İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 03 Bölüm 09
İlk Görev ve Hayatın Kutsallığı
Çevirmen: NatsuJun
Kısım 1
Rikarisu Şehri, ev numarası 2, Kiribu tarafı.
İlk katın mimarisi 4 girişli uzunlamasına bir bina olacak şekilde tasarlanmış.
Orada yaşayan insanlara zengin denemez, ama gecekondularda sürünecek kadar fakir de değiller ve Büyülü Kıta’daki popülasyon için durumları ortalamanın üzerinde.
Orada, etrafta dolanan 3 gölge var, 2’si küçük 1’i büyük.Hantal hantal kibirlice yürüdüler sanki etrafta kimse yokmuş gibi.
Ve sorunsuzca evlerden birinin önünde durdular.
‘İyi günler.Maceracılar Loncası’ndan geliyoruz–‘
Diye seslice bir erkek çocuğunun sesi duyuldu kapı çalınırken.
Garip.
Buralarda böylesine nazik bir ton kullanan maceracı bulunmaz oysa.Maceracılar denince akla genelde kaba saba insanlar gelir.
Evde oturan kişi bu nazik sese aldanıp bir tık sesiyle kapıyı açar.Orada beliren daha 7-8 yaşlarında, arkasında kertenkele gibi uzunca bir kuyruk uzanan ve Houga ırkı karakteristiklerini taşıyan çatal dilli küçük bir kız çocuğudur.
Erkek çocuğu küçük kız çocuna gülümseyerek konuşur.
‘Merhabalar efendim, burası Meisel-san’ın evi mi?’
‘Evet, de niye sordunuz?’
‘Ah, daha evvel demediğim için bağışlayın.Ben [Ölü Son]’dan Rudeus’um.’
‘Ölü Son mu?’
Kız [Ölü Son]’u bilmektedir, ayırt etmeksizin herkesi öldüren, Laplace savaşında birçok askeri zafer kazanmış şerli Supard ırkından biri.
Olabilecek en cani varlık.
Kim ki onunla karşı karşıya gelirse, sonu sadece ölüm olacaktır.Onunla karşılaşanlar ‘Eğer canımı dişime takarak kaçmasam, şimdiye ölmüş olurdum.’ derler hep.
Bu isim korkunun tanımı gibidir ve maceracıların içinde bile o kadar sihirli yaratıkları mağlup etmeye yetenekli kimseler varken, [Ölü Son] ismini duymaları onları bile korkudan tir tir titretir.
Meisel de [Ölü Son]’un karakteristik özelliklerini bilmektedir, ve göründüğünden daha çetin cevizdir.
‘Kayıp evcil hayvanınızı arama görevinizi kabul ettik.Daha fazla detay sormak için gelmiştim, bir adı varsa öğrenebilir miyim?’
Ölü Son.
Bu korkunç bir isim, ayrıca arkasındaki ikili de çok garipler, ama erkek çocuğunun aşırı nazik sözler kullanmasını dikkate alınca korkusu kaybolur.
Üstelik onlar görünüşe göre bu görevi kabul eden maceracılardır.
‘Lütfen Mii’mi bulmama yardım edin.’
‘Demek adı Mii-chan öyle mi? Cidden çok tatlı bir ismi varmış.’
‘Evet ben seçtim.’
‘Ah, isim verme zevkinizi beğendim.’
Meisel bu sözleri duymaktan bir hayli memnun kalır.
‘Peki, bu Mii-chan neye benziyor?’
Meisel yavaş yavaş evcil hayvanının görünüşünü tasvir eder ve üç gün önce eve dönmeyip kaybolduğunu anlatır.Normalde ona seslendiğinde koşarak geri dönermiş ve şu ana dek acıkmış olması lazımmış ve saire.
Yaşına o kadar uygun konuşur ki bir türlü asıl mevzuya gelemez.
Ortalama bir yetişkin onun bu konuşma tavrını sinir bozucu bulur ve büyük ihtimalle ne diyeceğini dinlemeden çekip gider.Ama erkek çocuğu anlattığı her şeyi bitirene kadar tebessümle dinler ve her cümlesini başıyla onayarak takip eder.
‘Anladım.Şimdi aramaya başlarız.Her şeyi [Ölü Son]’a bırakın!’
Erkek çocuğu birden baş parmağını kaldırır, ardından garip bir şekilde diğer ikili de aynı şeyi yaparlar.Meisel de onları taklit edip baş parmağını kaldırır neler döndüğünü anlamamasına rağmen.
Bunu görmesi üzerine erkek çocuğu bir hamleyle topuklarından dönerek ilerlemeye başlar.Yanındaki kapüşonlu kız da ona eşlik eder.En büyük olanı çömelip elini başına küçük kızın başına koyarak konuşur.
‘Endişe etme, onu bulmana yardım edeceğiz.’
Yüzünde kocaman bir yara izi ve alnında bir mücevhervari taş vardır.Saç rengi pasaklı mavidir ve yüzü korkunçtur.Ama başındaki eli o kadar sıcak ve samimidir ki kız hafifçe başını sallar.
‘Size bırakıyorum.’
‘Aah, tabi.’
Çıkmakta olan üçlünün arkasından bakan Meisel en büyük olanına sorar:
‘Afedersiniz, adınız nedir?’
‘Ruijerd.’
Kısaca cevaplar ve kıza sırtını döner.Meisel’in yüzü tamamen kırmızıya boyanmıştır ve Ruijerd adını mırıldanmaktadır.
Kısım 2
–Rudeus’un bakış açısından–
Müşterimizle görüştükten sonra işin en önemli kısmını kavradım.
Galiba eski hayatımdan kapı kapı dolaşıp mal satan işçi kısmını iyi oynadım.
Diğer maceracılar bana gülebilir, sorun değil, ama müşterilerde bıraktığımız ilk intiba iyi olmalı.
Saygılı bir tavır kullanarak onlarla konuşmalıyız.
‘Tam senden bekleneceği gibi, amma iyi rol yapıyorsun.’
Olanlar üzerine rahat bir nefes almışken Ruijerd benimle konuşuyor.
‘Yo yo Ruijerd-san, senin son yaptığın kısım da aynı şekilde çok iyiydi.’
‘Son yaptığım mı? Neden bahsediyorsun?’
‘Kızın başına elini koyduktan sonra bir şey demedin mi?’
Tamamen doğaçlamaydı.
Bir an korkmama sebep olsa da, ummadığım sonuçlar verdi.
‘Ah demek ondan bahsediyorsun, nesi iyi ki?’
Ne demek ‘nesi iyi ki’ ?
Küçük kız Ruijerd’e yüzü tamamen kırmızı kesilmiş bir şekilde bakıyordu.Eğer biri bana gözlerinde öyle bir ifade ile baksa, aklım başımdan uçar giderdi.
Tabi dobra dobra az önce düşündüklerimi söylesem çocukları çok seven Ruijerd asık suratla bana güzel bir nutuk çekerdi.
‘Haha, Aniki tamamen kızın aklını başından aldı, gwehehehe.’
Şakacı bir ton kullanarak dirseğimle Ruijerd’in bacağını dürtüyorum, o da çarpıkça gülerek pek güven telkin etmeyerek:
‘Bu doğru değil.’
‘Ohohoho, eğer Aniki gerçekten isterse, o yavrucağı…Aahhh!’
Başım bir kötek sesiyle sarsılıyor ve başımı çevirdiğimde Eris’i somurturken buluyorum.
‘Öyle tuhaf gülmeyi kes! Sadece rol yapmıyor muydun?’
Galiba benim gevşek tavırlarıma alışamadı.O kaçırılma olayından beridir alt tabaka insanlardan nefret ediyor.Ne zaman Roa şehrinde o haydutlara benzeyen adam görse kaşlarını çatıyordu.
Altı üstü bir şaka bile olsa galiba hazmedemiyor.
‘Özür dilerim.’
‘Şiş! Greyrat’ların öyle görgüsüz kahkaha atmamaları lazım.’
Sözlerini dinleyince birden kahkahayı basasım geldi.
Anlaşıldı madam.
Eris nezaket hakkında konuşuyor.
Kapı kırılana dek vazgeçmeyen bizim Eris demek o derece zarif oldu.
Ama bunları demene rağmen yani dünkü gibi aniden birilerini katletmemelisin.
Gerçi Sauros’a bakarsan anlarsın.Acaba canice birini dövmek de zerafetten mi sayılıyor?
Ama hayır, olamaz değil mi?
…Asura soyluları zarifliğin ayrımını neye göre yapıyor emin değilim.
‘Bu arada, evcil hayvanı bulabilecek miyiz?’
Emin olmadığımdan konuyu değiştirmekle yetineceğim.Topladığım bilgilere göre hayvanımız bir kedi gibi duruyor.Siyah renk ve daha bebekliğinden beri onunlaymış.Boyutu bir hayli büyüğe benziyor, küçük kız kollarını kocaman açarak gösterdiğine göre öyledir herhalde.Buna bakarak bir Shiba inu boyutunda diyebiliriz, yani bir kedi için bayağı büyük.
‘Tabiki.Bulacağımıza söz verdik zaten.’
Ruijerd açıkça öne sürüyor.Ne kadar da güvenilir bir erkek.
Ve böylece Ruijerd adımlarıyla duraksamadan öne yürüyor.
Ama biraz huzursuzlanıyorum.Yani Ruijerd’in radarı olsa bile, küçük bir hayvanı koca bir şehirde bulmak kolay olmayacak.
‘Bir planın var mı?’
‘Hayvanların hareketleri oldukça basittir, bak.’
Ruijerd bir yere işaret ediyor, çok belirgin olmamasına karşın dediği gibi pati izleri var.Bu harika, ben fark edememiştim bile.
‘Onu pati izlerini takip ederek bulabilir miyiz?’
‘Hayır, bu başka bir kedi, bize anlattığından daha küçük bu.’
Anladım, gerçekten bu ortalama bir kedinin pati izi, fakat ben küçük kızın anlatımında biraz abartıya kaçtığını düşünüyorum.
‘Hm—‘
‘Avcının alanına girmiş bir şey var burada.’
‘Öyle mi?’
‘Kesinlikle.Koku burada zayıflıyor.’
Koku mu? Bu herif bölgeleri koku duyusuna göre mi ayırıyor?
‘Buradan.’
Ruijerd iç taraftaki ara sokağa bir şey keşfetmiş gibi ilerliyor.Usulca onu takip ediyorum pek anlamasam bile, işlerin iyiye gittiğine dair bir şeyler seziyorum.Meşhur bir dedektifin asistanı da eminim böyle hissediyordur.
Takip edip suçluyu bir köşeye sıkıştırmak, dudak uçuklatıcı sorgulamadan geçirip itiraf etmesi için büyüyle işkence etmek.Her neyse işte her şey çabucak çözülür, alçak dedektif Rudeus’la tanışın.
Şaka şaka.
‘Buldum, korkarım ki bu herif.’
Ruijerd ara sokağın köşesine işaret ediyor.Neyi buldun? ‘Korkarım ki’ derken ne demek istiyorsun?
Neler döndüğüne dair en ufak bir fikrim yok.En azından herhangi bir pati izi görmüyorum.
‘Buradan.’
Ruijerd adımlarında hiç duraksama emaresi göstermeden ara sokakta ilerlemeye başladı.Daralan sokağın iyice derinliklerine doğru gitti, ta ki yalnız kedilerin geçebileceği bir yere kadar.
Şuan yaptığı şeyi nasıl yaptığını anlayamasam da, sanırım izleri başarıyla takip edebildi.
‘Şuraya bak, dövüş izleri var.’
Ruijerd sokağın sonunda durup bakmam için bana seslendi.Tabi ben iz falan göremedim, yerde kan izi tarzında bir şey yok ve herhangi bir etkileşim de belli olmuyor.
‘Buradan.’
Ruijerd önümüzde ilerlemeye devam ediyor.Ne kıyak işimiz var he, Eris’le ben sadece takip ediyoruz.
Ara sokaktan çıkıp cadde yoluna giriyoruz, devamlı bir yerlere girip çıkıyoruz, sonra yine ara sokaklara giriyoruz.
Kaybolabileceğimizi düşündüğüm yerlerde aceleyle ilerledik.
Bir ara sokaktan çıkmamızın ardından etrafımız yavaş yavaş değişmeye başladı.Buradan sonrası daha ıssızlaşıyor, evler daha bir dağınık, surlar daha net görülüyor ve yapı malzemeleri daha kabataslak.
Bize korku dolu gözlerle bakan insanlar ve etrafta eli yüzü kir içinde pasaklı çocuklar var.
Burası varoş bölge, ama birden belki de öyle olmadığını düşünüyorum.
Sanki gizli bir yola girip de o yol içerisinde bir yerde kaybolmuşuz gibi hissediyorum.Bir anda daha bir dikkat kesiliyorum.
‘Eris, kılıcını kullanmaya hazır ol.’
‘…Niye ki?’
‘Sadece tedbir.Ayrıca geçen biri olursa arkanı kolla.’
‘P-peki, anladım…!’
Önceden Eris’i uyarıyorum.
Yanımızda Ruijerd de var, o yüzden sorun oalcağını sanmıyorum.Ama eğer ki birine aşırı güvenirsek, sonuçları çok vahim olabilecek bir hata yapabiliriz.
Kendi güvenliğiniz kendiniz tarafından sağlanmalı.
Böyle düşününce, paraların bulunduğu çantaya sıkı sıkıya sarılıyorum.İçinde çok bir meblağ olmasa bile, çalınmasına izin veremem.
Zaman zaman birkaç hödük Ruijerd’e dik dik bakıyor, ama Ruijerd onlara bakınca gözlerini hemen kaçırıyorlar.
Ruijerd’in gözleri ardındaki güç öyle sadece gösterişlik değil.
Şehirdeki maceracılardan o kadar çekinmemelerine rağmen, iş güçlü birilerine gelince daha bir tetikte oluyorlar.
‘Gerçekten burada mı?’
‘Emin olamıyorum.’
Ruijerd’in yanıtı cidden akıl almaz.Daha az evvel ortalıkta duraksamadan koşuşturan sen değil miydin?
Yo…Az konuşan biri olsa da, Ruijerd bir şeyler fark etmiş olmalı, ona güveniyorum.Bir müddet yürüdükten sonra Ruijerd bir evin önünde durdu.
‘İşte burası.’
Önümüzde aşağı inen bir merdiven vardı ve merdivenin sonundaysa bir kapı.Sanki Visual-Kei müzisyenlerinin toplandığı bir bar gibi duruyor.Tabi buradan rock&roll müzik sesi falan gelmiyor, ayrıca kapıda insanları karşılayan güneşgözlüklü kel korumalar da yok.
Aksine dışarı yayılan sadece hayvanların kokusuydu.
Sanki evcil hayvan mağazasının yanından geçiyoruz gibi, özellikle havada belirgin bir hayvan kokusu olması.
Ve üstüne bir de cinayet kokusu.
‘Kaç kişi var içeride?’
‘İçeride kimse yok, ama bir sürü hayvan var.’
‘O zaman hadi girelim.’
Etrafta kimsecikler yoksa, durmamız için bir sebep de yok.
Kapıyı açmak niyetiyle merdivenlerden aşağı iniyorum, ama kapı kilitli çıkıyor, o yüzden toprak büyüsünü kullanıyorum açmak için.
Etrafımı kolacan edip içeride kimse olmadığından emin oluyorum.
Ve güvende olmak için kapıyı içerden kitliyorum.Tıpkı hırsızlar gibiyiz.
Karanlık koridorda ilerlemeye devam ediyoruz.
‘Eris, arkamızı kolla.’
‘Tamam.’
Eğer biri girerse, Ruijerd muhtemelen farkında olacaktır.
Ruijerd’in önderliğinde evin iç kısmına giriyoruz.
Koridor bölgesinin sonlarında içinde başka bir kapı olan küçük bir odanın kapısı var.Bu iki kapıdan geçtikten sonra hayvanların karmançorman bağırıp çağırmaları kulaklarımda yankılanıyor.Odanın en ucunda yan yana dizilmiş olan çeşitli kafesler var.Kocaman bir hayvan topluluğu bu kafesler içinde tıkılıp kalmış.
Köpekler, kediler ve daha önce hiç görmediğim hayvanlar sıkış tokuş yaklaşık bir sınıf boyutunda olan odaya konmuş.
‘….B-bu….’
Eris dehşet içerisinde titreyerek mırıldanıyor.
Bana kalırsa, ben burada toplanmış bu kadar hayvanı görünce, kayıp ev hayvanını bulma ihtimalimizin ne kadar yüksek olduğunu düşünüyorum daha çok.
‘Ruijerd-san, aradığımız kedi burada mı?’
‘Evet, işte şu.’
Hemen cevaplıyor ve ben de parmağını takip ediyorum.
…Tam orada siyah panter gibi görünen bir kedi var gibi.
Kocaman, bu harbi kocaman, küçük kızın kollarını açarak göstermeye çalıştığından iki kat daha büyük.
‘Cidden b-bu mu?’
‘Eminim, tasmasına bak.’
Siyah panterin tasmasında hakikaten <Mii-chan> yazıyor.
‘Demek cidden Mii-chan buymuş.’
Pekala, görev yerine getirilmiştir, tek yapmamız gereken panteri kafesten çıkarıp küçük kızın evine götürmek.
Yo, bir dakika, peki ya diğer hayvanlar?
Tekrar gözden geçirince, burada bir sürü tasma giyen, bacaklarında kurdele bulunan, tıpkı bizimkinin tasmasında <Mii-chan> yazışına benzeyen yazılar olan hayvanlar var.Neresinden bakarsanız bakın bunların hepsi evcil hayvan.
Odanın köşesinde ip cinsinden alet edevat var, ve benim aklıma ip deyince nedense ‘yakalamak’ geliyor.
Birilerinin üst kalite evcil hayvanını kaçırmak ve başka bir yerde yüksek fiyata satmak, galiba işleri böyle bir şey.
Bu dünyada bunları kapsayan bir yasanın konduğunu düşünmememe rağmen, iyi bir şey olmadığı aşikar.Kısaca tanımlamak gerekirse: hırsızlık.
‘Hmm–?’
Ruijerd yüzünü girişe doğru çeviriyor ve Eris de fark ediyor.
‘Biri içeri girdi.’
Tabi ben fark etmedim hayvanların yakarışları içerisinde boğulduğumdan.
Ruijerd-san bir yana, Eris dahi birinin girdiğini çok net anladı.
Peki, ne yapsak, girişten buraya gelmek çok vakitlerini almaz.Kaçsak mı? Ama hayır, zaten kaçacak bir yer yok, tek bir çıkış yolu var.
‘Şimdilik, onları yakalayalım.’
Bizler kanunsuz hane tecavüzcüleriyiz, o yüzden uzlaşma söz konusu olamaz.Burası da zaten büyük ihtimalle suç mahali, ama tabi yasal olma ihtimali de var.
Her neyse onları bağlayalım ve eğer iyi insanlarsa, çenelerini kapatmak için uzlaşmayı deneyebiliriz.Eğer kötü insanlarsa döverek çenelerini kapatırız.
Kısım 3
Birkaç dakika sonra.
Odanın köşesinde duran üç kişiye bakıyorum.İki erkek bir kadın.Ruijerd hepsini bir hamlede bayıltıyor ve ben de toprak büyüsünü kullanarak onları kelepçeliyorum, ardından soğuk suyla uyandırıyorum.
Erkeklerden birinin seslice bağırmasından dolayı yamacımızda bulunan bir elbiseyle ağzını tıkıyorum.Diğer ikisiyse gayet sessiz, ama sonrasında adaletli olsun diye onların da ağzını tıkıyorum.
‘…Hm.’
Aklıma birden neden işler böyle bir hal aldı gibisinden bir soru geliyor.
Kabul ettiğimiz iş E seviye bir görev, evinin yolunu kaybeden bir kediyi bulmak.Her şeyi Ruijerd’e bırakıp onu takip ettik ve çok geçmeden kendimizi varoşların içinde bulduk.Bir eve girdik ve bir sürü yakalanmış hayvan bulduk, ve son olarak neyin ne olduğunu anlamadan birilerini bağlamıştık.
Görevimiz bariz bir şekilde insanları yakalamak değil.
İşlerin bu hale gelmesi eminim o Hitogami’nin suçudur, her şeyin böyle olacağını tahmin etmiş olmalı.
Durum biraz sıkıntılı bir hal aldı.Keşke kayıp evcil hayvanı arama görevini kabul etmeseydik.
Kısım 4
Bu 3 kişiyi sorgulamaya başlıyorum.
Bay A, Şeytan ırkı.
Gözlerinde hiç beyaz yok ve petek petek olması biraz iğrenç.Bu daha evvel curcunaya sebep olan adam.Kavgaya alışkın kaba bir herif izlenimi veriyor.Sanki ırkının adını Roxy’nin ansiklopedisinde görmüştüm ama şuan hatırlayamadım.
Sadece salyalarının zehirli olduğunu ve aklıma ‘peki ya biriyle öpüşmek isterse ne olacak’ gibisinden bir soru geldiğini hatırlıyorum.
Bay B, Şeytan ırkı.
Kertenkeleye benzer bir suratı var ve dış görünüşü daha önce gördüğümüz muhafızdan biraz farklı.Kertenkele suratlı olduğundan yüz ifadesini anlayamıyorum.Ama gözlerine bakarak konuşursam, bizden çekindiğini ve mantıklı biri olduğunu hissediyorum.
Bayan A, Şeytan ırkı.
Gözleri petek petek gözlere benzer tarzda ve ürkmüş ifadesi cidden iğrenç görünüyor.Ama vücut hatları oldukça iyi oradan toparlıyor biraz.
Pekala, sadece dik dik bakmanın faydası olmaz.Eğer aralarından birini sorgulayacaksam, hangisini seçmeliyim?
Acaba hangisi öğrenmek istediğimiz bilgileri öter, baylar mı yoksa bayan mı?
Bayan bayağı korkmuş gibi duruyor, belki biraz da tehdit edersek her şeyi itiraf edebilir.
Olmaz, kadınlar yalan söylemeye daha yatkındır, doğruyla yalan arasındaki ayrımı yapamayabilirim.O yüzden Bayan A elendi.
Peki, hangi erkeği seçsem?
Bay A nasıl olur? Kolayca kışkırtabilirim gibi ve içlerinde en güçlü yapılı olan da o, yüzünde yara bile var.Savaşta en iyileri olup akıldan noksan olduğunu zannediyorum, bana ‘Ne yaptığınızı sanıyorsunuz be’ ve ‘Çıkarın kelepçeleri’ bile dedi.
Peki ya Bay B? İfadesini tam olarak anlayamıyorum, bizi yakından takip edip gözlemliyor.Aptal gibi durmuyor, eğer aptal değilse bir çeşit mantıklı yalan uydurabilir.
Ben Bay A’yı seçiyorum.
Kolayca kendisini kaybettiğinden biraz kışkırtma ve yönlendirme ile önemli şeyleri öteceğini düşünüyorum.
Eh, eğer öyle yürümezse elimizde iki kişi daha var nasıl olsa.
Bay A’nın ağzına tıkadığım elbise parçasını çıkarıyorum, ama bir şey demeden bana öylece dik dik bakıyor.
‘Sormak istediğim birkaç soru var ve senden dürüstçe cevaplamanı istiyorum, ve asla—ney!?’
Birden tekmeyi yiyerek uçtum, kısmen çömelmemin verdiği sarsıntılı duruşum yüzünden.Geriye doğru uçup yeri boyluyorum, kafamı duvarı çarpıp kafamda uçuşan yıldızları izliyorum.
Hassiktir, çok acıdı be.
Bu herif cidden beyinsizin önde gideni.Bu durumda bile kendisini yakalayana tekme atmaya cüret edebiliyor, muhtemelen sinirlenirsek ona neler yapabileceğimizi hesaba katmadı.
‘Eh? Hey! Dur!’
Eris bağırıp çağırmaya başlıyor ve hemen ileri atılıyor.Adam elindeki kelepçelerden kurtuluyor ve bu süre içerisinde düşünmeye koyuluyorum.
Bay A’nın Eris’e ihtimalen bir şeyler yapıp Ruijerd’in gözleri önünde rehin alması…
‘Ney ney ney…!?’
Hayır, gözlerimin önünde gerçekleşen Bay A’nın boğazına saplanan bir kısa mızrak oldu.Ruijerd Bay A’yı mızrağıyla ölümüne doğradı ve Eris hayretler içerisinde onu izledi.
Kısa mızrak yatay bir şekilde bükülmüştü, mızrağı çekmesinin ardından kan her yere fışkırdı ve duvarları kızıl kan lekeleriyle donattı.Bay A geriye yuvarlandı ve yüz üstü düştü, boğazından kan fışkırmaya devam ediyordu.Sırtından sızan kanla birlikte yerde kırmızı bir kan göleti oluştu.
Havaya yayılan koku, kan kokusuydu.
Herifin bedeni o an bir kere sarsıldı ve bir daha hareket etmedi.
Öldü.Tek kelime bile edemeden öldü, Ruijerd öldürdü.
‘N…n…neden onu öldürdün ki?’
Sesim titreyerek çıkıyordu.
İlk defa ölü bir insan görmüyorum.Ghyslaine de beni kurtarmak için birini öldürmüştü, ama bu biraz farklı.Neden bedenim ölesiye titriyor ve kalbime dehşet hakim olmuş durumda?
(Sorun ne, neden korkuyorum ki?)
Birinin ölmesinden mi? Bu imkansız, insanların bu dünyada ölmesi günlük bir olay gibi, bunun çok net farkındayım.Ama aklım bunu anlasa da, belki ilk defa hakiki olarak görmemden dolayıdır.Eğer öyleyse peki, neden Ghyslaine bizi kaçıranlardan birini öldürdüğünde hiçbir şey hissetmedim?
‘Çünkü o bir çocuğu tekmeledi.’
Ruijerd soğukkanlı bir ton kullanıp kayıtsızca söyledi.
Ah, demek öyle.Tabi şimdi anladım, ben birinin ölmesinden korkmuyorum.
Bir kere tekmelenmek ufak bir şey, korktuğum şeyse Ruijerd’in birini öldürdükten sonra bile öyle çok normal bir şeymiş gibi davranması.
Roxy de öyle dememiş miydi?
‘İnsan ırkı ve Şeytan ırkı iş sağduyuya gelince çok farklılar, biri söylememen gereken bir şey yüzünden patlayabilir.’
Haklı.Ya bir de Ruijerd mızrağını bana yöneltirse? Bu herif inanılmaz derecede güçlü, Ghyslaine’den bile güçlü, acaba büyü yeteneğimle kazanabilir miydim?
Karşılık verebilirim.Yakın mesafe dövüşen insanlara karşı kafamda bir sürü senaryo ürettim.Paul, Ghyslaine ve Eris.Bana yakın olan yakın mesafe dövüş uzmanları, ve muhtemelen Ruijerd bunların arasında en güçlüsü.Bu yüzden ona karşı ‘kazanabilirim’ gibisinden bir laf etmek için kendime güvenim yok, ama eğer ki beni öldürmek isterse, birkaç karşı koyma yöntemim mevcut.Peki ya Eris’i hedef alırsa? Onu koruyabilir miyim?
İmkansız.
‘Öldürmemeliydin!’
Panikle söylüyorum.
‘Neden olmasın? O kötü biri?’
Ruijerd laflarımı duyunca şok oluyor, dürüstçe demek istediklerime anlam veremiyor.
‘Çünkü…’
Bunu nasıl düzgünce açıklarım?
Ruijerd’in ne yapmasını istiyorum?
Ama olayın iç yüzüne dönersek, neden ölmesi gereksin ki? İyi kalpli biriyim diyemem ve eminim karşıma ‘İnsanları öldüremezsin’ gibisinden laf eden biri gelse alay ederek kahkahayı basarım.
Ebeveynlerim öldüğünde tıpkı öyleydim, kendi kendime geleceğimin ne kadar kasvetli olacağını düşünüyordum sadece, ayrıca ‘Benim cenaze işleriyle ne alakam var’ diye düşünüyordum, buna kıyasla şehevi arzularımı tatmin etmek cenazeden daha önemliydi.
‘İnsanları öldüremezsin!’ gibisinden bir bahaneye sığınırsam, bu cümlenin içeriği ve anlamı kişiliğim tarafından çarpıtılmış olacak.
‘Onu öldürmemen için sebepler var.’
Titriyorum.Toparla kendini.
Şuan aklımı kaçırmak üzereyim, düşünmeden önce kendimi toparlamam lazım.
Öncelikle niye titriyorum ki? Korkuyorum da ondan.En başından beri Ruijerd’in nazik biri olduğunu düşündüm ama o hiçbir şey olmamış gibi birini öldürdü.Sıkı sıkıya Supard ırkının sadece yanlış anlaşılan bir ırk olduğuna inandım.
Yanılmışım.
Gerçekte o ırkın nasıl olduğunu bilmesem bile, Ruijerd en azından öyle değil.Laplace Savaşı’ndan beri düşmanlarını öldürmeye devam etti ve bu onun için sadece farklı bir olay.
Ayrıca mızrağını bana veya Eris’e döndürmesi gibi bir ihtimal de var; bunu göz ardı edemeyiz.
Ben de Ruijerd’in sandığı saf kalpli biri değilim.Eninde sonunda sözlerimle Ruijerd’i çileden çıkarırım.Öyle olursa eğer onu sinirlendirmeyi bir kenara bırakıp görüşlerimiz farklı olduğundan elden bir şey gelmez demeliyim.Başımıza gelebilecek bir laf dalaşı sonuçta, ama şuana kadar hiç ölümüne savaşabileceğimiz aklımın ucundan geçmedi.
Karşına ne gibi durum gelirse gelsin, birini öldürmeye gerek yok.Şuanda, tam bu ortamda Ruijerd’in yaptıklarını düzeltmem muazzam bir önem arz ediyor.
‘Sadece dediğimi yap Ruijerd-san, lütfen dinle beni.’
Ama daha düşüncelerimi düzene sokmadım, ne diyebilirim ki? Onun anlamasını sağlamak için ne söyleyebilirim? Bizi öldürmemesi için yalvarsam mı?
Ciddi misin?
Daha bir iki gün önce eşit savaşçılar olduğumuzu ve korumasına ihtiyacımızın olmadığını dememiş miydim? Bizler eşitiz, yani korumaya ihtiyaç yok.
Ona bunu diyemem, karşımızdakine kendini açıklama şansını tanımamız gerek, ama Ruijerd sanırım bu mantığı onaylamıyor.
Düşün.
Neden Ruijerd’le beraberiz?
Çünkü Supard’ın kötü şöhretinden kurtulmasını istiyoruz.Eğer Ruijerd birini öldürürse Supard ırkının namı daha da yerin dibini boylayacak, bu su götürmez bir gerçek.
Yani onu diğer maceracılarla kavga etmemeye ikna etmemize gerek yok.Supar ırkının imajı cidden korkunç ve ne kadar iyilik yaparsalar yapsınlar, birilerini öldürdükleri an bir işe yaramayacak.
Tüm çabaları hiçe sayılacak ve Ruijerd adı çıkmış biri olarak bilinecek.
Doğru, bu yüzden öldürmemeli.İnsanların Supard ırkıyla korkuyu özdeşleştirmesine izin vermemeliyiz.
‘Eğer Ruijerd birini öldürürse, Supard’ın kötü şöhreti yayılır.’
‘…Bu kötü kişileri de öldürememem anlamına mı geiyor?’
‘Öldürülen kim olursa olsun fark etmez ki, önemli olan kimin öldürdüğü.’
Kelime seçimlerimde azami dikkat gösteriyorum.
‘Anlamıyorum.’
‘Eğer Supard ırkından biri cinayet işlerse, anlamı tamamen farklı olur, tıpkı sihirli yaratıkların birini öldürmesi gibi.’
Bunu duyması üzerine Ruijerd’in suratı asılıyor, bunu kendi ırkına yapılmış bir hakaret olarak görmüş olabilir.
‘…Neden böyle olduğunu anlamıyorum.’
‘İnsanlar Supard ırkını sadece öldüren bir ırk olarak biliyor ve onların biraz memnuniyetsizliklerinde hemen birilerini öldüren habis şeytanlar olduklarını düşünüyorlar.’
Evet bu söylediklerimi hazmetmesi biraz zor olabilir, ama tüm dünya bu olaya böyle bakıyor, o yüzden bunu değiştirmek istiyorum.
‘Kuru kuruya Supard ırkı habis şeytanlar değildir demek basittir.Ama bunu tavırlarınla gösterirsen, birçok insan görüşlerini değiştirecektir.’
‘…’
‘Ama birini öldürürsen, tüm yaptıklarımız mashülsüz kalacak ve insanlar Supard ırkını habis şeytanlar olarak görmeye devam edecekler.’
‘Bu çok saçma.’
‘Bunu gerçekten bilmiyor musun? Birini kurtarıp onunla iyi arkadaş olacaktın, sadece size olan davranışlarını çabucak değiştirebilmek için?’
‘…Biliyorum.’
Zihnimde olayları bağlayıp tekrar başa sarıyorum.
‘Ama eğer istisnasız kimseyi öldürmezsen olur sadece…’
‘Ne olur?’
‘İnsanlar Supard ırkının aslında düşünebilen bir ırk olduğunu anlar.’
Acaba gerçekten öyle mi olur? Birilerini öldürmemek bu dünyada mantıklı biri olduğun gibisinden algılanabilir mi?
Yo, şuan bunu düşünmenin sırası değil.Yanılıyor olamam.Ruijerd pek çok kişiyi öldürdü ve doğal olarak Supard ırkına ayrım yapmaksızın herkesi katleden ırk gözüyle bakıyorlar.Eğer kimseyi öldürmezse, bu bakış açısı değişmeli, bu mantıklı bir beklenti.
‘Lütfen artık öldürme, Supard ırkının hatrı için.’
Öldürmek ya da öldürmemek, bence bu yargılanmalı.Bu dünyanın değerlendirme kriterlerini bilmiyorum.Ruijerd’in verdiği karar muhtemelen abartılıydı.İki uç arasında hangisinin daha doğru olduğunu karar vermek çok güç, ama mademki öyle oldu, en azından gelecek hareketlerinde bunu tamamen yasaklamak en iyisi.
‘Sonuçta burada olanları kimse görmediğine göre, her şey yolunda değil mi?’
Ruijerd’in sözleri masayı devirip kederle ağlayasımı getiriyor.
‘Kimse görmediğine göre gaddarca şeyler yapabilirim’, acaba bu ilkokul terk şahsın nereden geldiğini sorabilir miyim?
Hey sen oradaki, gerçekten 500’den fazla senedir mi yaşıyorsun?
‘Kimsenin seni görmediğini düşünsen bile, illaki görmüş olanlar olabilir değil mi?’
‘Ama burada kimse yok?’
Kahretsin, alnındaki taşı unuttum ya.
‘Görenler var.’
‘Hani nerede?’
Tam burada.
‘Ben ve Eris görmedik mi?’
‘Hm…’
‘Lütfen artık öldürmeye son ver, Ruijerd-san’a bakıp tüylerimizin ürpermesini istemiyorum.’
‘…Pekala.’
Her şeyin sonunda sanırım gözlerim ağlamaklı da olsa ikna ettim gibi.
Sözlerim hiç güven telkin etmiyor.
Ama Ruijerd başıyla onaylıyor.
‘O halde öyle olmasını diliyorum.’
Ruijerd’e başımı eğip diyorum.Hala titremekte olan ellerime bakıyorum.Sakin ol.Bu çok normal.
Pekala, nefes al.
‘N-e-f-e-s.’
Ama hala sakinleşemiyorum, kalp atışlarım bir türlü dinginleşmiyor.Peki ya Eris, o da korkuyor mu?
Bakışlarımı ona yöneltiyorum ve gayet sakin olduğunu görüyorum, olanlar onu gafil avlamasına rağmen hemen ardından ölümü haklı bir ölümmüş gibi bir ifadeye bürünmüş.
Hayır, galiba bunun tamamen vahşi bir davranış olduğunu düşünmüyor.
Ama kollarını üst üste atması ve bacaklarını ayırması, öne uzanan çenesi ve her zamanki duruşu.Kalbi bir sarsıntı yaşamış olsa bile hareketleri her zamanki gibi tekdüze.
Bu kadar sakin olduğuna göre, ben nasıl titrerim ki?
Ellerim titremeye bir son veriyor.
‘Peki, sorgumuza devam edelim.’
Zoraki de olsa yoğun kan kokusunun hakim olduğu bu odada gülümsüyorum.
Not
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.