Solgun Taht Bölüm 05

[ A+ ] /[ A- ]

Alacakaranlığın huzurlu sessizliği, televizyondan çıkan kadın sesleriyle birlikte bozulmuştu. Temiz ve beyazla sarılmış büyük hastane odasında suratı morluklarla kaplanmış sarı saçlı genç ve onun yanı başında kalın bir kitap okuyan derin bir sessizlik içindeydiler.

Dışarıda güneşin ilk ışıltıları doğan güneşin ülkesine düşmeye başlamıştı. Sokaklara adım atmaya başlayan iş kolikler, dışarıyı araba ve konuşma sesleriyle doldurmayı başarmıştı.

【Son zamanlarda artan cinayet ve kayıp oranları hepimizi derinden endişelendiriyor… Lütfen ara sokaklardan, tanımadığınız insanlardan uzak durun. Ülkemizin geçirdiği zor zamanlarda hep beraber olmak…】

“Ağabey, habere baksana, babam da bundan dolayı gelmiyor olabilir mi?”

Daichi okuduğu kitaptan kafasını kaldırdı ve televizyondaki habere baktı. Ancak hemen ardından tekrardan kafasını kitaba gömdü.

“Endişelerin yersiz Tanaka. O yaşlı adam gençlikten beri barut koklayan bir veteran. Bırak birkaç insan kaçakçısını, NPA’daki ajanlar bile onu haklayamaz.”

“Peki neden birkaç gündür haber alamıyoruz?”

“öncekileri ile aynı sebepten. Bunun ilk sefer olmadığını biliyorsun, belki bir eş bulmuştur ve tatildedir. Ya da özel bir göreve çağrılmıştır. Emekli olsa da eğitim verebilir, ve hatta saha görevlerine çağrılabilir.”

Onları evlat edinen kişi sıradan birisi değildi. Hayatını savaşa adamış birisiydi. Hem Japon Askeri İstihbarat Komutanlığı’ndan emekli bir albay hem de uzun bir süre paralı askerlik yapmış bir savaşçıydı.

Geleneklerine sıkıca bağlıydı ve ülkesi için canını tereddüt etmeden verebilecek birisiydi. Daichi ona bir hayli saygı duyuyordu. Sonuçta bu kadar güçlü olmasının nedeni yaşlı adamın onu eğitmesiydi.

Aksi takdirde bu gücü sokaklarda savaşarak elde edemezdi.

Gücünün arkasında yatan neden askeri eğitimdi.

Daichi’nin cevabının ardından odada tekrardan bir sessizlik oluştu. Daichi bir süre oturduktan sonra kitabını kapattı ve sakin bir ifadeyle ayağa kalktı.

“Bir süre hastane kalmak ve dışarıda gözükmemek senin için iyi olacaktır. Şımarık veletlerin ne yapacağı belli olmaz.”

“Hastane pek güvenli bir tercih değil sanki.”

“Endişelenmene gerek yok. Glenn birkaç kişiyi seni gözlemesi için tuttu. Dava sonuçlanana kadar burada kalman en iyisi.”

“Nereye gidiyorsun?”

Daichi onu saçlarını karıştırdı ve gülümsedi.

“Halletmem gereken bazı işler var.”

Tanaka ona ne yapacağını sormadı, gözlerinin önüne gelen saçı üfleyerek uzaklaştırdı. Onun bu halini gören Daichi tekrar gülümsedi ve eşyalarını aldı.

Tam kapıdan çıkacaktı ki birden durakladı ve Tanaka’ya döndü.

“Bir şey mi oldu?”

Daichi kafasını salladı.

“Hayır, şu kız. Adı neydi? Hito-Hitomi, evet. O kıza iyi bak, seni gerçekten önemsiyor. Ayrıca zengin bir ailesi var. Zengin bir aileye gidersen içim rahat eder.”

Tanaka Daichi’nin ne dediğini anlayınca kızardı. Sahiden Hitomi’nin onun için gözyaşı döktüğünü görünce derinden etkilenmişti. Hitomi onun sürekli takıldığı gruptaydı ancak pek yakın değillerdi. Onun kendisinden hoşlandığı düşünemezdi.

“Onun hakkında ne düşünüyorsun?”

Daichi’nin gözleri parladı. Tanaka’nın içinde nedense bir uğursuzluk oluşmuştu.

Politik evliliğe kurban gitmek üzere olan bir prenses gibi hissediyordu.

Daichi dışarıdan zarif ve alçakgönüllü gözükse de para konusunda çok açgözlüydü. Bu yokluktan kaynaklanıyordu ancak şu anda paraları vardı.

Tanaka kafasını salladı, hayal görüyor olmalıydı.

“Güzel kız ancak düşünmek için zamana ihtiyacım var.”

“Çıkma teklifi ederse ne cevap verirsin?”

“Bilmem, kabul ederdim herhalde. Kötü birisi değil, beni kendine aşık etmesi için fırsat verirdim herhalde.”

“Umarım sözünün arkasında durursun.”

Daichi daha fazla bir şey demeden veda etti ve odadan çıktı. Kapıyı kapattıktan sonra sola döndü ve bir adım sonra durakladı.

“Dediklerini duydun, bundan sonrası sana kalmış.”

Kapının yanında duran sarı saçlı kız derin nefes aldıktan sonra Daichi’ye doğru doksan derece eğildi. Ardından heyecanını dizginleyemeyerek kapıdan içeriye fırladı.

Tanaka’nın şaşkın nidaları odadan çıkmaya başladı.

“Ulan bugün de çöpçatanım ha.”

Daichi mutlu bir şekilde hastaneden ayrıldı ve yarım saat içinde eve vardı. Bugün halletmesi gereken birkaç evrak işi vardı. Glenn için Tanaka’nın kimlik bilgileri, okul kaydı ve birkaç yasal evrak gerekiyordu.

Ayrıca birkaç tane de dosya gönderecekti ki karşı tarafı tehdit edebilsin. Daichi’nin insanları araştırmak gibi kirli bir hobisi vardı. Çevresindekiler hakkında bilgi sahibi olmadan onlara güvenemiyor, kendini tehdit altında hissediyordu.

Sokaklardan gelme bir alışkanlıktı.

Bahçenin kapısını açtıktan sonra kaşları birden çatıldı ve etrafına dikkatlice baktı.

“Tekrardan mı?”

Gözleri taş yolun üzerinde usulca bekleyen siyah zarfa düştü.

Öncekiyle aynı şekil, aynı boyut ve aynı görüntüdeydi. Daichi tam olarak bahçeyi kesen güvenlik kamerasına bir bakış attı ve zarfı yerden aldı.

İçini açtığında aynı garip alfabe ve aynı cümleler ile karşılaştı.

Şüphesiz çok cazip bir teklifti. Tüm dileklerini gerçekleştirecek kudrete sahip olmak. Birçok insan gibi Daichi’nin de aklı ölümsüzlük, tanrısallık ve sevdiklerini hayat geri döndürmeye gitti.

Ancak böyle bir şeye inanmak için ya çok umutsuz, ya da çok aptal olmak gerekiyordu.

Daichi ikisi de değildi.

Ona böyle bir mektup bırakan kişi geçmişini biliyor demekti. Zamanında büyük bir umutsuzluğa kapılmış ve aile özlemi çekmişti. Hâlâ çekiyordu ancak bu, ütopik hayallerde yaşamasına neden olacak veya basit bir tuzağa düşecek kadar değildi.

“Bakalım kimmiş?”

Yaşlı adam eve son model güvenlik sistemi kurdurmuştu. Bundan dolayı güvenlik kameralarından son günlerde kimlerin evine girdiğini görebilirdi.

Hızlıca içeri girdi ve üst kata çıktı.

Üvey babasının odasına girdi ve etrafa bir bakış dahi atmadan direkt bilgisayara oturdu. Ve bugünün kayıtlarını tekrarını izledi.

Sabahın körü olsa da birçok kişi çalışmak için çıkmıştı. Yani bir postacının bırakmış olması kuvvetle muhtemeldi.

Ancak güvenlik kayıtlarına bakınca ifadesi birden değişti.

Yanlış görmediğine emin olmak için geri sardı ve anı yavaşlattı.

Ama yanılmamıştı…

“Yoktan mı var oluyor?”

…davetiye bir anda ortaya çıkıyordu.

Daichi yanlış gördüğüne emin olmak için aynı anı birçok kez, farklı açılardan ve farklı şekilde izledi ancak bir değişiklik görmedi.

Bu yüzden düne, davetiyeyi ilk aldığı zamanın kayıtlarına baktı.

Bu sefer gördükleri neredeyse sandalyeden düşmesine neden olacaktı.

Ama neyse ki kendini sakinleştirdi ve bir koşuda evden çıktı. Hızlıca yan evlerin, karşı bloğun ve evini inceleyen tüm kameraların kayıtlarını inceledi.

İnsanlardan yardım istemek konusunda berbat olduğu için yalandan bir sebeple kaydı satın aldı.

Güvenlik sistemine sızılmış ve kayıtlar bir montajla değiştirilmiş olabilirdi. Onun için birisinin bu kadar uğraşacağına ihtimal vermese de, yoktan var olduğuna kıyasla daha inanılırdı.

“Ha s*ktir!”

Daichi gördüklerine inanamadı.

Gerçekten de yokluktan ortaya çıkıyordu.

“Rüya da olmalıyım.”

Birçok garip hobisi olan birisinin bu kadar garip bir rüya görmesi oldukça olasıydı. Bu yüzden gözlerini kapadı ve uyanmayı bekledi.

Ancak acı duyusunu uyarmak için parmağını kanatmasına rağmen hiçbir şey olmadı.

Yani rüya da değildi.

Halüsinasyona neden olacak şeyler de tüketmiyordu ve hasta da değildi.

“Gerçekten ilahi bir varlığın işi olabilir mi?”

Önceden bilim insanlarının anlayamadığı şeylere tanrıyı alet ettiğini duymuştu. Onların neden böyle bir şey yaptığına anlam verememişti ancak şimdi anlayabiliyordu.

Mantıklı bir açıklaması yoktu.

“Gerçek olabilir mi?”

Birden aklına bu düşünce geldi.

Böyle bir fırsatı kim geri çevirebilirdi ki?

Ancak…

“Böyle bir zamanda gelmesine bakılırsa…”

Kesinlikle masum bir şey değildi. Kuru kafa mührüne bakılırsa son derece kötücül olmalıydı. Ayrıca dileği tüm dünyanın yok olması olsaydı?

Veya sadece kendisine mi böyle bir davetiye mi gelmişti? Kudrete sahip olabilme meselesi de vardı. Yazılanlara bakılırsa davetiyeyi kabul ettiğinde o kudrete sahip olmayacaktı.

Davetiye de yazılandan çıkarabileceği bilgiler son derece kısıtlıydı. Kabul ettiğinde ne olacağı meçhuldü.

“Her halükarda hemen karar vermek doğru olmaz.”

Odasına gitti ve bilgisayarından araştırmalara başladı. Böyle garip ve gizemli bir şeyi izini kaybettirmeden araştırması mümkün olmadığından izini silmeyi unutmadı.

Doğru kelimeleri aratıldığı sürece internette her şey hakkında bilgi sahibi olunabilirdi. Ancak bu düşünce, yaklaşık iki saat sonra Daichi’nin dünyasından silindi.

Hiçbir şey bulamamıştı!

Karanlık internet, derin internet ve hatta sığ internette bile aramıştı ancak bir bilgi kırıntısına dahi rastlamamıştı.

Özel bir yanı olmadığından bu davetiyenin sadece kendisine geleceğini düşünmüyordu.

“Öğrenmenin tek yolu bir yolu var.”

Üvey babasının odasına gitti ve yatağının altından bir kılıç ve siyah bir tabanca aldı. Kılıç üvey babasının özel olarak yaptırdığı son derece keskin bir katanaydı. Silahın türünü bilmiyordu ancak uzun ve mat siyah rengindeydi.

Bu kadarı kendisini koruması için yeterli olurdu.

Son olarak mutfaktan çakmak aldıktan sonra odasına geçti ve perdeleri kapattı. Bilgisayaraının fişini çekti ve kendine alan açtı. Ayrıca kapısı açıktı. Yani bir şey olursa anında kaçabilirdi.

Çakmağı yaktığı anda zarf anında tutuştu ve Daichi onu odanın ortasına fırlattı. Silahını kaldırdı ve bir şey çıkma ihtimaline karşı tetikte oldu.

Tanrı ya da iblise etkili olacağından emin değildi ancak silahsız olmaktan iyiydi.

Tutuşan zarf saniyeler içinde alevler tarafından yutuldu ve birden yok oldu.

Ardından hiçbir şey olmayınca Daichi kaşlarını çattı. Bir süre geçmesine rağmen hiçbir şey olmayınca silahını indirdi ve öfkeyle yeri tekmeledi.

“Aptalca bir şakaya düştüğüme inanamıyorum.”

 Tam bir zaman kaybıydı.

Ancak bir anda midesi bulandı ve başı dönmeye başladı. Odadan çıkmaya çalıştı ama birkaç adım sonra yere yığılarak bilincini kaybetti.

* * *

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.