İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 02 Bölüm 05
Öğretmenler Toplantısı ve Pazar Günü
Çevirmen: NatsuJun
Kısım 1
6 ay daha geçti.
Son zamanlarda uysallaşmış olan Eris tekrar zıvanadan çıkmaya başladı.
Neden, neden, buna sebep olan kim?
Biraz kaygılı hissediyordum, ama bir şey fark etmiştim.
Hiç tatil arası yok.
Akşam yemeğinin ardından Ghyslaine’i ve ahlak bilgisi hocasını odama çağırdım.
Eklemek gerekirse, ahlak bilgisi öğretmeni malikanede kalmıyor, şehirdeki evinden buraya iş icabı geliyor.
Bu yüzden kahyanın özellikle önceden bildirmesini istedim.
‘Öncelikle tanıştığımıza memnun oldum, ben Rudeus Greyrat.’
‘Adım Edona Leilon, ahlak bilgisi dersinden sorumluyum.’
Elimi göğsüme götürüp gelişi güzel bir selamlama yapıyorum, fakat Edona düzgün bir selamlama ile karşılık veriyor.
Tam ahlak bilgisi dersinin öğretmeninden bekleneceği gibi.
Edona orta yaşlarda bir kadın, yüz hatları iyice belirgin.
Tombul yüzü ve ılımlı görüntüsüne uyan nazik bir gülümsemesi var.
‘Ben Ghyslaine.’
Ghyslaine her zamanki gibi kaslı.Oturmamızı önererek sandalyeleri işaret ediyorum.İkisi oturduktan sonra kahyanın evvelden hazırlamış olduğu içecekleri döküp hemen mevzuya giriyorum.
‘Bugün ikinizi bir sebep için çağırdım, Eris-sama’nın ders programını tartışmak için.’
‘Ders Programı mı?’
‘Evet, şu anki haliyle sabahleyin kılıç eğitimi, öğlenleyin biraz boş zamanı var, akşamleyinse ahlak dersleri görüyor değil mi?’
‘Dediğin gibi.’
Eris’in eğitimini gördükleri arasında Dil, Hesaplama, Büyü, Tarih, Kılıç Eğitimi, Ahlak Bilgisi olmak üzere toplamda 6 ders var.
Modern terimleri kullanmak gerekirse ana dil, matematik, beden eğitimi ve ahlak eğitimi oluyor.
Burada ders saati kavramı yok.Eğitim zamanı genelde üç döneme ayrılıyor, ayraçlarsa kahvaltı, öğle ve akşam yemekleri.
Kahvaltıdan sonra >Ders >Öğle yemeğinden sonra >Ders >Çay vaktinden sonra >Ders >Akşam yemeğinden sonra >Boş vakit.
Şu an için tutulmuş bir Tarih öğretmeni yok, Philip müsait olunca o öğretecek.
‘Ben burada kaldığımdan dolayı akşam vakitleri bile kullanılabiliyor ve şu ana dek bundan yeterince istifade ederek tüm günü değerlendirdik.’
‘Doğru, Ojou-sama’nın dersleri düzgünce ilerliyor ve Lord efendimiz de yeterince ilgileniyorlar.’
Bu doğru değil.
‘Derslerin düzgünce ilerlediği doğru, fakat bir sorunumuz var.’
‘Sorun?’
‘Evet, gün be gün ders görmek Ojou-sama’da bir hayli stres birikmesine sebep olmuş.’
Eris Matematik derslerinde devamlı sinirli bir ruh halinde, birazcık zor soruyla karşılaşınca üzerime çullanıyor.
Bu çok tehlikeli.
Ne zaman ezer geçer beni bilmiyorum.
Bu daha tehlikeli.
‘Şu an için her şey normal olmasına rağmen, ileride kendini kaybedip derslerden falan kaçabilir.’
‘Ehmmm…..’
Edona elleriyle ağzını kapatır ve kafa sallatarak onaylar.
Daha önce hiç ahlak derslerini görmedim ama Eris derslere dikkatini veriyor olmalı.
Edona’nın Eris’i emzirerek annelik ettiğini duymuştum, ama Eris onu neden bu kadar seviyor bilmiyorum.
‘Bu yüzden haftanın bir gününü seçip o gün için hiçbir şey öğretmemeyi teklif ediyorum.’
Ayrıca eklemek gerekirse bu dünya takvim diye bir şey yok, günler ve aylar var ama hafta diye bir kavram yok.
Bir yıl içerisinde bazı günler var tatil olarak, ayrıca Pazar günleri yok.
7 rakamını hatırlaması kolay diyerek kullanıyorum, bu dünyada neden bu kadar özel olduğunu bilmesem de.
Görünüşe göre şanslı bir sayı, kılıç tekniklerinde de 7 seviye var.
‘Ve geri kalan 6 günde Dil, Hesaplama, Büyü, Tarih, Kılıç Eğitim ve Ahlak Bilgisi’nde ilerleyebiliriz.’
‘Bir şey sorabilir miyim?’
‘Buyrun Edona-san.’
‘Eğer dağılımı böyle yaparsam, Ahlak Bilgisi dersleri sadece 3 seferle kısıtlanacak, maaşlar…’
Cidden parayı mı düşünüyorsun! Ama Edona’yı suçlamak istemem, sonuçta ben de parayla çalışıyorum.
Edona’nın ‘Dersler azalacağından maaşlarımızdan kesilecek mi?’ gibi endişeleri var.
Bunu daha önce Philip ile tartıştım ve sorun olmadığını söyledi.
Dahası maaşlar aylık ödeniyor, birkaç ders kaçırılmış olsa bile maaşlar yine de aynı şekilde ödeniyor.
Elbette hiç ders öğretilmezse gelecek ay tekmeyi yiyeceğinin habercisidir.
Bunu sesli dile getirmeme gerek yok değil mi?
Dünyanın işleyişini anlamayan insanlar evvelden paketlenmeli.
‘Elbette ona göre dağılım olmayacak, Dil ve Matematik haftalık iki kez öğretilecek.
Fakat kılıcı her gün çalışmazsan bir anlamı olmaz.Büyü derslerinin hergün öğrenilmesi gerektiğine rağmen, mana kullanmanın da bir limiti var.Bu yüzden kalan ekstra zamanı Dil ve Matematik derslerine ayırdım.’
Daha önce bunu planlamış olmama rağmen öncelikle böyle başlıyor.
‘Bugün X kere su topu kullandım, su topu Y kere yere düştü.O halde hala kaç kere su topu kullanabilirim?’–Böyle bir soru.
Eris ve Ghyslaine’in kullandığı sayılara dayalı bir soru.
Odada aval aval sayılara bakmaya kıyasla daha pratik bir şey kullanıyorum, sonuçta onlara daha yakın geliyor.
Sonuçta ne kadar mana kullandığını göremediğine göre doğru cevabı emin bir şekilde söylemek zor olurdu.
Eh, ne kadar zihinden hesaplama yaparsan o kadar alışırsın, hedefimiz zihinden yapabilmek.
Sessiz sihirli sözler ve fen dersleri yakın gelecekte başlanmak üzere planlanmış halde.
Ama ilk olarak Dil ve Matematik derslerini öğrenmesini beklemem gerek.
‘Sizin için üzgünüm Edona-san, ahlak bilgisi derslere ayda 3 veya 4 ders kadar kesilmek durumunda.’
‘Pekala.’
Edona başını sallayarak onaylıyor.
Ve böylece 1 günde 3 ders olmak üzere 6 günde 18 ders olacak.Dağılım olarak Ahlak Bilgisi 5 ders, Kılıç Eğitimi 6 ders, Dil 2 ders, Matematik 2 ders ve Büyü 3 ders.
Dersler için yeterince zaman yok gibime geliyor, ama genelde aynı şeyleri tekrar üzerine olduğundan bir şeyler düşünürüz.
‘Öğretemediğiniz durumlar olduğunda lütfen haber edin.’
‘Daha açık olabilir misiniz?’
‘Ben her zaman malikanedeyim, boş olduğum vakit ders yapabilirim, o yüzden eğer uzun bir ayrılma durumu olursa benim için sorun olmaz.’
‘Ah, anladım.’
Edona gülümsemeye devam ediyor, gerçekten anlıyor mu emin değilim.
‘Ayrıca her ayın ilk gününde toplantı yapmak istiyorum.’
‘Peki o neden?’
‘Eğer biz öğretmenler uyum içinde olursak, ters giden bir durum olduğunda halletmemiz daha kolay olur.Böyle düşünüyorum.Çok geçerli bir sebebi olmasa bile en azından etkinliğimizi artırır.Yapamaz mıyız?’
‘Yo, sorun değil.’
‘Rudeus-sama bu kadar ufak olmanıza rağmen meğer Eris-sama’nın iyi olmasına önem verebilecek kadar saygılı biriymişsiniz.’
Sanki beni komik buluyormuş gibi hissettim bir an.Aman neyse.
Böylece şansı değerlendiriyorum.
Kısım 2
1 hafta sonra ilk dinlenme günümüz geliyor, Ojou-sama huzursuzca oturmuş kımıldanıp duruyor.
Tüm gün ilk defa boş oluyor.
Philip’i selamladıktan sonra şehirde gezinmeye karar veriyorum, Eris ve Ghyslaine’in kapıda olduğundan haberim yoktu.
‘Nereye gidiyorsun?’
‘Roa şehrinin güzelliklerini keşfetmeye~’
Hey! Öylesine bir pozda yaptım ki.
‘Şehir güzelliği keşfi mi…Yani şehre tek başına mı gideceksin?’
‘Başka birini görüyor musun?’
‘Çok gıcıksın, ben hiç tek başıma dışarı çıkmadım.’
Eris sinirlice yeri teper.
‘Eğer Ojou-sama tek başına çıkarsa kaçırılır, değil mi?’
‘Sen de kaçırılmamış mıydın?’
Ah doğru, ben de kaçırıldım.
Sonuçta ben de Greyrat ailesindenim, benim için de fidye isteyebilirler.
Ama.
‘Eğer kaçırılırsam kendi başıma kaçabilirim.’
Bunu derken sinsice gülüyorum ve Eris yumruğunu kaldırıyor.
Aceleyle kendimi savunma pozisyonuna geçiyorum ama galiba yumruk gelmiyor.
Çok şaşırtıcı.
‘Beni de götür!’
Oh demek öyle.Daha önce hep konuşmadan yumruk gelirdi, Ojou-sama büyüyor.
Tabiki reddetmek için geçerli bir sebebim yok, tek dolanmaya kıyasla iki kişi daha güvenli olur.
‘O zaman hemen çıkalım mı?’
‘Eh, emin misin?’
‘Ghyslaine de bizimle gelecek değil mi?’
‘Evet, görevim Ojou-sama’yı korumak sonuçta.’
Daha toplantıda bile Ghyslaine dinlenme günü kavramını anlamamıştı.
Bu sebepten ötürü bırakalım Eris’in peşinde dolansın.
Aslen görevi muhafız zaten, beklenen bir durum.
‘Beni biraz bekleyin o zaman gidip hazırlanayım, Alphonse! Alphonse!’
Eris’in çılgın gibi malikanede koşuşunu izliyorum, sesi her zamanki gibi kulak tırmalayıcı.
‘Rudeus.’
Ghyslaine’in bana seslendiğini duyunca başımı çeviriyorum, hemen yanımda duruyor.
Başımı kaldırıyorum, neredeyse 2 metre boyu var, sanırım büyüsem bile yukarı bakmak zorunda kalacağım.
‘Kendine çok fazla güvenme.’
Uyarı aldım.
Acaba kendi başıma gidip gelebilirim dedim diye mi böyle diyor?
‘Biliyorum, sadece Ojou-sama’yı daha sıkı çalışmaya teşvik içindi.’
‘Anladım, o halde bir şey olursa seslenmen yeterli, kurtarmaya gelirim.’
‘Hmm, o an gelirse yine kocaman bir havai fişek yollarım.’
Kaçırılma olayını düşündüm.
‘Ghyslaine, Ojou-sama’ya böyle bir şey söylemiş miydin?’
‘Hmm? Nasıl bir şey?’
‘Eğer dediysen seni duyabileceği yerlerde bağırması hususunda bir düzeltme yap.’
‘Mesaj alındı, ama niye böyle dedin?’
‘Önceki kaçırılma olayında Ojou-sama’nın bağırması az daha ölümüne sebep oluyordu.’
‘….Eğer duyabilseydim gelirdim.’
Cidden o gün akıl almaz derecede hızlıydı, eğer bahsettiğimiz Ghyslaine’se ne olursa olsun orada olacaktır, ayrıca kulakları da çok iyi işitiyor.
Dahası Eris yardım için Philip veya Sauros değil de Ghyslaine’i çağırıyor.
Bu kadın o kadar güvenilir.
‘Onu bazı belirli koşullar altında yardım için bağıramayacağını anlatmalısın.’
Sözümü bitirir bitirmez Eris geliyor.Bu dışarı kıyafeti miymiş? Daha önce hiç görmedim.
Elbiselerini övüyorum ama kafama bir tane yumruk yiyorum.
Nerede yanlış yaptım ki?
Kısım 3
Roa şehri Fedoa bölgesindeki şehirlerden en büyüğü, fakat en büyüğü olmasına rağmen Buina köyündeki tüm buğday tarlalarına kıyaslayınca yine de küçük kalıyor.
Şehrin surlarını baştan başa tam tur gezmek sadece 2 saatinizi alıyor.
Burası suriçi bir şehir, etrafında 7-8 metre uzunluğunda olup tüm şehri kaplayan surlar var.
Yeryüzünün yapısından dolayı tam olarak çember şeklinde değil ve uzunluğunu tam olarak kestiremiyorum.
Muhtemelen 30 kilometre civarındadır.
Öyle çok büyük hissettirmiyor, ayrıca etrafı böyle surla çevirili şehir sayısı oldukça azmış.Daha önce herhangi bir suriçi şehirde bulunmamama rağmen, bu kadar büyük bir sur inşa etmenin kolay olmadığına eminim.
Eğer büyüyle böyle bir şey inşa edilebiliyorsa, mutlaka kral veya imparator seviyesindedir.
Yoksa bu baştan sona el emeği insan yapımı mı?
Böyle düşünürken soyluların toplanma bölgesinden çıkıp bir sürü insanın gelip geçtiği açık bir meydana varıyorum.
Uzanan bu bölge tüccarların alanı, soyluların bölgesine yakın olduğundan bir sürü güzel mağaza görebilmek mümkün.
Ayrıca birkaç nadir açık alan tüccarı da görüyorum.
Sıralanmış pahalı birkaç mala göz gezdiriyorum.
‘Hoşgeldiniz genç efendi, genç bayan, buyrun gönlünüzce bakın.’
İtem dükkanındaki Ossan’ın RPG-vari sözlerinin keyfini çıkarıp mallara bakıyorum.
Bir parça kağıda eşyaları kaydediyorum, dürüst olmak gerekirse hepsi birbirinden garip ürünler.
Afrodizyak 10 altın sikke, kaydet, kaydet.
‘Ne yazıyorsun, gram anlayamadım!’
Eris kulağıma kulağıma bağırıyor, o gün kulağım neredeyse sağır olacaktı.
Önüme bakınca farkında olmadan Japonca yazdığımı görüyorum.
‘Sadece hafiften karalayayım dedim, benim anlamama yetiyor.’
‘Sadece ne yazdığını söyle.’
Ojou-sama amma buyurgan davranıyor, eh söylememek için sebebim yok.
‘Bunlar satılan malların isimleri ve fiyatları.’
‘Neden bunları not tutuyorsun ki?’
‘Böyle yapmak internet oyunlarının temelidir.’
‘Net…..ney?’
Galiba söylesem de anlamayacak, o yüzden konuyu değiştirip bir ürünü işaret ediyorum; ufak bir aksesuar.
‘Bak, bunu görüyor musun? Şu tezgah 5 altın sikkeye satıyor, ama burada 4 altın ve 5 gümüş sikkeye alabiliyorsun.’
‘Ohhh, genç efendi gerçekten iyi gözlerin var, sattığım şeyler ucuz değil mi?’
Ossan’ı takmayıp Eris’e dönüyorum.
‘Eris, eğer burada pazarlık yapıp 3 altına alıp da götürüp başka yerde 4 altına satarsan ne kadar kazanırsın?’
‘Hmm, bir düşüneyim, 5-3+4, 6 altın sikke!’
Ah tanrım, ne saydın öyle.
‘Hayır yanlış, doğru cevap 1 altın sikke.’
‘A-anladım!’
Eris başını çevirip somurtuyor.
‘Cidden anladın mı?’
‘Zaten en başından 10 altınımız vardı, şimdi 11 olmuyor mu işte.’
Vayy sonunda anladı.Bir saniye, bu yaptığı toplama işlemi değil mi?
Her neyse, herhalükarda öveyim onu.
Çok gururlu bir şahıs, ancak övgü alırsa gelişiyor.
‘Vayy anlamışsın, vay canına Eris gerçekten çok zeki.’
‘Hmph, tabiki.’
‘Ehm, genç efendi, ona ikinci el deniyor, övülecek bir şey değil bunu yapamazsınız.’
‘Endişe etme öyle bir şey yapmayacağım.Eğer yapmak istersem diğer tarafa burada 4 altın sikkeye sattığını söylerim.Üzerine 1 büyük bakır sikkeyi bilgilendirme ücreti olarak cebe indiririm.’
Ossan oldukça mutsuz bir ruh haline giriyor ve yardım istermiş gibi Ghyslaine’e bakıyor, fakat Ghyslaine şu an söylediklerime kulak vermekle meşgul.
Üstüne laf etmenin zaman kaybı olacağını anlayan Ossan’ın omuzları düşüyor ve iç çekiyor.
Üzgünüm, sadece bakınıyorduk, o yüzden bırak gidelim.
‘Alıp satma işinde bulunmasan bile malların fiyatlarını bilmen gerekir.’
‘Ne olmuş yani fiyatlarını bilince ne oluyor!’
‘Örneğin bir dükkana girmeden malın fiyatını tahmin edebilirsin.’
‘Bu ne işime yarayacak?’
‘Ne işe mi yarayacak?? Ehm, ikinci elden satarsan para kazanırsın…ah, hayır.Peki, sahneyi Ghyslaine’e bırakayım.
‘Ghyslaine, sence ne faydası olabilir?’
‘….Şey, bilemiyorum.’
Hassiktir, ciddi misin? Bilmiyorsun? Gerçekten anladığını sanmıştım.Her neyse, sana öğretmiyorum zaten şu an.
‘Öyle mi, o halde cidden bir yararı olmayabilir.’
Sonuç olarak bu kendimce biçtiğim bir görev, tam olarak sebebini anlamasam da sorun değil.
Bir alışveriş yeri görürsem, önce fiyatları araştırırım.
Her zaman bunu yapmışımdır, o yüzden yanlış olamaz.
Böyle düşünüyor olmama rağmen, ilk defa bizzat fiyatları kontrol ediyorum, o yüzden bir faydası var mı emin değilim.
‘Eğer bir işe yaramama ihtimali varsa, neden hala yapma ihtiyacı duyuyorsun ki?’
‘Çünkü ben gerektiğini düşünüyorum.’
Eris kabullenemiyormuş gibi bir ifade takınıyor.
Her soruyu cevaplandırabilirim diye bir şey yok.
Bazı konularda kendi fikirlerinin olması gerek, başkalarının sana öğretmesi yerine.
‘Kendin düşünmeyi dene, eğer faydalı olduğuna inanıyorsan bak ve öğren, eğer inanmıyorsan istersen bana bakıp eğlenebilirsin.’
‘O zaman sana bakıp gülen kişi ben oluyorum değil mi?’
‘Ahahahahaha.’
‘Niye gülüyorsun!?’
Yine yumruğu yedik.
Etrafımdaki tüccarları gözden geçiriyorum, fakat üst sınıf tüccarların kapısında fiyatlar daha yüksek, böylece vazgeçiyorum.
Kısım 4
Yavaşça şehrin dışına doğru hareket ediyorum ve fiyatlarda belirgin bir oynama oluyor, 5 altın sikkeden 1 altın sikkeye kadar düşüyor.
Hala biraz pahalı, ama artık param yetiyor.
Müşteriler belirgin olarak artmış ve soylulardan maceracılara kadar birçok insan var.
1 altın sikke civarında olduğundan dolayı fiyatlar zar zor da olsa gücüm yetiyor.
Fiyatları not defterime kaydederken gözüme bir dükkan ilişiyor aniden; bir kitapçı.
Dükkana girdiğimde şaşırtıcı derecede ıssız olduğunu fark ediyorum.
Buranın esas olarak erotik kitaplar satan bir dükkan olduğunu söyleyebilirim.
Aynı isimde 2-3 kitabın kapladığı 2 kitap rafı var.
Bir kitap yaklaşık olarak 1 altın sikke, kitaplardan bazıları vitrinli dolaba konmuş.
Ortalama bir kitap 8 altın sikke, en pahalısın ise 20 altınlık etiketi var, bu bu mağazanın en değerli hazinesi mi yani?
Dükkan sahibi beni bir alıcı olarak görmediğinden selamlama tenezzülünde bulunmuyor.
Öngörüsü doğru.
Kitabın isim kartını almamla dükkan sahibinin bana şüpheyle bakması bir oluyor.
Arara, sorun yok kitaplara dokunmadm.
Ayrıca fotografını da çekmedim.
Bir ansiklopedi yaklaşık 7 altın sikke, eğer bir altın sikke ¥100,000 ise, ¥700,000’e ihtiyacımız var demektir.
Evdeki annem, bu nasıl bir saçmalıktır.
Ama beklediğim gibi, ansiklopediler oldukça pahalı gibi.Okunması şart kitap <<Shigu’nun Çağırma Büyüsü>> 10 altın sikkeydi.
Aylık 2 gümüş sikke maaşım bu kitabı almama yetecek miktarı karşılayamıyor.
En pahalı kitap ise <<Asura Hükümdar ve Maiyeti’nin Görgü Kuralları>>, bu kitap benim için hiçbir anlam ifade etmiyor.
‘Bu kadar ilgini çeken ne, neye bakıyorsun?’
Eris muhtemelen bakakalıp hiçbir şey kaydetmediğimi görünce rahatsız olup soruyor.
‘Şey, sadece pek de ilgi çekici olmadıklarını düşünüyordum.’
‘İnsanlar kitapları srvdiğini söylüyor, öyle mi?’
‘Nereden duydun?’
‘Otou-sama’dan’
Philip hmm? Bana ders materyali bakınmam için izin vermesini istemiştim.
‘Kitap almana yardımcı olabilirim.’
Demesi kolay Eris hanım, paran var mı?’
‘Oji-sama bana verir!’
Elbette.Ama bu kadar şımartmak doğru değil.
Almak istiyorsam bile…
Almak istesem bile!
‘İstemiyorum.’
‘Neden!’
Eris somurtuyor, mutsuz olunca hep böyle yapar.
Keyfi kaçmaya devam ederse iblis gibi peşimden koşuşturmaya başlar.
Ama hala sorun yok, hala mantıklı yanları var.
‘Eris parayı her istediğinde saçıp savurmamalı.’
‘Ne demek istiyorsun?’
Eris’in kaşları birleşiyor, anlamayınca sinir katsayısı artıyor.
Son zamanlarda yavaş yavaş Eris’in öfke-metresini takip edebilmeye başladım.
Nasıl söylesem.Sorun buna gelmişken, soylu ailelerinin kızlarına parayı kullanmanın önemini anlatmanın bir manası var mı ki?
‘Şu an Eris’e ders veriyorum, peki ne kadar aldığımı biliyor musun?’
‘….5 altın sikke, değil mi?’
‘2 gümüş sikke.’
‘Çok ucuz!’
Eris cırtlak sesiyle bağırıyor, diğer köşedeki dükkan sahibi bize çok ses yaptığımızı ima ederek bakıyor.
‘Hiç de öyle değil, henüz bir başarı göstermedim ve yaşım ufak, ayrıca benim için oldukça uygun bir iş.’
Üstelik üniversite harçlarımızın yatırılacağı gerçeği var.
‘Ama Ghyslaine 2 altın sikke maaş alıyor.Rudeus bana daha fazla şey öğretmiyor mu?’
‘Ghyslaine’in Sword-Kral seviyesine ulaşmak gibi bir başarısı var.Ayrıca senin korumalığını da yapıyor, bu yüzden maaşı daha yüksek.
Eklemek gerekirse, Boreas Ailesi’nin garip zevkleri.
Eğer onlara kalırsa 「Hayvan ırkından olan kızlar özel muamele görmeli!」 derlerdi.
‘Peki ben olsam ne kadar maaş alırdım?’
‘Büyü bilmiyorsun, kılıç tekniklerin pek gelişmemiş ve bir başarın yok.Ojou-sama’nın maaşı en yüksek değer biçsem yine de 1 gümüş sikkeye varmaz.’
Eris’in nutku tutuluyor, yukarıda geçenlere ek olarak daha önce cep harçlığı almadığını da söylesem iyi olacak.
‘Eğer birine bir şey almak istiyorsan, öncelikle kendi başına parayı hak et, sonrasında düşünürsün.’
‘Anladım…’
Eris pek görmediğim kasvetli bir ifadeyle omuzlarını düşürüyor, her zaman böyle olsa işim bir hayli kolaylaşırdı…
‘Eh, Philip-sama’yla cep harçlığı konusunda konuşabilirsin.’
‘Gerçekten mi?’
Eris başını kaldırıyor, sanki bana olan sevgi-metresinde bir artış hissettim.
Aslında hiç cep harçlığı almamasına rağmen, her dediğini yapmak onu çok şımartmak olur.
En iyisi biraz para verip nasıl kullanacağını öğrenmesini sağlamak.
Birkaç önemli kitabın adını not ettikten sonra kitapçıdan çıkıyorum.
Bir günümü orada burada bakınarak geçirdikten sonra almak istediğim şeyler hakkında artık bir fikrim var.
Kısım 5
Gökyüzüne baktığımda orada süzülen bir şato görüyorum.
Bulutların arasına karışmış, fakat süzülen görüntüsü eminim orada.
‘Vay!’
Gökyüzünü işaret ediyorum ve etrafımdaki insanlar da o yöne bakıyorlar, ardından ilgilerini kaybediyorlar.
Heh? Bunu gördünüz değil mi? Sadece ben mi görüyorum? Gökyüzündeki Şato’yu gören sadece ben mi varım?
ꕥ Castle in the Sky : Laputa’ya gönderme var
Babam bir yalancı mı?
‘Bunu ilk defa mı görüyorsun? Bu 『Zırhlı Ejder Kral』 Perugius’un gökyüzü şatosu.’
Bunu biliyor muydun Bayan….Ghyslaine!
Konuya dönersek, gökyüzü şatosu.
Vay anasını, çok havalı ya~
‘Perugius ne?’
‘Biliyor musun?’
Daha önce bir yerlerde duymuş gibiyim ama hatırlayamıyorum.
‘Ne ki o?’
Ghyslaine yüzünde şaşkınlık ifadesiyle dikkatlice sözlerini seçmeye çalışıyor.
Fakat bu sefer Eris kollarını üst üste birleşirmiş halde her zamanki pozuyla karşıma çıkıyor.
‘Öğreteyim mi?’
‘Lütfen öğretme nezaketinde bulununun.’
‘Pekala! Perugius Demon-God Laplace’ı yenen üç kahramandan biri.’
ꕥ Normalde şeytan ırkı demiştim demon için ama Sword-God stili olduğu gibi bunu da böyle bırakıyorum.
‘O gerçekten çok güçlü, gökyüzündeki şatosundan 12 takipçisiyle birlikte Laplace’ın sarayına hücum etti.’
‘Vay canına, harika.’
‘Mükemmel değil mi!’
‘Ojou-sama bu konularda gerçekten bilgiliymiş, teşekkürler.’
‘Ufufu! Rudeus da hala başarabilir!’
Eğer şimdi terslersem kesin dayak yiyeceğim.Dersimi uzun zaman önce aldım.
Bu sebeple araştırmak üzere geri dönüyorum.
Philip’e danıştıktan sonra bu konuda bilgi içeren buralarda bir yerde kitap olduğunu öğrendim, uzun çabalar sonucu sonunda kitabı bulabildim.
Bir kez daha görünce, bu aslında Buina köyündeki aynı kitap.
<<Perugius’un Destanı>>
Öncesinde peri masalı olduğunu düşünmüştüm, ama görünüşe göre gerçek tarihmiş.
『Zırhlı Ejder Kral』 Perugius, kimse nereden geldiğini ve nerede büyüdüğünü bilmiyor.O sene hiçbir şan şöhrete sahip olmayan genç haliyle, Dragon-God Urupein tarafından Maceracıların Loncası’na getirilmiş, hakkındaki en erken kayıt bu.
Perugius kısa bir süreçte gücünü göstermiş, Dragon-God Urupein, North-God Kaaruman ve İkiz İmparatorlar Migus-Gumis ile parti kurup önüne gelen her düşmanı bozguna uğratmışlar.
Perugius’a küçük kardeş gibi davranıldığından, ona [Beş Ejder Savaşçısı] arasından 『Zırhlı Ejder』 ünvanı verildiği ve Dragon-God’a çalıştığı bilinmiyordu.
Tüm hünerlerini Laplace savaşında çekinmeden kullanmış ve büyüsü ile kendine has 12 familiar oluşturmuştu, bunlar :
Yokluk – Karanlık – Aydınlık – Akım – Yaşam – Deprem – Zaman – Kükreyen Rüzgar – Yıkım – Çılgınlık – Telafi
ꕥ Familiar ilk kitaptaki çağırma büyüsü ile ilgili kısımda geçmişti, familiar denmesinin sebebi bunların bilinçleri ve kendine özgü imtiyazları var, sadece kendilerine verilen tüm emirleri yerine getiriyorlar.
En güçlü familiarları kontrol edip [Kaos Bozan] adındaki gökyüzü şatosunu oluşturarak, Laplace ile ölümüne mücadeleye giriştiler.
Fakat tüm bunlar bile Laplace’ı öldürmeye yetersiz kaldı, sonuç olarak sadece onu mühürlemeyi başarabildiler.
Onun gücünü ve [Kaos Bozan]’ın ihtişamını fark ettikten sonra, 『Zırhlı Ejder Kral』’nın namı yayılmaya başladı.
Asura Krallığı bu kişinin çabalarını taçlandırarak yeni çağın adına karar verdi.
Şu an [Zırhlı Ejder Yılı] birimi kullanılıyor.(Eklemek gerekirse, bu 414. yıl)
『Zırhlı Ejder Kral』 hiçbir krallık için çalışmıyor veya bir bölgeyi yönetmekten sorumlu değil, Gökyüzü Şatosu [Kaos Bozan]’la birlikte dünyayı uçarak dolaşıyor
Kimse hangi amaca hizmet ettiğini bilmiyor.
Ama te 400 sene olmuş, hmm hala yaşıyor mu ki?
Sadece orada burada süzülen boş bir şato değil, değil mi?
Eğer imkanım olursa mutlaka ziyaret etmek isterim.
Kısım 6
Ertesi gün.
Eris’in keyfi o kadar yerinde ki insan şaşmadan edemiyor, belki de dün tüm gün istediğini yapmasının sonucudur.
Ya da belki üst tabaka mağazaları gezmesi onu memnun etmiştir.
Ne olursa olsun, dinlenme gününü koymak doğru bir karardı.
‘Bir dahaki seferi yine beraber çıkalım!’
Diyor Eris her zamanki pozuyla, yüzü biraz kızararak.
Neden yüzü kızarıyor ki?
Öfke? Aşağılanma? Ney? Acaba utanç olabilir mi?
Bu nasıl olur, Eris’den bahsediyoruz!
‘Şey…’
Biraz dertli bir ifade takınıyorum, ardından Eris dişlerini gıcırdatıp belini bükerek elleriyle saçlarını kaldırıp:
‘Lütfen beni tekrar dışarı götür nyan?’
‘Ta-tamam çıkaracağım, seni dışarı çıkaracağım, ama n’olur şunu yapma.’
Aceleyle durduruyorum, gerçekten çok tatlı, kalplere zarar verecek derecede.
Böyle olmasından dolayı talih-metre’m artacak gibi hissettim, ama görünüşe göre talihim yumruklarla ödenecek.
‘Hmph! Anladıysan iyi.’
Eris saçını arkaya atıyor ve saç daha düzelmeden lap diye sandalyeye düşüyor.
‘O halde derslere devam edebilirsin.’
‘Bugün çok enerjiksin ders konusunda.’
‘Çünkü eğer iyi bir öğrenci olmazsam ben dışarı çıkarmayacaksın!’
O- Ojou-sama mantıklı mı konuştu!?
‘Do-doğru, eğer uysal olursan dışarı çıkarırım!’
Kıpır kıpır duygularla bugünün dersini de bitiriyorum.
–Durum–
Adı: Eris Boreas Greyrat
Meslek: Fedoa Lordu’nun torunu
Kişilik: Biraz vahşi
Onunla konuşurken: Biaz dinliyor
Dil: Birçok şeyi okuyabiliyor
Matematik: Çıkarma işlemini biliyor
Büyü: Şu an başlangıç seviyesinde
Kılıç: Sword-God stilinde başlangıç seviyesinde
Görgü Kuralları: Genel selamlama stilini biliyor
Sevdiği kişiler: Dedesi, Ghyslaine
Not
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.