İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 03 Bölüm 02

[ A+ ] /[ A- ]

Supard Irkı

 

Çevirmen: NatsuJun

 

 

Kısım 1

Uyandığımda çoktan akşam olmuştu.

Görüş alanıma giren yıldızlarla süslenmiş bir gökyüzüydü.

Ağaç dallarının yanması ve çıtırdaması vardı.

Alevlerin gölgeleri o yandan bu yana dans eder gibi savruluyordu.

Görünüşe göre açık havada, bir ateşin yanında uyuyordum.

Tabi ateş yakmakla ilgili bir şey hatırlamıyorum, ayrıca kamp kurduğumuzu da hatırlamıyorum.

En son hatırladığım şey…Ah.

Gökyüzündeki bulutların birden değişip her yeri beyaz ışınların kaplamasıydı.

Ve sonra, o rüya var bir de.

Kahretsin.

Can sıkıcı bir rüya gördüm.

‘Heh…..!’

Gözlerimi panik içerisinde vücudum alt kısmına yönlendiriyorum.

Bu hiçbir şey yapmayı beceremeyen yavaş ve tombik vücut değildi.Genç ve güçlü Rudeus eski halindeydi.

Bunu doğrulamam üzerine rüyadan hatırladıklarım yavaşça kaybolmaya başlıyor.

Derin bir oh çekiyorum.

‘Tch.’

Bu kahrolası Human-God cidden beni çok rahatsız ediyor.

Ama her şey yolunda.Galiba hala bu dünyada ve diri bir haldeyim.

Daha yapamadığım bir sürü şey var…En azından Büyücü olduğum kanıtlarını yok etmek istiyorum.

ꕥ Japon otakularda şöyle bir inanç varmış; eğer 30 yaşına kadar bakir kalırsan büyücü oluyormuşsun.Bu zaten 34 yaşında otaku olarak başarmıştı burada bakir ölmek istemediğine gönderme yapıyor.

 

Ayağa kalkmayı deniyorum.

Belim cidden çok ağrıyor.Acaba yere iniş yaptığımızdan beri yatıyor olmamdan dolayı mı böyle?

Gecenin berrak görüntüsü altında kocaman çatlaklarla dolu bir arazi uzanıyordu.

Burada tek tük bitki yetişiyor olsa gerek.Doğru düzgün böcek bile yok.Ateşin çatırdaması dışında pek bir şey duyamıyorum.

Burası neresi?

En azından hatırladığım kadarıyla böyle bir yer görmemiştim.

Asura Krallığı ormanlar ve çayırlık alanlarla kaplı.

Acaba ışınlar mı manzarayı böyle değiştirdi…?

Aah, yok.

Bundan dolayı değil.Öyle değil.

Hitogami demişti, ışınlandım.

Büyülü kıtaya.

O halde burası Büyülü kıta olmalı.

Herhalde o ışınlardan dolayıdır…Oh.

Ghyslaine, Eris!

Ayağa kalkıp arkamı dönüyorum.Eris paçalarımı tutar bir vaziyette uyuyor.

Neden üzerini örten bir pelerin var?

Ben böyle bir şey giymemiştim…

Eh, önden bayanlar, muhtemelen.

Arkasında büyülü asa ‘Asi Su Ejder Kralı’ var.

 

Her neyse, yaralanmış görünmüyor.Bir kez daha rahatlıyorum.

Belki Ghyslaine onun için bir şeyler yapmıştır.

Eris’i uyandırmak istesem de beni sinir bozucu bulur diye yapmıyorum.

Ghyslaine nerede?

Bir kez daha etrafıma bakınıyorum ve önceden fark etmediğim biri ateşin başında oturuyor.

‘…!?’

Hemen bu kişinin Ghyslaine olmadığını fark ediyorum.

O bir erkek.

 

 

Kılını kıpırdatmadan öylece oturup, bana dik dik bakarak gözetlemeye devam ediyor.

 

Ama bize karşı ihtiyatlı davrandığını sanmıyorum.

Daha ziyade, hmm, ah doğru.

Tıpkı bir Onee-chan’ın ürkek bir kediye olan tutumu gibi.

Çocuk olduğumuzdan ondan korkarız diye endişelenmiş olmalı.

Yani herhangi bir düşmanlık belirtisi yok.

Tam rahatladım, dediğim anda görünüşü gözüme takılıyor.

Zümrüt yeşili saçlar, fayans beyazı bir cilt, alnında göz gibi duran kızılımsı bir taş.Koltuğunun altında ise bir trident var.

ꕥ Trident üç dişli mızrak demek

 

Supard ırkı.

Yüzü yara izleriyle dolu.

Gözleri keskin, ağırbaşlı bir ifadesi var ve görünümü sanki bu herif tehlikeli diyor.

Daha önce Roxy’nin bana öğrettiklerini düşünüyorum.

‘Supard ırkına yanaşma ve onlarla konuşma.’

Bir an Eris’i tutup gücüm yettiğince kaçmaya hazırlandım, ama Hitogami’nin sözlerini hatırlayınca durdum.

‘Yanındaki adama güven, ve ona yardım et.’

Bu kendine tanrı diyenin sözleri güvenilmez.

Demek istediklerini dedikten sonra, hemen önümüzde garip bir adam belirdi, yani neden ona güveneyim ki?

Ayrıca o Supard ırkından biri.

Roxy’den bu ırk hakkında korkunç bir sürü şey duydum.

Bu tanrı ‘Ona güven ve yardımcı ol’ dese bile niye ona inanayım ki?

Kime güvenmeliyim?

Daha tanımadığım bir insan tanrısı mı yoksa Roxy mi?

Söylemeye bile gerek yok, inanacağım kişi tabiki Roxy.

O halde hemen kaçmamız gerek.

Yo.Durumlar böyle bir hal aldığından dolayı [Nasihat]’i öyle oldu.Eğer durum hakkında bir bilgim olmasaydı, eminim koşmaya başlamıştım.

O durumda eğer başarılı olsaydım…Ondan sonra ne olacaktı?

Etrafıma bir bakınıyorum.Karanlık ve daha önce hiç görmediğim bir yer.Yer çatlaklar ve taşlarla dolu.

‘Büyülü Kıtaya ışınlandın.’

Eğer bu sözüne inanırsam, o halde burası Büyülü Kıta demektir.

Aslında düşününce, Human-God’ın yüzünden öncesinde garip bir rüya gördüğümü unuttum.

Rüyadayken bu dünyada oradan oraya uçuyordum.

Dağlar, denizler, ormanlar, vadiler…Düşmemizle hemen ölebileceğimiz yerler.

Eğer o rüya şu anki halimizle alakalıysa, o halde cidden ışınlanmış olabiliriz.

Şimdilik Büyülü kıtanın neresindeyiz hiçbir fikrim yok.Eğer kaçarsak, bu kocaman alanda kaybolmamızla sonuçlanabilir.

Sonuç olarak, zaten başka şansımız yok.

Bu adamndan kaçmak veya onu yenmek Eris’le beraber Büyülü Kıta’da bir başımıza dolanmamızla sonuçlanacak, yani kötü bir seçim.

Ya da bir şansımı denesem mi? Gün ağarınca, yanı başımızda bir köy olmasına güvenip kaçsam mı?

Şaka yapmayı bırak.

Nereye gideceğimi bilmezken ne kadar zor olabileceğini açık ve net bilmiyorum sanki.

Sakin ol.Derince nefes al, ver.

Human-God’a güvenmeyeceğim.Peki ya bu adam?

Ona yakından bakıyorum.Yüzünü gözlemliyorum.Şu an yüzünde olan ifade de neyin nesi?

Tedirginlik.Daha doğrusu tedirginlikle uysallığın karışımında bir ifade.

En azından duygusuz bir canavar gibi değil.

Roxy Supard Irkına yanaşma demişti.Ama gerçek şu ki, onlarla daha önce hiç karşılaşmadığını söylemişti.

Ben <Ayrımcılık>, <Zulüm> ve <Cadı Avlama> terimlerini biliyorum.Supard Irkının yanlış anlaşılmış olma ihtimali olabilir.Roxy’nin bana yanlış bir şey öğretmek gibi amacı olduğunu sanmıyorum, ama yanlış anlamış olma gibi bir ihtimal olabilir.

Önsezilerime göre bu adam tehlikeli değil.En azından Human-God’da olduğu gibi şüpheli bir durum algılamıyorum.Buna rağmen dış görünümünü gören herkes ihtiyatlı davranacaktır.

O halde onunla konuşayım.

Kararımı verdim.

‘Merhaba.’

‘…Aah.’

Onu selamlamamdan bir yanıt geldi.Ne sorsam acaba?

‘Sen God-sama’nın elçisi falan mısın?’

ꕥ Human-God’ı kastediyor.

 

Adam sorumu duyunca başını eğiyor.

‘Sorduğun sorunun amacını anlamasam da, sen gökten düştün.İnsan ırkının çocukları oldukça zayıf olur, o yüzden ısınmanız için ateş yaktım.’

Hitogami lafı geçmedi.Acaba Human-God’ın bu adamla konuşmamış olması mümkün mü?

Eğer ‘ilginç olduğundan’ demesine bakarsam, o halde sadece benim davranışlarıma dayalı olmamalı.

Bu ayrıca Human-God’ın bizim etkileşimimizi gözetlemeye olan ilgisine bağlı olsa gerek.

Eğer durum böyleyse, bu adam muhtemelen güvenilebilir.Biraz daha konuşmayı deneyeyim.

‘Sayende kurtulduk.Çok teşekkür ederim.’

‘…Gözlerin görme özürlü mü?’

‘Heh?’

Birden garip bir soruya tabi tutuluyorum.

‘Yoo iki gözümle gayet iyi görüyorum?’

‘O halde annen ve babandan Supard ırkıyla alakalı bir şeyler duyarak büyümedin mi?’

‘Ebeveynlerim bir yana, Shishou Supard ırkına karşı tetikte olmam gerektiğini söylerdi.Onlara yaklaşma, tarzında şeyler.’

‘…Shishou’nun sözünü dinlememen doğru bir şey mi sence?’

Usulca soruyor sanki bir şeyin aslını öğrenmek istermiş gibi.

‘Sen, beni görmene rağmen, korkmuyor musun?’

Korkmuyorum.Korku hissetmiyorum ama şüpheliyim.

Ama bunu açıkça söylememe gerek yok.

‘Beni kurtaran kişiden korksaydım, bu çok kaba olurdu.’

‘Cidden garip bir çocuksun.’

Şaşırmış bir ifade gösteriyor.

Garip, hmm.

Eh, muhtemelen normal olan Supard Irkından sakınmak olurdu.

Laplace’ın tarihinde okumuştum.Savaştan sonra Supard Irkına zulmediliyordu.

Şeytan ırklarına karşı yapılan zulüm azalmış olsa bile, Supard Irkı tamamen apayrı bir dünya.

Bu neredeyse Amerikan askerlerinin Japon askerlerine yaptığı muamele gibi, tüm ırklar Supard Irkını dışlıyor.

Hatta sanki böyle bir beyan var: Eğer bu dünyada kesin bir kötü varsa, o da Supard Irkıdır.

‘…’

Kuru dalları yanan ateşe atıyor.Çatırdama sesleri çıkıyor.Çıkan bu sesten dolayı mı bilmiyorum ama Eris ‘Nuuu’ diye mırıldanarak uyanıyor gibi.Belki de çoktan uyanmıştı.

Ah, yandık.Eris uyanırsa eğer ortalığı velveleye verecek.Her şey kaosa dönmeden önce kendimi tanıtayım en azından.

‘Ben Rudeus Greyrat.Adınız neydi?’

‘Ruijerd Supardia.’

Belirli Büyü ırkları, ırkının adını soy adı olarak kullanıyor.

Aile adını kullanmak temelde insan ırkının günümüze kadar uyguladığı bir gelenek.

Bazen diğer ırklar meraktan bunu sorar.

Eklemek gerekirse, Roxy’nin soyadı Migurdia.Roxy’nin sözlüğünde yazıyordu.

‘Ruijerd-san.Muhtemelen yanımdaki kız birazdan uyanacak.Kendisi biraz gürültücü olduğu için önceden özür dilemiş olayım.Kusra bakma.’

‘Sorun değil, alışkınım ben.’

Bahsettiğimiz kişi Eris olduğu için, görür görmez Ruijerd’in suratına bir tane yapıştırsa garipsemem.Ona karşı savaşmak zorunda kalmamamız için, önceden engellemem önemli.

‘Afedersin.’

Eris’in yüzüne bakıyorum, sanırım hala güvendeyiz.

Tekrar Ruijerd’e dönüyorum.

Loş ışık altında, bir hayli kabile kıyafetine benzeyen bir şeyler giydiğini görüyorum.

Tam bir Amerikan kızılderili tipi var.Hem yeleğine hem de pantolonuna nakışlar işlenmiş.

‘Mu…’

Kötü hissetmeme sebep oluyor.

Human-God’ın zoraki yakınlaşmamızı istemesinden çok farklı bir his veriyor, ilk intiba olarak bayağı hoşuma gitti.

‘Burası neresi?’

‘Burası Büyülü Kıta’nın kuzeydoğu bölümündeki Bigoya.Kishirisu şehrine yakın bir yer.’

‘Büyülü Kıta…’

Yanlış hatırlamıyorsam Kishirisu şehri Büyülü kıtanın en kuzeydoğusundaki yer.Tabi bu sözlerine güvenirsek eğer.

‘Neden buraya geldik?’

‘Siz bilmiyorsanız, benim de bilme imkanım yok.’

‘Hmm, doğru.’

Burası fantezi dünyası olduğu için, böyle bir şey olması çok da şaşırtıcı olmasa gerek…

Perugius’un familiar’ı kadar önemli bir şahsiyete tanık olduk, bunlar tamamen bir rastlantı eseri olmayabilir.Tabi bunun Human-God’la bir alakası olma ihtimali de oldukça yüksek.

Ama eğer ki bunlara dahil olmamız tamamen rastlantısalsa, o halde böylece kurtulabildiğimiz için çok şanslıyız.

‘Herhalükarda, yardımların için çok müteşekkirim.’

‘Bana teşekkür etmene gerek yok.Bunları boşver de, nereye gideceksiniz?’

‘Ana kıtadaki Asura Krallığı, Fedoa bölgesindeki Roa şehrine.’

‘Asura…Orası bayağı bayağı uzak, hmm.’

‘Cidden öyle.’

‘Ama endişelenmenize gerek yok, sizi evinize götüreceğim.’

Büyülü kıtanın kuzeydoğu ucu ve Asura Krallığı.Dünyanın iki ayrı ucu.Las Vegas’la Paris’in arası gibi.

Üstelik bu dünyada gemiler sadece belirli bölgelerden kalkıyor.Bu yüzden gemiye binebilecek uygun bir mekana gidene kadar karada seyahat etmemiz gerekecek.

‘Ne olup bittiğine dair bir fikrin var mı?’

‘Tahmin…Gökyüzü parlamaya başladığında Aydınlık Arumanfi diye biri yanımıza geldi ve fenomeni durdurmak için orada olduğunu söyledi.Biz onunla konuşurken ışık ışınları birden boşandı ve…Zaten sonrasında kendimi burada uyanırken buldum.’

‘Arumanfi…Perugius bile harekete geçti öyle mi? Eğer öyleyse önemli bir şeyler olmuş olmalı.Sadece ışınlanma ile sonuçlanması bile iyi.’

‘Tamamen haklısın.Eğer patlama tarzı bir şey olsaydı, hepimiz anında ölmüştük.’

[Perugius] adını duyduğunda bile Ruijerd bir an olsun duraksamadı.Şaşırtıcı.Belki de bu Ruijerd hiçbir şeyden etkilenmeyen biridir.

‘Bu arada, Hitogami diye bir varlığı duydun mu hiç?’

‘Hitogami? Hayır.Bir insanın adı mı?’

‘Yo, duymadıysan sorun değil.’

Yalan söylediğini sanmıyorum.

Bir neden göremiyorum…neden Human-God’ı bildiği gerçeğini saklasın ki?

‘Yine de Asura Krallığı ha.’

‘Çok uzak değil mi? Sorun değil, bizi yakınlarda bir köye bile bıraksan olur…’

‘Olmaz, bir Supard savaşçısı aldığı karardan dönmez.’

Sözleri inatçı ama sağlam.

Human-God’ın nasihati olmasa bile, şu noktada Ruijerd’in sözlerine bakarak ona güvenebilirdim.

Ama hala şüphelerim var.

‘Ama te dünyanın diğer ucunda, bunu biliyorsun değil mi?’

‘Küçük bir çocuk bu kadar endişe etmemeli.’

Çekingen bir tavırla elini başıma koyup okşuyor.

Onu geri çevirmediğimi görünce rahatlıyor.

Bu adam, acaba çocukları çok mu seviyor ne?

Ama yolculuk 10 dakikalık bir şey değil ki.Bizi geri yollayacağını söylemesine rağmen, buna inanmak çok zor.

‘Dili konuşabiliyor musun? Paran var mı? Nereye gideceğini biliyor musun?’

Diye soruyor, bunun üzerine düşünmeye koyuluyorum.

Onunla konuşmak için insan dilini kullanıyordum, yine de Şeytan ırkından olan bu adam akıcı bir şekilde insan ırkının dilini konuşabiliyordu.

‘Demon-God dilini konuşabiliyorum.Büyü yapabiliyorum, dolayısıyla para kazanabilirim.Birçok insanın olduğu bir yere götürürsen beni, yolumu bulabilirim.’

Muhabbeti onun yardımını reddetme yönünde ilerletmek istiyorum.Bu adama güvensem bile, işlerin Human-God’ın istediği şekilde gideceği hissine kapılıyorum, o yüzden bundan sakınsam daha iyi olur sanki.

Fakat bu kadar şüphe dolu sözlerimin ardından bile Ruijerd’in cevapları hep sabit.

‘Öyle mi…O halde korumanız olayım.Eğer çocukları böyle bir başına bırakırsam, bu Supard Irkının haysiyetine zarar verir.’

‘Gerçekten çok gururulu bir ırksınız.’

‘Bu bayağı yaralanmış bir gurur.’

Bu şakayla birlilte haha diye gülüyorum.

Ruijerd’in dudaklarının kenarları kıvrılıyor ve gülümsüyor.

Human-God’ın sinsi gülüşünden farklı olarak, samimi bir tebessüm.

‘Herhalükarda, öncelikle tanıdığım kişilerin olduğu bir köye gidelim.’

‘Peki.’

Human-God’a güvenmememe rağmen, belki bu adama güvenebilirim.

En azından köye varana kadar, ona güveneceğim.

 

Kısım 2

Bir süre sonra Eris’in gözleri sonuna kadar açılıyor.Oturup birden etrafına bakınıp duruyor.Ardından huzursuz hissediyor, ama gözleri benimkilerle buluşunca birden rahatladığını yüzünde gösteriyor.Ve ardından Ruijerd’in bakışlarıyla karşı karşıya kalıyor.

‘KYAAAAAAAAAAAAAAAaaaaaaaaaaaaa!!!’

Ruhunun derinliklerinden kopan bir çığlık.Yere uzanmış vaziyette geri geri kaçmaya başlıyor ve ardından doğrulup kaçmaya çalışıyor ama hemen boylamasına yere yapışıp kalıyor.

Vücudunun komple kaskatı kesilmesine sebep olacak derecede korkuyor.

‘YOOOOoooooooOOOOOOo!’

Eris panikliyor.

O kadar çabalamasına rağmen, sürünerek kaçmayı beceremiyor.

Orada diz çöküyor, korku içinde titreyerek sesini yükseltip bağırmaya başlıyor.

‘Yo! Hayııır! Korkunç! Çoçoçoçok korkunç! İmdat, Ghyslaine! Ghyslaine! Ghyslaineeeuuuu! Niye gelmiyorsun! Yo, hayır! Ölmek istemiyorum! Ölmek istemiyorum! Özür dilerim! Üzgünüm! Çok üzgünüm Rudeus! Tekmelediğim için falan çok çok üzgünüm! Bu kadar korkak olduğum için çok üzgünüm! Sözümü tutamayacağım için çooookkk üzgünüüüüümmm, wahhhh, wahhhhhhhhhh!’

Sonunda kabuğuna çekilmiş kaplumbağa gibi iki büklüm olup ağlamaya başlıyor.

Bu manzarayı görünce tüylerim diken diken oluyor.

(O Eris’in bu kadar korkması…)

Eris güçlü iradesi olan bir kız.Düsturu muhtemelen [Ben tüm dünyanın kraliçesiyim] gibi bir şeydir.

Cidden vahşi ve bencil biri ve her nasılsa düzgünce düşünmeden şiddete baş vuruyor.Daha çok öyle bir çocuk.

Acaba cidden büyük bir hata yapmış olabilir miyim?

Acaba Supard Irkı cidden kesinlikle yaklaşılmaması gereken bir ırk mıydı?

Ruijerd’e bakıyorum, hala sakin.

‘Bu normal bir tepki değil.’

Bu nasıl mümkün olur?

‘Anormal olan ben miyim?’

‘Sen anormalsin.Fakat…’

‘Fakat?’

‘Kötü biri değilsin.’

Yandan gördüğüm kadarıyla Rudeus’un yüzünde yalnızlığın izlerini taşıyan bir ifade vardı.

Ayağa kalkarken üzerine biraz düşünüyorum ve Eris’e doğru yürüyorum.Ayak seslerini duyunca Eris korkuyla titremeye başlıyor.

Yavaşça sırtını sıvazlıyorum.Eskileri düşününce, ne zaman ağlasam veya bir şeylerden korkmuş olsam büyükannem aynen böyle sırtımı sıvazlardı.

‘Tamaaam, korkma, geçti geçti.’

‘Hıkkhh, ne demek korkma! O bir Supard!’

Neden bu kadar korktuğunu anlamıyorum.Çünkü Eris’ten bahsediyoruz; Ghyslaine saldırmak için dişlerini bileyen Eris hani.Onu korkutan hiçbir şey olmaması gerek.

‘O kadar korkunç mu?’

‘Çü-çünkü, Su-Supard ırkı! Onlar ço-çocukları yiyor! Çocukları yiyorlar değil mi? Hıkkh hıkkh…’

ꕥ Hıkkh hıçkırık sesi

 

‘Yemez merak etme.’

Yani, yemez değil mi? Ruijerd’e bakıyorum ve o da başını sallıyor.

‘Ben çocuk falan yemem.’

Değil mi yani?

‘Gördün mü, çocukları yemediğini söylüyor!’

‘A-ama! O bir Supard! O şeytan ırkından!’

‘Şeytan ırkından olmasına rağmen, insan ırkının dilini konuşmasını biliyor.’

‘Sorun dilde değil!’

Eris başını kaldırıp bana gürlüyor.Eski haline geri döndü.İşte bu ifade tanıdığım Eris’e ait.

‘Ah, bunu yapmak istediğine emin misin? Eğer hemen iki büklüm olmazsan, yenebilirsin değil mi?’

‘Bana aptal muamelesi yapma!’

Onu alaya aldığımı görünce Eris bana dik dik bakıyor.

Ve sonra aynı yüz ifadesini koruyup Ruijerd keskin gözlerle bakıyor.

Başını şiddetle sallıyor.Gözleri de nemlenmiş.Eğer normaldeki hali gibi durmaya çalışsa, muhtemelen dizlerinin bağı çözülüp sallanmaya başlardı.

‘Ta ta ta tanıştığımıza me me memnun oldum.Be-ben Eris, Bo, Bo, Boreas…Greyrat!’

Eris yarı ağlamaklı kendini tanıtıyor.

Kendini beğenmiş gibi tanıtması biraz komik geldi.

Ahh, olamaz, eğer böyle yapıyorsa muhtemelen benim öğrettiğim şey.Başka biriyle tanıştığında önce kendini tanıt sonra karşı tarafa hamle hakkı tanımadan yapıştır bir tane.

‘Eris Boboboreas Greyrat demek? İnsan ırkı bilmediğim komik isimler kullanmaya başlamış galiba.’

‘Hayır! Eris Boreas Greyrat! Sadece biraz dilim kekemelik etti! Sen de kendini tanıt!’

Bağırdıktan sonra Eris ‘Ah!’ gibisinden bir ses çıkarıp yine huzursuz ifadesine bürünüyor.Sonunda bağırdığını anladın demek.

‘Öyle mi? Afedersin.Benim adım Ruijerd Supardia.’

Eris’in gerginliği biraz olsun diniyor ve sanki büyük bir zafer kazanmış gibi bana bakıyor.

Sanki ‘Nasıl ama, ondan korkmuyorum.’ gibi.

‘Bak, sorun yok demiştim değil mi? İletişim kurabildiğimiz sürece, herkesle arkadaş olabilirsin.’

‘Doğru! Aynı Rudeus’un dediği gibi! Okaa-sama bana yalan söylemiş!’

Demek öğreten Hilda’ydı? Halk arasında ne kadar korkunç olduklarını anlatmak yaygın bir şey.Ah, bir dakika, ben bile bacakları olmayan bir ruh veya namahage görsem korkardım.

‘Hilda ne dedi ki?’

‘Eğer hemen uyumazsam Supard ırkı gelip beni yermiş.’

Anladım, çocukları uyutabilmek için hurafeleri kullanmış.Tıpkı bizim Shimacchau Ojisan.

ꕥ Bonobono adlı bir mangadaki bir karaktermiş.

 

 

‘Ama o çocukları yemiyor.Neden Supard ırkıyla arkadaş olup herkese övünmüyorsun?’

‘Oji-sama ile Ghyslaine’e de havasını atabilir miyim?’

‘Tabiki.’

Ruijerd’e bakıyorum ve şaşkın şaşkın bizi izliyor.Güzel.

‘Ruijerd-san’ın tek tük arkadaşı var gibi, galiba Eris onunla arkadaş olmak istiyor, eminim o da seninle iyi anlaşacaktır.’

‘A-ama…’

Çok mu çocukça oldu…

Dediğimi tekrar düşünüyorum, Eris tereddüt ediyor.

Biraz daha düşününce, Eris’in de hiç arkadaşı yok ve…ben biraz farklıyım.

Belki ‘arkadaş’ sözüne karşı biraz çekingendir.Galiba biraz daha yardıma ihtiyacı var.

‘Hey, Ruijerd-san sen de!’

Birden ona ısrar edince, sonunda içinde bulunduğumuz durumu anlıyor.

‘Eh? Ahh.Eris…İyi anlaşmak dileğiyle.’

‘!Eh, yapacak bir şey yok! Arkadaşın olayım bari!’

Ruijerd’in başını eğdiğini görünce Eris yelkenleri suya indiriyor.

Harika.

Ama bunu görünce Eris’in ne kadar basit bir insan olduğunu anladım.Bu kadar evhama kapıldığım için aptal gibi hissediyorum.

Ama, Eris’in bu saf yanını görmezden gelirsem, hmm…

‘Hoh, her neyse, bugün biraz daha dinlenelim.’

‘Ney, daha uyuyacak mısın?’

‘Evet Eris, şu an bir hayli yorgunum.Çok uykum var.’

‘Öyle mi? O halde elden bir şey gelmez.İyi geceler.’

Uzanıyorum, yanımdaki Eris pelerin tarzı şeyi üzerime örtüyor.(Muhtemelen Ruijerd’in herhalde)

Cidden çok yorgun hissediyorum.

Bilincim kaybolmadan:

‘Hala korkuyor musun?’

‘Rudeus’la olduğum sürece, sorun yok.’

Neler duyuyorum.

Heh, sadece Eris bile olsa, güven içinde geri dönmesini sağlamalıyım.

Bu düşünerek uykuya daldım.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.