İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 06 Bölüm 14

[ A+ ] /[ A- ]

Perde Arkası: Karşılaştığı İki Kişi

 

Roxy Migurdia, Şeytan Kıtasının kuzey batı kesiminde yer alana Krasma kasabasına ulaştı. Canlı bir yerleşim yeriyi; Rikarisu kadar olmasa da.

İlk bakışta muhteşemmiş gibi gözükse de bütün bölge bir Şeytan Kral tarafından yönetiliyordu. Su İnsanları ile yakın bağları olan kral, kentin Su İnsanları ile ticaret yapmasına olanak sağlıyor.

Su İnsanları ile birlikte deniz ürünleri de geldi, Şeytanlar ile de Şeytan Kıtasına özel, kokulu, yoğun baharatları geldi. Krasma kentinde de bu iki ürünün birleşimini tadabiliyorsun.

Kent o kadar lezzetli yemekler çıkarıyordu ki Şeytan Kıtasındaki en lezzetli yemek kimindir denindiğinde Rüzgar Limanı ile baş başa yarışıyordu.

“-Bu meret de mey ile güzel zıkkımlanıyor!”

Kasabaya geldiğinden beri Talhand’ın keyfi yerindeydi. Krasma’da sadece Şeytan Kıtasına özel olan acı içki yoktu, Su İnsanlarının tatlı içkisinden de vardı. Talhand cüce olduğu için içki ne kadar kötü olursa olsun–içtiğin ortam olduğu sürece–içkiyi seviyordu ve tadının ne kadar kötü olduğu umurunda olmuyordu.

Bir bara gittiği zaman bardaki külhanbeyleri ile koca bir küveti dolduracak kadar içerdi.

Krasma’nın her yerinde bar vardı ve güzel yiyecekleri vardı. Burası Talhand için cennetti resmen.

Roxy için ise, yaşına rağmen hala bir çocuğun damak zevkine sahip o yüzden bu kentin mutfağı onu o kadar da büyüleyemedi. Şeytan Kıtası’nın baharatları ve yemeklerini beğenmiyordu, o daha çok tatlı şeyleri seviyordu.

Kurtarıcı özellik Su İnsanlarının uzmanlığıydı, tatlı içki. İçkiyi sadece acı tat ile bağdaştıran Roxy’i şaşırtsa da bu içkinin havamsı, denizimsi bir kokusu vardı ve bir yudum aldın mı ağzının her yanına kendine has şekerli tadı yayılıyordu. İçtikten sonra da hafif bir tuzluluk tadı bırakıyor, bu da canının atıştırmalık istemene sebep oluyor.

“-Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi! Demek sen de içiyorsun he Roxy!?”

“-Evet, içiyorum.”

“-Bugün keyfin yerinde o zaman he?” Talhand neşeli bir biçimde Roxy’nin içmesini seyrediyordu ve o sırada kendi siparişini veriyordu. “-Evladım! Bize bir fıçı dolusu getir! Bu kızımıza nasıl cüce gibi içilir onu öğreteceğim!”

Bu gibi zamanlarda Roxy hep Şeytan Kıtasının ne kadar ucuz olduğuna şükrederdi. Bir Asura Bakır Akçesi tutana kadar istediğin gibi yiyip içebilirdin.

“-İhtiyar, ne güzel deviriyon kadehleri öyle!”

“-DEVİR! DEVİR! DEVİR! DEVİR!”

“-Tam da bir cüceden beklenildiği gibi!”

“-Tamamdır! Hadi yarışalım! Barmen! Bana da bir fıçı dolusu getir hemen!”

Şans eseri Elinalise geceyi başka bir adamla geçirmek için ortadan kaybolmuştu. Bu kısım normalde Roxy’nin yabancıymış gibi hissettiği kısım olması gerekiyor ancak o farkına varamadan o ve yanına oturduğu kız şamatacı Talhand’a tezahürat yapıyordu.

“-Bwahahaha! Ne sağlam cüce çıktın sen öyle! Ne kadar zaman geçerse geçsin, cüceler asla değişmiyor! Değil mi?” diye kıza sordu.

“-Evet, kesinlikle.” diye cevap verdi Roxy.

“-Aha, hadi bakalım! Yumulalım hadi!”

“-YUMUL! YUMUL!”

Talhand, kolları fıcıyı dolayıp fıçıyı yudumlayan içki arkadaşına baktı. Vücudu kesinlikle genişti, ancak yine de bütün o içkinin nereye gittiğini düşünmeden edemiyorsun. Koca fıçıyı bitirdikten sonra gırtlağından gelen bir sesle iç çekti. Hemen sonrasında önüne başka bir içki getirildi.

“-Amma gecikti he bizim sipariş!”

“-Kapa çeneni! Daha içki kalmadı!”

“-O zaman git karşıki bardan al!”

“-Aah, hay aklınla bin yaşa! Tamam o zaman git al bize!”

“-Bana bırak sen! Dökülün beyler, dökülün paraları! Bu gece içiyoruz!”

“-Yeaaaaaah!”

Bir çuval dolusu bağış yapılır…

“-Ahaha! Hanımefendim bizim gibi acınası sarhoşlar için oldukça cömertsiniz!”

“-Bugün bendensiniz!” Sıra ona geldiğinde çuvala bir tane yeşil madeni para attı.

Bunu görünce çuvalı tutan adam bağırır gibi kahkaha atarak kafasını eğdi.

“-Etkileyici, hanımefendi! Zengin olmalısınız!”

“-Tabi ki de zenginim!”

Roxy iyi zaman geçiriyordu, karşısındaki adama abartılı şekilde kafasını sallarken çok hafif ve havadar hissediyordu. O, açıkça sarhoştu.

“-Hahahah! Bugün ben de zenginim, al bakayım! Biraz daha ses yapalım! Bugün hepimiz dostuz!” Yanında oturan kız, çuvala ezik büzük bir demir madeni para attı.

Çuvalı tutan adam ona az bağış yaptığı için bağıracak olsa da, adamın kendisi de sarhoştu. “Heh heh! Teşekkürler prenses hanım! Bunu ‘kusana kadar içmenizi’ sağlamak için kullanacağım!”

“-Kustur bizi!”  Adam sırayı gezinip insanların parasını toplarken, kız kendini beğenmiş bir biçimde kafasını salladı.

“-Evet bu! Bu işte! Eski günleri hatırlatıyor bana!”

Roxy kücük kızın yanındaki sandalyeye oturduğunu hiç fark etmedi. Farkına varınca kız çoktan oturmuştu ve Elinalise’nin yarım bıraktığı yemeği zıkkımlanıyordu. Roxy’nin umurunda değildi, o çoktan sarhoştu.

“-Al bakayım!”

“-Aah, teşekkür ederim. Böylesine neşeli bir atmosferi görünce iyi ki gelmişim diyorum. Al, sen de iç!” dedi yanındaki kız.

“-İçiyorum zaten” dedi Roxy

“-Biraz daha iç!”

“-Daha mı? Başka seçeneğim yok o zaman.” der demez Roxy bardağın içindekileri midesine boşalttı “-Pöff!”

“-Tamamdır, buradaki hanımefendi için bir tane daha!

“-Ah, teşekkürler.”

Bardağını masaya vurdu ve neşeli bir centilmen gelip arkasında bardağı tekrar doldurdu. Bu tatlı içkiyi sonsuza kadar içebilirdi.

“-Sen de amma çetin cevizsin he, tam bir içici! Yaşına göre muazzam!”

“-Bunu senden duymak istemiyorum” diyerek ters cevapladı ve kızı süzdü. Dizlerine kadar çektiği bir bot giyiyordu, seksi deri pantolon ve bir tulum. Köprücük kemiği, beli, göbek deliği ve bacakları ulu orta açıkta duruyordu. Dalgalı dolgun mor saçları ve keçi gibi boynuzları vardı. Ona ne kadar bakarsan bak Roxy’den daha genç olduğunu anlayabilirdin.

“-Heh heh, yağcılığa gerek yok lütfen. Ne kadar yaşlı olduğumun farkındayım!”

Roxy şu ana dek bir şeyin ters olduğunun farkına varması gerekiyordu, ancak o sırada gerekli vasıtası çalışmıyordu. Çünkü sarhoştu.

“-Ben de yaşımın farkındayım” dedi “Hadi içelim”

“-Aah, teşekkür ederim. Buralardaki içkiler şu son birkaç yüzyılda iyice tatlanmış. Eskiden Şeytan Kıtasında böyle şekerli içki yoktu.

“-Bu Su İnsanlarının içkisi” dedi Roxy “Buradaki Şeytan Kral onlarla anlaşma yapmış”

“-Ne o öyle! Bagura Hagura, seni şerefsiz, benden sakladın mı bunu! Asla affetmeyeceğim seni, asla!”

“-Boşversene” dedi Roxy “-Bugün burada hepimiz eşitiz değil mi? Eşit!”

“-Aah, bak bu doğru işte, bu gün hepimiz eşitiz!”

Şeytan Kral Bagura Hagura bu bölgenin yöneticisidir. Kaslı ve domuz yüzlü bir şeytandır, konu yemek ve içki olunca Şeytan Kıtasında ondan iyisinin olmadığı söylenir. Siyasi olarak orta şekerlidir ancak Laplace Savaşında ön saflarda savaşmıştır. İnsan topraklarındayken ev ev içki ve yemek yağmalayıp Yağmacı Kral ünvanını kazanmış.

“-Ooh, tükendi!”

“-Gwaaahahaha, sıradaki kim? Kim çıkarsa yere sererim! Eğer isterseniz iki kişiyi birden sererim!”

Zaman geçtikçe Talhand üzerindeki kıyafetlerden kurtulup oturduğu sandalyeye çökmüştü. Avucu fıçının üstünde durduğu için üstünlük havası veriyordu dışarıdan bakıldığında.

“-Kimse yok mu? Hiç kimse mi?!”

Roxy’nin yanında oturan kız konuştu “-Tamamdır, bana bırak sen!”

“-One öle kızım? Bana karşı kazanabileceğini mi düşünüyorsun? Yirmi yıl sonra gel tekrar dene bence.”

“-Ha ha ha! Aptal Cüce! Halıhazırda üç yüz yıl yaşadım zaten! Yirmi yıl hiçbir şeyi değiştirmez!

“-Ah, öyle mi? Benim kabalıüım, o zaman gel de iç benimle!”

“-Ah, önce senden ismini belirtmeni istiyorum!  Bana meydan okuyacak kadar aptal birisinin ismini hatırlamak istiyorum!

“-Büyük Dağ Zirvesinin Sert Talhand’ı!”

“-Tamamdır! Seni yenecek olan benim, Şeytan Gözlerinin Şeytan İmparatoriçesi, Kishirika Kishirisu!”

Ve böylece, Talhand ve Kishirika’nın savaşı başladı. Bağış toplayıp getirttikleri içkiler çok geçmeden tükendi ve ikinci kez sonrasında ise üçüncü kez bağış toplandı. Roxy üzerine vazife alarak beş koca yeşil madeni para bağışlayıp barın bütçesini ikiye katladı. Kaslı adamların getirdiği içkileri bardakiler aralarında paylaşırken Talhand ve Kishirika aralarındaki düelloyu devam ettiriyordu. Roxy’i hakem yaptılar. Neye veya kime hakemlik yapacağına dair en ufak fikri yoktu, yanlarına bir sandalye çekip kendi içkisini yudumlarken içtiklerini sayma görevini kabul etti.

“-Kırkıncı bu!” diye anons geçirdi.

İçki içme yeteneği olan cüce Talhand’ı bir kenara bırakır isek, Kishirika, küçük bir kız çocuğu gibi görünen ve kendini Şeytan İmparatoriçesi olarak tanıtan Kishirika bütün o içkileri içiyordu? Herkes sarhoş olduğu için kimsenin umurunda değildi.

Ve böylece her şeyin belli olacağı o an geldi.

“-Mrgh…bööğhh…” Bu garip sesleri çıkartır çıkartmaz Talhand’ın ağzından içki, su fıskiyesi gibi uçmaya başladı. Sonra yere devrildi, karnını sımsıkı kavradı. Bu görüntü içtiği onca içkinin tasviri gibiydi. Masanın üstünden yere küt diye düştü ve ağzından içki fırlıyordu.

“-Kazandım!”

“-OoooooOOA! Muhteşem! Cüceyi içki yaışında yendi!”

“-Benim adım Kishirika sonuçta. Şeytan Dünyasının Yüce İmparatoriçesi Kishirika Kishirisu! Şimdi, söyleyin ismimi!”

“Kishirika! Kishirika! Kishirika!”

“-Kimdir dünyadaki en yüce?!”

“-Kishirika! Kishirika! Kishirika!”

Kishirika galip ilan edilip tezahürat korosu oluşunca onun keyfi yerine geldi.

“-Awahahahaha! Hahahahah!”

“-İşte bu, İşte bu!”

“-Çıkar! Çıkar hepsinin!!!”

Roxy bundan sonrasını pek hatırlayamıyordu. Düşen yoldaşının initkamını alması gerektiğini biliyordu fakat o kadar kafası iyiydi ki her an bayılabilirdi. En son gördüğü şey Kishirika’nın tezgaha çıkıp çıplak şekilde dans etmesiydi.

 

********

 

Bir sonraki gün.

Roxy gözlerini açtı.

“-Argh…”

Kafası davul gibiydi ve nefesindeki alkol kokusunu alınca yüzü ekşidi. Hemen akşamdan kalma için oluşturulmuş bir büyü kullanıp vücudunu toksinlerden arındırdı, sonra kafasına uyguladı aynı büyüyü. Etrafına bakınca bir barda olduğunun farkına vardı. Kavga olmuş gibiydi; masalar kırılmış, boş kadehler ve parçalanmış bardaklar her taraftaydı.

“-Iığh, çok içmişim” Hatırladıkları pusluydu ama çok içtiğini hatırlayabiliyordu.

Gözlerinin akı çıkmış yarı çıplak Talhand’ın olduğu tarafa baktı. Bir ara Roxy, ölmüş olabileceğini geçirdi aklından, fakat bir cüce asla ölene kadar içmez. Ayrıca, Talhand hep içerken boğulup ölmeyi istediğini söylerdi, eğer öldüyse de, hayal ettiği ölümü tatmış olurdu.

Roxy odayı bir kez daha süzdü. Her yerde beden vardı, hepsi etrafa yayılmış inliyordu. Aralarında içki için para toplayan adam da vardı. Buradaki herkes ölümüne içmişti ve şu anda hepsi akşamdan kalmanın etkisindeydiler.

İyileştirme büyüsü kullanamadığın halde bu kadar içersen işte böyle olur, Diye düşündü Roxy.

Bayılmış bedenler denizinin arasında sadece iki figür ayaktaydı–sinirli bar sahibi adam ve kalbi kırılmış Kishirika.

“-Telafi! Telafi istiyorum! Sebep olduğun yıkım yüzünden iş yapamam artık.”

“-Evet, uh, ama…”

“-NEY! Ödeyemiyor musun bile? ‘Herkese benden’ diyen sen değilmiydin_”

“-Ölye dedim çünkü ödediğim miktarın yeterli olacağını düşünmüştüm….”

“-Demek hiç paran yok he?”

“-Hayır, uh, üzgünüm, demir param bile yok”

“-O zaman seni köle pazarına satmaktan başka çarem yok.”

“-Ney? Beni satamay cüret mi edersin…?! BEKLE BEKLE, Hagura ile iletişime geçeceğim, bekle biraz!”

“-Beklemeyeceğim, kaçabilmek için fırsat kolluyorsun.”

Roxy iç çekip elini cebine daldırdı. Çıkardığı cüzdanın halini görünce yüzünü kara seller aldı. Geçen gece sarhoşken bütçelerinin büyük bir kısmını bağışlamıştı.

Hayır, hepsini içen aslında Talhand’dı, Diye düşündü.

Roxy baygın Talhand’ın yanına gidip para kesesini aldı. İçine baktı ve baya para gördü, ayağa kalktı. Omuzundan gelen ekşi bir koku vardı, bar sahibine yaklaşırken bu kokuya yüzünü ekşitti.

“-Al işte, paran.”

“-Hm?”

Roxy altı koca zümrüt madeni para çıkartıp bar sahibinin avucuna boşalttı.

“-Bu kadarı yeterli değil.”

“-Fazlasını istemeden önce bütün içkilerinin parasını ödemiştik değil mi? Ondan kalanlarla idare edersin.”

“-Ah…doğru, sanırım.” deyip topuğunda döndü ve mutfağa yöneldi.

Roxy bir kez daha içini çekti ve para kesesini Talhand’ın göbeğine fırlattı.

“-Oooh….oooohhh…Özür dilerim, özdür dilerim!” Roxy e bakarken Kisihirika titriyordu.

Roxy, köyünde Şeytan İmparatoriçesi hakkında söylenilenleri hatırlayınca ona aşağılayan gözleriler baktı. Roxy’nin hayal ettiğinden biraz farklıydı ancak özellikleri uyuşuyordu. Uzun ömürlü bir Şeytan Kabilesine mensuptu, fiziksel görünüşünün gerçek yaşına uymaması olağan bir şeydi. Bölgenin Şeytan Kralıyla iyi ilişkisi var gibi de görünüyordu.

“-Kurusa bakmayın ama emin olmak içim– Şeytan Dünyasının Yüce İmparatoriçesi Kishirika Kishirisu olduğunu sanıyorum, yanlışım var mı?”

“-Hm? Ahi doğru! Şu sıralar kimse bana inanmıyor da! Adın nedir bakim?”

“-Önceden söyleemdiğim için affedin beni,” ded iRoxy. “-Ben Roxy, Biegoya Bölgesinin Migurd Kabilesindenim.”

Kishiriha bir “-Vaaay” çekti Roxy’nin ismini duyunca. “-Roxy? Aah, biliyorum seni! Sen Rudeus’un ustasısın!”

“-…Rudy’İ tanıyor musun?”

“-Onunl Rüzgar Limanında karşılaştım. O çocuk çok değişikti!”

“-D-Deme ya…” Roxy bir saniyeliğine onun Rudeus hakkında dediğini düşündü, sormaya korkuyordu.

“-Hm. Rudeus ben dardayken yardım etmişti, ve sen de büyük bir öğretmen olduğunu gösterdin. Bana da yardım etin, o yüzden… neden sana ödül vermiyorum?”

Roxy’nin kalbi ödül kelimesini duyunca yerinden fırlayacakmış gibi oldu. Şeytan İmparatoriçesi şeytan gözlerin bahşetmesiyle ünlüdür. Sırf gücü yüzünden Kral değilde İmparator deniyordu, ve Büyük İnsan-Şeytan Svaşına güç veren onun güçleriydi.

Bu, Roxy’nin aklına bir fikri getirdi. “-Um, Hazretleri, acaba kayıp insanları şeytan gözlerinizle bulabilir misiniz?”

“-Evet, bulabilirim. Dünya da bulamaycağım kimse yoktu.” diye böbürlendi Kishirika.

“-Tamamdır o zaman…Rudeus ve ailesini aramanızı istiyorum. Kaybolmuşlar da.” dedi hiç tereddüt etmeden Roxy Migurdia. Kishirika’dan şeytan gözü alma şansını kaçırmak büyük talihsizlik fakat Kishirika’nın Her Şeyi Görme Gözünün dünyadaki herhangi birini bulabileceğini biliyordu.

“-Oho, takdir edilesi, tek dileğini başkası için kullanıyorsun! Eğer yetkim olsaydı sana Şeytan Kral ünvanını verirdim!”

“-Hayır, ihtiyacım yok ona.”

“-Ah anlıyorum, mütevazisin. Eh, o zaman.” Kishirika’nın gözleri oynadı, renk değiştirdi. Kafasını sallarken kendince mırıldanıp boynunu kıtlattı. “-Rudeus şu anda Merkez Kıtanın Kzey kesiminde. Hafif kıyafetler giymiş ve koşuyor, talim yapıyor sanırsam.”

Roxy kafasını salladı. Görünen o ki mesaj ona ulaşır ulaşmaz Merkez Kıtayı aramaya koyulmuş. Millishion dan direk Begaritt’e gidebilir, muhtemelen evinin ne halde olduğunu görmek istemiş olmalı.

“-Babası Millishion da, bir hizmetçiyle birlikte. Hmmm, hizmetçinin ismi Lilia… ve aynı evde yaşıyorlar. İki kız çocuğuyla beraber.

“-Ah” Roxy aniden nefes verdi. Lilia ve Aisha’nın kayıp olduğunu biliyordu, anlaşılan bulunup güvenli bir yere getirilmişler. Muhtemelen Rudeus onları Şeytan Kırasındab ulup eve kadar eşlik etti.

“-Annesi…Bir dakika ya.” Kishirika mırıldandı ve yüzünü gerdi, gözlerini kıstı. “-Begaritt Kıtasında, Labirent Şehri Rapan da….sanırım.”

Roxy’nin yüzü neşeli bir hal aldı. Burada uzakta ama en azından hayatta olduğundan emin. Greyrat Ailesinde beklenildiği gibi—çok şanslılar.

“-Yalnız…bir şeyler ters.” Kishirika’nın yüzü gerildi ve gözleri yavaşça değişti.

“-Bir sorun mu var?”

“-Tam olarak göremiyorum.”

“-Göremiyor musun? Gözlerinle bile mi, Hazretleri?”

“-Tam gücüme ulaşamadım daha” diye açıkladı Kishirika.

“-Eh kendin görünce anlarsın”

 

 

“-Bu kötü. Eğer işler yolunda değilse ayrıntıları öğrenmem gerek.” deyip açıklama yapması için baskıladı Roxy. Bu zaman kadar ki yolculuğunda mültecilerin başına gelen felaketleri şahit oldu. Şeytan İmparatoriçesinin Zenith’in yerini bulmaya çalışırken bile zorlanması endişe vericiydi.

“-Eh…istediğin kadar mızmızlan, göremediğim şeyi göremem. Aah, doğru ya. Bu sana sürpriz gibi gelebilir ama, labirentin içlerinde bir yerde olabilir, labirent şehri sonuçta. Orada daha önce bulunmadım malesef.”

“-Labirentin içini göremiyor musunuz?” dedi Roxy

“-Hayr- Begaritt Labirenti yüksek yoğunluktaki manayla dolup taşıyor.”

Roxy düşüncelere daldı. Zenith daha önceden Paul ile birlikte zindan yağmacılığı yapmıştı. Yanlarında seyahat ederken her birinin güçlerini iyice anlamıştı. İyi de neden şimdiye kadar iletişime geçmedi? Işınlanma Felaketinden beri üç yıl geçti sonuçta.

“-Her neyse, o yaşıyor, değil mi?”

“-Yaşıyor, bundan şüphen olmasın.” diyerek rahatlattı Kishirika.

Roxy sözlerine inanmaya karar verdi. Sebebi her neyse, her türlü labirente dalmak zorundalar.

Kafasını epdi.”-Anlıyorum. Teşekkürler.”

“-Rica ederim. Bana yaptığın iyiliğin karşılığı bu sadece.” Kishirika abartılı bir şekilde başını salladı ve ayağını tökezleyerek bardan ayrıldı.

 

*************

Öğleden Sonra

Talhand uyandı

Hiçbir şey yaşamamış gibi içmeye devam etti, boynunun her yerinde diş izleri dolu olan Elinalise de o sırada bara geri döndü. Roxy toplantı yapmak için ikisini çağırdı.

“-Şeytan İmparatoriçesine rastladığımız için çok şanslıyız.” Kishirika’Yı duyunca Elinalise sessizce kıkırdadı.

Roxy, sarhoşken barda tanıştıkları için o kadar da önemli bir olay olduğunu düşünmüyordu. Ya da Kishirika’nın haysiyetsizliği yüzündendi.

“-Her neyse. Demek yolculuğumuz sonra erdi, değil mi?” dedi seyahatlerinin bu kadar kısa sürede bitmesinden endişelenen Talhand.

Buradan Millis Kıtasına gitmeleri koca bir yıl alacak, en azından amaçladıkları şeyi başardılar. Paul’un ailesinin hayatta olduğunu doğruladılar ve yeri bilinmeyen iki kişininin olduğu yeri buldular.

Artık bitmişti.

“-Ne yapacaksın şimdi, Roxy?”

“-Millishion’a dönüp Paul’a ne bulduğumu anlatacağım.” dedi

“-O zaman sen dönmeden önce bi ara senden ayrılırız.” diye cevapladı Elinalise.

 

Görünen o ki Elinalise ve Talhand Paul’u görmek istemiyor. Sebebi de muhtelemen o, partiden ayrılmadan önce yaşadıkları büyük kavgaydı, ne olduğunu da anlatmamışlardı. Roxy ilgili değildi gerçi o yüzden de ne olduğunu öğrenmekte ısrarcı değildi.

“-Hmm, anlaşılan Rudeus tek başına baya yol kat etmiş” dedi eli çenesinde olan Talhand.

Bu, Roxy’nin aniden bir şeyin farkına varmasını sağladı. Buradan Millishion’a doğru yol alacak oradan da Paul ile birlikte Begaritt Kıtasına yolculuk edecekti. Eğer öyle yaparsa Rudeus yalnız kalır, hiçbir şeyin farkında olmadan, Merkez Kıtayı tek başına arayarak.

“-Onu haberdar etmek için bir şeyler yapmalıyız.” dedi endişelenen Elinalise.

Ama nasıl? Merkez Kıtanın Kuzeyi haritada yakın bir yer olarak görünüyor ancak bunun gerçekle alakası yoktu. Roxy düşüncelere daldı. Rudeus istisnai bir kişi ama oldukça genç birisi de. Onu hayatındaki en önemli anında boşuna çaba sarf etmeye terk etmek canice olur. Ya ailesinin geri kalanını bulmaya çalışsa ya da kendi ailesini kursa, birisinin ona gerçekleri söylemesi gerekiyor, birisinin ona artık ailesini aramak zorunda olmadığını söylemek zorunda.

“-Burada da ben devreye giriyorum işte..hi..hi..hi..!”

“-Ve de ben! Hı..hı..hı.hıı!”

Bir anda iki kişi bir anda ortaya çıkıverdi.

“-Ne konuştuğunuzu duyduk”

“-Kulak kabartarak hem de!”

Kapıdan içeri dalanlardan ilki sağlam yapılı kaslı bi adamdı. Tek bir bakışla altı tane kolu ve obsidyen rengi cildine bakarak şeytan olduğunu anlayabilirsin. Üstteki kollar birbirine kavuşmuş ortadakiler Roxy’i parmakla gösterir en alttakiler de beline dolanmış biçimdeydi. Beline kadar düşen saçı Şeytan İmparatoriçesininkine benzeyen bir renkteydi.

“-Hadi bakalım! Ben Kishirika Kishirika! İnsanları benii… Şeytan! Dünyasının! Yüce! İmparatoriçesi! Derler.”

“-Ve bende onun nişanlısı, Şeytan Kral Badigadi!”

Üçlü şaşırmış bir şekilde bön bön bakakaldı. İlk tepki veren Elinalise idi. “-Eeh, sanırım daha bu sabah görüşmüştük, efendi.”

“-Aahahha, seninle çok güzel bir gece geçirdim, hanımefendi!” Badi bir elini yumruk yapıp diğer elinin orta ve işaret parmağını Elinalise ye yöneltti.

Roxy sorusunu sorduğunda korkudan boncuk boncuk ter döküyordu. “-S-Siz ikiniz! Birbirinizi tanıyor musunuz?”

“-Eee, nasıl desem, evet?”

Görünen o ki geçen akşam Elinalise, Roxy’nin durduğu bardan ayrılıp başka bir adamla başka bir bara gitmiş. Orada da adam Elinalise’yi içkiyle şımartmış, kendisi de dünden hazır bir şekilde kendisine yapılan iyiliği geri ödemiş. En son hatırladığı şey işe kapkara bir adamın kolları arasında uyanmasıydı. İkili öğleden sonra bir tur daha atmış.

“-Huh? Ama az önce, nişanlım dedin….nee? Ah pardon, önce kendimiziz tanıtmamız gerekir, sanırım?” Telaşlı Roxy’nin gözleri fıldır fıldır bir o yana bir bu yana dönüyordu, en sonunda kafasını eğmek fikrini beğenip uyglamaya koyuldu.

“-Hm. Roxy, kaldır kafanı. Badı popüler birisi olduğu için gün içinde yaşanan kazalara dönüştü bu artık.”

“-Hm, Kishirika ya koymak fiziksel olarak ikimiz için de imkansız, başka seçeneğim yok.”

Ağızlarından çıkan sözler o kadar gündelik gibi hissettiriyordu ki Roxy dediklerini sindirmede zorluk çekiyordu. Elinalise ile seyahat ederken bu tür şeylere alışmış olsa da, kendine Şeytan İmparatoriçesi diyen kız çocuğu ile Şeytan Kral’ın arasındaki ilişki akıl uçuklatan cinstendi.

“-Her neyse! Bırakalım bunları bir kenara!”

“-Doğru;  o kadar da kötü bir şey değil sonuçta!”

Roxy, Şeytan Kral Badigadi’nin ya da Ölümsüz Şeytan Kral Badigadi’nin kim olduğunu çok iyi biliyor. Biegoya bölgesinin Şeytan Kralı, Ölümsüz Şeytan Kral Atofe’nin erkek kardeşi.

Atofe savaş sırasında çekingen tarafla ittifak kurup Kishirika Kaleside Şeytan Tanrı Laplace’a karşı savaştı ve yenildi. Güncel olarak bulunduğu yer bilinmese de korkulan bir figür olduğu kesindir.

“-Roxy, Rudeus’a borçluyum. Eğer yolunu kaybederse ona gücümü vereceğim!”

“-Bu yüzden de borcunu ödemek için benim gücümü kullanacak!”

Halihazırda kafası allak bullak olan Roxy daha cevap bile veremeden, Talhand kendine geldi. Kalın sakalını sıvazladı ve Kishirika’ya doğru gülünç bir bakış attı.

“-Emin misin?”

“-Ooh, dünki cüce! Evet, gayet eminim, değil mi  Badi?” Kishirika Şeytan Kralın kafasına şaplak attı, Şeytan Kral kafasını salladı.

“-Evet, Kishirika her fırsat bulduğunda anlatmaya başladığı şu Rudeus denen velet baya ilgimi çekti. Ne kadar muhteşem olduğunu kendi gözlerimle görmek istiyorum!”

“-One öyle? Kıskanıyor musun yoksa, tatlım?” diye iğneledi Kishirika.

“-Tabi ki de kıskandım, balım” diye cevap verdi Badigadi.

“-Cık, amma çocuksun he. Yine de seni ve sadece seni seviyorum.”

“-Heh, dediğinin beni şımartmasına izin vermeyeceğim. Karşıma çıkan bütün rakipleri ezeceğim.”

Senin de Rudeus’u ezmen hoş olmaz, demeyi geçirdi kafasından Roxy, ancak onu dinlemeyeceklerine dair bir his vardı içinde.

“-Heh he he.”

“-Hahaha.”

“-Ahahahah! Hhahaha! Haha-ırğk!”

“-Hahahah! Ahahaha! Ha… iyi misin?”

Roxy daha bir anlam çıkartamadan iki grup arasındaki muhabbet hızla ilerlemişti.

******

Bu dünyada denizlerin üzerinden kimin geçip geçmeyeceğine karar veren Su İnsanları tarafından yönetildiği iyi bilinen bir gerçektir. Bu uygulama Laplace Savaşının sonuna doğru oluşan bir kavgadan doğdu, ancak şimdilik bunu bir tarafa bırakalım.

Şeytan Kral Bagura Hagura ve Su İnsanlarının Kralı yakın arkadaşlardır, Su İnsanlarının Kralı arkadaşına özel bir geçiş izni vermişti. Bir başka taraftan da Badigadi ve Bagura Hagura eski aradaşlardı. Bu dostluğu kullanarak grubumuz kendilerini Cennet Kıtasından geçme zahmetinden kurtaracaklar ve direkten Merkez Kıtaya doğru yol alacaklardı.

Ancak, Roxy onlar ile giderse Millishion’a olan bildiri geç ulaşacaktı. Birisinin Millishion’a gidip Paul’u bilgilendirmesi gerekiyor, ve Roxy bunu tek başına yapamaz. Şeytan Kıtası çok tehlikeli, kendisi gibi uzman bir büyücü için bile. İçgüdüleri keskin ve büyü sözlerini söyleme konusunda hızlıydı, ancak yine de geceleri uyuması gerekiyordu.

“-Kesinlikle reddediyorum. Paul’un yüzünü görmek istemiyorum” dedi Elinalise.

“-Evet, ben de” diye araya kattı Talhand.

“-İyi öyle olsun. Ben giderim o zaman.” İkisi mızmızlık yaptığı için Roxy’nin Millishion’a tek başına gitmesi gerekiyor. Eğer seçim yapacak olsa Rudeus’u görmeyi yeğler, fakat şu an seçim yapacak durumda değil.

İkili bir süre bakıştı ve çok geçmeden Talhand pes ederek “-Tamam tamam ben gelirim. Dürüst olmak gerekirse bir daha gemiye binmek istemiyorum.”

“-Haklısın” dedi Elinalise.

Talhand’ın omuzları düştü. Roxy neden ikisinin Millishion’a gidip Paul’a mektup yollayarak bilgilendirmek istemediklerini anlayamıyordu, anlaşılan kendilerine göre nedenleri var o yüzden çok irdelememeye karar verdi.

Ve böylece Roxy’nin partısı ikiye ayrıldı. Roxy ve Talhand Millishion’a geri dönecek. Elinalise de İmparatoriçe ve Badigadi ile Merkez Kıtanın Kuzey kesimine doğru yol alacak. Elinalise’nin gemisinin kalkamsına daha zaman vardı o yüzden Roxy onlardan önce yolculuğa başlamaya karar verdi.

“-Bayan Elinalise, her şey için teşekkür ederim.”

“-Ben de teşekkür ederim, Roxy”

İkili sıkı bir şekilde tokalaştı.

“-Eğer iy ibir adam bulursan, peşini bırakma. Aşk, sonradan açan bir çiçektir.”

Talhand, Elinalise’nin dediklerine gözlerini devirdi.

“-Aynısını Zenith’e de demiştin hatırlıyorsam.”

“-Dedim. Bu sayede Paul’u aldı ya. Öğretilerim kusursuzdır.”

Demek bu yüzden, dedi içinden Roxy ikiliyi dinlerken. Paul ve Zenith ona göre ideal karı koca ilişkisinin vücut bulmuş hali gibiydi. Onları bir araya getiren Elinalise’nin  tavsiyesiyse o zaman bu kadının tavsiyeleri değerliydi.

“-Tamamdır, Bayan Elinalise. Eğer öyle birisini bulursam ‘peşlerini’ bırakmam.”

“-Sakın bırakma. Eğer Rudeus’u görür isem ona geceleri nasıl yalnız bir şekilde çarşafları ıslattığını anlatacağım.”

“-Bi dakika—onu nasıl biliyorsun? Lütfen söyleme. Yaparken Rudy’i düşünmüyordum.”

“-Tabi tabi öyledir kesin.”

Roxy o sırada bir aydınlanma yaşadı. Eğer Elinalise arayışına şimdi başlarsa Rudeus’u çok geçmeden bir yıl içinde bulur. Yaşını düşünecek olursak da Elinalise’nin onunla ilgilenmemesine olanak yok. Bu ihtimal onu endişelendirdi.

“-Noldu? Sessizleştin bir anda.”

“-Hayır, sadece…Eğer Rudy iyi birisi olursa, onunla olur muydun?”

Roxy sorusunu sorduğunda elinden geldiğince dikbaşlı olamay çalıştı ama sordukta nsonra Elinalise iğrenerek ofladı ve “-Ha! Paul’un gelini olmayı hiç istemem!” oldukça iğrenmiş görünüyordu.

Rahatlayan Roxy sadece “Ah, öylemii iyi.” demekle yetindi. “-Eh, iyi yolculuklar, kendine iyi bak.”

“-Görüşürüz, Roxy. Umarım sağ salim gidersin.”

“-Evet, sana da, Bayan Elinalise.”

Elinalise, Talhand’a bir bakış attı. Kısa ve geniş yapılı cüceye sanki bir böceğe bakıyormuş gibi baktı.

“-Talhand, git bi bok çukunda öl lütfen.”

Talhand aynı hoşnutsuzlukla ona bakarak yere okkalı bir tükürük yerleştirdi.

“-Aynısı senin içinde geçerli.”

Roxy bu sahneyi izlerken bir kez daha ikisinin göründüğünden daha yakın olduğunu hatırladı.

********

Elinalise gideceği gemiye bindi. Su İnsanı yapımı bir gemiydi, anti zamanlardan aklma. Su yaratıkalrı tarafından çekiliyordu,, insan yapımı gemileri derme çatma gibi gösteriyordu, ancak insan gemielri daha sağlam ve daha hızlıydı.

Elinalise Badigadi’nin yanında merdivenleri tırmandı. Arkasından da kahkası yankılanan Kishirika geliyordu.

“-Hahahahah! İyi o zaman, birgün tekrar görüşmek üzere. Badi! Beni tekrar görmek istersen Şeytan Kıtasına geri dönersin!”

“-Tamamdır, iyi ve sağlıcakla kal, aşkım! Bir gün tekrar görüşeceğiz! Ahahaha!”

“-Birdahaki sefer  kim bilir kaç yıl sonra olur! Bwhahahahha!”

Şeytan Dünyasının Yüce İmparatoriçesi Kishirika Kishirisu, gemiye binmedi. Elinalise bunu görünce kafasını yana yatırdı.

“-Hm? Bizimle gelmiyor mU?”

“-Mm. Kishirka Şeytan Kıtasını terk edemiyor.”

“-Ah, lanet mi?”

“-Ona benzer bir şey.”

Madem durumlar böyle, Elinalise Kishirika’nın Roxy ve Talhand ile birlikte gitmesini istedi. İmparatoriçe yanlarında olduğu sürece güvende olduklarından emin olur. Sonra—Roxy’nin Kishirika gibi birisine bakmak zorunda olacağı aklına gelince vazgeçti bu fikrinden.

Roxy Migurdia’nın yolculuğu hiç durmadan devam ediyor…

 

 

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.