İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 02 Bölüm 07

[ A+ ] /[ A- ]

Dillere Çalışmak

 

Çevirmen: NatsuJun

 

 

Kısım 1

Eris 10’uncu yaş günü partisinden sonra uysallaştı.Dersleri dikkatlice dinlemeye başladı ve dayak yediğim anlar azaldı.
Evcilleştirilmiş vahşetin gazabından azad edildiğimden artık kalbim daha huzurlu.
Bunun sayesinde kendim için çalışmaya başladım.
İlk olarak, kütüphanede bulduğum bir tarih kitabından bu dünyanın kabaca geçmişini araştırdım.
Kitaba göre bu dünyanın geçmişi 100.000 yıl öncesine dayanıyormış ve bir hayli fantastik bir geçmişi var.
Kronolojik tabloya göre bu tarz bir şey:

–100.000 yıl önce–

O zamanlar 7 dünya varmış, her biri kendi tanrısı tarafından yönetilirmiş.Bunlara ‘Antik Çağın Tanrıları’ denirmiş.

Her dünyanın tanrısı farklıymış.

İnsan dünyasınınki Human-God.

Şeytan dünyasınınki Demon-God.

Ejder dünyasınınki Dragon-God.

Hayvan dünyasınınki Beast-God.

Deniz dünyasınınki Sea-God.

Gökyüzü dünyasınınki Heaven-God.

Hiçlik dünyasınınki Void-God.

 

ꕥ Daha önce geçen bölümlerde kılıç olsun büyü olsun 7 mertebe olduğunu söylemiştik, bunlardan en üstü tanrı yani ‘God’ oluyor, zaten imparator seviyesinden yukarı çıkan tek kişi olabiliyor ona da o tarzın tanrısı deniyor.Ama stiller ile şahısların karışması tarzında şeylere mahal vermemek için öncelerinde olduğu gibi bunları ingilizce bıraktım.Zaten açık.

O zamanlar dünyaları birbirinden ayıran bariyer gibi bir şey varmış ve birinden diğerine geçmenin bilinen kolay bir yolu yokmuş.
Bir dünyanın vatandaşları diğer dünyaların varlığını bilmezmiş.
Diğer dünyaların varlığını bilenler sadece tanrıların bir kısmı ve çok muazzam gücü olan bireylermiş.

–10.000 – 20.000 yıl önce–

Şerli bir Dragon-God’ın doğumu gerçekleşir.Fevkalade bir güce sahiptir ve dünyalar arasındaki bariyerleri yıkar, diğer dünyaları mahvetmek için emrinde <<5 Ejder Savaşçısı>> vardır.
Her bir dünyanın vatandaşları dünyalarının yıkılmasının ardından, devamlı izlerinin sürülmesi üzerine insanların dünyasına kaçarlar.
Hemen sonra olayların ardından <<5 Ejder Savaşçısı>> Dragon-God’a ihanet eder ve <<5 Ejder Savaşçısı>>’nın lideri Ejder-İmparator 4 Ejder-Kralı ile birleşip fevkalade güçleri olan muktedir Dragon-God’la mücadeleye girişirler.5 vs 1 ölüm kalım savaşı iki tarafın beraberliği ile sonuçlanır.
Savaş yüzünden ejder dünyası yıkılır.Sonuç olarak sadece insan dünyası kalır, bir diğer deyişle bu dünya.

–8.000 – 10.000 yıl önce–

Bu çağa Kaos Çağı deniyor.İnsan ırkının ataları burada diğer dünyaların vatandaşlarıyla kaosun hüküm sürdüğü bir savaşa girişirler.
Bu çağa yönelik neredeyse hiç veri yoktur ama alimlerin dediğine göre, uzun bir zamandan sonra tüm ırklar tekrar bir bir ayrılmış.
Hayvan ırkı ormanda kalmış, deniz ırkı okyanuslarda hüküm sürmüş, gökyüzü ırkı yüksek rakımları kontrol altına almış.Ejder ırkı neredeyse soykırıma uğramış, kalanı ise saklanmak için inlerine çekilmiş.Yokluk ırkı ise her yerde yaşayabildiğinden onları her yerde görmek mümkünmüş.
Ve sonrasında sadece insan ırkı ile şeytan ırkı arasında arazilerde bitmek tükenmek bilmeyen savaşlar olmuş.O zamanlar Ana kıta ile Şeytan Kıtası birbirine bağlıymış ve Yüce kıta denmekteymiş.

–7.000 yıl önce–

Büyü ve dövüş sanatları kabiliyetlerinin gelişmesi ve popülasyonların artmasıyla birlikte,
O zamanlar insan-şeytan savaşı devam etmekteymiş ve kelimelerden de anlaşıldığı gibi, bu insanlarla şeytanların kafa kafaya çarpıştığı devasa bir savaşmış.
Bu benim önceki dünyamda olan dünya savaşlarına benziyor resmen.Savaş sadece insan ve şeytan ırkını etkilemekte kalmamış, diğer ırklar da bu uzun savaşa dahil olmuşlar.

–6.000 yıl önce–

İnsan-şeytan savaşı 1.000 yıl boyunca düzenli olarak hırçın savaşlarla tekrar etmiş ve Kahraman Alus ile 6 yoldaşı <<5 Yüce Şeytan-Kralı>> ve <<Şeytan Dünyası’nın Yüce İmparatoriçesi Kishirika>>’yı mağlup etmişler.
Sözlerden anlaşıldığına göre Yüce İmparatoriçe bir dişi, aklıma birden Eris’in yükseklerden kötücül kahkaha atışı geldi, S&M kıyafetleri içerisinde.
Kahraman Alus demişken…Bu sanki Kahraman vs Kötü Ejderha gibi değil mi?

ꕥ Öncelikle Rudeus’un tahmini tamamen Kishirika adına bakarak, ben dişi olduğunu bildiğimden direk imparatoriçe diye çevirdim normalde ingilizce kelimeden ayırt edilemiyor.

ꕥ Kahraman vs Kötü Ejderha – Dragon Quest göndermesiymiş.

–5.500 yıl önce–

İnsan ırkı saflığı ve umursamazlığı, ayrıca şeytan ırkını yendikten sonra güçlü olduklarını düşünmeleri üzerine sık sık diğer ırklarla savaşa girmişler.
Sivillerin dahil olduğu avamın bulunduğu kesimlerde sivil savaşlar yapılmış.Ayrıca şeytan ırkına kullanmalık köle olarak davranılmış.
Bu yaklaşık 500 sene daha devam etmiş.

–5.000 yıl önce–

2’nci insan-şeytan savaşı patlak vermiş, 1.000 yıllık kinlerinin öcünü almak istermişçesine <<Şeytan Dünyası’nın Yüce İmparatoriçesi Kishirika>> bayrakları çekerler.
Kishirika mı yine? Bu acaba nesilden nesile geçen bir isim mi? Ama görünüşe göre öyle değil, Şeytan Dünyası’nın Yüce İmparatoriçesi ölümsüz, ölse bile 1.000 sene sonra tekrar dünyaya gelebiliyor.
Yüce İmparatoriçe ünvanını taşımak demek, diğer imparatorlardan o kadar güçlü demektir.
Şeytan, hayvan ve deniz ırkları ittifak kurup insan ırkının etrafını sararak insan ırkını köşeye sıkıştırırlar.

–4.200 yıl önce–

2’nci insan-şeytan savaşı sonra erer, savaş düşkünü insan ırkı, 800 yıllık çileli savaş döneminin ardından sonunda durumu tersine çevirir.
Hepsi Altın Şövalye Aldebaran’ın başarıları sayesinde.
Bu şahıs cidden hileli karakter gibi, 10.000 kişilik orduyu tek başına yok etmiş, tüm önemli rakipleri yenip Yüce İmparatoriçe ile  birebir düello yapmış.
Dövüşün sonunda özel bir hamle yapmış, böylece Yüce kıtada bir delik açılmış ve ikiye bölünmüş, içini Ringus denizi doldurmuş.
Bu teoriye göre kendisi Human-God oluyor.Benim bildiğim Aldebaran en güçlü yeteneğini kullandığı an herkesi öldürebilir nitelikte, ama bu dünyanın Altın Şövalyesi cidden çok absürd.
Birçok şüpheli detay olmasına rağmen, savaşın sonucunda kıta ikiye ayrılmış ve ortasında koca bir okyanus oluşmuş.
Herhalükarda, şanslılarmış ki kıta ikiye ayrılmış ve uzun süredir beklenen huzur dünyaya hakim olmuş.

ꕥ Saint Seiya’da da Altın Şövalye varmış, Aldebaran da aynı karakterden esinlenmiş.Üstteki cümlede kıyaslayıp ne kadar OP bir karakter olduğunu düşünüyor.

–1.000 ile 4.200 yıl önceki süreç–

Çağ hızla ilerlemektedir, dünya barış içerisinde, ama şeytan ırkı ana kıtadan sürülmüştür.
İnsan ırkı kurnazca metodlar kullanıp şeytan ırkını şeytan kıtasına hapsetmiştir.
Ana kıtadaki topraklar oldukça verimli ve yaşamaya uyumludur.Buna karşın şeytan kıtasında mana kolay toplanırken, toprağı çok kurak ve verimsizdir.
İnsan ırkı yavaş yavaş kalan aşağılık şeytan ırkını da şeytan kıtasına zorlamaktadır, sanki boğazda bulunan bir ipi iyice sıkarmış gibi, şeytanları tamamen uzaklaştırırlar.
Ayrıca diğer ırklarla yeni bir insan-şeytan savaşına mahal vermemek için gizlice anlaşmaya varırlar.
Şeytan ırkı ayaklanmayı deneyip yabancı bağlantıların desteğini alarak rakiplerini bastırabilirlerdi belki, ama herhangi bir karşılık çıkmaz.
Ne zaman olduğu bilinmiyor, fakat şeytan ırkının şeytan kıtasından çıkamadıkları bir gerçek haline gelir.
Çetin şartlar altında kısıtlı kaynaklar sebebiyle şeytan ırkı birbirine düşer ve sivil savaş çıkar.
Şeytan ırkı çevresine ayak uydurur fakat popülasyon bir hayli düşmüştür.

–1.000 yıl önce–

Demon-God Laplace, bu uzun tarihte o kadar Şeytan-Kral ve Şeytan-İmparator olmasına rağmen bilinen tek Demon-God Laplace’dır.
Laplace hemen şeytan ırkını birleştirdi ve şeytan kıtasını hükmü altına aldı.Bu savaşın kayıtları hala mevcutmuş ve askeri tarihçe olarak nesilden nesile geçiyormuş.
Şimdi bile Laplace şeytan kıtasında bir idol olarak görülüyormuş.Laplace Birleşik Şeytan Krallığı’nı krumuş ve şeytan ırkını büyütüp güçlendirmiş.

–500 yıl önce–

Laplace birden askeri taarruz başlatır.
Uzun çabalar sonucu hayvan ve deniz ırkını ikna eder ve ana kıtaya saldırı başlar.
İnsan ırkı geçmişteki hiçbir savaşla kıyaslanamayacak kadar zor bir mücadele içerisindedir.İlkin Laplace’ın ordusu güneyi işgal eder ve insan ırkının birlikleri orada toplanır.
Kızıl ejderhalar ana kıtada toplanmıştır ve dağlardan geçit vermezler.
Kuzey bölgesinin de saldırıya maruz kalmasıyla insan ırkının birlikleri bölünür ve güney bölge tamamen düşer.
Durum sonrasında kanat taarruzuna döner ve batı bölgesine de saldırılmasıyla 2 yönlü olur.

–400 yıl önce–

Köşeye sıkışan insan ırkı sonunda kozunu öne sürer, 7 kahraman deniz ırkını ikna eder ve okyanus ablukasını kaldırıp kaldırıp Milis kıtasına girmelerine müsade ederler.
Milis kıtasının saldırılmamasının pek çok sebebi vardır, kutsal Milis bariyeri ile çetin kutsal şövalye ordusu orada ikamet etmektedir, ayrıca bir ordunun hücuma kalkması için coğrafik olarak çok elverişsizdir.
Ayrıca orada kısmen tutsak kalmalarının sebebi kuzeylerindeki Koca Orman’dır.Şeytan ve hayvan ırkı ittifak kurup Milis Krallığı’nın hareketlerini kısıtlarlar.
Bu sebeple 7 kahraman hayvan ırkını ikna etmek durumunda kalırlar, ikna etmek desek de, aslında bu 7 insan hayvan ırkının çeşitli kabilelerinden çocukları kaçırıp onları tehdit etmişler.
Bir sürü süsleme yapılarak kitaplarda çocukların yardımını almak olarak geçmiş.
Kimi kandırıyorsun sen?
Son savaş gününde, insan ırkının arkasındaki tek krallık, tüm ordusunu destek birliği olarak yollayan Milis Krallığı’dır. Kısa bir süre içinde kutsal şövalyelere öncülük eden 7 kahraman ve hayvan ırkı beraberce Laplace’ın ordusunu katlederler.
Şiddetli çarpışmaların ardından 7 kahramanın 4’ü savaş yerinde can verir, Laplace ordusunu tamamı kovalanır ve Demon-God Laplace başarıyla mühürlenir.
Kurtulan 3 kahraman Dragon-God Urupein, Kaaruman ve Zırhlı Kral Perugius.
Bunlar <<Demon-God’ı haklayan 3 kahraman>> olarak geçer.
…Tam olarak haklamadılar halbuki, değil mi?
Laplace yenildi, fakat insan ırkı tamamen bitkin düştü ve savaşa devam etmeleri imkansızdı.Bu yüzden o anki Şeytan-Kralı ile antlaşma imzalanmış.
İnsanlar şeytan kıtasına olan ablukayı kaldıracak ve şeytan ırkı diğer kıtalara özgürce seyahat edebilecek.
Ayrıca şeytan ırkına yapılan ayrımcılık yasaklanacak.
Bir diğer deyişle eski dünyamdaki Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesi gibi.

–Günümüz Çağı–

Toplumdaki şeytan ırkına olan ayrımcılık eskisi kadar şiddetli, ama genel itibariyle huzurlu bir ortam var diyebiliriz.
Bunlara bakarak vardığım sonuçlar:
1)7’nin şanslı rakam olmasının sebebi.
Tamamen tarihten kaynaklanıyor.7 dünya, 7 kahraman.Şanslı rakam 7, uğursuz rakamsa 6. <<5 Ejder Savaşçı>> ve <<5 Şeytan-Kral>> üzerine bir de başındaki 6.
2)Uzun kulaklı ırk(elfler), kömürcü ırk(cüceler), küçük adam ırkı(hobbitler) ve diğer çoğu ırklar şeytan ırkıyla alakalı, hatta Kaos Çağı’nda yeni ırkların meydana geldiğiyle alakalı teoriler bile var.
Belki en ilk çıkan yokluk ırkıyla bir alakası vardır, ayrıca bazı ırkların ölümü yaştan kaynaklanmıyor.
Şeytan Dünyası’nın Yüce İmparatoriçesi Kishirka da öyle, ayrıca pek çok ölümsüz Şeytan-Kralı var.
Ölümsüz bir vücuda sahip olma hüneri, belki bu da bu dünyadaki bir büyüdür.

Kısım 2

Tarih öğrenmeye harcadığım zamandan ötürü, az çok bu dünyada var olan diller hakkında bilgi sahibi oldum.

Bu dünyadaki ortak diller:

-Ana kıtada insan dili

-Milis kıtasında Beast-God dili

-Gökyüzü kıtasında Heaven God dili

-Begaritto kıtasında Fighting-God dili

-Şeytan kıtasında Demon-God dili

-Tüm denizde Sea-God dili


Durumdan anlaşıldığı üzere, çeşitli kıtalar tanrıların ilişkin bir dil kullanıyor.
Sadece insan ırkı Human-God dilini kullanmıyor, aman ilahi gazaba dikkat edin derim.
Ana kıtadaki insan dili 3’e ayrılıyor diyebiliriz, insan dillerinde bazı farklar var.
Ama bu farklar sadece Amerikan İngilizcesi ile İngiliz İngilizcesi arasındaki fark kadar.
Mesela ben ana kıtadaki batı bölgesinin insan dilini kullanıyorum, ayrıca batı bölgesinin dili kuzey kesiminde de kullanılıyor.Ama en iyisi başka yerlerde kullanmamak.
Batı kesimindeki insanların zengin olduğu herkesçe bilinen bir şey, o yüzden kötü insanlarla karşı karşıya kalmanız oldukça olası.
Milis kıtası kuzey ve güney bölgesi olarak ikiye ayrılmış, kuzey bölgesi Beast-God dilini kullanırken güney bölgesi insan dilini kulanıyor.
Okyanusta yaşayan deniz insanları varmış, nerede olduklarını bilmesem de deniz insanı tabirini duydum, sadece şehirlerde hiç görmedim.

Kısım 3

Aylık maaşım ve figür satışlarım dışında, boş zamanlarımda yarı zamanlı iş yapıyorum.(Philip için çeşitli işler ve aylar öncesinden aldıklarımı ikinci elden satmak gibi.)
Her gün ayrı yoğun, ama sonunda az da olsa bir şeyler cebime girmeye başlıyor.
Param [Shigu’nun Çağırma Büyüsü] kitabına yetiyordu ama başkası almış çoktan.
Çağırma büyüsü ilgimi çekiyor ama elden bir şey gelmez.Olmayan şeyi alamam.
Elimdeki parayı harcamak istiyorum ve 5 altın sikkeye ne alınır diye bakıyorum.Gözüme yabancı diller hakkındaki bir kitap ilişiyor.
Tarihteki hikayelere bakınca, hemen ardından hikayelerdeki dilleri görüp birden dil öğrenmenin önemli bir şey olduğunu düşünmeye başlıyorum.
Böylece diğer dilleri öğrenmeye başlıyorum.
İlk olarak aynı zamanda Beast-God dilini de bilen Ghyslaine’den başlıyorum, ayrıca Demon-God dilini öğrenmek istiyorum ve Roxy’e bana bildiklerini öğretmesi için bir mektup yazıyorum.

Kısım 4

Artık 9 yaşındayım, Eris’e özel hocalık yapmaya başlayalı 2 sene oluyor.
Bir senemi Beast-God dilini öğrenerek geçirdim, bunda Ghyslaine’in büyük yardımı oldu.Çok uzun zaman harcamam gerekmedi, çok ezberlemelik kelime yoktu, formülünü bilirsen biriyle muhabbet etmesi oldukça kolay.
Eski hayatımda yabancı dilleri öğrenme konusunda berbattım, ama bu vücudun hafıza gücü fena değil.Şu anda Demon-God dilini öğreniyorum, şeytan ırkının dil kitapları oldukça ucuzmuş.
Kitapçı adam daha önce böyle bir şey söyledi:
‘Kitabın üzerinde ne yazıyor bilmiyorum, tamam mı?’
7 gümüş sikke, ama pazarlık yaptıktan sonra 6 sikkeye düşürüyorum.
Bunun ardından 3 ay daha geçti.Çeviri işi oldukça zor.(Katılıyorum +1)Bir başka deyişle, yo, açık olayım.Üstünde ne yazıyor onu bile bilmiyorum.
En azından konuyu söylese belki boşlukları ben doldururum.
Ama içeriğini bile bilmiyorum, elimden tek gelen vazgeçmek oluyor.
Ghyslaine sayesinde Beast-God dilini öğrenmem çok kolay oldu, ama her şey orada bitmiyor.Çünkü öğretme materyali olarak [Perugius’un Destanı] adlı kitabı kullandım.
Tamamlayıcı alet de olsa, [Perugius’un Destanı] kitabıyla kelimeleri algılamak ve öğrenmek basitleşiyor.
Ama Demon-God dilini hiç mi hiç anlayamıyorum.
Arkeolojistler kelimeleri nasıl okuyordu? Sanırım kelimeleri yavaşça algılayarak.
Bir alfabe bulmaya çalışıp pek çok olasılığı düşünerek, hmm öyle olmalı.
Hmmm, eh ben alfabe falan bilmiyorum.O yüzden bir fikrim yok.

Kısım 5

Günlerden bir gün sonunda Roxy’den cevap alıyorum, bir seneden fazladır haber alamıyordum ve mektuba yolda bir şey oldu diye düşünmeye başlamıştım, belki de Roxy artık Shirone Krallığı’nda değildir diyordum.
Sonunda elime ulaştı, sadece mektubu almak bile sevinçle dolup taşmama yetti, acaba Shishou iyi mi?
Sabırsız duygularıma ket vurarak hizmetçiden mektubu alıyorum.
Mektup…daha çok paket.Ağır bir tahta kutu içerisinde, pek büyük olmayan telefon rehberi boyutunda bir şey.
Kutudan mektubu ve göreceli de olsa kalın bir kitabı çıkarıyorum.Kitabın adı yazılmamış, kabı hayvan derisinden yapılmış.Tıpkı telefon rehberi hissiyatı veriyor.
Önce mektuba bakayım.
Açmadan önce bir kokluyorum ve Roxy’nin kokusunu alıyorum.

『Rudeus-sama’ya,

Gönderdiğin mektubu okudum, görüşmeyeli uzun zaman oldu ve sen bir hayli büyümüşsün.

Fedoa lordunun torununa ev hocalığı yapmayı başaramayacağını düşünmüştüm, beni gerçekten çok şaşırttın.

İşe bak, o görev için mülakata girip elenmiştim.Belki de bağlantılarının olması gerekiyormuş.

Eğer şu an bir Prens’in özel hocalığını yapmıyor olsam belki kıskancımdan çatlardım.

Sadece o değil, bir de Sword-Kralı Ghyslaine ile tanışmışsın, üstelik seni öğrencisi olarak kabul etmiş.

Ghyslaine çok meşhur biri, her şeyi bırak, Sword-God stilinde 4 numara.

Hahh, 5 yaşındaki ben banyo yaparken dikizleyen Rudeus gitmiş.

Şu an benden çok uzak bir insansın.

Neyse konuya dönüyorum.

Demon-God dilini öğrenmek istiyorsun öyle mi? İnsan ırkının daha bilmediği bir sürü kendine ait büyüleri olan şeytan kabilesi var.

Muhtemelen onlar hakkında kayıt yok ama eğer onlarla gelecekte Demon-God dilini konuşup kabilelerini tanıma fırsatı bulursan bir şeyler öğrenebilirsin.Tabi bu iyi ilişkiler içerisinde olursanız.

Normal bir büyücü için imkansız olmasına rağmen, söz konusu Rudeus olunca, bence sorun olmamalı.

Ümitvar beklentilerimle kendi elimle bir öğrenme materyali hazırladım.Üzerinde bir hayli vakit harcadım, o yüzden umarım ona iyi bakarsın ve atmazsan ve ya satmazsan mutlu olurum.

Onu herhangi bir kitapçıda görürsem, muhtemelen ağlarım…

Hikayelerden bahsetmişken, birkaç gün önce Prens gizlice şehre kaçmış ve tıpkı bana benzeyen bir figür almış.

Cüppesi çıkarılabiliyor, hatta vücudumdaki benin yeri bile aynı, hiç anlam veremiyorum…

Eğer bir sorun çıkmazsa bu mektubu yollayacağım.

Roxy’den

Sonsöz: Eğer sihirli değnek taşırsan, maceracı partileri seni büyücü olarak algılayacaktır.』

Anladım.
Banyo yaptığın zamanki olay yanlış anlaşılma, görmem tamamen kazaydı, o gün tam o zamanda koşuya çıkmıştım, ama tamamen kazaraydı.
Mektuba dönersek, Gyslaine 4 numara mıymış?
Sword-God, Sword-İmparator ve Sword-Kralı mı?
Ah, iki tane Sword-İmparatoru vardı değil mi? Demek sadece 1 tane Sword-Kral var?
Sword-God stilini kullanana sayısız insan olduğuna göre en az 10 tane Sword-Kralı vardır demiştim ama sadece 1 tane olacağını beklemiyordum.
Bir de Roxy heykeli şans eseri orada satılmış olsa gerek, prensin zevkini takdir etmek lazım.
Ahh, buna kıyasla.
Yolladığı kitap tamamen el yazması.İçinde ne yazdığı hakkında bir fikrim yok ama cidden yarım yıl harcamanı gerektirmez bu değil mi?
Özellikle benim için yazılmış, o yüzden eminim Demon-God diline okumaya yönelik bir rehber tarzındadır, öğrenmek için elimden geleni yapacağım.
Düzgünce oturup kitabı açıyorum.
ŞİMDİ OKUNUYOR…
Hehe, Rudeus kitap okuyuş moduna giriyor.
‘Bu gerçekten harika.’
Kitabın içeriğine bakıyorum ve duygularımı bastırmakta güçlük çekiyorum.
Bu öğrenme materyallerinin olduğu bir kitap ve daha çok sözlüğe benziyor.Tüm Demon-God kelimelerini insan diline çeviriyor.
Muhtemelen Shirone Krallığı’ndaki bir sözlüğü baz alarak yazmış.
Her sözcüğün detaylı bir açıklaması, hatta telaffuzu bile var, tam kapsamlı.
Sadece bununla kalmıyor, kitabın son kısmı tüm kabileler hakkında bilgi veriyor.
Bu kabilede şunu yapamazsın, şunu o kabilede yapamazsın gibisinden şeyler kenarında kötü bir çizimle anlatılmış[Bu aşmış bir boyut!!].
Roxy’nin tüm kalbiyle bunları yazmış olması çok büyüleyici.
En detaylı içerik Migurd kabilesi hakkında, 5 sayfayı doldurmuş.
Roxy kendi kabilesini öğrenmem için bu kadar çaba sarf etmiş, gerçek cazibesini yansıtmış.
‘Kısaca Migurd kabilesi şekerlemeleri çok seviyor.’
Ciddi misin?
Kitaba geri dönersek, cidden Roxy’nin bu kitabı yarım yıldan az sürede yazmasına şapkamı çıkarıyorum.
Eğer kısmet olur da buluşursak, izin ver ayaklarını yalayayım.
Eminim leziz olacaktır.
Pekala.
Bu kitap en güçlü öğrenme materyalim olabilir, geçmişimde sonuçlarım iyi olmasa bile bu vücudun hafıza kuvveti oldukça iyi.
Diğer yarım yıl içerisinde kitabı iyice öğrenmeliyim.En azından birkaç basit cümle kurabilmek istiyorum.
Sıkı çalışacağım.

Kısım 6

–Ghyslaine’in bakış açısından–


Rudeus odasına çekilmeye başladı, yine bir şeyler peşinde, her seferinde beni şaşırtmayı başarıyor bu ufaklık.
Onunla ilk tanıştığımda bu ufaklığın güvenilmez bir tip olduğunu, ve Paul’un pohpohladığı, kendine fazla güvenen çocuğunu buraya yolladığını düşünmüştüm.
Paul’a karşı borçluyum.
Başka bir duygu yok, sadece borç.Ojou-sama’nın özel hocası olamasa bile malikanede kalması için dileklerimi ileteceğim.
Öyle olacağını düşünüyordum.
Ama o başarıyla göz açıp kapayıncaya kadar Ojou-sama’nın güvenini kazandı ve evdeki özel hocalık konumuna sahip oldu.
Kaçırılma olayını Rudeus tamamen bir başına planladı, kahyanın açgözlülük edip bundan istifade etmesine rağmen, olay sahasına vardığımda Rudeus kahyanın kiraladığı adamlarla başa baş savaşıyordu.
Tam olarak emin olmamakla birlikte, ileri seviye bir North-God stili kılıç ustasıyla kapışmasına rağmen, iki farklı tip büyü kullanarak, kendine has bir yöntemle onları alt etmeyi başardı.
Belki çocuk diye küçümsemiş olabilirler, ama bu yaşta savaş kabiliyetinin olması doğuştan gelen bir şey olsa gerek.
Karşısındaki ben bile olsam, eğer mücadeleye 100 metre mesafeyle başlarsam, büyük ihtimalle kaybederdim.
Sadece savaş kabiliyeti de değil, ayrıca Ojou-sama için bir ders programı düzenledi ve etkince dersleri ilerletti.
Derslerini anlamak da olcukça kolay, açıkçası okuma yazma öğrenip matematik öğrenebileceğimi aklımdan bile geçmezdi, bir de üzerine sihirli değnek aldım…
Köyde başıboş serseri olarak adım çıkmıştı, 10 yaşımdayken seyahat eden bir kılıç ustası ile birlikte dışarı çıktım, Sword-Aziz oldum ama partimden atıldım.
Zorla da olsa beni kabul edecek bir parti buldum, kafası kötü işlerden başka bir şeye basmayan fingirdek bir adam, kaskafalı olduğumu ve düşünerek kendimi yormamaı söyledi.(Paul tabiki)
Şimdi geri dönsem köydeki insanların tepkisi ne olurdu, sadece bunu düşünmek bile ağzımın kulaklarıma varmasına yetiyor.
Oğlum olacak yaştaki bir çocuktan bu kadar çok şey öğreneceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.
Parti dağıldıktan sonra hergün malımın çalındığı, meteliksiz kalana kadar soyulduğum bir hayat yaşadım.
Shishou başkalarından bir şey almama konusunda katıca beni tembihlemişti, o yüzden bir şey çalmadım.
İşsiz güçsüz boş bir mideyle neredeyse açlıktan ölecekken Sauros-sama ve Eris-sama beni kurtardı.
İkisine olan saygıma bir de Rudeus eklendi.
Shishou…Sword-God-sama muhtemelen böyle bir şey söylediğimi duyarsa ‘O velet benimle bir tutmaya değer mi ha!?’ diyebilir, o yüzden Rudeus’a sadece sensei diyeceğim.
Rudeus’a bir sensei ile aynı saygıyı göstereceğim.Bana matematik ve büyü öğretebilmek, gerçekten çok sabırlı.
Elimden geleni yapmış olmama rağmen, hafızası iyi olan biri değilim, aynı hatayı tekrar tekrar yapıyorum.
Buna rağmen, Rudeus hiç kızgınlık belirtisi göstermiyor ve içtenlikle öğretmeye devam ediyor.
Ayrıca her seferinde farklı metodlarla, konuyu kavramamı sağlayarak öğretiyor.
Onun çabaları sayesinde 2 yıldan az bir sürede ateş ve su büyülerinin başlangıç seviyelerini kavrayabildim.
Rudeus bir eğitim planına sahip mi bilmiyorum, hemen orta seviye büyüleri öğretmeye başlamak yerine sessiz sihirli sözleri kullanabilmemiz için bizi eğitmeye başladı.
İki elin de birlikte kullanılamadığı durumlarda böylece tek el büyü yapabilecek.Oldukça mantıklı.
Anlaması bayağı kolay, eğer anlaması kolaysa elimden geleni yapabilirim.
Ama ne kadar denersem deneyeyim beceremedim.
Shishou, Sword-God-sama defalarca mantıklı olmamı söyledi.
‘Mantıklı olmak, olayın kökeni inmek demektir.’
Bu Sword-God-sama’nın verdiği altın nasihat, uzun bir süre olayın kökenini çalıştıktan sonra sonunda kılıcın özünü kavramama olanak sağlayacaktır.
Gençken temelleri çalışmaktan nefret ederdim, Shishou yorgunluk nedir bilmeden beni çalıştırdı.Çalışmam için dersleri tekrar etmeye devam etti.
Sonunda hak etmediğim Sword-Kralı gücünü elde ettim.
Rudeus’un eğitimi Sword-God-sama’nınkine bir hayli benziyor.
‘Daha göze çarpan bir büyü kullanmak istiyorum.’
Sanırım bu kadarı yeterli.
Pratik savaşta en güvenilir şey güçlü bir büyü yapmak için bir sürü zaman harcayan ileri seviye bir büyücü değil, aksine başlangıç veya orta seviyede olup duruma göre maharetli bir şekilde büyü yapabilen bir büyücüdür.
Her zaman büyücülerin insanlarla savaşırken işe yaramaz olduğunu düşünmüştüm, ama Rudeus’u gördükten sonra fikrimi değiştirdim.
Yüksek hızda hareket edip büyü yaparak düşmanı engellemek, bu tarz bir rakip kılıç ustaları için hayal edemeyeceğiniz kadar güçlüdür.
Her seferinde Paul’la rakibi olarak çarpıştığını duymuştum, eminim bu çocuksu Paul Rudeus’u kovalayıp tüm gücünü kullanıyordur Rudeus’u yenmek için.
Sonuç olarak Rudeus kılıç ustalarına karşı muazzam bir tecrübeye sahip demektir.Belki şans eseri olacak ama Paul arada bir işe yarıyor işte.
Fakat bu hatalı bir hamle olabilir, Rudeus savaşmayı anlamsız bulup yeteneklerinin solmasına sebep olabilir.
Sword-God stilinde yeteneği yok.
Aşırı derecede mantıksal düşünüyor ve gereksiz fazla düşünüyor.
Temelleri mantık çerçevesinde çalışıyor ve hatta mantıksal yolla uyguluyor ama sonuç olarak mantıksızlık kargaşasına düşüyor.
Rudeus’un karakterine bakarak kötü bir şey diyemem, ama korkarım ki kılıcı büyü bilgilerine göre çalışıyor.
Bu her şeyin bir kalp atışı süresinde belirlendiği, bir adımı atarken sayısız olasılığa hazırlandığın Sword-God stiline kıyasla tamamen farklı.
Paul ona muhtemelen onun için en iyisinin North-God stili olduğunu söylememiş.
Maalesef ben sadece Sword-God stilini kullanmayı biliyorum, o yüzden öğretemem.Ama bağlantılarım var, eğer 3 sene sonra hala kılıç eğitimi görmek isterse onu North-God stili kullanan birine yönlendiririm.
Yaptığım tek şey Sword-God stilinin temellerini öğretmeye devam etmek.
Eğer temelleri öğrenirse, North-God stilinde de gelişecektir, eğer ki öğrenirse.
Sonuç olarak, kılıç eğitimine devam edecek mi etmeyecek mi ona kalmış.
Ünlü bir öğretmenle karşılaşmasa bile bir büyücü olarak başarılı olacaktır.
Tanrı seviyesine ulaşabilmek bir insanın anlam verebileceği bir şey değil, ama muhtemelen imparator seviyesine çıkabilir.
Roxy adındaki büyücü gelecekte ne öğreteyim diye kıvranıp durmuş olmalı.
Rudeus’tan kaçmasını utanç verici bulmama rağmen onu suçlamak niyetinde değilim.
Hatta belki teşekkür etmeliyim, sayesinde büyü öğrenmiş oldum.
Aptal bir öğretmenden öğrenmek ancak öğrencinin gelişimini köreltir.Belki bir gün gelir ben de kim ona kılıç öğretecek diye endişe duyarım.
Ne kadar düşünürsem o kadar düşünceler içinde kayboluyorum.
Rudeus yine ne yapıyor bilmiyorum.Dinlenme günü olmasına rağmen karnı geniş Ojou-sama’dan farklı olarak devamlı yeni bir şeyler yapıyor.
Geçenlerde Beast-God dilini öğrenmek istediğini söyledi, ve akşam yemeğinden sonra elinde bir kitap odama gelmeye başladı.
Sadece Yüce Orman’da kullanabileceği bir dil, öğrensen bile eline ne geçecek ki?
Sadece yarım yılını öğrenmeye verdi, Beast-God dilinde kendini ifade etmek o kadar da zor değil, muhtemelen günlük bir konuşmayı rahatlıkla yapabilir.
‘Böylece, muhtemelen Yüce Orman’a gidebilirim.’
Neden öyle başakalarına kapalı bir yere gitmek istediğini merak edip soruyorum.
‘Eh? Şey, nasıl desem? Ah, muhtemelen orada şirin kızlarla tanışabilirim, nekomimi olanlardan.’
O an tekrardan inandım, bu cidden Paul’un oğlu, Greyrat kanından.
Bir kadın olarak bana dik dik bakılsa bile garip hissetmem, ama olay bu değil.
Garip olan nereye baktıkları.
Çoğu erkek göğüslerime bakar.Önce yüzüme bakıp sonra memelerime bakarken başka yere bakarmış gibi yaparlar.
Sonra gözlerini daha aşağı indirirler, karnıma, bacaklarımın arasına ve kalçalarıma, ve eğer arkam dönükse götüme bakarlar.
Çok umrumda olmasa da.
Ama Greyrat erkekleri bir acayip.
İlkin yüzüme ve götüme baktıklarını düşündüm.
Eh, bir kere bakmalarında sorun yok, baktıktan sonra gözlerini kaçırırlar diye düşündüğümden.
Paul da öyle bir tip, meraklı.
Öyle düşünmeme rağmen, gözleri farklı, garip bir yere bakıyordu.
Bakışı biraz başımın üstüne bakıyordu, popomu ele alırsak da sanki şaşı bakıyormuş gibi olurdu.
Nereye baktıklarını düşünüyordum ki aslında kulaklarıma ve kuyruğumaymış.
Eris ojou-sama, Sauros-sama ve hatta Philip-sama bile.
Rudeus’u almaya gitmeden önce Philip’e neden kulaklarıma baktıklarını sordum ve bana kulaklarıma bakarken değişmeyen bir ifadeyle:
‘Çünkü [Boreas] ailesi hayvan ırkından hoşlanıyor.’ dedi.
Bunu sanki soyluluktan gelmemiş gibi söyledi, o muhtemelen [Notus] ailesinden geldiği için farklı.
‘O Paul’un oğlu, güzel kızları seveceği gerçeği değişmeyecektir.’
Diye ekledi.
O anda muhtemelen öyle olacağını düşünmüştüm.
Ama Rudeus’un ne kadar centilmence davrandığını görünce Paul’un oğlu olduğuna inanamadım.
Ayrıca Paul’un asla erişemeyeceği derecede çok çalışan biri, gayretli ve ağırbaşlı…yani bir şeyler yanlış.
Herhalükarda, Paul’un oğlu olmayabilir diye düşünmüştüm, gerçek bu.
Ama fikrimi değiştirdim, kesinlikle Paul’un kanından.
‘Cidden Paul’un oğlusun.Aynı insan ırkından aynı dili kullanan insanlar sana yetmiyor.’
‘Dalga geçmeyi bırak.Lütfen böyle şeyler söyleme.’
Dalga falan geçmiyordum.
Eminim tam bir zampara olacak.
Son zamanlarda Eris’in Rudeus’a bakışları bir garipleşti.
Erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkileri pek anlayamasam da, buna ne denir biliyorum.
Zenith’in Paul’a tutulduğu zamanla aynı.
Son zamanlarda Rudeus Demon-God dilini öğrenmiş gibi.Hayvan ırkı bitti şimdi de şeytan ırkı mı?
Bu ufaklık herhalde tüm dünya kızlarının peşinde.
Paul da buna benzer bir şey söylemişti, tüm ana kıtayı dolanıp harem oluşturmak gibisinden.
Sonunda Zenith onu bağladı ve pes etmek durumunda kaldı, görünüşe göre hayali ufaklığa geçmiş.
Cidden bu ciğeri beş para etmez baba oğul ikilisi…
Yo, Rudeus’a saygı göstermem gerek.
Tek iğrenmem gereken Paul.Rudeus’unki sadece lafta, bir şey yaptığı yok.
Henüz bir şey yapmadı.
Saygıdeğer bir genç.
Umu.
‘Sorun ne Ghyslaine?’
Bunları düşünürken Eris Ojou-sama’yı görüyorum, şu son 2 senede bayağı büyüdü.
Onu ilk defa 5 sene önce gördüm, ilkin zincir vurulamaz inatçı bir kız olduğunu düşündüm.
İlk defa kılıç derslerine katıldığında canını o kadar yaktım ki yerinden kalkamadı.
Tahta bir kılıcı kapıp gece yarısı bana saldırmaya kalktı.
İntikamını alamadaığı için uysallaşmasına rağmen, hırçın gözlerle sonraki birkaç ay intikamını kollamaya devam etti.
Eskiden ben de çürük elmaydım, o yüzden hareketlerinde kendimi gördüm.
Ben de bir zamanlar öyleydim.
Başlarda kılıç derslerinde homurdanıp ‘Bu ne böyle’, ‘Yapmak istemiyorum’ gibi şeyler diyordu.Son zamanlarda iyice uysallaştı.
Geçen seneki partiden beri hiç yaygara çıkarmadı, elbiselerini kirletmedi.
Ahlak bilgisi derslerinden öğreniyor demekten ziyade, sanırım Rudeus’u taklit ediyor desem yeridir.
Acaba Rudeus 10’uncu yaş gününde ona bir şey mi söyledi?
Muhtemelen Paul gibi karnında kelebekler uçuşturanından fiyakalı sözler söylemiştir.
Ama 10’uncu yaş günü partisinde Eris Ojou-sama Rudeus’un odasında yatmıştı.
Yo, olamaz….İmkansız.
Her neyse, o gece bir şeyler olmuşsa bile şaşırmam.
Eris Ojou-sama ile geçinebilenler parmakla sayılabilecek kadar az.
‘Rudeus hakkında düşünüyordum.’
‘Hm? Niye ki?’
Eris başını eğip soruyor.
Gözleri biraz kıskançça bakıyor.Merak etme, çalmayı düşünmüyorum.
‘Neden Demon-God dilini öğreniyor merak ediyordum.’
‘Daha önce söylemedi mi!’
Bir şey mi demiş? Rudeus’un dediklerini hatırlamaya çalışıyorum ama hatırlayamıyorum, aniden dilleri öğrenmeye başladığından.
‘Ne söyledi?’
‘Gelecekte faydalı olabilir dedi.’
Aklıma gelmişken, dükkanları gezip fiyatları not ederken de aynı şeyleri söylemişti.
Sonuç olarak ne işe yaradı?
Geçmişi düşününce eski partideki hırsız ihtiyaçlarımızın fiyatlarıyla oldukça içli dışlıydı.
Aniden bir dükkan bulup oradaki iyileştirici ilaçların normal marketlerin yarı fiyatına olduğunu söylerdi, ayrıca sahte yiyecek aldığımız zamanlar tabiki.
Ama şimdi düşününce, eğer market fiyatlarını bilmezsen daha düşük kalitedeki şeyleri 2-3 katı fiyatına alırsın, yine de dünyadan haberin olmaz.
Önceden aklıma bile gelmezdi, ama şu an hatamın farkındayım, en iyisi market fiyatlarını bilmek.
Rudeus’tan öğrendiğim matematik sayesinde, artık tüccarlardan aldığım para üstlerinde kazık yemeyeceğim, ama geçmişte defalarca kandırıldım.
Tabi matematik öğrensem bile kendimi bir tüccar olarak göremiyorum.
‘Rudeus hakkında düşünmeye gerek yok, zatem düşünsek de anlamıyoruz, Ghyslaine eğer müsaitsen bana kılıç öğret.’
Şu son günlerde kılıç derslerinde özellikle dikkatli.
Ne olduğunu bilmiyorum ama bir şeyler onu istekli olmaya itiyor gibi.
Rudeus henüz 9 yaşında, o zamanki Ojou-sama’ya kıyasla şu anki Rudeus açık ara farkla daha olgun duruyor.
Çalışmayı bırak, matematik ve büyü, hatta muhabbet edip sosyalleşme deneyimi bile var.Ahlak kurallarını tamı tamına uygulamasa bile yine de kibar.
Tavırları düzgün ve kısmen tüccarlarınki gibi komik.
Kolay kolay cinsel şakalarına ayak uyduramasanız da, bu da onun kendisine ait cazibesi olarak görülebilir.
Cidden 9 yaşında mı ya bu?
Normal bir muhabbeti bile daha yetişkin biri olduğunu inandırmaya yeter.
Aklıma gelmişken, Ejder-Kral’ın ülkesinde sık sık böyle sahtekarlıklar yaşanırmış.
Kelimelerle yolu olan haydutlar soyluların çocukları gibi davranıp soylu çocuklarına mektup yollayıp güvenlerini kazanarak rastgele bir gün onlarla buluşur, onları yakaladıktan sonra köle tacirlerine satarlarmış.
Bence Eris Ojou-sama en azından bir yönü Rudeus’tan iyi, o da kılıç.
Böyle olması beni de memnun eder.
‘Pekala.Eris, bahçeye geçelim.’
‘Tamam!’
Eris Ojou-sama şevkle başını sallıyor.
Eris Ojou-sama Sword-God stilinde yetenekli.Eğer bu yolda dürüstçe devam ederse, bir gün beni geçebilir.
Şu an sadece orta seviye olabilir, ama 3 senedir ona temelleri öğretmemin sonucunu şu son zamanlarda almaya başladım.
Adımını keskin ve hızla atarken vücudu çoktan [Dövüş Ruhu] ile kaplanmış oluyor, eğer bilinçli olarak [Dövüş Ruhu]’nu kullanabilirse kolayca ileri seviye Sword-God stili kılıç ustası olabilir.
Eğer tamamen kontrol edebilirse Sword-Aziz olabilir.
Bu muhtemelen çok uzak değil, Eris-sama’nın ne kadar gelişeceğinden emin olmamakla birlikte, eğer ben öğretirken Sword-Aziz olmayı başarırsa onu Shishou ile tanıştıracağım.
Eğer mümkünse Rudeus’u da beraberimde götüreceğim.
Acaba Shishou onları görünce nasıl tepki verecek?
Haha, cidden merak etmekten kendimi alamıyorum.

ꕥ[Dövüş Ruhu] orijinalinde ‘Touki’ olarak geçmiş Fighting Spirit diye çevirilmiş, bunu niye yazdım, ileride Touki olarak karşımıza çıkacak bu kelime.

–Durum–

Adı: Eris Boreas Greyrat

Meslek: Fedoa Lordu’nun torunu

Kişilik: Biraz vahşi

Onunla konuşurken: Dikkatle dinliyor

Dil: Yazmada da gelişme var

Matematik: Hala bölmede zayıf

Büyü: Sessiz sihirli sözleri kullanamıyor

Kılıç: Sword-God stilinde orta seviyede (neredeyse ileri seviye)

Görgü Kuralları: Hanımefendi çakması

Sevdiği kişiler: Dedesi, Ghyslaine, Rudeus

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.