İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 03 Bölüm 08
Maceracılar Hanı
Çevirmen: NatsuJun
Kısım 1
Maceracılar Loncası’ndan çıktıktan sonra.
Çoktan her yer karanlık olmuştu.
Gökyüzünde hala biraz ışık olmasına rağmen, sadece şehirde garip bir karanlık vardı.
Bunun sebebinin şehrin bir yanardağın ağzında olmasından kaynaklandığını fark etmem biraz zaman aldı.
Şehrin üzerinde bir gölge hakim çünkü etrafı doğal surlarla kaplı.
Çok yakında her yer kapkaranlık olacak.
‘Hemen bir han bulmamız lazım.’
Diye önerdim ama Eris garip bir ifadeye büründü.
‘Şehrin hemen dışında kamp kursak yeterli olmaz mı?’
‘Öyle deme ya.Şehrin içinde şöyle güzel bir uyku çekmek istemez misin?’
‘Cidden mi?’
Ruijerd onun için fark etmediğini söyledi.
Çoğunlukla geceleri nöbetçiliği Ruijerd’e bırakıyoruz.
Yarı uykuda bile olsa yaklaşan varlıkları hemen fark ediyor.
Geceleri birden bir patlama sesiyle uyanıyorum bir de bakıyorum ki Ruijerd yine yaratıklarla kapışıyor.
Yani ruh sağlığım açısından kötü.
Eh, haliyle handa karar kıldık.
Çok acıktım.
Bir şeyler almak istiyorum ama evvelki günden kalan kurutulmuş et var biraz.
Yiyecek masraflarımızı en aza indirmek için sanırım burada kendimizi tutsak iyi olacak.
Bunu dememe rağmen midem feryatlarda, karnım tıka basa dolana kadar istediğim gibi yemek istiyorum.
‘Hey, Rudeus bak!’
Eris heyecanla dedi.
Ne olmuş, neye bakmam gerekiyor?
Böyle düşünerek başımı kaldırınca, yanardağ ağzının iç yüzünün ışık yaydığını gördüm.
Güneş battıktan sonra bu ışık daha da kuvvetleniyor.
‘Harika! Bu olağanüstü! İlk defa böyle bir şey görüyorum!’
Güneş tamamen battığındaysa kraterin duvarları şehrin tamamını aydınlatıyordu.
Tıpkı lunaparkın gece vakti ışıklandırılması gibi.
‘Vaavvv bu gerçekten müthiş.’
Ben zaten böyle hep aydınlık ortamlarda yaşadığımdan bu manzara beni pek de heyecanlandırmamıştı.
Ama bunun muazzam bir tablo olduğunu itiraf etmeliyim.
Gerçi nasıl parlıyor merak da etmiyor değilim.
‘Bu, sihirli ışık taşı.’
‘He, Raiden’i biliyor musun?’
‘Raiden mi? O da kim? Galiba bir nesildeki Sword-God’ın adı ona benzer bir şeydi ama?’
Görünen o ki espri yerini bulmadı.
Bu dünyada hiç kimsenin böyle esprileri anlayamayacağını bilmek biraz yalnız hissetmeme sebep oluyor.
‘Af edersin.Tanıdıklarım arasında ismi ona benzer birisi var da, bayağı bilgili biridir galiba biraz karıştırdım.’
‘Anladım.’
Başım hafifçe okşandı.
Sanki rahmetli babasını hatırlayan bir çocuğu yatıştırmaya çalışanın gösterdiği bir ifadeyle.
Yani Raiden babamın ismi olduğundan falan değil.
Benim babamın adı Paul.
Bir baba olarak fena sayılmaz, ama kişilik olarak çok kötü biri.
‘Ee, sihirli ışık taşı diyorduk?’
‘Bu bir tür sihirli taş işte.’
‘Nasıl bir etkisi var peki?’
‘Gündüz vakti güneşten enerji toplar ve hava karardığında gördüğün üzere parlar.Fakat gün ışığının hakim olduğu sürenin yarısı kadar bile sürmez bu.’
Anladım, yani Güneş enerjisini şarj ediyor.
Asura Krallığı’nda böyle bir şey görmemiştim.
Bayağı yararlı gibi duruyor, bence bu daha çok yerde kullanılmalı.
‘Geceleri bu kadar güzel parladığına göre daha yaygın kullanılması gerekmiyor mu?’
‘Yo, bu oldukça nadir bir taş.’
‘Eh, peki ya bu nedir?’
Gösterdiğim yerde şehrin tamamını aydınlatmaya yetip de artacak kadar var gibi duruyordu, ama…
‘Söylenenlere göre Yüce Şeytan İmparatoriçesi’nin hüküm sürdüğü dönemde buraya toplanmış.Bak.’
Ruijerd’in işaret ettiği yere bakınca kısmen yıkık bir şato gördüm.
‘Bunların hepsi sadece şatonun güzel görünmesi için toplanmıştı.’
‘Harika bir şey düşünmüşler.’
Kafamda Yüce Şeytan İmparatoriçesi’nin figürü belirmeye başladı.
Eris’in kısmi olarak kölevari bağlarla giyili bir halde ‘Işık güzelliğimin daha net görülebilmesi için önemli!’ diye bağırması zihnimde canlandı.
‘Kimse çalmaya çalışmıyor mu?’
‘Genelde hayır, detaylarını bilmememe rağmen bir tabu gibidir buralarda.’
Eh, bugün Ruijerd’in bu şehre girdiği ilk gün olsa gerek.
Bayağı bir yüksekten parlıyor, uçmadığın sürece muhtemelen ele geçirilmesi kolay olmayacaktır.
‘O zamanlar bir hayli bencilce bir talep olmalı.Ama şimdi gördüğün üzere aslında çok yararlı bir şey durumunda.’
‘Garip bir şekilde, sanki daha çok buradaki insanların hatrına getirtilmiş gibi geliyor.’
‘Yok artık.Yüce Şeytan İmparatoriçesi aşırı tembel ve bencil olmasıyla ünlüdür.’
Demek tembel ve bencil ha.
Eğer hala hayattaysa onunla görüşmek isterdim.
Eminim Sukkubus tipli kahpe bir Onee-san’dır.
‘Sanırım bu gerçeklerin kurgulardan daha garip olması gibi bir durum.’
‘Bu insanın ırkının bir sözü mü?’
‘Evet öyle.Mesela Supard ırkı aslında çok iyi kalipli bir ırk değil mi?’
Başım hafifçe okşandı.
Bu yaşta başımın okşanması biraz garip hissettiriyor.
Diye düşünüyordum ama biraz daha düşününce.
Orta yaşlı, 40’larında bir adamın başının 560 yaşında bir adam tarafından okşanması da aşağı yukarı aynı şey olsa gerek.
Bilemiyorum.
Sıfırları atarsak.
Durum 4 yaşındaki bir çocuğun başının 56 yaşındaki bir adam tarafından okşanması gibi oluyor işte.
Bu birinin içtenlikle gülümsemesine yetecek bir durum değil mi?
‘Hey! Ben şatoyu görmek istiyorum!’
Eris parmağıyla kısmen yıkılmış Karanlık Şeytan Şatosu’nu gösteriyordu.
Ama isteğini geri çevirdim.
‘Bugün olmaz.Hadi bir han bulalım.’
‘Niye olmasın ki? Birazcık olsun olmaz mı?’
Eris yanaklarını şişiriyordu.
Bunu görmek birazcıktan bir şey olmaz diye düşünmeme sebep oldu.
Fakat Ruijerd ışık o kadar uzun süre parlamayabilir dedi.
Biz şatodan dönerken parlamayı kesse hiç hoş olmazdı.
Yani…
‘Son zamanlarda bir hayli yorgun hissediyordum.Hadi bir hana gidelim.’
‘Eh? İyi misin sen?’
Yorgun hissediyorum.
Evet doğru.
Bilmediğim bu yerlerde dolaşmak benim için yorucu, ama vücudum da son zamanlarda oldukça çökük ve yorgun hissettiriyor.
Yaratıklarla savaşıp etrafta dolanmamız pek sorun değil, ama sanki son zamanlarda normalden daha çabuk yoruluyorum.
Acaba tüm bunlar kaygılanmaktan mı oluyor?
‘İyiyim ben.Sadece biraz daha.’
‘Öyle mi? Peki, biraz daha sabırlı olayım.’
Sabır he.
Önceki Eris’ten böyle sözleri asla duyamazdınız.
Eris doğru dürüst bir yetişkin olmaya başladı.
Hana doğru ilerlerken böyle düşünüyordum.
Kısım 2
Kurt Pençesi Hanı.
Bir oda.
Bir gecesi 5 taş sikke.
Bina bayağı yıkık dökük, ama yeni başlayan çaylak maceracılar için oldukça uygun fiyat veriyor.
Eğer üstüne 1 taş sikke daha ödersen ayrıca kahvaltı ve akşam yemeği de dahil oluyor.
Ayrıca eğer 2 kişiden fazla bir partiyseniz ve aynı odada kalıyorsanız, yemekler ücretsiz.
Çaylaklara yönelik olduğundan sınırlı sayıda yatak var ve ücretlerin de kalanların arasında eşitçe paylaşılması amaçlanmış.
Girişte barla birleşik bir lobi var.
Çok fazla insan yok, ama hem tezgah koltuğu hem de masa sandalyeleri mevcut.
Tam da çaylaklara yönelik bir handan bekleneceği gibi, üç genç maceracının oturduğu bir masa vardı.
Genç olmalarına rağmen benden büyük olmalılar, belki Eris’le yaşıttırlar.
Hepsi erkek.
Öküz gibi bize bakıyorlardı.
‘Ne yapalım?’
Ruijerd cevabımı bekliyordu.
Bakışı rolümüze burada da devam edecek miyiz diyordu.
‘En iyisi burada yapmayalım.’
Biraz düşündüm ve durdum.
‘Uyuyacağım yerde de bu konuda endişe etmek istemiyorum.’
Burada kaç gece kalacağız bilmiyorum.
Ama yine de onlar çocuk.
Eğer kalacağımız yer aynı ise, Ruijerd’in iyi biri olduğunu hareketlerinden fark edeceklerdir.
‘Partimiz üç kişilik.Şimdilik üç gece kalacağız.’
‘Pekala.Yemekleri ne yapacaksınız?’
Hancı amma da soğuk çıktı.
‘Yemekler ellerinizden öper.’
Şimdilik üç gece kalma ücretini ödedik.
Yemeklerin beleşe gelmesi çok güzel oldu.
Elimizde kalan: 1 demir sikke, 3 küçük demir sikke ve 2 taş sikke.
Hepsini taş sikke cinsinden hesaplarsak 132 taş sikke ediyor.
‘Sizler de çaylak mısınız?’
Hancıdan kuralları dinlerken yan taraftaki acemiler Eris’e seslendi.
Arkadaki çocuk.
Saçları beyaz, eh, görüntüsü fena sayılmaz.
Ortalamanın üzerinde diyebilirim.
Diğer iki tip sanırım bishounen he?
İçlerinden biri kaslı ve 4 kollu bir çocuk, bayağı kıvançla yetiştirilmiş gibi duruyordu.Diğeri gagası ve kafasında tüyleri olan bir çocuktu.
Her neyse.
Galiba bunları bishounen demek pek akıl karı kaçmıyor.
Cinsleri oldukça farklı sonuçta.
Eğer konuşan çocuk normal dersek, kalan ikiliden biri fazla sert, diğeriyse fazla yumuşak olurdu.
‘Biz de öyleyiz.Birlikte yemek yemeye ne dersin?’
Cidden flört mü etmeye çalışıyorlar?
Bu çocuklar boylarını aşan işlere kalkışıyorlar.
Ama sanki sesi biraz titrek çıkıyordu.
Gülünç olmadığını söyleyemem.
‘Görevleri almakta falan birkaç numaradan bahsederiz.’
‘Haaa.’
Eris bir iç çekerek başını çevirdi.
Tıpkı Eris-san’dan beklendiği gibi.
Flört etmeye çalışan birini tamamen görmezden gelmek.
Eh, sözlerini anlayamadığından da olabilir tabi.
‘Hey, birazcık bile yeter.Ufak kardeş sen de katılabilirsin.’
‘???’
Tam ona yardıma gidiyordum ki Eris onlardan uzaklaşmaya başladı.
Bu tekniği biliyorum.
Bu, ahlak bilgisi derslerinde Edona-san’ın öğrettiği bir davranış.
[Bir arada bulunmak istemediğin soyluları ekme metodları.Temeller kısmı!]
Ee, ne yapacaksın çocuk?
Gerçek bir centilmen burada geri adım atar.
‘Beni görmezden gelme!’
Çocuk centilmen falan değildi.
Sinirlenerek Eris’in kapüşonundan tuttu ve sertçe çekti.
Eris geriye doğru sürüklendi ama çok yerinden oynamamıştı.
Sonuçta bacakları iyice eğitilmişti.
Çocuk daha da sinirlenerek çekmeye devam etti.
Bir maceracı olduğundan gücüyle gurur duyuyor olsa gerek.
[cırrrttt]
Ucuz kapüşon uyuz bir sesle yırtıldı.
‘Eh?’
Sesi duymasıyla Eris yırtılan kapüşonuna baktı.
[çat]
Kesinkes bu sesi duydum.
Eris’in çıldırma sesi.
‘Ne yaptın!’
Eris hanın sarsılmasına yetecek kadar sesli bağırıyordu.
Etrafında debinirken Boreas Yumruklarını kullanarak.
Sauros’un öğretip Ghyslaine’in mükemmelleştirdiği yumruk çocuğun suratının tam ortasına indi.
Çocuğun kafası yumruğun istikametinde öyle bir döndü ki, bir an kafası kopacak sandım.
Düşerken kafası yeri boyladı ve bir yumrukta bilincini kaybetti.
Benim gibi bir amatör bile o yumruğun yıkım gücü konusunda en ufak bir şüphesi olmazdı.
Eğer ‘En güçlü infazcı’ burada olsa eminim ‘Ne yumruk be!’ derdi.
Sanırım bu zorla birine yavşayanın eninde sonunda bulduğu hazin akıbeti.
Tehlikenin farkına varıp eminim artık Eris’e yavşamaması gerektiğini hatırlayacaktır.
Ders alındı.
Pekala, diğer ikisi de kavgaya katılmadan önce araya girip onları durdurayım.
‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Haddini bil!’
Ama Eris bir yumrukla durmadı.
Boreas Tekmesiiiii~
Sauros’un öğrettiği ve yine Ghyslaine’in mükemmelleştirdiği tekme düzgünce ikinci kurbanın karın boşluğuna indi.
‘Guwaaa?!’
Dört kollu çocuk acı içinde inledi ve dizleri üstüne düştü.
Böylece bir tekmeyle işini bitirmiş oldu.
Oğlan çenesi yukarı bakarak havaya uçmuştu.
‘Eh? Eh? EH?’
Sonuncu kuşumsu çocuk neler olduğunu anlayamıyordu.
Buna rağmen belindeki kılıçla Eris’e saldırmak için hazırlık yapıyordu.
Kılıca yönelmek biraz abartı değil mi?
Hareketlerini kısıtlamak için büyüye başvuracaktım ki…
Lakin Eris’in saldırıları oğlanınkinden kat kat daha abartılı idi.
Çocuğun belindeki kılıcı çekmesinden daha hızlı bir şekilde Eris çenesine yumruğu yerleştirdi.
Kuşumsu çocuğun gözlerinde hiç beyaz olmaması gerektiği halde gözleri öyle ters döndü ki görmüş olduk.
Bir anda üçü de güçten kuvvetten kesilmişti.
Ardından Eris yürüyerek ilk çocuğun yanına gitti ve kafasını sanki futbol topuymuş gibi tekmelemeye başladı.
İlk darbeden sonra çocuğun bilinci yerine geldi, ama elinden bir şey gelmediğinden kirpi gibi yuvarlandı.
Eris çocuğu tekrar tekrar tekmelemeye devam etti öylece.
‘Bu! Rudeus’un bana…aldığı ilk şey!’
Amanın! Eris-san!
Bunların hepsi benim için mi!
Sadece saçın çok göze batmasın diye aldığımız ucuz bir şey olmasına rağmen?!
Bu yaşlı adamın yüreği kafesinden uçmak üzere!
‘Senin canını okuyacağım! Ezeceğim onları!’
Bir dakika, neyi ezeceksin?
Neyin ne olduğunu bilmiyorum artık, çok korkunç.
Eris çocuğun sırtını tekmeledi, bacaklarından birini tuttu ve korkunç bir bakışla ürkütücü şeyler söyledi.
Daha yeni ayılmış çocuğun kızın söyledikleri hakkında hiçbir fikri yoktu ama büyük ihtimalle ne yapmak üzere olduğunu çok iyi biliyordu.
Özür dilemeye, yalvarmaya ve kaçmaya çalıştı.
Ama Eris’in umrunda bile değildi.
Eris kaçmasına izin vermedi.
Öyle hanım hanımcık bir kız değildi çünkü.
Bir şeyi yaparsa tam yapar.
Bu çocuğun kaderi de tıpkı üç sene önce bana olan gibi, ne zavallı bir kader.
‘Eris, dur!’
Sonunda durdurmak için adımımı attım.
Her şey o kadar hızlı gerçekleşti ki durdurmak için biraz gecikmiş olabilirim.
‘Tut kendini biraz! Eris, bundan daha ileri gidemezsin! Bina!’
‘Ne yapıyorsun Rudeus! Bırak beni!’
Durdurmak için Eris’i arkasından yakaladım.
Göğsünü tutarken ellerim titriyordu.
Çok hoş bir histi doğrusu.
Ama bunun tadını çıkaracak vaktim yok şuan.
Eris oğlanı ezip geçmek için çırpınıyordu.
Oğlan anlamamıştı.
Neyin ne olduğunu anlamıyordu, sadece korkuyordu.
‘Dikeriz, dikersek sorun olmaz! Bırak gitsinler! Bu kadar ileri gidersen onlar için kötü hissederim!’
‘Neyyyy?’ Hnnn!’
Umutsuzca durdurmaya çalışmamın ardından Eris sonunda cebelleşmeyi bıraktı, ama hala öfke dolu bir ifade vardı yüzünde.
Onu bırakmamın ardından omuz silkerek Ruijerd’in yanına doğru yürüdü.
‘Ruijerd sen de! Bir daha böyle bir şey olursa durdurmama yardım et!’
‘Hm? Ama çocuklar arasında bir kavga, değil mi?’
‘Koruyanların görevidir çocukların kavgasını durdurmak!’
Bu durum için aradaki güç farkı biraz fazlaydı, değil mi?
Kısım 3
‘İyi misin?’
‘Ah, ah…İyiyim.’
Mağlup edilen çocukları uyandırdım ve iyileştirme büyüsü kullandım.
Bir tür aynı yolun yolcuları hissi vardı sanki.
‘Olanlar için üzgünüm.O Demon-god dilini bilmiyor.’
‘B-bu çok korkunçtu..N-niye kızdı ki o kadar?’
‘Kızdırılmaktan hoşlanmaz ve sanırım başlığı onun için önemliydi.’
‘A-anladım.Ona üzgün olduğumu söyler misin?’
Eris’e baktım, gözleri kapüşonuna kilitlenmişti, bakıp bakıp dişlerini gıcırdatıyordu.
Onları asla affetmeyeceğini anlatan bir surat yapıyordu.
Bu yüz ifadesini görmeyeli bir hayli olmuştu.
Kelimelerle ifade etmek gerekirse, ilk tanıştığımızdan beridir görmediğim bir ifade aslında.
Her an öfkeden kudurmanın sınırındaymış gibisinden bir ifade.
‘Eğer şimdi onunla konuşmaya çalışırsam, muhtemelen ben de dayak yerim.’
‘A-anladım.Güzel ama korkunç bir kız.’
Son zamanlarda daha zarif olduğunu düşünüyordum ama…
Sanırım o hali bir maskeden ibaretmiş.
Gerçi biraz olgunlaştığını düşünmüştüm ama, biraz şok oldu benim için.
‘Aynen öyle.Güzel bir kız.O yüzden, aylaklık olsun diye ona bulaşmamalısın.’
‘Do…doğru…Haklısın.’
‘Ayrıca, eğerki bunun intikamını almak gibi bir fikriniz olursa, tekrar düşünmenizi öneririm.Bu kaçınılmaz bir kazaydı o yüzden durdurdum, ama gelecek sefere hayatını kaybedebilirsin.’
Bildiğin lafı gediğine oturttum.
Kısa bir süre sonra çocuk kendini iyice ayılttı, kafasının arkasındaki şişliği eliyle yokladı ve sakin bir edayla bana adını söyledi.
‘Ben Kuruto, ya sen?’
‘Ben Rudeus Greyrat.Az önceki kızın adı da Eris.’
Adını söyledikten sonra diğer ikisi de yanımıza geldi.
Kuruto yüzünden dayak yiyen ikili.
Fazla sert olan dört kollu tipin adı Bachirou.
Kuşumsu tipin adıysa Gaburin.
Bu ikili adlarını söyledi, Kuruto’nun yanına yürüdüler ve üçü de beraber bir poza büründü.
‘Biz üçümüze [Tokurabu Köyü Çetesi] derler!’
‘???’
Ah demek bu üçü Naekusukurameshon gibi poz verdi ha.
ꕥ Dragon Ball Z’daki Ginyu Kuvvetleri’nden bir süperkahramanmış.
Açıkçası bana çok dandik geldi.
Çete de neyin nesi? Daha çok bir grup serseri.
Demişken, bu Tokurabu Köyü neredeki?
‘Yakında D rütbesine yükseleceğiz ve büyücü bir kız arıyoruz, ondan ona seslenmiştik.’
‘Büyücü bir kız mı?’
Öyle biri mi varmış?
Burada tek büyücü benim.
Ayrıca kimse büyücüyü andıracak bir şey de giymiyor.
Hmm? Büyücüyü andıran bir şey mi?
‘Acaba siz Eris’i kapüşon giyerken görünce büyücü mü sandınız?’
‘Evet.Sonuçta buralarda kapüşon giyenlerin hepsi büyücüdür, değil mi?’
‘Ama kılıç kuşanmış, değil mi?’
‘Eh? Ah, haklısın.’
Görünüşe göre belindeki kılıç gözlerine ilişmemiş.
Tabi bunlar işlerine ne geliyorsa onu görürler zaten.
‘Sen bir büyücüsün değil mi? İyileştirme büyüsü kullanabiliyorsun, bu harika.’
‘Eh, çoğunlukla öyle.’
‘Bize katılmaya ne dersin?’
Çeteye mi?
Ben?
Şakası bile hoş değil.
Eris’ten eşek sudan gelinceye kadar dayak yemelerine rağmen, hala derslerini almamışlar mı?
‘Eğer ben katılırsam, oradaki kişi de benimle katılır.’
Parmağımı Ruijerd’e yönelttim.
Eris’le ikisi bar masasında bir şeylerden konuşuyorlardı.
Galiba Ruijerd Eris’e bir şeyler tembihliyordu.
Eris sessizce dinleyip anlatılanlara anlamış gibi başını sallıyordu.
‘Eh? O adam da mı sizin partinizden?’
‘Tabiki de.Adı Ruijerd.’
‘Ruijerd mi?? Partinizin adı ne?’
‘Ölü Son.’
Bunu dememin ardından ‘Ney?’ der gibi bir ifadeye büründüler.
Kendinize nasıl isim koyuyorsunuz öyle?
‘Bu isim, sizce uygun mu?’
‘Sonuçta gerçek şahsın izni var.’
‘Bu da ne demek?’
Şaka niyetine demiştim.
Fakat, gerçek bu.
‘Eh, uygun olmayabilir.Hal böyle olduğundan size katılamayız.’
Zaten bunlara katılmanın bir faydası olacağı da kuşkulu.
Ayrıca dostane maceracılar gibisinden bir role bürünme niyetimiz yok.
‘Anladım, ama pişman olmayın.Sonuçta tüm bu şehirde meşhur olacağız.Meşhur olduktan sonra partiye falan almayız ona göre, tamam mı?’
Meşhur mu dedin?
Yo, ama cidden o tarz bir şey mi?
Hani genç maceracılar şehirde başlangıçlarını yaparlar.Geleceği umut vaat eden gençler.
Eminim şuana dek Maceracılar Loncası’nda çok sıcak karşılanmışlardır.
Fakat…
‘Eris’in kılına bile dokunamamanıza rağmen amma fiyakalı laflar ediyorsunuz.’
‘O…o gardımızı düşürdüğümüzden oldu…’
‘Büyülü Kıta’nın zorlu arazilerinde de aynı bahaneyi mi uyduracaksınız?’
‘Ughh…’
Yenilgiyi kabullendi.
Bayağı iyi bir his.
Beklenildiği üzere, Büyülü Kıta’nın Savannah Arazisi’ndeki Çakal Sürüsü’nün ikna gücü farkını gösteriyor.
[Tokurabu Köyü Çetesi]’nden ayrıldım.
Kısım 4
Yemeklerimizi bitirdikten sonra odamıza gittik.
Üç hayvan kürkünden yapılmış yatak bulunan bir odaydı.
‘Heh…’
Sessizce yatağıma oturdum.
Yorgunum.
Bugün özellikle yorucuydu.
Şuan pek de iyi bir halde değilim, loncadaki toplulukta insanların bize gülmesi, bizle dalga geçmesi yüzünden manen yoruldum.
Her şey bir rolden ibaret olsa dahi.
‘??’
Eris pencereden dışarı bakıyordu.
Şehrin yavaş yavaş kararan manzarası vardı.
Kısmen yıkılmış şatonun görüntüsü göze çok yanıltıcı geliyor, ama en azından etrafınızdaki manzaranın tadını çıkarabiliyorsunuz.
Şuan üzerine kafa yormamız gereken bir sürü şey var.
Buna rağmen hepsini bana yıkacaksınız he.
Amma karnı genişsiniz.
Neyse, olumsuz düşünceleri bir kenara bırakalım.
Düşünmeye yeltenmeme sebebi bana güvenmesinden kaynaklanıyor.
Buna dayanarak konuşursak şuan bencil davranıyor diyemeyiz, değil mi?
(Bencil davranmıyor, ama ikidebir kavgaya girmesini biliyor…)
Biraz uzanıp tavana bakındıktan sonra düşünmeye başladım.
Şuandan itibaren neler yapacağımızı.
İhtiyacımız olan şeyler, ah doğru en başta para var.
Bu handa bir gece 6 taş sikkeye patladı.
Maceracılara yapılan kıyakla birlikte 5 taş sikke oluyor.
Üçümüz için ele alırsak günlük 15 taş sikke ediyor.
En azından bir gün için daha fazlası olmasa bile o kadarını kazanmalıyız.
Ama duyuru panosunda gördüğüm kadarıyla, F seviye görevler aşağı yukarı 5 taş sikke veriyor.
E seviye görevlerse hemen hemen 1 küçük demir sikke.
Eğer sadece bir kişi yaptığını düşünürsek, günlük bir F seviye görev almak hanın masrafını karşılar, rütben artıp da görevlerden kazandıkların çoğalınca biriktirmeye başlayabilirsin demek oluyor bu.
F ve E seviye görevler temel olarak şehrin içerisinde olan görevler, ama D ve üstü seviyelerdeki görevlerde yaratık katletme görevleri olduğu için getiriler de artıyor.
E seviye görevlerle para biriktirip ekipman aldıktan sonra D seviye görevlere geçeriz.
Eh, öyle bir sistem yani, iyi düşünülmüş.
‘Bir günlük öğle yemeği masrafı da var.Tüketim masraflarını da katarsak aşağı yukarı 20 taş sikke ediyor.Günde en az bir görev almalıyız ve 10-15 taş sikke kazanmalıyız.Şuan çevrilmiş olarak düşünürsek elimizde 132 taş sikke var.’
Bu bize iki hafta bile yetmez.
Göz açıp kapayıncaya kadar erir gider.
Günde 2-3 görev almadığımız sürece bizi kurtarmaz.
Eğer iş bölümü yaparsak günde en az 20 taş sikke kazanabiliriz.
Ama eğer Ruijerd’i bir başına bırakırsak, yakayı ele verebilir.
Eris de dili anlamadığından kendi başına işe girmesi başımıza bela olurdu.
Sonuçta asabi Eris’ten bahsediyoruz burada.
İş yerinde bile kavgaya girebilir.
Ayrıca ayrı ayrı yerlerde çalışırsak Ruijerd’in halk içinde tanınmışlığı artmayacak.
Eğer rütbemiz yükselse para problemi hallolurdu.
Dövüş odaklı görevler tam Ruijerd ve Eris’e göre.
Çabucak işleri rayına sokardık.
Diğer yandan, yaratık katletme görevleri genelde C seviye.
Eğer bu iki hafta içerisinde D rütbesine ulaşırsak, muhtemelen paçayı kurtarırız.
Ama bunu başarabilmek günde bir görevle imkansız gibi bir şey.
Bir anda birden fazla görev alabiliyorsak bu şansı kaçırdım demektir, ama…
Anladığım kadarıyla herhangi bir yetenekle aynı anda birden fazla rütbe atlamak gibisinden bir durum söz konusu değil.
İlerlemek için tek yol, dümdüz önündeki yolu takip etmekten geçiyor.
Ayrıca son zamanlarda ben de pek iyi durumda değilim.
Sanırım bir sorun olmaz, ama Eris veya benim burada bir tür hastalığa yakalanıp panzehir büyüsüyle bile iyileştirilememiz gibisinden bir durum bile başımıza gelebilir.
Dahası, hangi durum veya amaç için paraya ihtiyacımız olacak onu bile bilmiyoruz.
Devamlı Ruijerd’in saçını boyamak için boya almamız da gerekebilir.
Sürekli giydiğimiz aynı elbiseleri de giyemeyiz yani.
Gerçi elbiselerimiz aslen güzel ve dayanıklı, ayrıca büyüyle güzelce ve çabucak temizleyebiliyorum da.
Elbiselerdeki nemi kurutmak çok bisit bir şey sonuçta.
Her neyse…
Büyü yaparak elbise temizlemek elbiseye zarar veriyor.
Yakın gelecekte yırtılabilirler.
Er ya da geç yedek bir kıyafet almak istiyorum.
Bir de sabun tabi.
Son zamanlarda Eris ve ben sadece terimizi silmek için sıcak su döküyorduk üzerimize.
Bugünden itibaren yaşam gereksinimlerimiz bir bir boy gösterecekler.
Para lazım.
Acaba borç mu alsak?
Eğer biraz bakınırsak bu şehirde bile bir tefeci bulabiliriz.
Ama yok, mümkün olduğunca borca girmekten kaçınmalıyız.
En azından geri ödeyebilecek bir metodumuz mevcut değilken.
Aslında ‘Asi Su Ejder Kralı, Akuahatia’ yı satabiliriz.
Ama o başavuracağımız son yöntem olurdu tabi.
Eris’in bana doğumgünümde aldığı bir hediye, öyle kolay kolay gözden çıkarabileceğim bir şey değil.
‘Kalma masrafları için kafa yormam gerektiğine inanamıyorum!’
Eski hayatımda ebeveynlerimi bana para vermeleri için kandırdığım zamanları hatırladım.
Biraz hatırlaması acı veren bir sahne.
Bir daha anımsamak istemiyorum.
Bir de birkaç sene önce Paul’a iki kişilik okul harçlarını ödemesi için talepte bulunduğumu hatırladım.
Galiba para mevzularında biraz safmışım.
‘Böyle eskileri düşüneceğine git de para kazan.’
Daha etkin para kazanabilmemiz için ne yapmamız gerek?
Her gün iş mi alalım?
Yo, görev yapmaktansa ormana araziye falan çıkıp yaratık avlamak daha iyi olur.
Ama ‘Ölü Son’un namını yayamayız eğer öyle yaparsak.
‘Ölü Son’un adını yaymak istiyorsak önce maceracı rütbemizi artırmamız gerek.
Eminim bunun ileride de bize yardımı dokunur.
Ayrıca lonca yaratıklardan elde edilen materyallere de kaydadeğer bir meblağ ödüyor.
Fakat, bunları yapacak kadar boş vaktimiz var mı?
Ruijerd’in meselesi bir yana, öncelikle para biriktirip hayatta kalmaya odaklanalım, olur mu?
‘Ahh düşüncelerim bildiğin daire çizip aynı yere geliyor!’
Para biriktir, Ruijerd’in itibarını yükselt.
Zor olan kısım ikisini aynı anda nasıl yaparız.
‘Öyle bir yöntem olsa ne de güzel olurdu.’
Daha fazla bir şey düşünemeden sessizce uykuya daldım.
Kısım 5
Rüya görüyorum.
Beyaz bir yer.
İçinde hiçbir şey bulunmayan.
Ve o tiksindirici herifin bulunduğu yer.
Aynı zamanda içimde bir iğrenme duygusunun şaha kalktığını hissediyorum.
Yine mi, iç çekiyorum.
Yine ne oldu?
Mozaik ibneye sinirli bir şekilde soruyorum.
Bunu olabildiğince kısa kessen iyi edersin.
‘Bu sefer pek de komplike bir durum yok değil mi? Ruijerd’e güvendiğinden beri şehirde işleriniz rast gitti değil mi?’
Doğru.
Ama Ruijerd’in kişiliğini bir düşün.
O an oradan kaçmış olsak bile bizi takip edip gizlice korurdu.
‘Görünüşe göre ona bayağı güveniyorsun.Ama bana niye güvenmiyorsun?’
Nedenini bilmiyor musun?
Bir de kendine Tanrı diyorsun hani?
‘Her neyse, bunlar bir yana, sıradaki nasihatimi vereyim.’
Tamam tamam, anladım.
Bunu mümkün olduğunca hızlı bitirelim.
Bu duyguyu ve mozaik ibnesinin sesini duymayı hiç sevmiyorum.
Rudeus’un rüyalarım boyunca böylesine kuvvetsiz hale gelmesi ve önceki yaşamımdaki kahrolası NEET halimi görmemin verdiği iğrenç his.
Eğer illa sözünü dinlemek zorunda kalacaksam, en başından öyle demeni tercih ederim.
‘Bu çok acımasızca.’
Neyse ne, eninde sonunda beni parmağında oynatacaksın değil mi?
‘Olay bu değil.Nasıl hareket edeceğin sana kalmış.’
Boş laflara karnım tok benim, çabucak söyle de bitsin.
‘Peki peki.Rudeus kayıp ev hayvanını arama görevini alın.Eğer bunu yaparsan tüm endişelerin feraha kavuşacak.’
Kavuşacak.Kavuşacak.Kavuşacak.
Kafamda bunlar yankılanırken bilincim tekrar kayboluyor.
Kısım 6
Geceyarısı.
Uyandım.
Kötü bir rüya gördüm.
Açıkçası bu düşleri görmemeyi dilerdim.
Öylesine uygun zamanlarda çıkıyor ki.
Habis bir tanrı olduğuna şüphem yok.
İnsanların kalbindeki zayıflıkları avcu içine almayı bilen marifetli, habis bir tanrı.
‘Fuuu.’
Bir iç çektim.
Soluma baktım.
Orada Ruijerd yatıyordu.
Yatakta değil de bir sebepten odanın köşesinde oturmuş mızrağını tutarak uyuyordu.
Sağıma baktım.
Eris hala uyanık.
Yatakta oturmuş ellerini dizlerinde birleştirmiş, dışarının karanlığı gösteren pencereye bakıyordu.
Usulca ayağa kalkıp yanına oturuyorum.
Pencereden dışarı bakıyorum.
Bu dünyada da sadece bir ay var.
‘Uyku tutmadı mı?’
‘Evet.’
Eris pencereden dışarı bakmaya devam ederek başını salladı.
‘Hey, Rudeus.’
‘Efendim?’
‘Eve dönebilecek miyiz?’
Kaygılı bir yüz.
‘Bu…’
Emin olamadığım için biraz utanç hissettim.
Bunu bir an artık düşünmediğini sanmıştım.
Durumumuz için ehl-i keyf maceracılar gibi hiçbir kaygı gütmeyen biri olarak düşündüğünü sanmıştım.
Ama yanılmışım.
O da endişe ediyormuş.
Fakat, bunu fark etmemem için böyle davranıyormuş demek.
O da bu konuda stresli olmalı.
Bu yüzden kavgaya tutuştu.
Hiç fark etmedim.
Bu nasıl olur?
‘Merak etme, döneceğiz.’
Hafifçe sarıldım ve o da kafasını omzuma dayadı.
Eris kaç gündür keyfi banyo yapmıyor.
Normalde sahip olduğundan çok daha farklı bir koku var üzerinde.
Ama öyle kötü bir koku değil.
Sonuçta kötü bir koku olmadığından galiba benim kikanbou yine dizginleri elden bırakmaya başladı.
Sabır!
Sabır mı?!
Eve gidene kadar, sonuçta ben mankafa bir tipim.
İçinde bulunduğumuz durum Sylphy ile olandan çok farklı.
Bu sefer bir sebebim var, o yüzden sabretmek zorundayım.
Gerçi eften püften bir sebep ama, o böyle huzursuz hissederken bu durumdan faydalanmak istemiyorum.Böylesine alçakça bir şeye kalkışmak istemiyorum.
‘Hey, Rudeus.Her şeyi sana bıraksam olur mu?’
‘Rahat ol.Dönebilmemiz için elimden geleni yapacağım.’
Ah, hanımefendi Eris böyle uysal olunca ne de tatlı oluyor.
Sanırım ihtiyar Sauros’u anlamaya başladım.
Bu onu iyice şımartasınızı getiriyor.
Gerçi bizim ihtiyara ne oldu onu da merak ediyorum.
Olmaz.
Şimdilik bunu düşünmemek en iyisi.
‘Elimizden geleni yapalım.Eris şimdi uyuman gerek.Yarın bizim için yoğun bir gün olacak.’
Eris’in başını sıvazladım ve kendi yatağıma döndüm.
Ruijerd’le gözlerim buluştu bir an.
Sanırım bizi duydu gibi.
Biraz utanç verici bir durum.
Ama hemen ardından tekrar kapadı gözünü.
Görünüşe göre bizi duymamış gibi yapacak.
Ah, ne kadar iyi biri.
Şimdi Paul olsa hemen dalga geçmeye koyulurdu.
Her şeye rağmen görünen o ki Paul’u kolay kolay unutamıyorum.
Paul he.
Acaba Buina Köyü’ndeki herkes iyi mi?
Acaba Paul ve Sylphy endişelenmişler midir?
Bir mektup yollamam gerek.
Gerçi oraya kadar varır mı bilmiyorum ama?
‘Yine de kayıp ev hayvanlarını aramak he?’
Hitogami’nin neyin peşinde olduğunu bilmiyorum ama, sadece bu seferlik pek kafa yormadan dediklerini yapacağım.
—
Böylece Maceracı olarak ilk günümüz huzurlu bir şekilde sona geldi.
Not
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.