Solgun Taht Bölüm 07

[ A+ ] /[ A- ]

“Hm, anlıyorum.”

 

Daichi bir süre Akira’nın dediklerini dinledikten sonra kafasını anladığını gösterircesine salladı.

 

“Şu anda bulunduğumuz yer, birçok katilin toplandığı ve hayatta kalmak için savaştığı yer. Burası bir eğitim yeri, daha doğrusu sınav bölgesi, ne kadar yüksek skor alırsak o kadar iyi ödüller alacağız. Ve bundan sonra başka bir boyut daha var. Orası ise Cehennem’in yeryüzündeki timsali…”

 

“Hızlı kavrıyorsun.”

 

Akira bildiği tüm bilgileri zaman kaybetmeden döküldü.

 

“Ancak anlamadığım bir şey var. Buradaki yüz kişi aynı anda buraya geldi ancak sen bana kıyasla daha fazla şey biliyorsun. Neden?”

 

Akira onun gözlerine bakınca yutkundu. Yalan söylediğinde anladığı için yalan söylemesinin bir manası yoktu.

 

“Solgun Taht’ın bazı kuralları var. Üç gün önce ablam olarak gördüğüm birisi benimle iletişime geçti ve ne olursa olsun Solgun Taht’tan gelen bir mektubu kabul etmememi söyledi. Ne olduğunu bilmediğim için pek anlamadım ancak birkaç gün sonra, bir davet aldım.”

 

“Daveti aldığım gün tekrar ablamı aradım ve bunun ne olduğunu sorduğumda ağlamaya başladı. Sonra onun kardeşi telefona geçti ve daveti kabul ettikten sonra ne yapmam gerektiğini söyledi. Bilgilerim ise buradan geliyor.”

 

O anlatmaya devam ettikçe Daichi istemsizce kafasını salladı. Duydukları hiç hoşuna gitmemişti. Eğitimi geçmek için iki şart gerekiyordu. İlki son yirmiye kalmaktı. Geri kalan seksen kişinin arasından sıyrılarak en tepede yer almak zorundaydılar.

 

İkincisi ise, bir kişiyi öldürmek zorunda olmalarıydı.

 

Aksi takdirde son yirmiye kalsalar dahi eğitimi geçemiyorlardı.

 

Eğitimi geçememek demek, ölüm demekti.

 

“Buradakilerin hepsi katil değil mi?”

 

“Evet, herkes katil. Ben ve sen de dahil. Nasıl olduğu önemsiz veya kim olduğu… Galiba davet alan kişilerin reddetme hakkı yokmuş. Yani karşına nefsi müdafaa yapan genç bir çocuk dahi çıkabilir.”

 

“Hm, hm. O zaman takım olmamız en iyisi olacaktır.”

 

Daichi hançeri beline taktı ve Akira’nın yanına gitti. Ölüm noktalarına nazikçe masaj yaparak acısını ve uyuşturucu etkisini geçirdi. Birkaç dakika sonra Akira canlı bir şekilde ayağa kalktı ve birkaç yumruk attı.

 

Daichi ona hançerini geri verirken Akira gözlerine baktı.

 

“Öldürmek istediğine emin misin?”

 

Daichi gülümsedi.

 

“Madem bundan sonra başka bir yer daha var, orada daha da güçlenmek için sıralamamızı olabildiğince yüksek tutmalıyız.”

 

Doğru! Hümanist veya saf olmanın zamanı değildi. Burada ölemezdi, Tanaka henüz çok küçüktü. Kendini koruyabilecek seviyeye ulaşana kadar onu korumalıydı. Ayrıca kendisi gibi sorunlu bir çocuğu üvey oğlu olarak alan bir yaşlı adam da var.

 

Eğer onların yanında olmasaydı kim yemek yapacaktı? Ya da parayı kim yönetecekti? İkisi de çılgınlar gibi para harcıyordu, emeklilik maaşını ve Daichi’nin kazandığı parayı harcamaları saatler sürmezdi.

 

Bu yüzden ne olursa olsun hayatta kalmalıydı.

 

Vücutlarını ısındırdıktan sonra Akira boşluğa bakarak bir şeyler mırıldandı.

 

「Bir kişi sizinle müttefik olmak istiyor. Onaylıyor musunuz? 

 

“Onaylıyorum.”

 

Müttefiklik isteğini kabul ettiniz.

Watanabe Akira ile müttefik oldunuz.

 

Müttefik olmanın yararları vardı. Örneğin Akira ihanet etmek istediği zaman Daichi önceden niyetini hissedecekti.

 

Daichi duvara dayadığı McMillan Tac-50’yi aldığı anda bir süre düşündü ve tüfeği Akira’ya uzattı. Akira şaşkın bir şekilde tüfeğe baktıktan sonra niyetini anlamış gibi gözleri parladı.

 

“Emin misin?”

 

“Benden daha iyisin değil mi?”

 

“Nereden anladın?”

 

“Fişeği yerleştirirken yüzünde bir küçümseme vardı. Daha doğrusu hor görüyordun beni, sanki yanlış yaptığımı biliyormuşsun gibi.”

 

Akira gülümsedi ve silahı kabul etti. Karşılığında hançerini verdi. Daichi bir şey söylemeden hançeri aldı ve yakın dövüş için mutfak bıçağını Akira’ya verdi.

 

İkili izleyecekleri stratejiyi konuştuktan sonra odadan çıktılar ve yavaşça üst katlara ilerlemeye başladılar.

 

Daichi, Akira’ya kıyasla daha keskin hislere sahip olduğu için önden ilerliyordu. Akira ise onu yakından takip ediyordu. Eğer koridor gibi uzun ve karanlık bölgeler çıkarsa kontrol ediyordu.

 

Böylelikle sekizinci kata kadar bir kişiyle bile karşılaşmadan çıkmayı başardılar.

 

Ancak sekizinci katta, merdivenlere doğru ilerlerken bir ayak sesi duydular. Daichi hançeri çekti ve dikkatle ayak seslerini dinlemeye başladı.

 

On saniye sonra merdivenlerden yaşıtlarında bir genç indi. Uzun saçları yüzüne döküldüğünden ifadesi pek belli değildi. Ancak gece gibi karanlık ve bir uzay kadar boş olan gözleri Daichi’nin kaşlarını çatmasına neden olmuştu.

 

Bu gözler ona oldukça aşina geliyordu.

 

Aralarındaki mesafe yirmi metreden öte değildi.

 

Ama sanki dibindeymiş gibi bir tehlike hissediyordu.

 

“Sanırım birisini öldürmüş.”

 

Akira mırıldanarak nişan aldı.

 

Ancak Daichi hızlıca namlusunu ondan çevirdi ve bir adım atarak yerinden çıktı.

 

Bu gözleri nerede gördüğünü şimdi hatırlamıştı.

 

Gencin vücudu Daichi’nin sesini duymasıyla titredi. Birden kafasını çevirdi ve Daichi’nin gözlerine baktı. Ardından gülümsedi ve ellerini bir kaplanın pençesiymiş gibi açtı.

 

Akira’yı görmüş olmasına rağmen korkuyor gibi gözükmüyordu.

 

Daichi bir sonrakini adımını attığı anda genç panter gibi atıldı ve pençesini savurdu. Daichi bunu bekliyormuş gibi kolaylıkla saldırıyı engelledi ve dirseğiyle karşılık verdi.

 

Crack!

 

Dirseği bir balyoz gibi gencin suratına çarptı ve birkaç metre öteye uçurdu.

 

Bu manzarayı uzaktan izleyen Akira’nın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Çünkü Daichi öyle hızlı dirsek atmıştı ki gözleri ile takip edememişti.

 

Genç yere bastığı anda tekrardan atıldı ve vahşi bir hayvandan farksız saldırılar yaptı. Teknik ya da taktik olmadan, içgüdülere dayalı vahşi saldırılardı. Her biri parçalamak adına yapılmış ve öldürmekten başka bir amaç gütmeyen acımasız saldırılardı.

 

İkili saniyeler içinde onlarca saldırı takası yaptı ancak ikisi de üstün gelemedi.

 

Onları uzaktan izleyen Akira tereddütle namluyu kaldırdı. Daichi isteyene kadar ateş etmemek konusunda kararlıydı ancak işler sarpa girdiği anda vurmak konusunda da aynı şekilde.

 

Ancak ciddi mana da şaşkın olduğu yüzünden okunuyordu. Vahşi gencin hareketleri son derece garip ve tehlikeliydi ancak zamanlaması kusursuzdu. Bunların bilinçli olarak oluşturulmuş bir tarz olduğunu düşünüyordu.

 

Ama onunla savaşan Daichi tamamen farklı düşünüyordu.

 

Yüksek sezi ve mükemmel bir görüş, o gece gibi karanlık ruhsuz gözlerin gücü bunlardı. Kişinin, bir canavar gibi kuvvetli sezgilere ve içgüdülere sahip olmasını sağlıyordu.

 

Bedeli yok değildi tabii. Bu tarz gözlere sahip kişiler tüm duygularını yitirmiş ve beynini sınırlayan zincirlerden kurtulmuş canavarlardan farksızlardı.

 

Bunu nasıl mı biliyordu?

 

Çünkü kendisi de öyleydi. Ancak kendisi böyle bir duruma istediği gibi giremiyordu ve bilincini tamamen kaybediyordu.

 

Moda girmesi için hayati bir tehlike ya da aşırı duygular yaşamalıydı.

 

Tıpkı Hiroyaki ailesini öldürürken hissettikleri gibi. O zaman yarı sezgisel moda geçmişti ki bu bile özel korumaları tek hamlede öldürmek için yeterli bir güçtü.

 

Darbe takası devam etti ve aradaki fark yavaşça kendini göstermeye başladı. Üç dakikanın ardından Daichi’nin kol kasları sızlamaya başladı ve bu hareketler arasındaki akışta sorun çıkardı.

 

Genç bu anı fırsat bildi ve dişlerini Daichi’nin omzuna geçirdi. Aynı zaman da tırnaklarıyla Daichi’nin suratını tırmalamaya ve boğazını ısırmak için fırsat aramaya başladı.

 

Lakin Daichi buna izin vermedi.

 

Vücut gücünü sadece sağ kolunda topladı ve tüm vücut mekanizması üstün bir koordinasyon ile çalıştı.

 

Yumruğu sertçe vahşi gencin midesine indi ve onu metrelerce öteye fırlattı.

 

Genç yere sertçe düştü ve bir daha kalkamadı.

 

“Bitti mi?”

 

Akira yerinden çıktı ve genci incelemek için onun yanına gitti. Gözlemlerine göre gencin işi çoktan bitmişti ve tek yapmaları gereken öldürmekti.

 

Böyle güçlü birisiden kurtulmak gelecekte başlarına çıkacak sorunlardan birisinden kurtulmak demekti.

 

Daichi tam ‘Ona fazla yaklaşma!’ diyecekti ki yerdeki genç vahşice Akira’ya atıldı.

 

Öyle ani ve garipti ki Akira’nın tepki verecek zamanı olmadı. 

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.