İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 07 Bölüm 09

[ A+ ] /[ A- ]

Ekstra Bölüm: Ranoa Büyü Akademisi’nin Yöneticisi

 

Üç Büyü Ülkesi arasında Ranoa Krallığı yaptığı büyü araştırmalarıyla ve yetiştirdiği nitelikli büyücüleriyle öne çıkıyordu. Yüz yıl önce, Üç Ülke arasındaki ittifakın lideri olan Ranoa, Büyü Şehri Sharia’yı kurdu.

Her üç ülkenin prestijli organizasyonları bu şehre toplatıldı: Neris Düklüğünün Büyü Aletleri Atölyesi, Basherant Düklüğünün Büyücüler Loncası ve Ranoa’nın Büyü Akademisi.

Üniversite, bu üç organizasyon arasında en ünlüsüydü. Akademiye gitmiş olan Üç Büyü Ülkesinin saray büyücüleri, Asura Fakültelerinden gelen büyücülerin ve adını dünyaya duyurmuş büyücülerin hikayeleri anlatılıyordu. Roxy Migurdia adlı eski bir erkek mezunun adına yazılmış şarkılar bile vardı.(ÇN: Evet cidden erkek mezun denilmiş novelde.)

Bugünlerde öğrenci kontenjanı on bini bulan seçkin üniversite, öğrencilerine sunduğu büyü dersleri dışında da dersleri barındıran renkli müfredatıyla biliniyor.

Bu prestijli kuruma yazılmak isteyen bir öğrenci vardı—Ariel Anemoi Asura.

 

****

 

“-Ah, Başkan Ariel! Günaydın!”

“-Günaydın!”

Güneşli bir bahar sabahıydı. Öğrenci yurtlarından ana binaya giden ağaç kaplı yolda insanların sesleri yankılanıyordu.

“-Bayan Sarria, Bayan Misha, sizlere de günaydın.” Selamları alan kadın yanından geçen herkesin arkasına bakmasına neden olan bir güzelliğe sahip, ipeğimsi sarı saçıyla ve karizmatik havasıyla dikkatleri üzerine çeken birisiydi.

“-Huh?, Oh…”

“-İşte, oldu. Aslında güzelsiniz, sadece görünüşünüze önem vermeniz gerekiyor.”

“-O-Oh, doğru!” Genç kızın yanakları kızardı.

Ariel memnuniyetle kafasını salladı. “-Gününüz güzel geçsin hanımlar.” dedi ve kaldırımda yürümeye devam etti.

Donup kalan kız birkaç saniye küçük dilini yutmuş gibi durduktan sonra arkadaşına dönüp heyecanla “-Başkan Ariel bana dokundu! Güzel olduğumu söyledi! Güzel olduğumu!!”

“-Ciddi misin? İnanılmaz!”

Ariel okula doğru yürümeye devam ederken kızların taşkın viyaklamalarını hoşnutlukla dinledi. Onu gören herkes aralarında mırıldanmaya başlıyordu.

“-Baksana, Başkan Ariel bu! Hep çok güzel görünüyor.”

“-Belki onunla konuşmayı denemeliyim…”

“-Salak, sanki sana ayıracak zamanı var.”

Erkek ve kadın herkes onu görünce hayranlıklarını dile getirirdi. Hepsi aynı üniformayı giymesine rağmen Ariel zifiri karanlığın içinde parlayan bir yıldız gibi duruyordu.

“-Baksana, Efendi Luke ile Efendi Fitz geliyor!”

“-Bir rüyanın içindeyim sanki…”

“-Ne zaman üçünü birlikte görsem ünlü bir ressamın tablosunun içine ışınlanmışım gibi hissediyorum!”

Dikkatleri üzerine çeken tek kişi Ariel değildi– arkasından gelen iki muhafızı da kıskanç bakışları üzerine çekiyordu. Biri parlak kahverengi saçı arkasına düşmüş yakışıklı Luke Greyrat diğeri ise siyah güneş gözlüğü ve kısa kesim beyaz saçıyla Fitz adındaki genç bir çocuktu. İkisi de–Rüya Şövalye ve yakışıklı çocuk–okuldaki en güzel kadına hizmet ediyordu. Onları görmek bile okuldaki öğrencilerin, o üç kişinin diğer herkesin üstünde, bambaşka bir alemde yaşadığı gibisinden hayaller kurmasına neden oluyordu.

“-Hey, duydun mu? Leydi Ariel özel insanlar arıyormuş.”

“-Ne için?”

“-Krallığına döndüğünde güvenilir hizmetkarları olsun diyeymiş, duyduğum kadarıyla.”

“-Ciddi misin? Muhteşem. Gönüllü olabilir miyim acaba?”

“-O notlarla mı? Hayır.”

“-Haklısın, çalışmaya başlasam iyi olur!”

O herkes tarafından gıpta edilen üç şahıs bütün okulun ilgi alanı olmuştu. Sıcak bahar güneşi altında yıkanırken kışın göründüklerinden daha da ihtişamlı görünüyorlardı. Herkes, şüphesiz o üçlünün önünde parlak bir geleceğin beklediğine inanıyordu.

Peki o üçlü neden öğrenciler tarafından bu kadar seviliyordu? Görünüşleri yüzünden mi?Yoksa etkileyici hünerlerinden dolayı mı? Bunlar her ne kadar sebepler arasında olsa da asıl sebep başkaydı.

Öncelikle, Ariel’in şu anki konumuna nasıl geldiğini anlamak zorundayız, bunun için de birkaç yıl öncesine gitmemiz gerekiyor.

 

*****

 

Bundan birkaç yıl önce Ariel Anemoi Asura, Asura’daki politik boğuşmayı kaybedip ülkesinden kaçtı. Bazı kimseler kaçarken öldüğünü düşünüyordu, kaçışı sırasında suikastçiler tarafından kovalandığı doğru olsa da Ariel Anemoi bir şekilde Ranoa Krallığına iltica etmeyi başarabilmişti. Ariel, krallığın koruması altına girince, önceden de tasarladığı gibi, Büyü Akademisine kaydoldu.

Tabi ki, Asura Krallığındaki gücünü ele geçirmekten vazgeçmemişti henüz. Ariel olabildiğince kısa sürede, hala kendisini destekleyen Pilemon Notos Greyrat için dönmek zorunda olduğunun farkındaydı. Fakat eğer şu an dönerse tarihin tekerrür edeceğinin de farkındaydı, o yüzden prenses Ranoa Akademisine girip, seçkin insanları bulup sonra onları önden Asura’ya göndermeyi planladı. Bu amacı gerçekleştirebilmek için de Ariel, okuldaki etkisini artırmaya karar verdi.

Okuldaki öğrenci konseyi ne mutlak bir otonomiye ne de güçlü bir yetkiye sahipti ama on bin öğrenci arasındaki en iyilerin olduğu bir yer olduğu için öğrenciler arasında baya büyük bir etkiye sahipti. Daha yeşermeden seçkin yetenekleri kendi safına geçirmek isteyen Ariel bu kurumu oldukça faydalı buldu.  Niyetini gerçekleştirmekte kararlı ve halihazırda oldukça yetenekli olan Ariel, kısa sürede kendini belli etti ve daha akademiye katılalı bir yıl bile olmamışken öğrenci konseyi katılma isteğini kabul etti.

Birkaç ay geçtikten ve Ariel çalışmalara başlamak için sağlam bir yapı oluşturduğundan emin olduktan sonra konsey üyelerini bir odada strateji toplantısında bir araya getirdi.

“-Öğrenci Konseyine girmekte başarılı olduk ancak rehabete kapılmamalıyız. Bunlar daha ilk adımlarımız.”

“-Anlaşıldı.”

Yirmi hizmetkarının neredeyse tamamı yolculuk sırasında suikastçılar tarafından katledilmişti, bu yüzden sayıları azdı. Geriye sadece dört kişi kalmıştı: Luke Notos Greyrat, Ellemoi Bluewolf, Cleane Elrond ve Fitz.

“-Yapmamız gereken tek şey öğrenci konseyinin itibarını kullanarak seçkin insanları saflarımıza katmak olmalı.” diye fikrini belirtti Fitz.

“-Bu kadarı yeterli olmayacaktır.” diye kafasını salladı Ariel. “-Buradaki işimiz bitmeden önce bu ülkenin liderlerinin ve Büyücüler Loncasının desteğini arkama almak istiyorum.” Ranoa Krallığının liderleri ve Büyücüler Loncası, büyü öğretilerini Ranoa’dan alan Asura üzerinde çok büyük bir etkiye sahipti. “-Ayrıca, bu iktidar savaşında desteklerini kazanmak için onları bir şekilde etkilememiz gerekiyor.”

“-Etkilememiz mi…Parayla mı?”

“-Hayır, kudret ile.” diye kıkırdadı Ariel, Fitz kafasını yana yatırırken. “-Asura Krallığının hükümdarı olmak istiyorum. Öğrenci Konseyindeki bir üye olarak kimseyi safıma katmaya ikna edemem. Konseyi ağzı olmalıyım. Başka bir deyişle, başkan olmalıyım.”

Devam etti. “-Şu anki başkan sonraki yıl mezun olacak, başkan yardımcısı da ondan sonraki yıl. Bu yüzden ilk önce başkan yardımcılığı koltuğuna sonra da başkanlık koltuğuna oturmam gerekiyor.”

“-Evet, şimdi düşününce kulağa iyi bir plan gibi geliyor. Böylelikle seçkin akla ve yeteneğe sahip kişiler sizin gibi birisine gelmeye başlayacaktır ki bizler de zaten o tür insanları arıyoruz.” dedi Luke katılarak. Diğerleri kafalarını salladı.

Üniversiteye katılalı altı ay olmuştu ama henüz kimseyi saflarına katamamışlardı. Ariel’in sahip olduğu tek şey doğuştan sahip olduğu karizması, ilk yılında öğrenci konseyine kabul edilmesi ve diğer öğrencilerin beğenisini kazanmasıydı. Gözüne takılan seçkin bir iki kişi vardı lakin onlara erişebilmesi için önce onların beğenisini kazanabilecek bir seviyeye gelmesi, gerçek durumunu açıklaması ve Asura Krallığındaki savaşında yanında yer almaları için ikna etmesi gerekiyordu. Ayriyeten bütün bu sürecin işleyişinin–evet, bütün işleyişin–kendiliğinden olmasını istiyordu.

“-Eğer kaderde sizin başkan olmanız yazıyorsa o zaman seçimi ezici çoğunlukla kazanmanız gerekiyor.” dedi Ellemoi, elini çenesine dayamış bir şekilde.

Koltukta oturan başkan, konsey üyelerini seçmekle görevlidir. Başkan emekliye ayrılınca diğer konsey üyeleri başkanlık koltuğu için aday olurlar ve yeni başkan okul çapında yapılan bir seçimle belirlenir. Akademinin ilk müdürü tarafından koyulan kural böyledir, o günden beri günümüze kadar bir gelenek halini alıp devam etmiştir.

Fakat, Ariel sadece yarım yıldır öğrenciydi. Bir sonraki yıl başkan yardımcısı muhtemelen başkanlığa terfii olacak. Emekli olduktan ve seçimler yapıldıktan sonra da diğer üyeler–her biri o zamana dek altıncı ya da yedinci yıllarında olup bir sürü başarıya imza atmış olacaklar muhtemelen—kesinlikle Ariel’e engel olmaya çalışacaktır. Onları yenmeyi başarsa bile küçük çapta bir zafer elde etmiş olurdu. Doğru, üçüncü yılında öğrenci konseyi başkanı olmak büyük bir başarı. Ancak yeterli bir başarı değil, seçim sonuçlarını açık ara farkla kapatmadığı sürece.

Ariel’in tasarıları bu yönde. Hatta geleceği için önemli bir olmazsa olmaz diyebilirsiniz. Bu kadarını bile başaramazsa Asura’ya anca düşlerinde döner.

Hatta daha daha yükseklere gözünü dikmesi bile gerekebilir.

“-Gelecek yıl başkan olmak zorunda olabilirsiniz,” diye mırıldandı Fitz. Beyaz saçlı çocuğun yüzünde can sıkıcı bir ifade vardı ve kollarını kavuşturmuştu.

“-Ah amanın, ne korkunç şeylerden bahsediyorsunuz Fitz efendi. Şu anki başkan yardımcısını devirmeyi mi öneriyorsunuz?”

Ariel her ne kadar birinci yıl öğrencisi olsa da hizmetinde sadece dört seçkin hizmetkar; birinci yıl öğrencilerinin sevgisini kazandıran karizması; ve pratik yetenekleri vardı. Ek olarak başkan yardımcısıyla yaptığı küçük gizli bir anlaşma: Bir sonraki seçimde ona destek verecek, karşılığında da Ariel’i eski konumuna getirecekti. Bu her ne kadar bir sonraki yıl başkan olma şansını geri tepmek anlamına gelse de ikinci yılında sağlam bir temel oturup üçüncü yılında emeğinin karşılığını fazlasıyla alabilmesi anlamına da geliyordu

“-Bu plan iyiymiş. Yine de daha büyük bir hedef belirlememiz gerektiğini düşünmüyor musun?”

Fitz haklı. Eğer akademinin kayıtlarını açıp içine bakacak olsaydınız hiçbir öğrencinin daha ikinci yılında başkanlığa yükselemediğini görürdünüz. Tek istisna, öğrenci konseyinin birinci başkanıydı ki o da zaten okulda sadece birinci yıl öğrencileri olduğu için başkan olmuştu. Ayrıca Ariel başkanlık adayları arasındaki en güçlü adayı açık ara farkla yenebilirse bütün Sharia şehri Ariel’in inanılmaz başarısını konuşur olurdu. Başarısı Üç Büyü Ülkesinin liderlerinin kulağına bile giderdi.

Üniversitenin basit bir okuldan fazlası olmadığını düşünebilirsiniz, ancak mezunlarının Üç Büyü Ülkesinin ve Büyücüler Loncasının liderleri olduğu gerçeğini de görmezden gelemezsiniz. Eğer üniversitenin kuruluş yıllarından beri ilk defa böylesine sıra dışı bir olay yaşanmış olsaydı bu kişilerin dikkatlerini üzerinize çekerdiniz.

“-Doğru diyorsun. Lakin bir plan olmadan başkan yardımcısını yenemeyiz.”

“-Hazır sözünü açmışken…Aslında kafamda iyi bir plan var.”

“-Duyalım o zaman.” Fitz’den gelen ani öneri karşısında azıcık şaşırsa da Ariel koltuğunda doğrulup dikkatle dinlemeye başladı.

“-Um…şey, Prenses, biliyorsunuz ki son zamanlarda çok rahatsız edilir oldunuz.”

“-Evet.”

Öğrenci konseyine katıldıktan hemen sonra olmaya başladı. Peş peşe birkaç olay: yürürken önüne tükürmeler, omuz çarpmalar, büyü idmanı sırasında bilerek üzerine su topu atmalar… Bu talihsizlikler kaza deyip unutulsa da Ariel bilerek yapıldığının farkındaydı. Çünkü tacizler gittikçe ağırlaşıyordu. Aralarındaki en kötüsü gece dışarı kurusun diye astığı iç çamaşırının çalınıp erkek yurdunun önüne atılmasıydı. Su götürmeksizin abartı bir hakaret olduğu için Fitz ve Ellemoi’ye bu olayı araştırması için emir verdi. Araştırmanın sonucunda da…

“-İşin arkasındakileri buldum,” dedi Fitz. “-Linia ve Pursena.”

“-Demek ikisiymiş.”

Hayvan Irkına hükmeden Doldia kabilesinin liderlerinin çocukları. İki kız birlikte Yüce Ormandan çıkıp dünyanın yarısını dolaşarak buraya gelmişti. Okulun gevşek havası davranışlarının daha da kötüleşmesine neden oldu ve ikisi birer serseriye dönüştü, bütün okul tarafından korkulur oldular.

Yirmiden fazla hayvan ırkından oluşan arkadaş çevreleriyle birlikte nereye gitseler insanların içine korku salar oldular. Yanlış bir göz teması bile bütün çetenin üzerine çullanmasıyla sonuçlanabilirdi

Okul yöneticilerinin başı da uygunsuz davranışları yüzünden sürekli derde giriyordu, ancak kızlar Doldia Kabilesinin değerli prensesleri oldukları için herhangi bir cezalandırma üniversitedeki bütün hayvan ırkını düşman edinmeleriyle sonuçlanabilirdi—hayvan ırkı, insanlara kıyasla azınlık durumunda olsa da yine de sayıca fazlaydılar bu yüzden okul herhangi bir karar almakta çekindi ve birçok öğrenci bu durumdan mağdur oldu.

“-Bunun planımızla alakası nedir peki?”

“-Onları ezelim.” dedi Fitz elini yumruk yaparak. “-O zorbalar öğrencilerin ödlerini koparıyor. Eğer onlara dur dersek herkes sizin tarafınızı tutmaya başlar Prenses Ariel.”

Fitz’in gözleri alev gibi oldu. Yaptıkları şey affedilecek türden bir şey değildi.Ariel, Fitz’in sevip saygı duyduğu birisiydi, peki onlar ne yaptı? İç çamaşırını gidip onca yer arasından erkekler yurdunun önüne attılar bir de üstüne: Bu iç çamaşırı Asura Prensesine aittir. Diye not düştüler. O zamandan beri bütün hayvan ırkı erkekleri Ariel’e aç gözlerle bakar oldu.  Prenses muhtemelen bu durumdan etkilenmemiş olsa da Fitz bir türlü bu durumu kabullenemiyordu.

“-Eğer okulda sorun çıkarmaya başlarsak itibarımız yerle bir olabilir.” dedi Ariel.

“-Eğer onları bize saldırmaya kışkırtırsak nefsi müdafaa deyip işin içinden sıyrılabiliriz. Öyle bir senaryoda okul bize destek de çıkar. Ayrıca uğraşmamız gereken onlarsa benim için çocuk oyuncağı”

Ariel bir iki saniye sözlerini değerlendirdi ve bakışlarını odadaki mevcut kişilere çevirdi. Ne zaman kararsız kalsa hizmetkarlarının fikirlerine başvuruyordu.

“-İyi bir fikir olduğunu düşünüyorum. Yaptıkları şey affedilemez. Kavga çıkarsa hemen katılırım.”

“-Ben pek bir şey yapamam ama elimden geldiği kadarıyla yardımcı olurum.”

“-Aynı şekilde.”

Sözleri güven verici, Ariel teşvik edici bir gülümsemeyle karşılık vererek. “-İyi o zaman. Kalkışacağımız şeyin ne kadar riskli olduğunun farkındayım ama madem sizler de gönüllüsünüz, hadi yapalım o zaman.”

Ve böylece Ariel’i öğrenci konseyi başkanlığıyla taçlandırma girişimi başlamış oldu.

 

******

 

Plan bir hafta sonra harekete geçirildi.

Öğlen vaktiydi ve bütün öğrenciler okul kafeteryasına doğru yol almıştı. Linia ellerini cebine sokmuştu ve Pursena da ağzında sigaraya benzer bir şey taşıyordu. Üniformaları dağınıktı ve duruşları berbattı. Serseri kelimesi onlara o kadar yakışıyordu ki Rudeus onları görecek olsa duvara yapışıp, kafasını eğerek göz teması kurmamaya çalışırdı. Bu tür zorbalardan bu dünyada da vardı.

Hayvan kızlar mekanın sahipleriymiş gibi sürünün önünden gidiyorlardı. Ariel’in grubu sadece üç kişi gücündeydi: Ariel, Luke ve Fitz. Kafeteryada şans eseri karşılaşmış gibi görünmeyi amaçladılar.

İlk başta Linia ve Ariel birbirlerinin yolundan çekilmelerini isteyen talepkar bakışlar attılar. Ariel kayıtsız görünerek kenara çekildi. Hayvan ırkındakiler olayı kıs kıs gülerek izliyorlardı.

“-Acınası.”

“-Bir de prenses olacak, hmph.”

“-He ya, geçen erkek yurdunun önündeki iç çamaşırı onun değil miydi?”

“-İnsanlar ömürleri boyunca kızan ayındalar ya, kesin erkekleri o şekilde tavlamaya çalışıyordur.”

Kahkaha patlattılar.

“-Yeter ulen, miyav.” ded Linia.

“-Harbi yeter, üzülüyorum onun için.” dedi Pursena.

İkili azarlarını ukalalıkla ilettikten sonra kafeteryaya doğru yol almaya başladılar. Ayrıcalığı olan insanlarla dalga geçmek iyi hissettiriyor. Dalga geçilmesine engel olup daha ahlaklı bir ortam oluşturmak ise daha da iyi.  Ariel’in bu konuda yapabileceği hiçbir şey yoktu. Linia ve Pursena’nın arkasında sıra halinde yirmi hayvan ırkı vardı. Çoğu yarı insan olsa da ve hayatlarında hiç savaşa girmemiş olsalar da güçlerini sayı üstünlüğünden alıyorlardı. Bu sayede büyük bir ülkenin prensesini aşağılayabiliyorlardı.

Ariel “-Yirmi erkeği ardına takıp etrafta gezinmek, aynı hayvan sürüleri gibi. Görünüşe göre Doldia kabilesinin hayvanlardan farkı kalmamış.” diye mırıldandı. Sesi fısıltı gibi çıkmıştı ve dudakları neredeyse hiç oynamamıştı, kimsenin onu duymasına imkan yoktu.

“-Hey, sen ne dedin az önce?”

Fakat hayvan ırkının duyma yetisi insanlardan daha üstün, en ufak sesleri bile duyabilirler. Linia ve Pursena, o soluk sesi yakalayabilenler arasındaydı. Sürünün geri kalanının liderleri kadar gelişmiş duyusu olmasa da aralarından bazısı duyabilmişti.

“-Bir şey dediğimi sanmıyorum?” diye cevap verdi Ariel masumca.

“-Hayır, duyduğuma eminim, miyav. Hakkımızda iler geri konuşuyordun, miyav. Değil mi Pursena?”

“-Evet. Hadi sikelim onları.”

Linia’nın kürkü şişkinleşti ve Pursena ağzındaki şeyi yere tükürdü.

 

Tavuk kemiğiymiş.

 

Pursena o kadar açgözlüydü ki sık sık öğün arasına atıştırmalık sıkıştırıyordu. Ariel’in kavga çıkarmaya niyetlendiğini anlar anlamaz üzerine yürüdüler ve dik dik baktılar.

“-Eh? Hadi, bir daha söyle, miyav. Ama bu sefer, yüzümüze karşı.”

“-Ya da önümüzde eğilebilirsin,” diye teklif etti Pursena. “-Sırt üstü yat ve bize göbeğini göster.”

Ariel, tehdit altında olmasına rağmen kendine güvenen bir edayla“-Daha önce de dediğim gibi, ağzımdan bir şey çıkmadı.” dedi.

Olayı izleyen herhangi birisi, Linia ve Pursena’nın Ariel’e durduk yere sataştığını görüyordu.

Linia gözlerini kıstı. “-Korkak tavuk mısın yoksa, miyav?”

“-Tavuk mu? Tavukları yerim ben,” diye hırladı Pursena.

“-Allah için ne oluyor şu anda…?” Ariel tehditler karşısında kayıtsız kaldı. Krallar gibi cesur görünüyordu.

Sonra, duyulamayan bir ses tonuyla:”-Bu yılın kızan ayı bittikten sonra daha adını bilmediğiniz erkeklerin çocuklarını karınlarınızda taşıyor olacaksınız. Aynı sokak hayvanları gibi.”

Kimse Ariel’in dudaklarının oynadığını görmedi. Asura soylusu olduğu için konuştuğunu kimseye belli etmeden konuşmayı öğrenmişti. Fısıltısı Linia ve Pursena’nın ya da yakınındaki herhangi bir kimsenin anlayabileceği kadar çıkmıştı.

“-Orospu! Götün kalkmış senin. İyi o halde, madem kavga istiyorsun al o zaman, miyav!”

“-Ağzını yüzünü kıracağız sonra seni soyup üzerine soğuk su atacağız!”

Dışarıdan izleyenlere Linia ve Pursena, sırf Ariel’in tavrı hoşlarına gitmediği için ona sataşıyorlarmış gibi görünüyordu. Doğrusu, herkes böyle olduğunu düşünüyordu. Hayvan kızlar birisinin kendilerine karşı ukalalık yaptığını düşündüklerinde hep böyle yapıyorlardı çünkü.

Harekete geçer geçmez arkalarındaki yirmi dalkavuk da takip etti.

“-Yakında koyunları sayıyor olacaksın!”

“-Son duanı et!”

“-Ümüğünü sıkacağız!”

Bir anda bir sürü kol Ariel’in üzerine uçtu. Ama hedeflerine ulaşamadı.

“-Gwah!”

“-Gah!”

Daha onlar ne olduğunu anlayamadan havada geriye savruldular. Göz açıp kapayıncaya kadar her biri dört bir yana uçuşuverdi. Linia ve Pursena anında ayağa kalkıp,

“-O-O neydi be, miyav?!”

“-F-Fitz! Ariel’in uşağı bir şey yaptı az önce…!” dediler.

Fitz—Ariel’in yanından asla ayrılmayan o duygusuz çocuk.— prensesin önüne geçmişti. Hayvan ırkındakiler harekete geçer geçmez prensesin önüne geçip sessiz büyüsüyle bir şok dalgası oluşturarak hepsini geriye savurmuştu.

Muhafızlar arasında öne atılan bir tek Fitz vardı. Ariel resmi ve zati pozunu korurken, Luke eli kılıcının kabzasında olmasına rağmen hareket bile edememişti. Fitz, o kadar kendinden emin duruyordu ki onu gören birisi tek başına hepsine karşı durabileceğini sanardı.

Fitz’in ağzından tek bir söz dahi çıkmadı; zaten çok konuşan birisi değildi. Sadece birkaç öğrenci sesini duymuştu.

Fitz engel oluşturduğu için Linia ve Pursena onu hedef aldı.

“-Hyaah!”

“-Grrr!”

Yirmi yarı insan Fitz’in üzerine dalga gibi çullandı.

Fitz sessizliğini korudu ve hareket etmedi—elleri dışında.

Her üzerine geldiklerinde ya korkunç bir patlama yaşandı ya da yerden buz fışkırdı. Bu ardı arkası kesilmeyen saldırılar yarı insanları çekiç gibi ezip saniyeler içinde yirmisi birden havaya savurdu. Fitz’in büyüsü tarafından vurulduklarında yer yer yavru gibi viyakladılar yer yer de bayılıp çaresizce geri çekilmeye çalıştılar. Yirmi, kulağa çok büyük bir sayıymış gibi gelse de hiçbirinin savaş tecrübesi olmadıktan ya da hiçbiri derslere katılmadıktan ve gözdağı vermek için sadece sayılarına güvendikten sonra istedikleri kadar fazla olsunlar, pek anlam ifade etmiyor.

“-Parça pinçik yapacam ulen seni, miyav!”

“-Parça pinçik yapacaz amk ulen, parça pinçik!”

Fakat Linia ve Pursena farklıydı. Savaşçı ruhları hala yenilgiyi kabul etmemişti, Fitz’in büyüsünü tattıktan sonra bile. Hatta büyülerin çoğundan inanılmaz çeviklikleriyle kaçınmayı başarmışlardı.

Pursena elini dudağına götürürken Linia atağa geçti.

“-Awoooo!”

Doğuştan gelen özel ses telleriyle istedikleri kişiyi anında paralize edebiliyorlar. Bu, Hayvan Irkına özgü bir büyü.

Fitz’in burnundan bir tutam kan geldi ve üst vücudu öne doğru düştü. Linia ona vurabileceğinden emin olduktan sonra pençelerini yüzüne geçirdi. “-Hyah!”

Biri rakibin hareket kabiliyetini kısıtlamak için vokal büyü kullanırken diğeri işini bitirmeye gitti. Linia ve Pursena’nın zafere ulaşma yolu.

Ancak, hemen sonrasında Fitz, görenlerin küçük dilini yutturan bir şey yaptı. Ellerini havaya kaldırıp kulaklarına vurdu ve kan fışkırdı.

Tam o anda Linia tekrar atağa geçti. “-Avucuma düştün, miyav!” Pençelerini savurdu, tam pençelerinin rakibine ulaşacağından emin olduğu anda Fitz bir anda öne eğildi. Linia, saçının birkaç tutamını yakalarken Fitz de Linia’nın gardını aştı.

“-Urgh…!”

Yumruğunu Linia’nın böğrüne yerleştirdi ve şok dalgası yaratarak şarapnel gibi havaya uçurdu onu.

“-N-Nasıl olur?!” diye soluğu kesildi Pursena’nın.

Fitz hiç zaman kaybetmeden vokal büyüsünün hedefine ulaşamamasından dolayı sersemleyen Pursena’nın üzerine koştu. Çaresizce kendini korumaya çalışsa da artık çok geçti. “-Ha!” Yumruğunu görünmez bir hava dalgasıyla güçlendirerek onu havaya uçurdu. Kafeteryanın duvarına çarpıp bayıldı.

“-Ağk…Öhöhh…”

Fitz, nefes almak için çırpınan Linia’nın önünde durdu. Çocuk bütün bu zaman boyunca öfkesini sessizlik içinde çıkarmıştı. Üzerinde dikilirken Linia şok içindeydi. Etrafına bakındı, grubundan kimse ayakta kalmamıştı. En güvendiği partneri bile yerde bacakları açık, bilinçsiz bir şekilde yatıyordu.

Çetesinin yenildiğini anlayan Linia savaşma azmini kaybetti. “-K-Kazandın, miyav.”

Linia mağlup olduğunu dile getirdiğinde bile Fitz ürkünç sessizliğini korumaya devam etti. Gözleri güneş gözlüğünün arkasında gizlenmiş olsa da gözlüğün arkasında inanılmaz bir öfke yatıyordu, kavga demeye bin şahit gerektiren bu kavgayla yatışmayacak bir öfke. Fitz ne yapılması gerektiğini çok iyi biliyordu—Ariel’in üzerinde su atan, iç çamaşırını çalıp etrafa dağıtanlara ne yapacağını çok iyi biliyordu.

Linia’nın onuru olsa da onuruna hayatından çok önem vermiyordu, bu yüzden “-Ö-Özür dileriz, miyav. İç çamaşırı olayı içinde özür dileriz. Özür dilerim, miyav.” diye yalvardı. Linia’nın göbeğini gösterip uysal bir tavır sergilemekten başka çaresi kalmamıştı. Hayvan Irkının yapabileceği en utanç verici hareketi yapmaktan başka çaresi yoktu.

Fitz yerde secdeye geçmiş Linia’nın ve az ileride baygın yatan Pursena’nın üzerine su topu fırlattı. Attığı su topunu biraz sert atmıştı, kafandan aşağı bir kova su dökme şiddetinde. Yarı İnsan kızların ikisi de sırılsıklam oldu, ıslak kürkleri dümdüz olunca oldukça acınası görünüyorlardı.

“-Eğer dersinizi gerçekten aldıysan bir daha asla ve asla Prenses Ariel’e elini kaldırmayacaksınız.”

Fitz bu sözleri söyleyip yanlarından ayrıldı. Çok konuşkan biri değildi. Linia, Pursena ve kafeteryadaki diğer öğrenciler—evet Ariel ve Luke dışındaki herkes— ilk defa sesini duymuştu. Tiz bir sese sahipti, hatta kadınsı bir sese.

“-T-Tamam, anlaşıldı.” Linia kafasını salladı, utançtan yüzü kızarmıştı.

“-Fitz, iyi iş çıkardın. Hadi gidelim.” Yanlarına döndüğünde Ariel sıcak bir gülümsemeyle karşıladı onu. Grupları hiçbir şey olmamış gibi oradan ayrıldılar. Geriye bir tek ıslak fareler gibi görünen Linia ile Pursena kalmıştı. Üzerlerine yoğunlaşan ilgiye daha fazla katlanamadıkları için çok geçmeden onlar da oradan uzaklaştı.

Olayı başından sonuna kadar izleyen herkes bir alkış yağmuru koparttı. Okulun sahibiymiş gibi gezinen serseriler sonunda yenilmişti.

Ellemoi ve Cleane’nin çabaları sayesine, Linia ve Pursena’nın dalkavuklarını Prenses Ariel’i dövmeleri için yolladığı dedikoduları dört bir yana yayıldı.

Olaydan sonra birçok Yarı İnsan öğrenci okuldan atıldı.

 

*****

 

İşte Ariel’in şu anki konumunu nasıl elde ettiğinin hikayesi de böyle. Serserileri okuldan sürüp kampüse barış getirdi ve öğrencilerin minnetini kazanarak seçimde ona oy vermelerini sağladı.  İkinci yılında da öğrenci konseyi başkanı oldu. Artık herkes onu hayranlıkla addediyordu.

Bu durum tabi ki başkan yardımcısının hoşuna gitmedi. Kalan yıllarını Ariel hakkında kötü yorumlar yaparak geçirdi ancak Fitz ile—Linia ve Pursena’yı tek başına yenen kişiyle– yüz yüze gelmeye çekindiğinden dolayı sesini çıkarmadan mezun oldu.

Aşağılananan ikiliye gelirsek…

“-Urgh.”

“-Sikeyim.”

Bir şekilde okuldan atılmaktan paçayı kurtardılar. Davranışlarında pek bir değişim olmasa da hala Ariel’e karşı düşmancıldılar, iyi yanından bakacak olursak en azından artık derslere önem veriyordular. Her onu gördüklerinde hatta kuyruğunu bacaklarının arasına alıp geçmesi için yol açtıklarında bile mızıkçılar gibi tıslayıp havlamaya devam ettiler.

“-Hmph! Bize yaptığını unutmayacağız, miyav!”

“-Pft! Geceleri arkanı kolla!”

Ariel hiçbir şey demedi. Sadece kıkırdadı.

Bu durum, Ariel’e ve korumalarına olan sempatinin daha da artmasına neden oldu. Artık okulda Prensesin tarafını tutmayan kimse kalmamıştı.

 

*****

 

O prenses şimdi üçüncü yıl öğrencisi. Tam da planladığı gibi ikinci yılında öğrenci konseyi başkanı olması Büyücüler Loncası ve Ranoa yöneticileriyle irtibata geçmesini sağlamıştı. Yetenekli kimseler öğrenci konseyine akın etmeye başlayınca Ariel aralarından en seçkinlerini ve güvenilir olanlarını seçip kendi planlarını uygulamaları için Asuraya gönderdi. Öncülerini bir sonraki yıl Asura’ya göndermeyi planlıyordu.

Geçen yıl başkan olduğundan beri her şey tıkırında ilerliyordu.

Bugün rutin strateji toplantılarından birini düzenliyorlardı, başkan olduktan sonra kişisel dairesinden öğrenci konseyi odasına toplanmaya başlamışlardı. “-Şimdi Cleane, birinci yıllar arasında göze çarpan kimseler var mı?” diye sordu.

“-Var. Zanoba Shirone ve Cliff Grimor. İlki kutsanmış çocuk diğeri de daha akademiye yazılmadan önce gelişmiş seviye büyü yapabilen bir çocuk.”

“-Çok iyi. Onlarla iletişime geçmek için fırsat kollayalım. Öne çıkan başkaları var mı?”

“-Birinci yıllar arasında mı? Hayır, sanmıyorum.” Cleane kafasını salladı. “-Ancak ilerde öne çıkabilecek birileri olabilir.”

“-Satranç tahtamı dolduracak daha çok piyona ihtiyacım olacak. Okul dışındakilere de baksak iyi olur bence.”

Ariel ne yapsam diye düşünüyorken Ellemoi “-Prenses, böyle bir şey diyeceğinizden şüphelendiğim için üniversite duvarları ardında öne çıkan isimleri derledim.”

“-Tam da senden beklenildiği gibi. Ne bulmuşsun bakalım.”

“-Emredersiniz, Prenses.” Ellemoi çekmeceden bir deste kağıt çıkarıp prensese uzattı. “-Bunların arasından arzu ettiğinizi seçmenizi, okula davet etmenizi sonra da safımıza katılmaya davet etmeden önce karakterlerini tartmanızı öneririm. Ne düşünüyorsunuz?”

“-Kulağa iyi bir fikirmiş gibi geliyor. Hemen seçme işine başlayalım. Davet etmeye gelince…. Müdür Yardımcısı Jenus’un bize yardımcı olacağına eminim.”

“-Emredersiniz, Prenses.”

Fitz ve Luke prensesin emri üzerine listeyi incelemeye koyuldu. Listede ismi olan birçok insan vardı: Sharia’da yaşayanlardan tut Üç Ülke çapında maceracılık yapanlara; hatta Kılıç Tapınağından olanlar bile vardı, Kılıç Tanrısı Gal Farion dahil.

Listeyi incelerken bir anda soluğu kesildi Fitz’in. Elini çok iyi bildiği bir ismin üzerine götürdü. Gözleri fal taşı gibi açıldı ve dudakları büzüldü. Titreyen eli kağıda baskı uygulayınca kağıt buruştu.

“-Fitz, birini mi buldun yoksa?”

Çocuk sertçebaşını salladı. Yüzünden şaşkınlık, hayret ve mutluluk okunuyordu.

“-Prenses Ariel… Bu kişiyi tanıyorum.”

Tuttuğu kağıtta Rudeus Greyrat ismi yazıyordu.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.