İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 06 Bölüm 06

[ A+ ] /[ A- ]

Hızlı Gelişen Olaylar

 

Olayların nasıl kendiliğinden çözümlendiğini anlatmadan önce bir konuya değinmek istiyorum.

Bu dünyada anormal doğan bir çocuk vardı. Anormal kelimesi aklınızda sorunun fiziksel olduğu çağrışımını yapmasın. Doğan çocuk normal bir görünüme sahipti.

Lakin o çocuğun normal olan tek yanı sahip olduğu görünüştü.

Bu çocuk özel bir güçle doğmuştu.

Bu dünyada anormal derecede hızlı koşabilen, insanüstü güce sahip, üstün duyma yetili, ağırlığı kuş tüyünden hafif ya da aşırı derece ağır, dokunduğu her şeyi dondurabilen, ateş püskürebilen, parmaklarının ucundan zehir salgılayabilen, kısa mesafelere ışınlanabilen, gözlerinden lazer ışını atabilen, bütün zehirleri etkisiz hale getirebilen, yorulmadan gün boyu ayakta durabilen ya da yumuşamadan yüzlerce kadınla ilişkiye girebilen çocuklar vardı.

Doğduğunda bunun gibi süper güçlere sahip olan çocuklara Kutsanmış Çocuklar deniyordu.

Yetenekleri işe yaramayan ya da zararlı türden olanlara da Lanetli Çocuklar deniyordu. Ama bunu şimdilik bir kenara bırakalım.

Hazır Kutsanmış Çocuklar konusu açılmışken odağımızı Shirone Kraliyet Sarayına çevirelim. Şu anda sarayda yedi tane prens bulunuyor, en yaşlısı otuz iki ve en genci… Eh, en gencinin yaşı o kadar da önemli değil.

Bu ülkede bir prens doğduğunda doğan pensin emrine birkaç tane kapıkulu sokulur. Bu muhafızlar prensin gözü kulağı olurlar. Tabiri caizse ona insanları nasıl yönetebileceğini öğretmekle yükümlüdürler. Eğer doğru kararlar alırsa sahip olduğu muhafızların sayısı artar eğer kötü bir şey yaparsa sahip olduğu muhafızların sayısı düşer.

Kral vefat edince en çok muhafıza sahip olan varis tahtı devralır. Emrin altında ne kadar muhafızın varsa o kadar güce sahipsin. Shirone Krallığındaki adet işte böyledir.

Şu anda emri altında en çok muhafızı bulunan prens, birinci prensti. En yetişkin olarak oynadığı rolün farkında olsa da biraz küstah birisidir. Yine de Kraliyet Ailesine yaraşır şekilde ona verilen görevleri yerine getirirdi. Bu sayede emri altına otuz muhafız alabildi.

O zaman en az muhafıza sahip prens kimdi? Askerler tarafından küçümsenen Yedinci Prens Pax Shirone olabilir miydi? Emri altında birkaç muhafızı olduğu doğrudur. Şu anda üç tane muhafızı var. Bir zamanlar bu sayı sadece bir tane ile kısıtlıydı taa ki Prens Pax köle pazarının olduğu yerden kanunsuz birisiyle bağlantı kurana dek. O ilişki sayesinde muhafız sayısını bir kişi daha artırdı.

Şimdi gelelim üçüncü muhafıza.

Pax’ın çok fazla muhafızı yoktu fakat ondan daha azına sahip olan birisi vardı. O kişi emri altında sıfır muhafızı bulunan Zanoba Shirone du. Bir tane bile muhafızı yoktu.

Birkaç yıl önce On ikinci Şövalye Ginger’a sahipti. Ancak son muhafızını belli bir figürü almak için takas etti.

Ginger istifa etmeye çalıştı. Bu durum karşısında paniğe kapılan Pax, Ginger’ın ailesini rehin aldı ve Ginger’ı üçüncü muhafızı olmaya zorladı.

Şimdi gelgelelim Üçüncü Prens Zanoba Shirone’a. Kendisi doğduğu andan itibaren süper güce sahip olan bir kutsanmış çocuk.  Gücü nadir rastlanan türden olmasa da kral, Zanoba doğduğunda çok sevindi. Ülke, Savaş Bölgesiyle komşu olduğundan dolayı gelecekte krallığa büyük katkı sağlayabilirdi. Savaş alanında işe yarabilecek güce sahip birisinin doğması insanları sevindirmişti.

Zanoba’nın annesi bir cariyeydi. Verdiği doğum sayesinde rolünü başarıyla yerine getirdiği için sevinmişti.

Herkesin sevinçten ellerini çırptığı günler Zanoba’nın doğumundan üç yıl sonra, dördüncü prens doğduğunda son bulacaktı. Sayı bakımından dördüncü olsa da aslında çocuk, Kraliçenin doğan ilk çocuğuydu. Verilen partide çocuğa paha biçilemeyen bir mücevhermiş gibi muamele ediliyordu.

Parti hala sürüyorken üç yaşındaki Zanoba yeni doğan kardeşinin odasına girdi ve yatağının içine uzandı. Elini kardeşine koyup “Çok Sevimlisin” “Aynı oyuncak bebeklere benziyorsun” dedi. Herkes gördüğü karşısında tebessüm etti. Zanoba oyuncak bebekleri çok severdi, kardeşini en sevdiği şeye benzetmesi herkesin kalbini yumuşatmıştı.

Sonra Zanoba kardeşinin kafasını sanki oyuncak bebekmiş gibi kopardı. Parti çığlıklar içinde sona erdi.

Kral ve Kraliçe deliye döndü ve Zanoba’nın annesini sürgüne gönderdi. Zanoba ülkede kalmaya devam etti–çünkü yaşı daha küçüktü ve kutsanmış çocuktu. Kutsanmış Çocuklara bu dünyada işte bu kadar önem veriliyordu.

Yaşanan talihsiz kaza yüzünden Kral, Zanoba’nın muhafızlarını sekizden üçe indirdi ve üçten fazla olmamasını emretti.

Bi diğer kaza da on beş yaşındayken yaşandı. O zamanlar Zanoba hala oyuncak bebek düşkünü olsa da en azından insanlar ve oyuncak bebekler arasındaki ayrımı yapabiliyordu. Bu yüzden Kral, Zanobayı Savaş bölgesindeki Vista ükesinden gelen saldırıları durduran bir ailenin kızıyla evlendirdi. Kral, Vista ülkesiyle yaşanabilecek bir savaş durumunda Zanoba’yı ön saflara sürmeyi amaçlıyordu.

Evlilik töreni sorunsuz bir şekilde bitti. Ne yazık ki sorunsuz biten tek şey evlilik töreniydi.

Gerdek gecesinden sonraki gün kızın kafası koparılmış cansız bedeni yatağında bulundu. Zanoba kızın kafasını kopartmıştı. Gelinin ailesi kızları cinayete kurban gittiği için deliye döndü ve isyan etti. İsyanları hemen bastırıldı.

Kral, Zanoba’nın son kalan üç muhafızından ikisini aldı ve kaleden ayrılmasını yasakladı. Sonra Zanoba’nın en sevdiği bebeğini elinden almaya çalıştı ancak bu emri yerine getirmeye çalışan her bir askerin kafası Zanoba tarafından koparıldı.

Bu hadiseden sonra Zanoba “Kafa-Kopartan Prens” olarak anılmaya başlandı. İşlediği suçlar göz yumulamayan cinsten şeylerdi. Krallığın meşru varisini ve kendi karısını öldürmüştü. Kral, Zanoba’yı idam ettirmeyi bile düşündü.

Ancak Zanoba, oyuncak bebeği olduğu sürece sıkıntı çıkarmıyordu. Düzenli aralıklarla oyuncak bebek verildiği sürece etrafına zarar vermiyordu. Zaman içinde Kral, oğlunu insan şeklini almış tehlikeli bir silah olarak görmeye başladı.

Bundan sonra Zanoba’ya olağanüstü bir dikkatle davranılmaya başlandı.

Şimdi gelgelelim günümüze.

Hikayeyi böyle cesurca anlattığıma bakmayın, bütün bunları her şey bittikten sonra öğrendim. O sırada Zanoba’nın Shirone Krallığındaki en büyük askeri güç olduğunu bilmiyordum.

**************

 

Zanoba “Her şeyi bana bırak” dediğinden beri birkaç saat geçti.

Döndüğünde pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. Gördüğüm manzara karşısında dudaklarım gerilerek düz bir çizgi oluşturdu.

Zanoba elindeki şeyi tutarak bana gülümsedi ve “-Usta! Nasıl buldunuz? Şimdi beni çırağınız yapacak mısınız?” dedi.

“-Aw Aw Aw Aw!! Kes şunu lütfen! Abi yapma yalvarırım!”

Zanoba tıslayarak “-Kapa çeneni Pax!” dedi.

“-Aaaaaaaaggaaaaaah!”

Ardında sürüklediği kişi küçük kardeşi Pax Shirone’du. Zanoba’nın kavradığı yerden kanın damladığını görebiliyorum. Ancak kanın Pax’a ait olduğunu zannetmiyorum. Zanoba’nın eli tamamen kan içindeydi.

Konuşamadım.

Ne olduğuna dair en ufak fikrim yok!

Çıraklık konusunda güzel güzel konuştuğumuzu zannetmiştim. Ama yoook illa ki biyerde kan gövdeyi götürmek zorunda değil mi?!

Yüzü kanla kaplı gülümseyen birisi eğer güzel bir hanımefendiyse hoş oluyor. Uzun bacaklı, zayıf yapılı, ineğe benzeyen bir davul olunca değil!!

Zanoba’nın arkasında başkaları da vardı, ardından gelmişler sanırım. İlki kılıcını kınından çıkarmış Ginger’dı. Kadın şövalyemizin arkasında üç tane şövalye daha vardı.

“-Zanoba yapma! Ellerini üzerinden çek hemen!”

“-E-Evet! Zanoba kendine hakim ol lütfen…!”

Şövalyelerin arkasında pahalı entarilerini giymiş iki tane prens duruyordu. Onlara prens desem de ikisinden biri ünvanı taşıyamayacak kadar yaşlı görünüyordu. Her neyse.

Bu daracık odada kendim dahil dokuz kişi bulunuyordu.

“-Abiciğim, Pax’ın askerlerin ailelerini rehin alıp onlara zorla istediği yaptırdığını biliyor muydun acaba?”

“-H-Hayır, bilmiyordum…”

“-Altını çiziyorum, “Askerleri”  yani babamızın emri altındaki askerleri bizim muhafızlarımızı değil.” Zanoba sırıtıyordu, konuştuğunda ağzını kocaman açıyordu. “-Anlaşılan Ginger’ın ailesini de rehin almış.”

“-Doğrumu bu?”

“-Evet efendim” Ginger cevap verdi, kılıcını hala tutuyordu.

Zanoba’nın yüzündeki gülümseme hala devam ediyordu. “-Abiciğim, Roxy’i hatırlıyorsun değil mi?”

“-E-Evet, Pax’ın özel öğretmeniydi…”

“-Kral Seviye Su Büyücü, krallığımızın askerlerine savaş sırasında nasıl büyücülerle başa çıkılacağını öğreten, kendisine çok şey borçlu olduğumuz bir şahıs. Babamız, sarayımızda kalması için özel olarak davet etmemiş miydi yanlış hatırlamıyorsam? Ve onunla olan ilişkimizi bozan Pax’ın aptalca eylemleri değil miydi?”

“-E-Evet doğru… Pax yanlış yaptı ama yine de—”

“-İşte kendi gözlerinizle görün. Bütün yapılan yanlışlara rağmen onun değerli öğrencisi ve benim ust-, yani Leydi Roxy’nin bile kendisinden daha yetenekli olduğunu iddia ettiği hakiki dahi Lord Rudeus böyle muamele görüyor. Birde bu Pax’ın başının altından çıkıyor.” Zanoba bunları derken bir kez olsun gülümsemeyi kesmemişti.

“-M-Meclise her katıldığında sıkılıyor gibi görünürdün ama dinliyormuşsun meğer? Abin olarak bunun beni ne kadar sevindirdiğini anlatamam. Ülkemize yaşanan şeyleri umursamadığını sanırdım.”

Zanoba, Pax’ın kafasını havaya kaldırarak“-Abiciğim ben sadece figürler ile ilgileniyorum. Şu an sadece Pax’ın yasadışı hareketini ortaya çıkarıyorum. Ve bunu yapmamın tek bir sebebi var.” dedi.

“-Aooow!”

“-Rudeus Efendi muazzam bir yetenektir, figür yapmada ona aşık atabilecek kimse yoktur. Böylesine değerli bir şahsiyetin Pax’ın saçma intikam planında piyon olarak kullanılmasına izin veremem!”

“-Aaaaah! Kafam patlayacaaak! Patlayacak diyorum! Patlayacaaaak!” Pax’ın çığlıkları odada yankılandı.

“-Abiciğim eğer Pax’ın tarafını tutarsan yaparım!”

İki prens ile üç şövalye buz kesildi.

Aralarına dalıp “-Zaten “yaparım” dediğin kısmı yapıyorsun şu an!” demek istedim. Ancak ortam o kadar gericiydi ki “yaparım” kısmını gereğinden fazla yapmıştı.

Zanoba “-Çok zor bir şey istemiyorum.” “-Sadece karşımdaki figür sanatçısını kurtarmak istiyorum fakat Pax’ın yaramazlıkları buna engel oluyor.” dedi

“-Ama Pax olmadan köle pazarı–”

“-Abiciğim, dediğimi tekrarlatma lütfen. Küçük kardeşimizin kafası patlamak üzere.” Zanoba gülümsemeyi kesti.

Ne olduğuna dair en ufak fikrim yok. Kafam allak bullak oldu. Acaba “patlamak” kelimesini metafor olarak mı kullandı?

Neyse en azından bu curcunayı çıkartan kişi Zanoba.

Aferin çırak! Bastır bakalım! Gerçi korkunçsun ama boşver sen!

“-Hayıııır yapmaa! Yapma! Bırak beni! Gingeeerr! Kurtar beni! Ailene- ailene olacaklardan endişelenmiyor musun?!”

Ginger “-Ailem mi? Heh, onlar geçen akşam Bay Ruijerd tarafından kurtarıldılar.” diye cevap verdi.

“-Neeeee?!”  Ginger’dan red yiyince abisinin ellerinden kurtulmaya çalıştı.

Ruijerd birilerini mi kurtardı? İyide o sürekli birilerini kurtarıyor. Etrafımda yaşanan şeyleri anlayamıyorum. Görünen o ki her şey kendiliğinden çözümleniyor.

“-Şimdi vaziyetin ne durumda olduğunu biliyorsunuz abilerim. Prensler arasındaki en düşük otoriteye sahibim bu yüzden de sizin yardımınızı istiyorum. Eğer reddederseniz şu an durduğum yerden ikinizin de kafasını kopartabilirim. Eminim sonrasında saray büyücüleri beni canlı canlı yakar.”

Bunu dedikten sonra ikisi (Tahminimce birinci ve ikinci prens! Sonunda ikna oldu. “T-Tamam ne dersen yapacağız, söz!”

“-Bu hadiseyi özenle ilgilenmenizi istiyorum tamam mı? He birde iki yıl önce şu sorun çıkartan kadını hatırlıyor musunuz, Lilia’yı? Kalede bir yerde esir tutuluyor, onu da çıkarmanızı istiyorum.”

“-Evet tabiki de, babamızı bu konu hakkında bilgilendireceğiz.”

O sırada Zanoba’nın Kutsanmış Çocuk olduğunu bilmiyordum. İncecik yapıya sahip olmasına rağmen olağanüstü seviyede özgüvene sahip birisi olduğunu zannediyordum.

Kendini bu kadar büyük görmek çok tehlikeli. Dedim kendi kendime.

Acaba şu iki prens neden Pax’ı o kadar savunmaya çalıştı?

Sonradan öğreneceğim üzere, yanılmışım. Sadece Zanoba’dan korkuyorlarmış. Patlamasına saniyeler kalan bir bombayla yüz yüze geldiğinde oluşan türden bir korku. Bariyerden kurtarıldıktan sonra bile anlayamadım. Kafam karışmıştı. Pax’ın derbest edilmesine, Lilia’nın serbest bırakılmasına, ve bütün hadisenin sona ermesine kafam karışık şahit oldum.

****************

Yaşanan olayları öğrendikten sonra birkaç gün geçti.

Hadi açıklamaya Lilia’nın nasıl tutuklandığıyla başlayalım.

İlk başta kaleye sızmış bir casus olduğu zannedildi. Soruşturmaya alındığında Paul ve Roxy’nin isimlerini verdi, bu onun zindana atılmamasını sağlasa da üzerindeki şüphelerin tamamen kalkmasına yardımcı olmadı. Kaleden çıkması yasaklandı.

Işınlanma Felaketinin haberleri Shirone Sarayına ulaşınca serbest bırakılmalarında bir sakınca görülmedi fakat Pax olaya müdahale etti ve bilgi akışını manipüle ederek Lilia ve Aisha’nın kalenin içinde kalmasını sağladı.

Roxy kaçtıktan sonra Pax köle pazarıyla içli dışlı olmaya başladı. Bağlantılarını kullanarak kendi özel ordusunu kurdu ve babasının askerlerinin ailelerini rehin aldı ve onlara zorla istediğini yaptırmaya başladı. O askerler varoş mahallelerini gizlice gezerek rehinelerin nerede olduklarını buldu. Rehinelerin çok iyi muhafaza edildiği görünce için onları kurtarmanın zor olacağını düşündüler. Endişe içinde beklemek zorunda kaldılar ve böylece günler birbirini kovaladı.

İşte o sırada Aisha kaleden kaçtı ve Prens yakalanması için emir verdi. İstemeden de olsa askerler emri yerine getirdi ve kızı buldular. İşte o zaman ben ortaya çıktım ve kızı kurtarmak için muhteşem bir şov yaptım.

Askerler, Aisha’ya yardım etmeye çalıştığımı ve sözsüz büyü kullandığımı gördükleri zaman Roxy’nin öğrencisi olduğumu anladılar. Sonra planlarını tasarlamaya başladılar.

İlk önce köle pazarında kavga çıkardılar sonra Aisha’nın tuhaf birisi tarafından kaçırıldığı yalanını söyleyip Pax’ın özel ordusunun dikkatini başka bir yöne çektiler. Ondan sonra bana durumlarını açıklayıp yardımımı istemeyi düşünmüşler. Rehinelerin bulunduğu, güvenliği zayıflamış yere saldırmalarına yardım etmem ve bunun karşılığında da Lilia’yı benim için kurtarmayı teklif etmeyi düşünmüşler.

Ancak buna sıra gelmeden ben Roxy’nin hala ülkede olduğu yanılgısıyla saraya mektubumu gönderdim ve Pax tarafından hazırlanan tuzağın içine düştüm. Eğer mektubumu göndermek için bir gün daha bekleseydim askerlerin hikayesini dinleyebilir ve Pax’ı tuzağa ben düşürebilirdim.

Belki de İnsan-Tanrı önce Aisha’yı kurtarmamı sonra da mektubu yazmamı ummuştu, tam tersini değil.

Yakalanmam askerler için sorun oluşturması gerekirdi ancak tavernaya beni bulmak için gittiklerinde Ruijerd ile karşılaşmışlar. Hikayelerini dinleyince sinirlenmiş sonra da ailelerini kurtarmış. Aileler güvenli bir şekilde kurtarıldıktan sonra Ruijerd kaleyi basmak istemiş. Askerler halledeceklerini söyleseler de Ruijerd onları dinlememiş.

Ginger’ın olanlardan haberi yokmuş. Askerler Pax’ın komutası altındaki bir kişiyi plana dahil etmenin riskli olacağını düşünmüş. Zavallı.

Rehineler kurtarıldığında Ginger’ın ailesinin rehinelerin arasında olduğu görülmüş ve ailesine sahip çıkılmış.

Ginger harekete geçmek için doğru an olduğunu düşünerek Ruijerd figürünü Zanoba’ya göstermiş-Ülkedeki en güçlü adama.

Ginger, benim değerli bir müttefik olacağımı düşünmüş olabilir, Zanoba’ya yaptığı bağlılık yemininden dolayı da yardım etmiş olabilir. Neden figür karşılığında seni takas eden birisine bağlılık yemini edersin ki? Altında yatan bir sebep olmalı.

Her neyse

Hemen bir gün sonra Pax’ın iki muhafızı Zanoba tarafından öldürüldü ve Pax esir alındı. Böylece askerler planlarının son aşamasını uygulamalarına gerek kalmadı ve olay kendiliğinden çözümlendi.

Olan biten her şeyden sonradan haberi olan kral da emirini verdi.

İlk emiri Pax ın sürgün edilmesiydi. Köle pazarındaki bağlantılarını kaybetmeleri yazık oldu. Yine de bu hem askerlerin hem de muhafızların ailelerini rehin aldığı gerçeğini değiştirmiyor. Ek olarak, benim gibi değerli bir büyücüyü nazikçe saraya davet etmek yerine tutsak etti ve Roxy’i kaleye çekmek ve saldırmak için yem olarak kullandı.

İtibarlarını korumak için Pax’ın yurtdışına okumaya gönderildiği söylendi. Ama aslında Ejder Kral Krallığına rehine olarak gönderildi. Eğer ölürse bir sorun yaratmayacağı bir yere.

Zanoba’ya gelirsek, o da ülkeden sürgün edildi. Resmiyette yurtdışına okumaya gönderildiği söylendi. Sürgün teklifi birinci ve ikinci prensten geldi, yaşanan hadisede az da olsa payı olduğunu iddia ettiler. Dürüst olmak gerekirse sadece yanlarında ne zaman patlayacağı malum olmayan nükleer bir savaş başlığı bulunmasından rahatsızlardı. Kral, Zanoba’yı göndermede tereddüt etse de artık figürlerin Zanoba’yı olduğu yerde tutamadığı aşikardı. Bir de Zanoba’nın bu zamana kadar çıkardığı problemlerden bıkmıştı artık.

Lilia serbest bırakıldı. Bazıları hala onu başka ülkeden gelen bir ajan olduğuna inanıyordu.

Birde Pax ın güvenini kazanmak için gizliden gizliye sağda solda bilgi topluyormuş. Lilia’nın tutsak haldeyken bile böyle bir şey başarabilmesi sahiden muhteşem bir şey.

Dedikoduları susturmak için Paul’un yanına kadar refakat edilmesi kararı alındı. Asura Krallığına değil, Paul’a. Eğer Asura krallığına gönderirlerse orada kimliğini doğrulayacak kimse yok ve Paul’un Kutsal Millis Ülkesiyle daha güçlü bağları var. Asura yerine Millis’e gitmesi daha iyi.

Yolculuk sırasında sonradan ötmesin diye onu öldürmelerinden endişelendim ama Ginger yolculuk boyunca ona refakat edeceğini söyledi.

Zanoba, ustasının ailesini korumakla görevlendirmiş onu. Ruijerd’in ailelerini kurtardığı askerlerden birkaçı da refakatçi olmaya gönüllü oldu.

En azından içim rahat olur bu şekilde.

Bana gelirsek.

Kral ülkede kalmamı teklif etti saray büyücüsü olarak çalışmamı istiyormuş. Bunu teklif ederken iç çekmesinden ve sesinin tonundan imkansızı istediğini bildiğini bildiğinin farkındaydım.

Tabiki de teklifini reddettim. Red ettikten sonra kral birkez daha içini çekti ve istersem gidebileceğimi söyledi.

İşte bu kadar.

Suçlular kraliyet ailesi olduğu için özür mözür dilenmedi. Soylular özür dilemeyi sevmez çünkü.

En azından Yarı-İnsanlar bu konuda daha onurlular.

Her şey bittikten sonra saraydan ayrılmaya karar verdim. Zanoba belime dolanıp ağlayarak “-Ustaaaaaam! Gerçekten gidiyor musun? Gerçekten çırağını arkada mı bırakıyorsun?!”

“-Özür dilerim ama yolculuğuma devam etmek zorundayım.”

“-O zaman en azından gitmeden önce bana bir tane figür yap olmaz mı?”

“-O şeyleri yapması çok uzun sürüyor, malesef yapamam.”

“-Hayııııır!” figürin yapamayacağım gerçeği Zanobayı o kadar üzmüştü ki bana yapışarak acı acı ağladı.

İşte o sırada Kutsanmış Çocuk olduğunu öğrendim. İnsanları kafalarını kopararak öldüren birisi olduğunu öğrenmiştim. Endişeliydim, kafamı ne zaman koparıp koparmayacağını bilmiyorum. Beni yanlış anlama, ona minnettarım. Yine de korkutucu olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

“-Eğer bir gün yeniden karşılaşırsak sana nasıl figürin yapılacağını en baştan öğretirim.” dedim

“-Neeee?!” “Yani, e-emin misin? Öylece sırrını paylaşacak mısın?”

“-Sana bir şey öğretmezsem nasıl öğrencim olacaksın ?”

“-Waaaaah, Ustaaaaaa!” ağlamaya devam etti ve beni havaya fırlattı.

Tavana çarptım.

“-A Hayııır!” Zanoba endişelendi “-Ginger iyileştirme büyüsü, hemen!”

“-Emredersiniz!” Ginger büyüyü söyledi ve yaralarım kapandı. Neredeyse beni öldürmek üzere olan Zanoba şu anda buz kesilmişti, oldukça endişeliydi. Sağlığıma kavuşup ayağa kalktığımı görünce neşesi yerine geldi.

Ciddi ciddi onu çıraklıktan atmayı düşündüm, sonra vazgeçtim, kafamın kopmasını istemiyorum.

“-Tamamdır usta! Sağlıcakla kal! Nereye gönderileceğimi bilmiyorum ama içimde bir gün tekrar karşılaşacağımıza dair bir his var!”

“-Öhööm… Evet, sanada.”

Zanoba ben uzaklaşırken kafasını sallayıp ağlamaya devam etti. Ginger’ın da biz uzaklaşırken yanaklarından akan yaşları görebiliyorum.

 

Ve böylece Shirone Krallığında yaşanan olaylar son buldu.

Lilia ve Aisha Paul’a gönderildi.

Pax ülkeden sürgün edildi.

Zanoba ülkeden sürgün edildi.

Bir çırağım oldu.

Bazı yerlerde işler yolundan sapsa da her şey İnsan-Tanrı’nın dediği gibi sorunsuz ilerledi. Her şey en iyi şekilde son buldu.

Yine de İnsan-Tanrının parmaklarında oynadığım hissini üstümden atamıyorum. Kötü şeylerin yaşanacağı bir filmi izliyormuş gibi hissediyorum.

Bunun dışında her şey yolunda gözüküyordu. Lilia ve Aisha iyiydi. Zanobayla ilgili ne düşünsem bilemiyorum, en azından bana kötü gözle bakmıyor. Pax’ın hala benden nefret ettiğine adım kadar eminim, en azından kontrol edebileceği piyonu olmadan ülkeden sürgün edildi.

Çirkin detayları bi kenara atarsak her şey benim lehimde sonuçlandı. Şimdi düşününce İnsan-Tanrının bana gösterdiği yollardan hiçbirinin dezavantajlı sonucu olmamıştı. Belki de ona güvensem iyi olur? Hayır, olmaz. Dolandırıcılar insanları işe yarar olduklarına inandırdıktan sonra dolandırmaya başlar değil mi? Güvenilir olup olmadığına karar vermeden önce dikkati elden bırakmamalıyım.

Yine de. Sözüm sözdür. Artık ona karşı düşmancıl bir tavır sergilemeyeceğim.

 

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.