İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 06 Bölüm 01

[ A+ ] /[ A- ]

Rota Seçimi

 

On iki yaşındayım.

 

Bunun farkına maceracı kartımda yaş köşesinde on iki sayısını görünce vardım.

Nasıl oldu da doğum günümü unuttum? Bu yolculuk zaman algımı

tamamen altüst etti.

 

Yine de, ışınlandığımızdan beri iki yıl geçmiş he ? Şeytan ve Millis kıtasındaki

yolculuğumuz tam olarak iki yıl sürmüş. Başka bir deyişle koca iki yıl!

 

Neyse, Asura Krallığı neredeyse ayağımızın dibinde sayılır. Millis kıtasında yaşananlardan sonra

çok da zorluk çekeceğimizi zannetmiyorum. Paramız var, ulaşım aracımız da hazır fakat

tek sorun ailemin geri kalanının nerede olduğu hakkında en ufak fikrimin olmaması.

Paul’un bütün çabalarına rağmen Zenith, Lilia, Aisha ve Sylphy’nin nerede oldukları hala

bulunamadı.

 

Hala hayatta olduklarına inanıyorum fakat onları aramak için ne kadar istekli olsam da

kolay kolay bulunmuyorlar. Tek yapabildiğim şey işimi ağırdan alıp en iyi sonucu elde etmeye çabalamaktı.

 

****************************

 

Şu anda Ejder Kralı Krallığı topraklarındaki liman şehri Doğu Limanındayız.

Aynı Batı Limanında olduğu gibi şehirde bolca balıkçı ve kaçakçı var.

 

Bir otel tutup bundan sonra ne yapacağımızı planlamaya başladık. Her zamanki gibi üçümüz bir haritanın etrafına toplanmış yüzlerimiz birbirine yakın duruyorduk.

 

“-Tamamdır, şimdi bundan sonra ne yapacağımızı konuşalım.”

 

Diğer ikisi, haritaya yüzlerinde ciddi bir ifade ile bakıyorlardı. Bunu o kadar çok yaptık ki ikisinin artık bundan bıkmış, usanmış olmasını beklerdim fakat karmaşık konuşmalara katlanamayan Eris bile ciddi bir yüz ifadesi ile dinliyordu.

 

“-Asura Krallığına gidebilmek için seçebileceğimiz tam üç ayrı rota var.” Az önce aldığım haritaya işaret ederek söyledim. Ormanları, nehirleri ve yerleşkeleri kabaca gösteren basit bir haritaydı bu.

Diğer ülkelerin Ejder Krallığının yer şekillerini kopyalamasını önlemek için detaylı haritaların üretimi ve satımı yasaklanmıştı. Eh, basit yer şekillerini görebildiğimiz sürece bir sorun yok.

 

“-Bu üç rotadan ilki çoğunlukla ticaret amaçlı kullanılanı.” Ejder Kral Dağlarının doğusu boyunca uzanan yolu parmağımı gezdirerek gösterdim. “-Bu en güvenli yol. Yolculuk hızımıza göre Asuraya on aylık bir sürede ulaşabiliriz.”

 

“-Neden böylesine dolambaçlı bir yoldan gitmek zorundayız?” Anlaşılabilir şekilde şüpheyle sordu Eris.

 

Dağların batı yakasına işaret ederek “-Çünkü, eğer batıya doğru yol alırsak kocaman bir ormanla karşılaşırız. Bu ikinci olası rotamız.” dedim.

 

Ejder Krallığı Dağlarının batısını derin ve yoğun bir orman kaplıyor bundan dolayı at arabasıyla yolculuk yapmak imkansız hale geliyor.

Eğer yola aşina isen bu rotayı seçerek yolculuğundan birkaç ay kısabilirsin, ama bunu yapabilmek için at sırtında olman gerekiyor. Eris at süremiyor. Ruijerd muhtemelen at sürmeyi biliyordur fakat ne kadar küçük olsakta  üçümüzün tek bir ata sığmasına imkan yok. Eğer bu rotayı seçecek isek yolu yayan yürümek zorundayız.

 

Yolun kaç gün süreceğini bilmemin herhangi bir imkanı yok ancak kim olursa olsun önündeki seçenekler arasında en güvenli olan doğu rotası yolunu seçeceğinden eminim. Ya diğer rotalardan gitmek çok da zaman kazandırmıyor ya da doğu rotası gerçekten daha güvenli. Atalarımızın da dediği gibi “Yavaş ve istikrarlı olan yarışı kazanır.”. En azından böyle açıklayabilirim.

 

“-Tamam, batı rotasından vazgeçelim o zaman.” Eris de hemfikir.

 

“-Üçüncü olası rotaya gelecek olursak…” Begaritt kıtasına gemiyle gidip oradan karayolu ile Asura’ya yolculuk etmek. Bu rotanın ne kadar süreceğine dair en ufak fikrim yok.

 

“-Seçeneklerimiz arasından siliyorum.”

 

“-Niyeymiş ?!”

 

“-Çünkü tehlikeli!” Dedim.

 

Mana; Begaritt Kıtasında, Şeytan Kıtasında olduğundan daha yoğun. Canavarların ortalama gücü Şeytan Kıtasındakiler ile eş değerde olsa da oradaki yer altı labirentleri yeryüzünde tuhaf hava olayları oluşturuyordu.

 

İklim ise tek bir kelimeyle özetlenebilirdi: Çöl.

 

Kıtanın tamamı kocaman bir çölden ibaretti. Dev Tosbağa boyutunda devasa  akrepler ve onlarla beslenen devasa çöl solucanları vardı. Gündüzleri yakıcı sıcak, geceleri de kutup soğuğu hakimdi. Vaha denen bir şey yoktu bu yüzden mola verip dinlenilebilecek bir yerde yoktu. Asura Krallığı topraklarına yaklaştıkça kumun ve sıcağın yerini dondurucu soğukla birlikte kar kaplı düzlükler alıyordu ve yemek olarak kullanılabilecek canavar sayısı da gittikçe azalıyordu.

 

“-İşte bu yüzden doğu rotasını seçeceğiz.”

 

“-Her zamanki gibi korkaklık ediyorsun.” diyerek Eris şikayet etti.

 

“-Ben sadece hassas birisiyim, o kadar.”

 

“-Ben başa çıkabilirim, benim için sorun yok.” Görünen o ki Eris Begaritt Kıtasını görmek için can atıyor. Gözleri ışıl ışıldı. Fakat, Ana Kıta ve Millis Kıtası arasındaki mesafe Begaritt Kıtasına kıyasla neredeyse hiçti.

 

“-Eğer o rotayı seçersek zamanımızın çoğunu gemide geçirmek zorunda kalacağız, senin için sıkıntı olur mu? Eris?”

 

“-….Begaritt Kıtasına gitmiyoruz.”

 

Ve böylece Doğu rotasından gitmeye karar verdik.

 

*****************************

 

 

 

 

Daha ne olduğunu anlayamadan kendimi bembeyaz bir odanın içinde buldum.

Vücudumun derinlerinden bir duygu fışkırıverdi. Nasıl bir şey olduğunu kolayca tarif edebileceğim bir duyguydu.

 

İğrenti.

 

“-Her zamanki gibi saygısızsın he? Hiç değişmemişsin.”

 

Karşımda belirsiz, mozaik görünümlü bir insan şekli vardı: İnsan-Tanrı.

 

Cık, sanki kim olduğumu biliyormuşsun gibi davranman. Birde tam seni unutmaya başlamışken karşıma çıkmama girmiyorum bile.

 

“-Tam bir yıl oldu değilmi.”

 

Evet! Koca bir yıl. Çok uzun bir zaman. Söyle bana, yılda sadece bir kez mi yüzünü gösterirsin? Eğer öyleyse gönlüm az da olsa rahatlar.

 

“-Hayır, işler öyle işlemiyor ne yazık ki.”

 

Tahmin etmiştim. İlk görünüşünden bir hafta sonra tekrar yüzünü göstermiştin.

 

“-Boşver onu. Sen bana sürekli soğuk yapıyorsun. O şeytan gözünü alman benim sayemde oldu biliyorsun değil mi ?”

 

Evet evet minnettarım……ama bana önceden haber verseydin o hücrede tıkılı kalmazdım ve önemli bir mesajı kaçırıp Paul ile kavga etmezdim. Of sikeyim, kesin yaşanan her şeyi eğlenceli bulmuşsundur: Ailemin kaybolduğunu bilmediğim için Paul ile benim birbirimizin boğazına yapışmamız, sonrasında depresyona girmem, Eris’in beni neşelendirmesi…Sonunda da Paul ile barışmamız.

 

“-Evet evet eğlenceliydi. Fakat gerçekten eminmisin ?”

 

 Ney hakkında!?

 

“-Hepsinin benim yüzümden olduğuna ?”

 

Cık… Lanet olsun. Bu odada durunca sanki geçmişime, sürekli herkesi yaşanan her şey için suçladığım geçmişime götürüyor. Hatalarımdan ders çıkardım ben. Ders çıkardım… Offf, lanet olsun, Nasıl bir ders çıkardığımı hatırlayamıyorum. Neden hatırlayamıyorum neden… neden ? Lanet olsun Lanet olsun!

 

“-Eh o da senin kendi caziben. Fakat çıkardığın o küçük ders düzelmen için yeterli değil.”

 

Her neyse. Sadece, şu an bir şey hatırlayamıyorum o kadar. Ama uyandığımda hatırlayacağım. Hatalarımın ne olduğunu bulabilirim, O yüzden konuşmayı baştan alalım. Seni dinlemeye hazırım.

 

“-Dinlemek mi? Hmm bak bu tuhaf. Cidden sana ne söyleyeceğimi dinleyecek misin?”

 

Evet, dinleyeceğim. Ama ondan önce bana bir şey söylemeni istiyorum.

 

“-Nedir bakalım ? Bilgim dahilinde bir şeyse söylemekte çekinmem.”

 

Ailemin nerede olduğunu söyle.

 

“-Ailen başka bir dünyada sanıyordum?”

 

 Oyun oynama benimle. Zenith, Lilia ve Aisha. Eğer mümkünse Sylphie, Ghislaine, Philip ve Sauros’un da yerini.

 

“-Hmmm.”

 

Ney? Açık açık söylüyorum işte.

 

“-Sana söylesem mi, söylemesem mi emin değilim…”

 

İnsanların özel hayatını dikizleyen bir röntgencisin sadece! Bana sürekli işine gelen şeyleri mi söyleyeceksin? Beni Dünyanın Yüce Şeytan İmparatoru ile görüştürebiliyorsun ama ailemin nerede olduğu bilgisini veremiyor musun?

 

“-Tamam tamam özür dilerim. Aşırıya kaçmış olabilirim.”

 

Güzel, kabahatini bildiğin sürece sorun yok.

 

“-Ama emin misin? Sana bu sefer yalan söyleyebilirim.”

 

Ney? Yalan mı?! Demek sonunda itiraf ettin! Evet doğru, çok doğru, sen yalan söyleyen birisisin değil mi?

 

“-Sadece söylediklerime güvenip güvenmeyeceğini soruyorum.”

 

Hayır, sana güvenemem. Fakat bu acil bir durum, bu yüzden ne dersen yapacağım. Ancak bana yalan söylediğin ortaya çıkarsa bir daha asla tavsiyelerini dinlemem. Anladın mı ?

 

“-O zaman bana bir söz vermeni istiyorum.”

 

Ne sözü verecekmişim?

 

“-Eğer verdiğim tavsiye ailen ile buluşmana yardımcı olursa bundan sonra bana güvenmeni istiyorum.”

 

Benden kuklan olmamı mı istiyorsun? Emir kulun olup dediğin her şeyi yerine getirmemi mi istiyorsun?

 

“-Hayır, Hayır. Senden öylesine büyük bir şey istemiyorum. Sadece… Eğer bana karşı sürekli düşmancıl tavır sergilersen bu her ikimiz içinde yorucu olacak.”

 

Düşmancıl olmasam bile yorucu oluyor zaten. Nasıl bir his olduğuna dair en ufak fikrin dahi var mı? Unutmak istediğin geçmişinin yüzüne vurulması? Gelişiminin ve büyüyüşünün anılarının aklından silinmesi? Sabah kalktığında kendinden nefret etmen?

 

“-Anlıyorum. Sana yanlış yapmışım. Tamamdır, o zaman neden kural koymuyoruz?

Mesela bir dahaki sefer tavsiye vermek için geldiğimde sana gelecekte ne olacağını söylesem olur mu?”

 

 Evet, şahane bir fikir! Mesela beni bundan yüz yıl sonra görmeye gelsen nasıl olur?

 

“-O zamana dek ölmüş olursun ama değil mi?”

 

Sana yüzünü bir daha gösterme diyorum.

 

“-Off… Tamam, böyle diyeceğini tahmin etmiştim. Artık bundan sonra benden tavsiye istemediğine emin misin?”

 

……Bir dakika, Hayır! Özür dilerim. Tamam, uzlaşacağım seninle. Eğer ailemden birini bulmamı sağlayacak bir tavsiye verirsen bundan sonra sana karşı düşmancıl tavır sergilemeyeceğime dair söz veriyorum.

 

“-Bana güveneceksin yani?”

 

Hayır, o kadar ileri gitmeyi düşünmüyorum. Sadece dinleyip dinlemeyeceğime dair gereksiz laf dalaşı yapmayacağım o kadar.

 

“-Heh, İyimsersin.”

 

Demek sende uzlaşmadan yanasın?

 

Bir daha aniden ortaya çıkma tamam mı? Öncesinden uyarı ver bana. Ya da başka birisinin rüyasında görünüp bana mesaj göndermelerini söyle.

 

“-Zor olur. Birisinin rüyasında belirmem için yerine getirilmesi gereken bazı koşulları var.”

 

Koşul mu? Yani istediğin gibi birilerini ziyaret edemiyorsun?

 

“-Aynen. Ek olarak, sadece benimle aynı düzlemde olan birisinin rüyasına girebiliyorum. Tavsiyelerime tesadüfen erişebilen fazla insan yok. O açıdan baya şanslısın.”

 

 

Mutluluktan ağlıyorum şu anda. Her neyse, demek ki yerine gelmesi gereken bir koşul var he? Nedir o peki?

 

“-Kim bilir? Ben bile emin değilim. Tek bildiğim aniden ‘aha! Bugünkü şanslı kişi bu demek ki’ dediğim bir an oluyor sonrada rüyasına giriyorum o kadar.”

 

Öylemi? Demek ki kontrol edemiyorsun. Önceden uyarma işini boş ver o zaman.

Şimdiii… Heh, tavsiye verdiğin zaman detaylarıyla birlikte vermeni istiyorum. Eğer sürekli “Şuraya git”, “Bunu yap” dersen ne yapacağım hakkında en ufak fikrim olmuyor. Benimle oynuyormuşsun gibi hissettiriyor.

 

“-Tamamdır, daha fazla detay. Anladım.”

 

Tamam. Ver tavsiyeni o zaman.

 

“-Öhöm. İşte, sana vereceğim tavsiye…”

 

Aniden, Şeytan Gözümde bir imge belirdi.

 

Rastgele bir ülkenin arka sokağında küçük bir kız var ve birisi zorla kolunu tutuyor. Kolunu tutan bir asker. İki tane asker var. Diğer asker kızın elinden zorla aldığı kağıt parçasını yırtıyor. Kız onları izlerken bağırıyor.

 

İmge burada bitti.

 

 

“-Rudeus iyi dinle beni. O kızın adı Aisha Greyrat. Şuanda Shirone Krallığında alıkonulmuş durumda. Gördüğün imgeler sen oraya varınca gerçekleşecek, orada onunla karşılaşıp onu kurtaracaksın. Ama sakın gerçek ismini söyleme. Kendini Ölü Son’dan Köpek Ustası olarak tanıtıp durumunun detaylarını sor. Sonra Shirone Kraliyet Sarayındaki tanıdığına mektup gönder. Eğer bunları yaparsan Lilia ve Aisha’yı o yerden kurtarabilirsin.”

 

Bekle? Ney? Yo yo—bir dakika, neden? Tanıdık? Mektup?

 

“-Fazla mı detay verdim? Eğer daha fazla söylersem işin bütün eğlencesi kaçar o yüzden bu kadarla yetin. Şimdii, acaba hangisi ile daha iyi anlaşacaksın…”

 

          Ne? Lilia ve Aisha Shirone Krallığında mı? Neden? Eğer bunca zamandır ordalarsa şimdiye kadar bulunmuş olmaları gerekirdi. Hangisiyle daha iyi anlaşacaksın derken neyi kast ettin, ikisinden biriyle kavga mı edeceğim?

 

“İyi şanslar, Rudeus.”

 

“şanslar…şanslar…şanslar…”

 

Kelimeleri kafamda yankılanırken bilincim kapandı.

 

*************************

 

Sıçrayarak uyandım.

 

“-Öğh!”

 

Kafam zonkluyor. Üzerimdeki yorgunluk bunaltıcı ve miğdem bulanıyor. Yataktan fırladım, lavaboya koştum ve tuvalete kusmaya başladım.”

 

Korkunç bir başağrım vardı, bacaklarım titriyordu. Lavabodan çıkınca, odam ve lavabo arasındaki mesafe daha da uzun geldi. Elimi duvara dayayıp yavaşça yere çöktüm. Hanın karanlığında birisinin nefes alıp vermesini duyabiliyordum. İrkildim, sesin kaynağını bulmak için etrafıma bakındım sonra sesin kendi nefes alıp verişim olduğunu fark ettim.

 

“-Ne oldu? İyimisin?”

 

Koridorda beyaz bir yüz belirdi, Ruijerd. Endişeyle bana bakıyordu.

 

“-Evet….İyiyim ben.”

“-Ne yedin? Detoksifikasyon Büyüsü kullanabiliyormusun?” Cebinden bez çıkarıp ağzımı sildi.

 

Kusmuğumun kokusunu alınca mide bulantısı yine geldi, göğsüme ağrı girse de içimde tutabildim.

 

“-İyiyim ben” Bir şekilde de olsa boğazımın derinlerinden birkaç kelime çıkarabildim.

 

“-Emin misin?” Hala endişeliydi.

 

Kafa salladım. Bu kafa ağrısına alışkındım Rüzgar limanındayken de hissetmiştim.

 

“Evet iyiyim, uykumun yarısındayken ileri görüş gözümü ayarlayamadım sadece.”

 

Önceden ileri görüş gözümü zamanda birkaç saniye ileri bakmak için kullandığımda aynı baş ağrısını vermişti. Ne yaşandığına dair de iyi bir fikrim var. Rüya, verdiği tavsiye ve bana gösterdiği imge—İnsan-Tanrı bana geleceği gösterdi. Muhtemelen ileri görüş gözümü kullanarak.

 

“-Demek bu yüzden…” kendi kendime mırıldandım. Ruijerd kafası karışmış şekilde bana baktı.

 

Liman şehrinde Yüce Şeytan İmparatoru ile karşılaşıp bu gözü nasıl aldığımı hatırlıyorum. Ne kadar ani olduğunu da, bir sebep yüzünden bu gözü aldım. Sonra da Gallus ile karşılaştım, ama göz seyahatimizde çokta yardımcı olmadı.

 

Gallus’u bu gözü kullanarak yendiğim doğru, ama eğer zorunda kalsam göz olmadan da yapabilirmişim gibi hissediyorum. Benim için şeytan gözü almamın bir anlamı olmayabilir, ama belki İnsan-Tanrı için olabilir. Belki de sırf geleceği göstermek için beni Yüce İmparator ile tanıştırmış bile olabilir. Bir şey için özenle hazırlık yapıyormuş gibi hissettiriyor.

 

Anksiyetem çirkin kafasını tekrar çıkardı ve ilk defa İnsan-Tanrı dan korkmaya başladım. Bu belirsiz ve güçlü yaratığın beni bir şey için kullandığı hissine kapıldım. İçimi ürpertiyor.

 

“-Rudeus, betin benzin atmış. İyi olduğuna emin misin?” Ruijerd endişeli bir şekilde sordu.

 

Az kalsın anksiyetemi tekrar azdıracaktım. Gerçi seninle tanıştığımdan beri İnsan-Tanrı beni izliyor. Tavsiyelerine uyuyorum ve bana dediklerini yapıyorum.

 

Tam o anda bir şeyin farkına vardım. Seninle tanıştığımdan beri. İşte bu. İlk karşılaşmamız, Ruijerd ile tanışmamızdan hemen önceydi. O zaman tanrı benden Ruijerd’e yardım etmemi tavsiye etmişti.

 

Bak bu tuhaf. Neden daha öncesinde benle iletişime geçmedi? Neden benimle Işınlanma Felaketinden sonra iletişime geçti? Neden Ruijerd’e itimat etmek yerine ona yardım etmemi tavsiye etti?

 

Bütün bunların bağlantılı olduğu hissine kapıldım. Kanıtım yok ama aklıma girdi bir kere. Belki İnsan-Tanrı Ruijerd’e bir şey yaptırmaya çalışıyor.

 

İnsan-Tanrı bana sadece belirli koşullar gerçekleşire insanların rüyalarına girebildiğini söyledi. Belki o da koşullara bağlıydı bu yüzden Ruijerd’i doğrudan kontrol edemiyordu. Bu yüzden de Işınlanma Felaketini düzenleyip beni -böyle bir iş için biçilmiş kaftanı- Şeytan Kıtasına ışınladı, beni Ruijerd ile tanıştırıp Ana Kıtaya birlikte seyahat etmemizi sağladı.

 

Eğer amacı buysa o zaman neden şeytan gözünü almama yardımcı oldu ya da Aisha’yı nasıl kurtaracağım ile ilgili tavsiye verdi? Bilmiyorum. Ne düşündüğünü bilmiyorum. Ruijerd e bir şey söyleyip söylememekte de kararsızım.

 

“-…”

 

Birine içimi dökmek istiyorum ama Ruijerd in omuzlarına daha fazla yük bindirmek de istemiyorum. Belki ona açılmam İnsan-Tanrı’nın isteğini yerine getirebilir ve tanrı Ruijerd ile doğrudan iletişime geçebilir. Doğrusu, Ruijerd muhtemelen İnsan-Tanrı ona derse kanar. Bana gerçekten doğruyu söylediğine emin bile değilim. Gerçi ona karşı olan düşmancıl tutumum yüzünden beni kandırması zorlaşıyor. O tutumu sürdürdüğüm sürece kötü bir şey olmayacağını düşündüm.

 

“-Bay Ruijerd, eğer kendini zor bir durumda bulursan ve birisi kulağına tatlı tatlı şeyler fısıldarsa, ne derse desin inanma. Düzenbaz insanlar en zorda olduğun anda seni hedef alır.”

 

Yine de ona İnsan-Tanrı hakkında bir şey demedim.

 

“-Ne hakkında konuştuğunu bilmiyorum, ama anlıyorum seni.”

 

Karmaşık bir ruh hali içindeyim, Bana ciddiyetle bakıp kafasını salladı, Ruijerd bana güveniyordu ama ben ondan bir şeyler saklıyordum. Aklımdakileri sır olarak tutmanın en doğru davranış olduğu kararına vardım, yine de bu suçluluk duygumu hafifletmedi.

 

Farkına varmadan başağrım ve mide bulantım gitti. Şu an düşüncelerim başka bir sebepten ötürü meşguldü. Odama geri döndüm, yatağıma uzandım, uykum kaçmıştı. Gözlerim kocaman açık kafamda endişelerim birbirini yiyiyor. Gözlerimi kapatınca bir bir önümde belirdiler.

 

“-Ney oluyoy…”

 

Birisinin uykusunda konuştuğunu duydum. Eris yanımdaki yatağa uzanmış, horluyordu. Uyku şekli de çok kötüydü bacakları dört bir yana açılmış. Pijama yerine kısa şort giymiş, kaslı bacakları da aralarından fırlıyor ve şortunun kıvrılmış kenarında tehlikeli bir boşluk var, içeriyi görebiliyorum. Tişörtü yukarı doğru açılmış, güzelim göbeğini ortaya çıkarmıştı. Üstten baksan bile göğüslerinin kıvrımlarını ayırt edebiliyorsun. Eris sütyen giymiyordu. Eğer gözlerimi yeterince kısarsam küçük meme uçlarını görebilirim. Uykusunda sırıtırken ağzından akan salyayı da görebiliyordum.

 

“-mmmm.”

 

Uykusunda konuşunca hafifçe gülümseyip yataktan kalktım. Tişörtünü aşağı çekip üzerine battaniyeyi yeniden serdim.

 

“-Rudesus…bir…sapık…”

 

 

Yüzünü ekşitti. Bense burada onun için endişeleniyorum o da bana sapık diyiyor.

 

Haksız yere suçlandım bari haklı yere suçlanayim diyerek göğsünü sıkmaya kalkıştım, ama üzerime bir yorgunluk çöktü. Esneyip kendimi yatağa vurdum.

 

Eris her zamanki gibi muhteşemdi. Bu düşünceyi kafamdan geçirir geçirmez uykuya daldım.

 

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.