beklettin?”

 

“Ne? Hayır, hayır! Ödevi pek iyi yapamadı, ben de ona senin örneğinden ders almasını ve bir dahaki sefere biraz daha sıkı çalışmasını söyledim.”

 

“…”

 

“Bir an ağlayacak sandım ama sonra başını salladı ve elinden geleni yapacağını söyledi.”

 

Bekle, ne? Neredeyse ağlıyor muydu?

 

“Oh, bekle, bu bana şunu hatırlattı…”

 

Birdenbire sınıfın dört bir yanından çok sayıda insan konuşmaya başladı. Ve hepsinin paylaşacak benzer hikayeleri vardı.

 

Sınıfı geride bıraktıktan sonra üçümüz yemekhaneye yöneldik. Günün bu saatinde tamamen boştu.

 

Rastgele bir yere oturdum ve öne doğru masaya yığıldım. Bu gerçekten acıtmıştı.

 

Uzun lafın kısası, her şey aklıma geldi. Norn ne zaman soğukkanlılığını kaybetse, bunun nedeni birinin benim adımı anması ya da onu benimle kıyaslamasıydı.

 

Sınıfındaki öğrencilerin çoğu kardeş olduğumuzu biliyordu.

 

Bu kendi başına çok da garip değildi. Ebeveynlerimiz aynıydı ve birbirimize benziyorduk.

 

Ama ne zaman biri bundan bahsetse, Norn kötü tepki verirdi.

 

Benimle kıyaslanmaktan nefret ederdi ama biri ona iltifat etmek için benden bahsettiğinde de aynı şekilde sinirlenirdi.

 

Bunun için sınıf arkadaşlarının hiçbir suçu yoktu.

 

Hiçbiri kasıtlı olarak onu üzmeye çalışmıyordu.

 

Hatta bazıları ona korkutucu zorba ağabeyine hiç benzemediğini söyleyerek iyi davranmaya çalışıyordu.

 

Asıl sorun, bu okuldaki neredeyse herkesin beni tanımasıydı.

 

Ve bu yüzden, gerçekten istemeseler bile, onun yanındayken benden bahsetme eğilimindeydiler.

 

Bu Norn için her zaman zor olacaktı. Eski okulunda sürekli olarak Aisha ile karşılaştırılıyordu ve bu hiç de iyi bir şey değildi.

 

O daha az yetenekli bir kardeşti ve bunu her gün yüzüne vuruyorlardı.

 

Sonunda yeni bir okuldaydı, kendi başına yaşıyordu, Aisha bir gölge gibi üzerinde sallanmıyordu.

 

Ama nefes almaya fırsat bulamadan herkes onu benimle kıyaslamaya başladı.

 

Nereye giderse gitsin, ailesinin en az yetenekli üyesi olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalıyordu.

 

Bu bile başlı başına zor olmalıydı. Ve sonra, her şeyin üstüne bir de şu külot olayı çıktı.

 

Neyse ki kimse bu olay yüzünden travma geçirmemişti.

 

Ariel kurbanların peşinden giderek harika bir iş çıkarmıştı ve artık çoğu geriye dönüp baktığında gülebiliyordu.

 

Anlaşıldığı kadarıyla Linia kızları zorla soyunmaya zorlamamış, sadece iç çamaşırlarını takas etmeleri için onları rahatsız etmişti.

 

Görünüşe göre birisi bu olayı uzaktan görmüş ve öğrenci konseyine olayların abartılı bir versiyonunu anlatmıştı.

 

Yine de Norn’un bunu duyduğunda neler hissettiğini ancak hayal edebilirdim.

 

Ağabeyinden daha aşağı hissetmek yeterince zorken, sapık ağabeyinden daha aşağı hissetmek on kat daha kötü olmalıydı.

 

“Ah…”

 

Benim derdim neydi ki zaten?

 

Hemen sonuca varmış ve bir aptal gibi sınıfına dalmıştım.

 

Ben bir helikopter ebeveyn değil, bir helikopter aptaldım.

 

“Sizi bu işe bulaştırdığım için özür dilerim çocuklar,” diye mırıldandım, sadık astlarıma bakarak. “Sanırım biraz aptalca davrandım.”

 

“Bu doğru değil. Ailene yardım etmeye çalışmak asla aptalca değildir.” “O haklı patron.”

 

“Çocuk o odada fazla kalırsa beyni eriyip lapa olacak.”

 

“Çok doğru, mew.”

 

“Linia kadar aptal bile olabilir.” “Evet, olabilir!!!”

 

Linia ve Pursena her zamanki komedi rutinlerine devam ederken gülümseyemedim bile.

 

Bu gibi durumların ne kadar zor olabileceğini biliyordum.

 

İnsanlar sadece eğlenceli olduğu için dışarı çıkmayı bırakmazlar, biliyor musunuz?

 

Kendilerini dışarı çıkmaya ikna edememelerinin her zaman bir nedeni vardır ve onları zorla odalarından çıkarmak bunu değiştirmez.

 

Hatta çoğu zaman sorunu daha da kötüleştirir.

 

Bununla birlikte, bu öylece görmezden gelebileceğimiz türden bir şey değildi.

 

Norn orada çok uzun süre kalırsa, sonunda pişman olacaktı.

 

Boşa geçen bir ya da iki ay bile ciddi sonuçlar doğurabilir.

 

Tüm bunları acı tecrübelerimden biliyordum.

 

Ama bu, olayın tam ortasında olan bir çocuğa öylece açıklayabileceğiniz bir şey değildi.

 

Eninde sonunda, en inatçı vakalar bile geriye dönüp her şeyi farklı şekilde yapmayı dilemeye başlar.

 

Ama o noktaya gelmek uzun zaman alır.

 

Gerçek pişmanlık, bir ya da iki, hatta on yıl geçene kadar sizi vurmaz.

 

Ve o noktaya gelindiğinde, yaptığınız seçimleri geri almak için artık çok geçtir.

 

Sanırım pek çok ebeveynin çocuklarını bu kadar zorlamasının bir nedeni de bu.

 

Herkesin pişmanlıkları vardır.

 

Bazen bu pişmanlıkların acısını başkalarından çıkarırsınız.

 

“Siz ikiniz bana bir şey söyleyin. Diyelim ki kardeşlerinizden daha az yeteneklisiniz ve insanlar size bu gerçeği hatırlatmaktan vazgeçmiyor.

Bu konuda yapabileceğiniz en iyi şey nedir?”

 

Linia ve Pursena birbirlerine baktılar ve omuzlarını silktiler.

 

“Bilmiyorum patron. İkimiz de oldukça yetenekliyiz, biliyorsun değil mi?” “Evet. Hiçbir konuda fena sayılmayız.”

 

Bir dakika, ikinizin de kabilenizi yönetemeyecek kadar aptal ve tembel olduğunuz için buraya gönderildiğini sanıyordum.

 

Öyle değil mi?

 

Size herhangi bir güç vermeden önce sizi şekle sokmak mı istediler?

 

Her neyse. Kendilerinin farkında olmamaları belli ki onlara zarar vermiyordu.

 

Ama bu yaklaşım Norn için işe yaramayacaktı.

 

O hassas küçük bir kızdı, kürk beyinli bir narsist değil.

 

Linia gururla, “Ama ben öyle birini tanıyorum!” dedi. “Ghislaine Teyze! Eskiden sürekli kavga çıkaran bir hayduttu.

 

Ama sonra eğitime başladı ve sonunda bir Kılıç Kralı oldu!”

 

“Hmm. Tamam, bu kötü bir örnek değil…”

 

Ghislaine istisnai bir durumdu ama Norn’un henüz keşfetmediğimiz beklenmedik bir yeteneğe sahip olma ihtimali kesinlikle vardı.

 

Bizim iyi olduğumuz konularda benimle ya da Aisha ile yarışması için hiçbir neden yoktu.

 

Bizimle kıyaslanmak istemiyorsa, ikimizin de denemediği bir şey yapabilirdi.

 

Bu şeyin tam olarak ne olabileceğinden emin değildim ama dünya büyük bir yerdi.

 

Elbette büyü ya da kılıç oyunları dışında ilgisini çekecek bir alan bulabilirdi.

 

Hayatında ne yapmaya karar verirse versin, bu konuda pek de yetenekli olmama riski vardı.

 

Ne de olsa Zanoba’nın başına gelmişti.

 

Ancak bir zanaatkâr olarak yeteneksizliğine rağmen, prens hâlâ hayattan zevk alıyor gibi görünüyordu.

 

Kendi figürlerini yapabiliyor, onları toplayabiliyor ve takdir edebiliyordu.

 

Bu onu mutlu etmek için yeterliydi ve gerçekten önemli olan da buydu.

 

Yine de Norn’u buna ikna etmek muhtemelen zor olacaktı.

 

Eskiden bu argümanların hiçbiri bende işe yaramazdı. “Ama tüm bunları onunla nasıl konuşacağım?”

 

“Fazla düşünme patron. Hemen içeri dal ve ona doğruyu söyle!”

 

“Evet. Sadece kıçını kaldırıp sınıfa dönmesini söyle.”

 

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.