İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 02 Bölüm 09

[ A+ ] /[ A- ]

Kırılma Anı

 

Çevirmen: NatsuJun

 

 

Kısım 1

Shirone Kraliyet Sarayı.

Roxy öylesine dışarı bakıyor ve kaşlarını çatıyor.

Gökyüzündeki renkler gariptir; gri, siyah, mor ve sarı.

Normaldeki mavi rengi gitmiştir.

Ama bu renkleri sanki daha önce bir yerde görmüştür.

‘Bu da ne…’

Renkleri daha önce görmüş olmasına rağmen, gökyüzünü daha önce böyle değişirken görmemiştir.

Ama bunu gören herkes doğal bir fenomen olmadığını bilir.

Büyük ihtimalle bir şey Mana’nın çığırından çıkmasına sebep olmuş olmalı.

Bu derece bir şey, uzaktan bakınca Mana girdabına benziyor.

Roxy sonunda bunu nerede gördüğünü hatırlar.Bu parlama yerini daha önce Büyü Üniversitesi’nden de görmüştür.Çağırma Büyüsü’ne benziyordur.

‘Bu yer Asura’da…Acaba Rudeus olabilir mi?’

Roxy öğrencisinin görüntüsünü anımsar, bir zamanlar öğretmenlik yaptığı ufaklık.

Bu ufaklık daha 5 yaşında, terlemeden fırtınalı bir rüzgar oluşturabilmişti.

O zamanlar zaten Mana’sına söz geçirebiliyordu.

Artık 10 yaşında.Sonunda bunu başarması mümkün olmalı.Mektubunda Çağırma Büyüsü’nü yapamadığından bahsetmesine rağmen, bir şekilde öğretici materyallere ulaşmış olmalı.

‘Yakaladım!’

Derin düşünceler içerisindeyken arkadan biri sarılır ve göğsünü okşar, aynı zamanda poposuna dayanan sert bir şey hisseder.

‘Haaahh…’

Roxy artık bıkmıştır.İtikleyip bu kadar kalın cübbe üzerinden okşamaya çalışmak, bir şey hissetmesine sebep olmayacaktır.

Üstelik saldırıyı gerçekleştireni mutlu etse bile kurban mutlu olmayacak.

‘İnfilak eden alev vücudumu sar, <<Yanan Yer>>!’

‘Gyaaa!’

Alevle örtülü bariyer arkasındaki kişinin yerinden fırlamasına sebep olur.

Aynı seviyede sessiz sihirli sözler kullanamamasına rağmen, bu 5 sene içerisinde sözleri kısaltmayı başarmıştı.

Rudeus da öğrencilerine sessiz sihirli sözleri öğretiyor, bunu öğrenmesi üzerine Roxy, büyü sözlerini kısaltmak üzerine çalışmaya başladı, fakat kullanması o kadar basit değildi.

Yetenekli genç, öğrencilerinden çok şey bekliyor olsa gerek.Ama bu herkesin onun kadar yetenekli olduğu anlamına gelmiyor.

‘Majesteleri, bir bayanın göğüslerini öyle arkadan elleyemezsiniz.’

‘Roxy, beni öldürmeye mi çalışıyorsun? Seni zindana atarım bak!’

15 yaşındaki 7.prens Pax Shirone, tam bir velet.

İlkin alımlı görünmüştü, fakat son zamanlarda gittikçe sapıklaştı, gün içinde bile cinsel şehvetini dobra dobra sergiliyor.

‘Ah bunun için beni bağışlayın, ama eğer o kadarcıkla ölecekseniz, Majesteleri bir sinekten daha aşağı demektir.’

‘Nggghhh! Bu ne küstahlık! Bu affedilemez! Eğer bağışlamam için yalvaracaksan, cüppeni katla ve külodunu görmeme izin ver!’

‘Olmaz.’

Bazı hizmetçiler daha önce onun tarafından saldırıya uğradı, bunun üzerine kral onu cezalandırdı.

Ve son zamanlarda kraliyet ailesinin özel hocasına cinsel şakalarıyla gözünü dikmekte.

(Bu demode kızda ne buluyor?)

Roxy anlam veremez.

Prens’in verdiği tüm emirlere uymak gibi bir zorunluluğu yoktu.

Anlaşmada açıkça belirtilmişti.Prens bencilce bir istekte bulunursa, hoca kendi kararını uygulayabilir.

Bu kalede prensin emirlerini tümüyle dinleyen birkaç kişi vardı. 7.prens olduğundan kral olma ihtimali çok küçüktü ve neredeyse hiç otoritesi bulunmamaktaydı.

Eğer mevzu otoriteyse, kraliyet ailesi büyücüsü olan Roxy’nin otoritesi daha fazlaydı.

‘Roxy, bir sevgilin olduğunu biliyorum.’

Prens farklı yöntemler kullanmayı dener.

‘Ah canım! Ne ara benim sevgilim olması gibisinden abartılı şeyler oldu?’

Roxy başını eğip, sanki uykusunda birden konuşmaya başlamış gibi olan prense dönerek sorar.

Sevgili, daha önce bir tane bulmayı düşünmüş olmasına rağmen, Migurd ırkına has özelliklerinden dolayı başkalarının ona bakma zahmetinde bile bulunmamasından dolayı vazgeçmişti.

ꕥ Migurd ırkının tipik özelliği yavaş yaşlanmalarından kaynaklı çocuk gibi görünmeleri oluyor.

 

Prens biraz farklı bir kafaya sahip ve görünüşe göre öyle bir bedeni denemek istiyor, fakat Roxy kendini öyle ucuza satmayı planlamıyor.

‘Hehehe, gizlice odana girdim ve raftaki yığınla şey arasında bir mektup buldum! Kim olduğunu bilmiyorum ama otoritemi kullanarak onu lime lime edebilirim! Eğer onun zalimce öldürülmesini istemiyorsan, kadınım ol!’

Bahsedilen diğer yöntemler hep bu tarzda.

Sevgiliyi rehine olarak kullanıp vücuduna karşılık sevdiği önünde işkence etmek ve onlara sahip olma zevkini tatmak.

Tabi prensin otoritesi falan yoktu.Yine de o bir prensti ve kendine ait birlikleri vardı, ve gerçek şu ki hizmetçilerin sevgililerinin rehine olarak kaçırıldığına dair söylentiler de dolanmaktaydı ortalıkta.

(Zevksiz.Ancak tiksinme duygusu olur öyle, hmm.)

Roxy sevgilisinin olmamasına sevinir.Mektupların hepsi Rudeus’tandı ve o sadece saygı değer bir öğrencisiydi, sevgilisi değil.

‘Oh, buyur nasıl istersen öyle yap.’

‘N-Ney! Bak gerçekten yaparım! Yalvaracaksan şimdi yap! Eğer merhamet dilenirsen sadece bedeninle kurtarırsın!’

Prens kafasını bile kullanmıyordu.Ayrıca Rudeus’un nerede olduğuna dair en ufak fikri yoktu.

Bu yaklaşımla, muhakkak mektupta yazanları da okumamıştı.

‘Eğer Rudeus’un kılına dokunabilirsen, vücuduma sahip olabilirsin gerçekten istiyorsan tabi.’

‘Nasıl bu kadar kendine güvenebiliyorsun….Otoritemi bilmiyor musun sen!?’

Roxy bu konuda rahattı, onun sahip olduğu otorite o kadar küçük ki aşağılayıcı bir kahkaha atsa yeridir.

‘Rudeus Asura Krallığı’ndaki üst tabaka bir soylunun, Boreas’ların himayesinde.’

‘Boreas mı…? Bir prens olarak niye üst tabaka bir soyludan korkacak mışım ki?’

Daha Asura Krallığı’ndaki üst tabaka soyluların isimlerini bile bilmiyor.Roxy bu gerçeği fark edince iç geçirir.

(Öğretmenleri buna ne öğretiyorsa artık.)

Asura’nın 4 büyük lordu; Notus, Boreas, Zephyrus ve Eurus, bunlar çok meşhur.

Asura Krallığı’nda savaş olursa, bunlar her nesilde askeri gücün temelini oluşturan subaylardır.

Eğer Shirone’de bir tören gerçekleşse, bu adı taşıyan soyluların da görülmesi gayet normal.

Bunlar kesinlikle hatırlanması gereken soylular.

‘Asura Shirone’den on kat daha büyük bir ülke, eğer ki bunların üyelerini korkutup şüphe altına sokmak istiyorsan, üst derece politik güce ve stratejiye ihtiyacınız var demektir.Majestelerinin otoritesiyle bu imkansız bir şey.’

‘Suikastçi! Ben de imparatorluk muhafızlarımı yollarım…’

İmparatorluk muhafızı lafını duyunca Roxy bir iç daha çeker.Cidden bu prens neresiyle düşünüyorsa.

‘İmparatorluk muhafızları sınırdışına çıkamaz, değil mi? Sınırı geçseler bile, Boreas ailesi Ghyslaine’i tuttu.Fedoa bölgesinin surla kaplı şehrinden malikaneye kadar sızıp, Sword-King Ghyslaine’i geçip üstüne bir de usta büyücüyü öldürecekler öyle mi? Sence bu mümkün mü?’

‘Grrr, grrrumumu…’

Prens dişlerini sıkıp yeri tekmelemeye başlar ve Roxy bunun üzerine tekrar iç geçirir.

(Haaa.Cidden 15 yaşına gelmiş ve hala tek kelime bile okuyamıyor.)

Rudeus’un mesul olduğu Eris, zincirleri kırılmış bir hayvan gibiydi.Ama son zamanlarda söylenenlere göre bayağı uslu davranmaya başlamış.

Şu anki öğrenim gören prense kıyasla.

Eskiden bayağı şirindi ve potansiyeli vardı.Ama otoritesinin farkına vardığından beri gelişimi iyice söndü.

Son zamanlarda sınıfta uyumaktan başka bir şey yapmıyor.Roxy içten içe bir öğretmen olarak yeteneksiz olduğunu düşünüyor.

‘Ayrıca yakında majestelerinin özel hocası olmayı bırakacağım, suikastçileri yollasan bile zamanında halledemeyeceksin.’

Prens şaşkınlık içinde sesini yükseltir.

‘N-Ney! Bunu ilk defa duyuyorum!’

‘Hatırlamaman senin suçun.’

Söz yetişkin olana kadar geçerliydi.İlk başta Roxy davet edilirse kalmayı düşünüyordu, sözleşmenin sona ermesinden sonra bile.

Ama pek çoğuna göre Roxy’nin varlığını göze batıyordu.

Buradan ayrılmak onun için mantıklı bir karar olurdu.

‘Bu güzel bir fırsat hmm.’

‘Neymiş güzel fırsat?’

‘Batıdaki gökyüzü birden değişmeye başladı, bir bakmak istiyordum.’

‘Bu ne…’

‘Çoktan beridir görmediğim Rudeus’u görmek istiyorum’ demedi tabi seslice.

Eğer deseydi, muhakkak ki prens zıvanadan çıkacaktı.

‘Hala Roxy’e ihtiyacım var! Derslerimde hala öğrenimimin ortasındayım, değil mi!’

‘Ne demek öğreniminin ortası, derste devamlı uyumuyor musun?’

‘Uyandırmamak Roxy’nin suçu.’

‘Öyle mi, o halde bu berbat hoca yakında gitmiş olacak.Lütfen sizi uyandırabilen bir hoca tutun, çünkü ben bırakmış olacağım.’

Roxy ona öğretemediğini hissediyordu.

Ona bir şey öğretene kadar Rudeus 10-20 tane öğrenirdi.Böyle bir öğrenciyle şans eseri karşılaştıktan sonra, Roxy öğretmen olmak konusunda kendine güvenini kaybetmişti.

Böylece Roxy Shirone’den ayrılır, yolun ortasında 7.prensin şövalyeleri ona saldırır, fakat hepsini geri püskürtür.

7.prens Roxy’nin ona saldırdığını iddia eder ve şiddet dolu davranışları affedilemez olduğundan hemen tutuklama emri çıkartılmasını ister.

Fakat Shirone Kralı onu umursamaz.

Üstelik prensi Su Kralı Büyücü <<Roxy Migurdia>>’yı kaçırdığı gerekçesiyle azarlar ve şiddetli bir cezaya çarptırır.

 

Kısım 2

Gökyüzündeki değişikliği tek fark eden Roxy değildi, bu tutarsız ve garip değişiklikler dünyadaki tüm güçlü varlıklar tarafından fark edildi.

 

–Kızıl Ejderha Dağı sınırlarında–

100.nesil [Dragon God] Orsted batıdaki gökyüzüne bakar.

‘Mana orada toplanıyor…? Acaba hatalı bir şey mi oldu?’

Düşünceli bir ifade gösterir.

‘Eh, oraya gidince görürüz.’

Ve tek hamlede öldürdüğü kızıl ejderha cesedinin üzerine basarak, doğruca batıya doğru ilerler.

Sayısız ejderha etrafında daire çizer, fakat hiçbiri saldıramaz.Yerde yürüyenin kim olduğunu bilmektedirler.

Topyekün saldırsalar bile sonlarının aynı olacağını bilirler.Aynı zamanda bir şey yapmazlarsa öldürülmeyeceklerini de.

O bir ejder tanrısı, bu dünyanın sağduyusuna göre anormal bir varlık.

Hiç kimsenin savaşmaması gereken bir varlık.

Başka bir beyinsiz genç ejderha Orsted’e saldırıyor ve koca bir et yığınına dönüyor.

Kızıl ejderhalar farkında, eğer bu varlığa öfke gösterisinde bulunmazlarsa, gökte uçmak güvenli.

Ana kıtada muhakkak ki en güçlü varlıklar kızıl ejderhalardı, bu savaş kabiliyetine sahip olmalarından değil, ayrıca kıvrak zekalı olmalarından dolayı öyle görülüyordu.

Kızıl ejderler farkında.

Bu, dünyadaki en güçlü kişi, hep birlikte el ele verseler bile onu alt edemeyecekler.

Kızıl ejderhaların bakışları altında yavaşça dağın eteklerine iniyor…Hiç kimse amacı nedir bilmiyor.

 

–Gökyüzü Şatosunda–

3 kahramandan biri, [Ejderha Kralı] Perugius kuzeydeki gökyüzünden aşağı bakıyor.

‘Bu şey de ne?

Tıpkı Şeytan Dünyası’nın Yüce İmparatoriçesi tekrar dirildiğindeki gibi ışık yayıyor.’

Yanında duran, gökyüzü ırkından siyah kanatlı ve beyaz bir kuş maskesi olan dişi biri.

‘Toplanan Mana’nın tipi çok farklı.’

Diyor sessizce.

‘Evet, daha çok çağırma büyüsündeki ışığa benziyor.’

‘Fakat bu çağırma büyüsünün ışığı…sanki bir yerlerde görmüş gibiyim.’

‘Gökyüzü Şato’sunun oluşturulmasındaki gibi.’

Perugius hafifçe kıpırdar.

O an Perugius, Gökyüzü Şatosu [Kaos Bozan]’daki tahtında oturmaktaydı.12 hizmetçisine önderlik edip aklında tek bir hedefle gökyüzünü gözetlemeye devam ediyor.

İntikam.Demon-God Laplace tekrar yaşama geldiği an onu mahvedecektir.

Sadece mührün çözüleceği an için gökyüzünde beklemektedir.

‘Acaba Demon God’ın mührü Şeytan Dünyası’nın Yüce İmparatoriçesi tarafından çözülmüş olabilir mi?’

‘Bu mümkün.Yüce Şeytan İmparatoriçe 300 yıldır tekrar dönmüş olmasına rağmen kaygı verici derecede sessizdi.’

‘Pekala.Arumanfi!’

‘Emredin.’

Beyaz elbiseler giymiş sarı maskeli adam, sessizce Perugius’un önünde diz çöker.

‘Yola çık ve araştır…Yo, eminim kötü bir şeyler dönüyor.Şüpheli birilerini görürsen öldür gitsin.’

‘Anlaşıldı.’

[Zırhlı Ejder Kralı] Perugius harekete geçer.

12 takipçisi ona eşlik eder.

4 kıymetli arkadaşının intikamı için.

Bu sefer, Laplace’ı öldürmek için.

 

–Kılıçların Kutsal Diyarı’nda–

[Sword God]Gull Farion güneydeki gökyüzüne bakar.

‘Bu gökyüzü…Hmmm.’

Başka yere odaklandığı sırada, iki kurnaz öğrencisi aynı anda saldırıya geçerler.

‘Ben izliyorken saldırmayı kesin.’

Öğrencilerinin halsiz soluklarına kıyasla o sakindir.

Sword God her zamanki gibi yeterli idraklerinin olmadığını düşünür.

Sword-İmparator olarak adlandırılmalarına rağmen, ulaşabilecekleri yer o kadardır.

Sıkıcı, çok sıkıcı.

Kılıç teknikleri için meşhur olmana gerek yok.

Sadece güçlü olman gerek, hepsi bu.

Eğer ün arıyorsan, bu sadece para ve otorite içindir.

Bunların hiçbir değeri yoktur ve bu şeyler herhangi bir insan tarafından kolayca elde edilebilir.Hepsini kılıcımla ikiye bölerim.

Eğer güçlü olursan istediğin herşeyi yapabilirsin.

Eğer istediğin her şeyi yapabiliyorsan, o zaman yaşıyorsun demektir.

Bunu en iyi Ghyslaine bilir, ama o da gittikçe yumuşamaya başladı.

Sword-Kral olduğundan beri ilerleme kaydetmedi.

Açgözlü kişi zayıf olsa bile, güçlü olması için kılıç sallaması gerekir.

Gücü elde edince açgözlülüğü diner.

Şu anki Ghyslaine bunu başaramıyor, yeterince aç gözlü değil.

Bu ikisi yeteneksiz değil, fakat böylesine tekdüze arzular onları ancak Sword-İmparator seviyesine kadar taşıyabilir.

Ölüm kalım savaşında sağ kalabilmek için arzuların sonsuz olmalı.

‘Hey, hey, kalkın çabuk.Beni yenip de birbirinizle dövüşseniz bile Sword-God namını alacağınızı sanmayın!

Gökten yağarcasına para kazanabilirsiniz, kölesinden tut prensesine kadar kadınlar götlerini uzatıp sıraya girerler, herkesi duyunca yerinden zıplatacak derecede dehşetli bir ünvana sahip olacaksınız, hatta attığınız her adımla insan denizini ikiye ayırabileceksiniz, daha ne duruyorsunuz!’

‘Ben kılıcı bunlar için öğrenmiyorum!’

‘Shishou! Sakın beni küçümseyeyim deme!’

İşte böyle.

Kendinize karşı dürüst olun.

Böylece beni aşıp öldürerek Sword God ünvanına sahip olabilirsiniz.

Sword God çoktan güneydeki gökyüzünde vuku bulan şeyi unutmuştu.

 

–Büyülü Kıta’nın bilinmeyen bir yerinde–

Yüce İmparatoriçe Kishirika Kishirisu gökyüzüne bakar.

‘Hah! Sırtımı çevirsem bile görebiliyorum! Nasıl, harika değil mi?’

Kimse cevaplamaz, çünkü etrafında kimse yoktur.

‘Beni görmezden geliyorsun demek! Uahahahahha! Tamam, tamam, affediyorum sizi insanlar! Demişken, hep bu huzurlu çağ yüzünden kimse bana yanaşmıyor, yani sizi affetmekten başka çarem yok insanlar! Uahahahahah, fuahahahah, fuha öhü…öhü öhü öhü.’

Kishirika yalnızdır, nasıl demeli, çünkü kimse onu umursamaz.

Tekrar dünyaya geldiği an ‘Şeytan Dünyası’nın Yüce İmparatoriçesi Kishirika geldi! Biliyorum hepinizi beklettim! Fuahahahahah!’ diye bağırdı, fakat etrafında kimse yoktu.

Sokaklarda aynı şeyi bağırarak koşturdu ve etrafındakiler ona acıyarak baktılar.Sonrasında herkes görmezden geldi.

Eski bir arkadaşını bulduktan sonra, artık barış çağına girdiklerini ve kendisini tutması gerektiğini öğrendi.

‘Bu insan gökbilimciler ne halt yiyor? Geçmişte ben doğarken birden pencereden gatagata sesleri çıkardı ve özgürlük gösterileri yapılırdı.

Bu açılış gösterileri olmadan benim döneşimin muazzamlığına uymuyor.

Haaa, öfff.Şimdiki gençler ne yapıyor böyle.’

Kishirika yerdeki çakılları tekmeler ve batıdaki gökyüzüne, Mana girdabına bakar.Yüce Şeytan İmparatoriçe aynı zamanda [Sihirli Gözlü Şeytan İmparatoriçe] olarak da bilinir, 10’un üzerinde sihirli göze sahiptir ve kimse bir bakışla neler gördüğünü bilmemektedir.

Ne kadar uzakta olursa olsun tüm netliğiyle görür.Güçlü Mana enerjisini, familiar çağırma ışığını ve tüm bunların arkasındaki kişiyi.

‘Ne, kim olduğunu göremiyor muyum, bariyer var demek ha.Yüzünü göstermeden böyle bir şey yapabildiğine göre, bu kişi utangaç olmalı…’

Kishirika’nın sihirli gözleri her şeye muktedir değil.O yüzden ancak Yüce Şeytan İmparatoriçesi’ne kadar yükselebilmiş, ve ne kadar zaman geçerse geçsin asla Demon God olamayacak.Ama bu onun umrunda değil.

‘Kahramanları çağırmak bayağı ilginçmiş, ama son zamanlada herkes Laplace’ın peşinden gidiyor…Kishirika mı? Heh, o da kimmiş?

Hep öyle değil mi zaten…

Muhtemelen kahramanları bulmaya veya şu yakışıklı Laplace züppesinin yanına gitmiştirler…Ahh, çok kıskandım, yine şöyle bir geçit töreniyle ilgi odağı olmak istiyorum.’

Kishirika iç geçirerek yolculuk etmeye devam eder.

Kendisine uygun gördüğü bir güzergahta ilerleyerek.

 

–Aynı zamanda Rudeus’un bakış açısından–

Surla çevrili Roa şehrinin dışındaki küçük bir tepeye çıkıyorum.

Doğum günümde verdiğim sözü, Ghyslaine aziz seviyesindeki su büyüsünü göstermeyi, yerine getirmeye gidiyorum.

Tabi Eris de bize takılıyor.

Asadaki Sihirli taş ve asayı tutan elim bağlı.

Kötü görüntüsüne rağmen, Sihirli taşı saklamak yerine sadece yaydığı manayı örtbas etmeyi planlıyorum.

Böyle pahalı bir şeyi görürlerse hırsızlar başımıza üşüşür.

Aziz seviye su büyüsünü kullanmadan evvel <<Asi Su Ejder Kralı>>’nı deniyorum.

Daha önce kullandığımla aynı miktarda mana kullanıyorum, normaldekinin birkaç katı büyüklüğünde bir su topu oluşuyor.

‘Vay canına, kocaman.’

Düzeltmeye çalıştığımda su topu aşırı küçülüp neredeyse çıplak gözle görünmeyecek hale geliyor.

Galiba azar azar değiştirmem gerekecek.

30 dakikalık deneylerim sonucunda, yaptığım büyüyü 5 katı etkin kıldığını fark ettim.

Saldırı büyüleri güçleniyor ve daha önce yaptığım büyülerle aynı gücü sergileyebilmem için gereken mana azalıyor.

Sayılarla ifade edersek.

Asa olmadan: Mana bedeli 10 ise, Güç 5.

Asa ile: Mana bedeli 10 ise, Güç 25.

Asa ile: Mana bedeli 2 ise, Güç 5.

Başka bir ifadeyle hem teleskop hem de mikroskop gibi, detaylı ayarlamaları yapmak zorlaşıyor ama muhtemelen alışırsam sorun olmayacaktır.

‘Sorun ne?’

‘Ayarlaması biraz sıkıntılı ama bu şey bir harika.’

Eris endişeyle bana bakıyor.

Merak etme, sadece yeni oyuncağım beni biraz büyüledi.

Ardından daha fazla deney yaptım.Anladığım kadarıyla Ateş büyüsünde etkinliği 2 kat artırıyor, Toprak ve Hava büyülerinde ise 3 kat artırıyor, ayrıca bu asayla kaynaşmış büyüleri yapmak bir hayli zor olacak gibi.

Yo, muhtemelen ona da zamanla alışırım, değil mi?

‘Pekala, beklettiğim için kusra bakmayın.Rudeus Greyrat size ultra mega süper güçlü sergilemek üzere!’

‘Yaşasınnn—!’

Eris mutluca alkışlıyor.

Ghyslaine de bayağı ilgileniyor gibi.

Ben de gaza geldim.O halde başlıyorum.

‘Fuhahahah! Şimdi mana toplayalım! Ey yüce su ruhu, göklere yükselen yıldı….Aree?’

Asayla beraber iki elimi gökyüzüne kaldırıp Cumulonimbus büyüsünün sözlerini söylemeye başladığım an.

Herkes gökyüzüne bakıyor ve onu görüyoruz.

‘Gökyüzünün rengi değişmeye başladı….Bu da ne!’

Gökyüzün rengi rahatsız edici şekilde değişiyor.Galiba gri ve mor karışımı…

Ghyslaine göz bandı kaldırıyor ve koyu yeşil renkli gözünü gösteriyor, niye acaba.

Gözlerinin rengi farklı demeye mi getiriyorsun?

‘Neler oluyor?’

‘Bilmiyorum.Bu Mana aşırı güçlü…..!’

Demek o göz manayı görebiliyormuş.

Ghyslaine’in gerçek gücünü te 3 sene sonra öğreniyorum…

Ghyslaine hemen göz bandını yerine yerleştiriyor.

‘Her neyse, malikaneye mi dönsek?’

‘Bu belirtiler neyin göstergesi bilmiyorum ama bir şeyler olmadan saklanacak bir yer bulsak iyi olur.’

‘Hayır, şehrin yakınında toplanan Mana çok daha güçlü, en iyisi burayı terk etmek.’

‘Eğer öyleyse onları uyarmamız gerek!’

Philip’e söyleyip şehirdeki insanlarla beraber bu durumun önüne geçmeliyiz.

‘Ben hemen gidip…Rudeus! Yere yat!’

Refleksle hemen çöküyorum.Bir şeyin havayı kesip ıslık çıkardığını duydum sanki, üzerimden bir şey büyük hızla geçti.

Sırtımdan soğuk terler boşalmaya başlıyor.

Ne, oldu.Az önce ne oldu?

Önümde, eli kılıcında olan Ghyslaine, birden kılıcını sallıyor.Ardından sadece Ghyslaine’in aynı duruşunu devam ettirdiğini görüyorum.

Sword God stilinin en güçlü tekniği [Uzun Kılıcın Işığı] ve ayrıca [Işın Kılıcının Sanatı] adlandırılan teknik.

Bunu defalarca gördüm.

Kılıcını sınırlarını zorlayarak salladıktan sonra, kılıcının ucu ışık hızına ulaşır ve böylece Sword God stilinin en güçlü tekniği gerçekleşmiş olur.

Ghyslaine bana sırf bu teknikten dolayı Sword God stilinin diğer stiller arasında en güçlüsü sayıldığını söylemişti.

Ghyslaine sıkıntı içerisinde kaşlarını çatıyor ve sonunda ben de başımı çeviriyorum.

‘Ne…ne ara…’

Karşımızda bir adam duruyor, altın renginde saçları var ve sanki bir öğrenci üniforması gibi beyaz bir kıyafet giyiyor, düğmelenmiş bir gömlek ve uzun pantolon.

Sarı renk maskesinin altında muhtemelen İkemen bir surat saklı.Maskesi muhtemelen tilkiye benzer bir hayvan baz alınarak yapılmış.

ꕥ İkemen: yakışıklı erkek tiplemesi

Sağ elinde bir hançer var.Galiba az önce başımın üzerini yalayıp geçen oydu.

Sonrasında adamın suratından muazzam miktarda ışık çıkıyor ve her şeyi beyaza boyuyor.

‘GAAA!’

Ghyslaine’in gürlemesini duyuyorum.

Çarpışan metal sesleri.

Birinin koşuşturma sesi.

2, 3 kez daha metal şıngırdaması.

Tekrar görebildiğimde Ghyslaine hemen önümdeydi.Göz bandını çıkarmıştı.

Anladım, gözleri kör eden ışığın salındığı an göz bandını çıkarıp görmek için diğer gözünü kullandı.

 

 

‘Piç herif.Kimsin sen? Greyrat ailesinin bir düşmanı mısın yoksa!’

‘Aydınlık Arumanfi benim adım.’

‘Arumanfi mi?’

‘Bu alışılmadık fenomen için geldim.Perugius-sama’nın emirleri üzerine…’

Perugius adını duymuştum, [Demon-God Laplace’ı yenen üç kahraman]’dan biri.(Ama haklayamadılar.)

12 familiarı çağıran büyücü o.

Hatta Arumanfi adını da hatırlıyorum.Perugius’un 12 familiar’ından biri, Aydınlık Arumanfi.

‘Ghyslaine, dikkatli ol.Kitaplarda ışık gibi hızlı hareket ettiği geçiyordu.’

‘Rudeus, Ojou-sama’yı al ve buradan uzaklaş.’

Dediklerine uyarak Eris’i arkama alıp onlara mani olmayacak bir yere kaçıyorum.Ama çok uzaklaşamam, eğer acil bir durum olursa Ghyslaine hala yardımımıza koşabilir.

Eğer bu cidden bahsettiğimiz Aydınlık Arumanfi ise kılıç ona zarar veremez.

Ama bu herif nerede saklanıyordu?

…Yo, hatırladığım kadarıyla Aydınlık Arumanfi ışık ruhlarına hükmedendi.Mekanı görebildiği sürece, ne kadar uzak olursa olsun anında oraya gidebilir.

Kitapta okuduğumda imkansız diye düşünmüştüm, ama birden arkamızda belirdi.

Ghyslaine’in hata yapacak kadar dikkatsiz olduğunu sanmıyorum, ve Arumanfi’nin de saklanmak için bir sebebi yok.Kısacası uçtu, kelimelerden de anlaşılabileceği gibi, ışık hızında.

‘Kadın, çekil önümden.Eğer bu çocuğu öldürürsem belki fenomen son bulur.’

Dediğine göre, ne dedin? Fenomen mi? Bir şeyler yanlış mı anladı acaba?

‘Ben Sword-Kralı Ghyslaine Dedorudia.Bunun bizimle bir alakası yok, bırak bizi!’

‘Neden inanayım ki dediklerine.Kanıt göster.’

‘Buyur! Bu Sword God’ın 7 kılıcından biri, Barış Sütunu[Hiramune]!

Sword-Kralı ve kılıç gözünün önünde, hala inanmıyor musun!’

Ghyslaine elindeki kılıcı uzatıyor ve Arumanfi’ye gösteriyor.Kılıcın bir de adı varmış, hmm.

Hiramune.Kılıcın adı nedense sahibine hiç uymuyor.

ꕥ Kelime oyunu yapılmış.Kanjisi Barış Sütunu olarak okunuyormuş, ama aynı zamanda tahta göğüslü diye de okunabiliyormuş.Yani böyle Oppai’ye böyle tezat.

 

‘Shishou ve kabilen üzerine yemin et.’

‘Üstad Gull Farion ve kabilem Dedorudia üzerine yemin ederim!’

‘Pekala.Eğer masum değilseniz, gelecekte Perugius-sama tarafından idam edileceksiniz.’

‘Sorun yok.’

Arumanfi hançerini yerine sokar.Neler dönüyor anlam veremesem de, galiba uzlaşabildiler.

Eski yaşamımda böyle şeyler söyleyip yemin edilmesine öyle kolayca itimat edilmezdi, fakat bu dünyada farklı gibi.

Ghyslaine’in yeminine tamamen güvendiğini düşünürsek, sanki papanın tanrıya inanması gibi bir inançtı.

‘Eğer yapan sen değilsen, boşver gitsin.’

‘…Bize aniden saldırdığın için özür dilemeyecek misin?’

‘Böyle bir yerde bulunmanız sizin suçunuz.’

Aydınlık Arumanfi ayrılmaya hazırlanır.

 

Tam o anda.

 

 

‘Ah.’

Bu an gözlerimi esir aldı.

Gökyüzü ışın ışınından dolayı beyaza boyandı ve ışın yerde yayılmaya başladı.

Işının yere dokunduğu an, herşey tsunamiye uğramış gibi yerle bir oluyor.

Malikane kayboluyor.

Şehir kayboluyor.

Surlar kayboluyor.

Tüm çiçeklerin ve çimenlerin yutulduğu o anda ışık bize yaklaşmaya başladı.

Arumanfi başını çeviri ona bakıyor.Hemen ardından altın renginde bir ışığa dönüşüp kaçıyor.

Ghyslaine bunu görmesiyle bize doğru koşuyor, fakat koşarken yaklaşan beyaz ışığa karışıyor.

Bunu görmesi üzerine şaşkınlıktan boş boş bakarken hareketsiz kalıyor.

En azından Eris’i koruyabilmek istiyorum ve ona kalkan oluyorum.

O gün Fedoa yok oldu.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.