Elementlerin Tanrısı Bölüm 03

[ A+ ] /[ A- ]

Elementlerin Tanrısı- Bölüm 3: 100’e Karşı 1

 

”Seni özledim anne.” Bu sözleri duyan kadın bir hayli şaşırmıştı normalde ona çok nadir sarılan çocuk gülümseyen bir hal ile ona sarılıyordu, bu hayatta bir annenin çocuğundan isteyebileceği pek çok şeyden birisiydi sanırım çünkü Aaron’un annesi de gülümsüyordu.

 

”Günaydın Dion” dedi arkadan gelen kalın ses. Bu ses Aaron’un babasının sesiydi, sadece babasının yüzüne bakarak bile Aaron’un bu yakışıklılığı nereden aldığını kesinlikle dile getirebilirdiniz, cüsseli olan bu adam Aaron’un annesine kıyasla çok kaba görünümlü fakat bir hayli de yakışıklı olan bir adamdı. Annesi ise çok da kısa olmayıp cüssesi de bulunmayan narin fakat bir o kadar da güzel bir kadındı.

 

”Günaydın baba.” dedi Aaron nazik bir sesle ve hep birlikte kahvaltı masasına oturdular. Aaron halen daha olan şeylerin şoku ile birlikte yemek yerken bir yandan da saati gözlüyordu, çünkü her şey bugün 2024 yılının Ocak ayının 13’ünde saat 4’de başlamış ve dünya tamamı ile sarsılmıştı. Saat şu an sabahın 9’u idi ve Aaron’un hazırlanmak için oldukça çok vakti vardı.

 

Aaron hızlıca kahvaltısını tamamlamış ve odasına çıkmıştı, zaten 19 yaşında olan Aaron sahip olduğu yüksek zeka ile birlikte okulun saçma olduğuna karar vermiş ve bu yüzden de babasının şirketinde işe başlamanın daha makul olduğunda karar kılmıştı, o yüzden şu anda veya gelecekte okula gitmek gibi bir derdi yoktu.

 

Hızlıca dolabını açan Aaron’un yüzünü büyük bir gülümseme sarmıştı çünkü Aaron küçüklüğünden beri Doğu dünyasına çok yakın bir şekilde hayranlık besliyordu, tam da bu yüzden babasının Aaron’a verdiği 18. yaş günü hediyesi olan uzun doğu stili kılıç, küçük bir bıçak ve bir düzine fırlatma bıçağı dolabın içinde kendi kutularında duruyordu.

 

Aaron önceki hayatında da bu evin yıkıntıları arasında bu seti bulmuş ve hayatının uzun bir süresinde ta ki artık kullanılamayacak bir şekilde zarar görene kadar bu uzun kılıcı ve küçük bir bıçağı kullanmıştı.

 

Aaron hemen o kutuları açmış ve silahları sessiz bir biçimde bilemeye başlamıştı, bileme işlemini yaklaşık 10 dakika içinde bitiren Aaron silahları kınlarına koymuş ve odasının güvenli bir yerine koymuştu, sonuçta bu silahlar bugünden itibaren kullanılmaya başlanılacaktı.

 

Aklında planladığı her şeyi tamamladıktan sonra Aaron derin bir nefes verdi ve saatin 4’e yaklaşmasını dikkatle bekledi. Aaron şu anda zayıftı, henüz bir avcı olmadığından dolayı normal bir goblin ya da bir iğneli fare bile onu öldürebilirdi bu yüzden herkesten daha da çok hazır olmak zorundaydı.

 

”puff…her şey iyi hoş fakat ailemi kulelerden birine nasıl götürebileceğimi bilmiyorum ne yapmalıyım…” Aaron korkuyordu, uzun zamandır tatmadığı ve kaybettiğini düşündüğü korku hissi ailesini kurtarma düşünceleri yüzünden Aaron’u tekrardan ele geçirmiş ve aklını çelmişti.

 

Zaman hızla geçti, 10-11-12-1-2-3 ve saat en sonunda 3:55’e varmıştı. Her şeyin başlamasına tamı tamına 5 dakika kalmıştı. Aaron silahlarını kuşanmış ve alt kata inmişti, Aaron’un bu tür şeyleri kuşandığını gören annesi olayı garipsemiş ve Aaron’a sormuştu:

 

”Doğum günü hediyeni saklayacağını söylemiştin. Ne oldu?”

 

”Size hiç kuşanıp gözükmediğimi fark ettim” dedi Aaron soğuk bir şekilde.

 

”Oldukça güzel görünüyor, sana yakıştı tam bir çinli gibisin.” dedi Aaron’un babası.

 

”Çin değil baba Japon kılıcı bu Japon, kendi aldığın şeyin adını nasıl bilmiyor olabilirsin ki?” dedi Aaron birazcık da iğneleme yaparak.

 

Tam o anda yer sallanmaya başladı, ülkenin her yerinde sirenler çalmaya ve her yerden çığlık sesleri yükselmeye başladı, o anda gökyüzünde bir bildirge çalıştı:

 

”Merhaba sevgili dünya vatandaşları, Tanrı’nın oyununa hoş geldiniz. Dünya’nız oyun yeri olarak seçildi, bu mücadelede Tanrılar hepinizi gözleyecek, sizlere ödüller ve hatta yetenekler verecek. Oyunun birinci bölümü başlamak üzere, yolunuz açık olsun!”

 

Aaron şaşkındı, önceki hayatında ne böyle bir bildirim vardı, ne de Tanrıların onlara yetenek verdiği ve onları gözlemlediği bir zaman.

 

‘Bu ne saçma şey, üstümüze ejderha salmayacak fakat bize güç mü vereceksiniz, önceki hayatımda olan insansal katliamların artmasını mı istiyorsunuz siz!’  diye düşündü Aaron sinirli bir biçimde.

 

O anda bir bildirim herkesin önünde görünür bir şekilde açıldı:

 

‘Senaryo 1- Görev 1- Hayatta Kal’

Aaron hemen görevin içeriğini okudu ve gözlerine inanamadı.

 

‘Bu şerefsizler…önceki hayatımı bir oyun zannederdim fakat bu sefer dünyayı gerçekten bir oyuna çevirmişler. Görev ödülleri mi? Zaman kısıtlaması mı?’

 

Dışarıdan çığlık sesleri gelmeye başladı, Aaron hemen camdan dışarı baktı konuşmaya başladı:

 

”Baba al bu kısa bıçağı, eskiden askerdin değil mi bıçak kullanabiliyor olmalısın.”

 

”Evet fakat neden bıçak kullanmalıyım?”

 

”Dışarda yeşil bir şey var, tahminimce goblin.”

 

”Goblin? Aklını mı sıyırdın?”

 

”Baba, daha demin birisi öldü! Annemi korumak zorundayız.” dedi Aaron. Bunları duyan babası elinde kalan tereddütü direkt olmak şekilde yok etti, onun için eşi Valerie onun hayatındaki en önemli iki şeyden biriydi, onu korumak için değil hayatını tehlikeye atmak kendisini bile öldürebilirdi.

 

Aaron babası Sean’a kafa salladı ve kapıyı yavaşça açtı. Senaryo görevi onlara kulelere gitmelerini söylüyordu, öyle görünüyor ki aynı Aaron’un önceki hayatındaki gibi kuleler güvenli bölgelerdi, insanlar orada barınabiliyorlardı.

 

Aaron kapıyı açtığı anda bir goblin Aaron ve ailesini gördü ve onlara doğru koşmaya başladı. Aaron güçsüz olabilirdi fakat önceki hayatında Ölüm Kıran ve Kılıç İlahı rütbelerine sahipti bu da onun öldürmek istediği her düşük seviye canlının onun elinden kaçamayacağı anlamına geliyordu.

 

Aaron bir hareketle kılıcını çekti ve goblin’in kafasını kesti, goblin kanı Aaron’un her yerindeydi ve kokuyordu. Valerie’nin midesi o kadar bulanmış ve o kadar korkmuştu ki midesini boşaltmaması elde değildi ve bu nedenle kustu.

 

Aaron’un babası da korkudan payını almıştı, her ne kadar eskiden yüksek rütbeli bir asker de olsa bu tür uçuk bir durumda korkmaması elde değildi ve birazcık sarsılmıştı.

 

Aaron’un korkmaması ve sarsılmaması anormal değildi çünkü Aaron kendini bildi bileli her zaman böyleydi, duygularını pek göstermez ve suskundu.

 

Aaron hızlıca annesini kaldırdı ve:

 

”Canım annem, lütfen birazcık dayan sadece 4 blok öteye gitmemiz gerekiyor.”

 

”4 blok? Nereden biliyorsun?”

 

”Haritaya baktım, ayrıca şu kuleyi görmüyor musunuz? Görev içeriğinde kule güvenli bölge diyordu, oraya gitmemiz gerekiyor!”

 

”Ben…anlıyorum özür dilerim.” Aaron annesinin özür dilemesinin kalbini bu kadar acıtacağını fark etmemişti.

 

‘Onları korumak istiyorum, onları korkutmak değil, aptal herif kendine gel!’ dedi Aaron kendi içinden.

 

Üçü birlikte koşmaya başladı, blokları hızlıca ve güvenli bir şekilde geçmeye çalışmak öncelik olacaktı, Aaron önüne gelen her goblini öldürmeye başlamıştı, fakat bir şey yanlıştı.

 

Goblinler! Sinsi küçük şerefsizler, en güçsüz olmalarına rağmen zekaya sahip bazı canavarlardan biriydiler ve bu yüzden güçsüzlüklerini toplu avlanarak atlatıyorlardı ve avlarını hepten yok etmeyi başarabiliyorlardı.Fakat Aaron ve ailesinin şu ana kadar denk geldiği en büyük goblin tayfası 3 kişilikti ve Aaron onları tek başına öldürebilirdi, yine de dikkatli olmalıydı çünkü Aaron’un onları öldürebileceği gibi Aaron’un şu anki hali ile goblinler de onu çok kolay bir şekilde öldürebilirdi.

 

Birden bir çığlık sesi yükseldi ve Aaron ve grubunun önünden bir kadın koştu, ardından arkasını dönüp bağırdı:

 

”KAÇIN!!!!!”

 

Aaron arkasına baktığında çok şaşırmıştı, 100 kadar goblin onlara doğru koşuyordu. Aaron durdu ve ailesine baktı sonrasında ise:

 

”Koşun! Hemen!” diye bağırdı. Ailesi koşmuyordu, onu bırakmak istemiyorlardı, birbirleri haricinde sahip oldukları tek şeyi olan biricik oğullarını nasıl bırakabilirlerdi ki?

 

”Sensiz bir yere gittiğimiz yok!” diye bağırdı Sean. Aaron bu saçmalığa öyle bir sinirlenmişti ki, hayatında ilk defa babasına bağırdı:

 

”BABA hemen!” diye bağırdı Aaron.

 

Babası bu bağırmayı ciddiye alıp Valerie’yi kucaklayıp koşmaya başladı.

 

Aaron emindi, eğer bu kadar canavar buradaysa Durham’da daha fazla canavar olmamalıydı ve bu yüzden kimsenin buradan geçmesine izin vermeyecekti.

 

”Gelin bakalım sizi küçük şerefsizler! Yüzünüze karşı bir!” dedi ve büyük çaplı bir can savaşı meydana gelmeye başladı.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.