Derebeyi Cilt 15 Bölüm 2 Kısım 4

[ A+ ] /[ A- ]

Ainz yalnız olsaydı, [Mükemmel Bilinmez] en etkili çözüm olurdu, ancak bu büyüyü başkalarına yapamazdı. Üstelik Mare de kullanamıyordu, bu yüzden tamamen farklı önlemler almaları gerekiyordu, bu nedenle daha önce canavar çağırmaktan bahsedilmişti.

 

Ainz Envanterinden küçük bir heykel çıkardı; bu bir büyülü eşyaydı.

 

Büyülü Canavar Heykeli ・Cerberus.

 

Daha önce kullandığı “Büyülü Hayvan Heykeli ・ Savaş Atı” ile aynı yaratıcıya ait bir büyülü eşya. Kaslarındaki kabarıklıklara kadar tamamen işlenmiş, hareket hissiyle dolup taşan, muhteşem bir parçaydı adeta bir sanat eseri gibiydi.

 

Ainz onu kullandığında, anında büyüdü ve büyülü canavar ortaya çıktı.

 

Ortaya çıkan şey elbette Cerberus’tu.

 

Köpek ve aslan benzeri üç başıyla ısırabiliyor, jilet gibi keskin pençeleriyle tırmalayabiliyor ve zehirli yılan benzeri kuyruğuyla saldırabiliyordu. Tüm saldırılarına ateş hasarı da eklenebilirdi ve aleve ile zehire karşı tam bir dirence sahipti. Önemli savaş yeteneklerine sahip büyük, yüksek kademeli bir büyülü canavardı.

 

Bu güç, [10. Canavar Çağırma] aracılığıyla çağrılabilen canavarlar açısından konuşulduğunda daha iyi anlaşılabilir.

 

Yine de, Ainz’e eşit bir oyuncuya karşı olsaydı, başa çıkmaları çok zor bir yaratık olmazdı. Bununla birlikte, bu konuda yapabilecekleri hiçbir şey yoktu.

 

Çağrılan bir canavarın rolü, düşmanın zayıf noktasına saldırmak, tuzakları tetiklemek, mevcut hamle sayısını artırmak veya sadece bir kalkan görevi görmekti. Diğer Oyuncuları kendi başlarına yenmeleri için tasarlanmamışlardı.

 

Elbette, Cerberus bir beceri kullanılarak sürekli olarak güçlendirilirse, daha da iyi savaşabilirdi. Örneğin, Ainz’in çağırdığı ölümsüzlerden bazıları Güç Getası takıyordu. Yine de, aynı seviye aralığında dövüş sınıflarına sahip Oyuncularla karşılaştırıldığında, savaş gücü açısından karşılaştırma ne kadar dezavantajlı olursa olsun, inanılmaz derecede uyumsuz olmadıkları veya absürt bir yapılanmaya sahip olmadıkları sürece oyuncuya nadiren bire birde kaybederdi.

 

Ainz’in bir Göz Küresi Cesedi veya başka bir ölümsüz yerine Cerberus’u seçmesinin ilk nedeni, canavar tipi bir yaratığın duyusal yeteneklerinin daha üstün olacağına inanmasıydı.

 

Bir diğer neden de, görme yerine koku alma ve işitme duyuları daha üstün olan bir canavarın Ağaç Denizi’nde algılama konusunda daha başarılı olacağı sonucuna varmış olmasıydı.

 

Cerberus seviye bakımından Fenrir’e yenilebilirdi ama sonuçta onun da üç kafası vardı. Koku alma duyusunun da üç kat daha fazla olduğuna şüphe yoktu—muhtemelen.

 

“Wow.”

 

Mare, daha önce hiç görmediği büyülü bir canavarın önünde belirmesi nedeniyle şaşırmıştı. Tabi ki böyle söylemesinin nedeni güçlü göründüğünü düşünmesi olamazdı.

 

“Gel bakalım, Cerberus. Bizden olmayan birinin yaklaşmakta olduğunun kokusunu aldığında bize haber vereceksin, tamam mı?”

 

“Grr.” diye hırladı Cerberus’un başları. Bu onların heves ve özgüvenini hissettirecek bir hırlama şekliydi. Ainz, hissettiği bu “bize bırakın” hırlamasından hoşnut, gururlu ifadesini Mare’ye gösterdi—ancak o muhtemelen bunu anlayamamıştı.

 

“Peki, bir kokuyu, hisleri kaç yüz metre uzaktan tespit edebiliyorsun?”

 

Cerberus üçlüsü— yani üç kafası da—hareketsiz bir şekilde durdu.

 

“Noldu?”

 

“Ah, Kahretsin!”

 

“Hah?”

 

“Durun!”

 

Ruh hali ve huzursuzluk hissi yüzlerce metreden mi iletiliyordu? Ayrıca, birde aktarılıyor muydu? Ainz’e öyle görünse bile, o sadece reaksiyon gösterebilirdi ve gerçeğin tamamen farklı olması da mümkündü.

 

“-Evet. Senin üç başın var. Fenrir’den daha iyi performans gösterebilirsin, değil mi?”

 

“”Kuuun” diye mırıldandı Cerberus şirin bir şekilde ve karnını ortaya çıkararak yana yuvarlandı.

 

Belki bir köpek yavrusu olsaydı şirinliği takdir edilebilir, hatta belki Ainz o hassas göbeği okşayabilirdi. Ancak karşısındaki Cerberusdu. Açıkça söylemek gerekirse, hiç de sevimli değildi. O devasa gövdesiyle de zaten çirkindi elbette görünüşü de çok korkunçtu.

 

Ainz Cerberus’a bakarken, Mare onun üzerine eğilerek karnını okşadı.

 

“…Hm? Ne yapıyorsun?”

 

Cerberus, karnını ovuşturan Mare’ye aldırmadan yavaşça ayağa kalktı ve kararlı bir ifadeyle Ainz’in sorusuna yanıt olarak “Elimden geleni yapacağım”, “Yapacağım”, “Bu mümkün değil” diye hırladı. Üç farklı duygunun ifade edildiği görülüyordu.

 

Ainz’in odaklandığı nokta ise duyguların üçte birinin olumsuz olmasıydı.

 

“…Bu sizin için çok fazlaysa sorun değil. Deneyip başarısız olursanız daha da kötü olur… En azından etrafımızdaki kokuları alabilir ve bir yabancının yaklaştığını anlayabilirsiniz, değil mi?”

 

Her ne kadar bunu söyleyen Ainz’in kendisi olsa da, o da yüzlerce metrenin imkansız olabileceğini düşünüyordu.

 

“He-heh-heh… En azından o kadarını yapabilirim.”

 

“Bu mümkün.”

 

“Bunu yapabilirim.”

 

Ainz bu yanıtlar üzerine başını salladı.

 

“O zaman başlayabilirsin.”

 

Cerberus bir uluma sesi çıkardı. Etrafındaki havayı koklayarak koku aramaya başladı.

 

Ainz elbette bu emirleri konuşmadan da verebilirdi. [Sessizlik] gibi büyüler kullanıldığında bile çağrılan canavarlara emir verilebilirdi. Çağıran ve çağrılan arasındaki bağlantı bozmak isteniyorsa, son derece gelişmiş “Çağrıcı Karşıtı (Anti-Summoner) Uzmanı” sınıf yapısına ihtiyacınız olacaktı. Emirlerini de sözlü olarak veriyordu çünkü Cerberus ile sadece bakışarak anlaşırlarsa Mare’nin bunu fark edemeyebileceğini düşünüyordu.

 

“Şimdi, az önce söylediğin gibi Mare, bir Yeşil Gizli Ev inşa edelim ve içinde saklanalım. Kimse bizi görememeli.”

 

“Evet!”

 

Mare kendi önerisinin kabul edilmesinden memnun görünüyordu.

 

Aslında Mare’nin önerisi oldukça mantıklıydı.

 

Nihayetinde ne Ainz ne de Mare izlerini silebilecek gizlenme tekniklerine sahip değillerdi. Sonuç olarak, etrafta dikkatsizce dolaşırlarsa, deneyimli bir arazi insanının bir bakışta nerede olduklarını görebileceği ve söyleyebileceği izler bırakabilirlerdi.

 

Dolayısıyla, bu noktadan ayrılmamaları akıllıca olurdu. Sessiz kalmak için druid ve korucuların kullanabildiği [Kamuflaj] gibi bir büyüyü de kullanmak ideal olabilirdi ama burada bu büyüyü kullanabilecek kimse yoktu. Mare şüphesiz bir druiddi ama çok özel bir druid türüydü. Büyüsü kitlesel soykırıma yönelikti ve yardım için eşyalara bel bağlamamış olsa da, birkaç buff türü büyü dışında çok fazla sıradan druid büyüsü öğrenmemiş olması muhtemeldi.

 

Tüm bunlar göz önüne alındığında, Gizli Yeşil Ev’i ortaya çıkarmak ve içinde saklanmak – hareket etmeyerek varlıklarına dair ayak izi veya başka işaretler bırakmayacakları bir saklanma yeri yaratmak – sonuçta en doğru çözümdü.

 

Aura bu kadar çok çalışmasına rağmen sadece onun dinlenmesi uygun muydu?

 

Hayır, elbette, Ainz “iş için doğru adam” deyimini iyi biliyordu. Geçmişte zor bir iş yapmaya mecbur kaldığında kullanılan repliklerden biri olarak duyduğunda bunu araştırmıştı. Sonra Punitto Moe’nun ne dediğini hatırladı:

 

“Çalışkan bir insanın beceriksizliği en can sıkıcı olanıdır.”

 

Yani doğru hareket tarzı bu olabilirdi.

 

Ancak, eğer bu sadece Büyücü Kral olarak işleri emrindeki Kat Gardiyanı’na bırakıyorsa, o zaman bunda herhangi bir terslik yoktu. Peki ama Ainz neden bu yolculuğa çıkmıştı?

 

Yanıt, bunun ücretli bir tatil olmasıydı.

 

Dahası, bunu ilk öneren yetişkin kişi olarak hiçbir şey yapmıyordu ve yanında götürdüğü çocukları çalışmaya zorluyordu, hissettiği suçluluk muazzamdı.

 

Ainz umutsuzluğa kapıldı ve beynini zorlamaya çalıştı ama Aura’ya işinde yardımcı olamıyor ve burada yapmasını gerektirecek hiçbir şey aklına gelmiyordu. Bulabildiği tek mazeret Mare’ye arkadaşlık ediyor olmasıydı.

 

(Bir çocuğa baktığımı düşünerek kendimi kandırmak… sadece kaçmak, değil mi? Aura’ya destek olmak için bulabildiğim tek yol bu. Peki, ne yapmalıyım? Yapmam gereken şeyleri yaptığım için saygı mı görmeliyim… yoksa sorumluluklarını sadece en asgari düzeyde yerine getiren bir yetişkin mi olmalıyım?)

 

Şu anda kendine bir rol bulamayacağını kabul etmeye kendini zorlamalı mıydı?

 

Bu konuda ne kadar düşünürse düşünsün, mükemmel bir cevap bulamıyordu.

 

Umutsuzluğa kapılan Ainz Mare’ye şöyle dedi.

 

“…O zaman Yeşil Gizli Ev’in içinde Aura’nın dönmesini bekleyelim.”

 

“Evet!”

 

Ainz, Mare’nin neşeli yanıtının kendisini biraz olsun rahatlattığını hissetti.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.