Elementlerin Tanrısı Bölüm 05

[ A+ ] /[ A- ]

Elementlerin Tanrısı- Bölüm 5: Avcı Kartı

Aaron marketin kapısını açmış ve hemen ardından dışarıyı sessizce kontrol etmeye başlamıştı, kısa bir sürelik kontrolün ardından Aaron marketten ayrılmış ve sessiz fakat hızlı adımlarla sokakların arasından ilerlemeye başlamıştı. Aaron’un gitmesi gereken kule ondan 2,5 blok ötedeydi, gidilmesi normal zamanlarda her ne kadar kısa da olsa böyle bir tehlikede hiç de kısa değildi.

 

Aaron her ne kadar yorulmak istemese de hızını küçük bir miktar arttırdı ve koşmaya başladı, yolun her tarafındaki insan cesetleri onun için bile üzücü, kırıcı ve korkutucuydu çünkü Aaron’un önceki hayatında gerçekte tek bir amacı vardı ”insanlığı korumak”.

 

Yaklaşık 1,5 blok sonra Aaron yakınlardan bir ağlama sesi duydu ve her ne kadar gitmek istemese de oraya doğru yöneldi, bir yıkıntının yakınlarına gittiğinde ise küçük bir kızın ölü bir bedenin yanında ağladığını gördü ve ardından ise konuşmaya başladı:

 

”Hey! İyi misin? Burada kalamazsın biliyorsun değil mi? Hemen kuleye yönelmen gerekiyor.” küçük kız kafasını Aaron’a doğru döndürdü ve ağlamaklı bir tonda ”Fakat annem…onu bırakamam.” dedi.

 

Aaron’un kalbi burkulmuştu ve gereğinden fazla üzülmüştü çünkü karşısındaki kız onunla önceki hayatında hissettiği hislerin aynısını hissediyordu, bunu anlamıştı. Eğer ki kimseye yardım etmeyecekse en azından bu kızı burada bırakmayacak ve onu güvenli bir yere ulaştıracaktı.

 

”Bunun ben de farkındayım, bana sorarsan ben de ailemin hayatta olup olmadığını bilmiyorum küçük hanım.” dedi Aaron hafif üzüntülü bir sesle.

 

Küçük kız Aaron’a baktı ve: ”Sen de mi aileni merak ediyorsun?” dedi

 

”Evet, ben de merak ediyorum. Onları şu gördüğün kuleye yönlendirdim fakat bir tehlikeyle karşılaştık, ben canavarlarla savaşırken onların kaçması gerekiyordu.”

 

”Anlıyorum fakat annem?” dedi küçük kız gözlerinden tekrardan yaş dökülürken.

 

”Annen ne yazık ki…” bunları duyan küçük kız kendini daha fazla tutamamış ve ciddi bir bağırmayla ağlamaya başlamıştı.

 

‘Aptal Aaron küçük bir kızı ağlattın, ne kadar aptalsın ya canavarlar sese gelirse? Şu anki halinle onlara karşı savaşamazsın onu da alıp hemen buradan gitmelisin.’

 

”Sanıyorum ki annen seni böyle görmek istemezdi değil mi? Onun hayatındaki en değerli şey olduğuna eminim çünkü ben de annem için öyleyim, bu yüzden hadi gidelim olur mu? Böylece annen seni cennetten izleyebilir.” Aaron’un sözleri küçük kıza dokunmuş olmalı ki küçük kız bir anda ayaklanmış, gözyaşlarını silmiş ve burnunu çekmişti. Ardından Aaron’a doğru koşmuş ve onun elini tutmuştu.

 

”Hadi gidelim lütfen.” dedi küçük kız artık ciddi ve durgun bir ses ile.

 

”Peki.” diye yanıtladı Aaron üzgün bir konuşmayla birlikte.

 

Küçük kız Aaron’un elini sıkı sıkı tutuyor ve azıcık da olsa sessiz bir şekilde ağlamaya devam ediyordu.

 

Bu süre zarfında zaman hızla geçmiş ve Aaron ile küçük kız artık kuleye çok yaklaşmışlardı. Küçük kız ise artık ağlamayı bırakıp aynı zamanda Aaron’un elini de bırakmıştı fakat Aaron’u takip etmeye devam ediyordu. Aaron ise konuştu:

 

”Kule sınırlarına girdiğimizde istersen benim ailemle kalabilirsin, sana bakabiliriz eminim ki seni çok severler.” dedi sevimli ve sevecen bir ses ile.

 

”Evet.” dedi küçük kız yüksek bir olgunlukla.

 

Çok kısa bir zaman geçtikten sonra ise Aaron ile küçük kız kule sınırlarına girmişlerdi, Aaron hemen ailesini aramaya koyuldu.

 

Aaron etraftaki insanların ne kadar kötü bir halde olduğunu görebiliyor ve onlara acıyordu, şu zamanda her ne kadar çok canavar öldürmüş olsa da bunu onların yapamayacaklarını biliyordu. Bir çoğunun ailesi, sevgilileri ve arkadaşları ölmüştü hatta bazılarının evcil hayvanlarının bile katledildiğini biliyordu.

 

Aradan pek bir zaman geçmemişti ki Aaron ailesini uzaktan da olsa görmüş ve küçük kız ile birlikte onlara doğru hızla ilerlemeye başlamıştı, bu süre zarfında ise etraftaki insanlar Aaron’un belindeki kılıcı görüyorlar ve onun nasıl bir insan olduğunu ölçmeye çalışıyorlardı. Tabii bu anlaşılabilirdi çünkü anlattığımız üzere Aaron gereğinden fazla yakışlıklı bir insanda, etraftan böyle bir zamanda bile ilgi ve dikkat çekmesi mümkündü bir de bu kriterin üstüne bir silah kuşanması ve bu silahın halen daha goblin kanı ile kaplı olması onu burada oldukça öne çıkarıyordu.

 

Aaron ailesine yaklaştı ve sesli bir şekilde gülümseyerek:

 

”Anne, baba.” dedi. Aaron’un ailesi direkt olarak kafalarını çevirdi ve Aaron’u karşılarında gördüler, Sean ve Valerie o kadar şaşırmışlardı ki ikisi de ağlıyorlardı.

 

‘Beni gördüklerine çok sevinmiş olmalılar, ikisini de birlikte ağlarken gördüğüm ilk sefer’ diye düşündü Aaron gülerken.

 

Sean ve Valerie, Aaron’a doğru koşup ona sıkı sıkı sarılmışlardı tabii Aaron’un acıyla karışmış sesinin gelmesi o kadar uzun sürmemişti.

”Ah!” bunu duyan Valerie hemen konuştu. ”İyi misin Aaron, yaralanmışsın üzgünüm fark etmedik, seni tekrardan görmenin heyecanıyla bir anda üstüne koştuk.”

 

”Önemli değil anne, oldukça ciddi yaralandım, vücudumdan 5 tane ok çıkarttım yani evet ağır yaralandım denebilir.”

 

Valerie bu sözlere çok şaşırmıştı ve gözyaşları daha da büyümüştü, onun biricik oğlu sırf o ve Sean kaçabilsin diye kendini feda etmişti, ölmemişti fakat ağır yaralanmıştı, ya ona bir şey olsaydı? Valerie o anda zayıflığına lanet etti ve Aaron’a bir kere daha sarıldı.

 

Valerie bu şoku yaşarken Sean’ın dikkatini küçük kız çekti ve konuştu:

 

”Peki ya bu küçüğümüz kim? Bir tanıdığın mı Aaron?” dedi Sean.

 

”Hayır, onu geri dönüş yolunda buldum. Annesi ne yazık ki…”

 

”Anlıyorum, tanrılar yardım etsin.” dedi Sean. Sean’ın böyle bir durumda bile Tanrıya dua etmesi kaçınılmazdı çünkü kendisi ağır bir katolikti, eğer Aaron’un eski hayatında Tanrı’ya inanmadığını bilseydi onunla bir daha asla konuşmayabilirdi.

 

”Ben de düşündüm ki ailemize yeni küçük bir üye katılabilir, tabii halen daha varsa ki devletten habersiz böyle bir şeyi yapamayız fakat ona şu anlık bakmamak için hiçbir neden yok. Değil mi?”

 

”Evet.” dedi Sean.

 

”Peki öyleyse senin adın nedir küçük kız?” dedi Valerie nazik ve şefkatli bir sesle.

 

”Dahlia, Dahlia Joanne efendim.” dedi küçük kız Aaron’un arkasına saklanarak.

 

”Anlıyorum, memnun oldum ben Valerie Dion, buradaki koca adam ise Sean Dion.”

 

”M..memnun oldum bayan Dion.” dedi kız nazik bir şekilde.

 

O anda gökyüzünde bir bildirim daha oluştu, bildirimde seneryonun ilk görevi tekrardan fakat bu sefer büyük bir şekilde ve herkesin görebileceği bir şekilde yazıyordu. Fakat önceki haliyle arasında bir fark vardı, o ise görevin ödülüydü.

 

”Senaryo 1- Görev 1- Hayatta Kal

  Görev Ödülü- Avcı kartı, harita ve tümsel yenilenme.

  Görev Cezası- Ölüm.

  Görev içeriği- Dünyadaki kulelerin herhangi birinin sınırları içine girmek.

  Görev Süresi- 3 saat.”

Görevdeki ödül seçeneği değişmiş ve görevin yaklaşık olarak 10 dakikası kalmıştı, görevin ödülleri fevkaladeydi çünkü haritayı almak için markete neredeyse 1000 altın vermeniz gerekmekteydi ve tümsel yenilenmeyi elde etmek için ise yanınızda en azından S seviye bir şifacı bulunmalıydı çünkü tümsel yenilenme vücuttaki tümör de dahil herhangi bir hastalığı tamamıyla tedavi edebiliyordu. Buradan anlayabiliyorduk ki tanrılar insanların yaşamasını istiyordu. Sanırım Aaron’un onlara olan sitemi onları birazcık etkilemişti ve kule sınırına girebilecek kadar becerikli olan insanların yaşamasını istemişlerdi.

 

Aaron görevin ödülünü görünce sevinmiş ve sabırla son kalan 10 dakikayı beklemeye başlamıştı.

Yaklaşık 10 dakika sonra bildirim parlamaya başlayıp başka bir şeye dönüşmüştü:

”Tebrikler! Görev tamamlandı!”

Bu bildirim ortaya çıktığı anda kule sınırları içerisindeki yaralı olan her canlı iyileşmiş ve ellerine birer kart düşmüştü, Aaron bu kartın ne olduğunu çok iyi biliyordu ve bu yüzden hızlıca karta bakmak için kartı ters çevirdi ve gözlerine inanamadı.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.