Seksen Altı Cilt 01 Bölüm 00: Önsöz

 

Çevirmen: Kawaragi

 

Hiçbir insan domuzların İnsan Haklarına sahip olmamasını kötü bir şey  olarak düşünmez. Bu nedenle farklı bir dili konuşan, farklı bir ten rengine sahip, farklı bir ırktan insan şekline bürünmüş bir domuz görürseniz, ona yapacağınız herhangi bir zulüm, baskı veya işkence asla insanlık dışı olarak görülemez.

—VLADİLENA MİLİZÉ, ANILAR

 

 

 

 

SAVAŞ ALANINDA AÇAN KIRMIZI ÖLÜM ZAMBAĞI ÇİÇEKLERİ

 

<Sistem başlatılıyor>

<Juggernaut sistem versiyonu 8.15>

Sağır edici gürültünün ortasında kablosuz bir sinyal bağlantısı yankılandı.

“Sürücü Bir’den( Handler One)  Undertaker’a.  Tabur seviyesindeki tanksavar topçuları ve yakın muharebe avcılarından oluşan düşman önleme kuvvetleri radarda tespit edildi. ”

“Burası Undertekar, anlaşıldı.  Onları buradan hissedebiliyorum.”

“Komutayı daha etkili bir savaş için saha komutanına devrediyorum. Bu topraklarda yaşadığınız için kanınızla ve canınızla şükran duyun ve Cumhuriyeti canınız pahasına koruyun.”

“Anlaşıldı.”

“…Üzgünüm çocuklar. Ben gerçekten çok üzgünüm.”

<İletişim sonlandı.>

<Kokpit mühürlendi.>

<Güç paketi etkinleştirildi. Aktüatör devrede. Ortak kilit mekanizması

yayınlandı.>

<Stabilizatör: normal çalışıyor. FCS: uyumlu. Vetronik: çevrim dışı.

Düşman keşif modu: pasif.>

“Undertaker’den tüm birimlere. İşleyici Bir komutayı bıraktı. Bundan böyle, Undertaker operasyonun komutasını devralacak.”

“Teşekkürler Alfa Lider. Her zaman ki gibi dimi “Azrail( Reaper)”? Ee, korkak sahibimizin*son sözleri neydi?”

(Çn: Kendileri domuz oldukları için Sürücüye çiftlik sahibi( onların sahibi) gibi bir ithamda bulunuyor.)

“Üzgün olduğunu belirtti.”

Para-RAID’in diğer ucundaki ses kahkahalara boğuldu.

“Ha, o beyaz domuzlar asla değişmiyor. Bizi bu şeylerin içine kitleyip savaş alanına sürdükten sonra kulaklarını kapatıp üzgün olduklarını mı söylüyorlar? Canları cehenneme… Tüm birimler onu duydunuz. En azından ölümümüze yürürken yol göstericimizin Bay Azrail olması pekte kötü değil ha.”

“Düşmanla temasa altmış saniye kaldı… Bombardıman yaklaşıyor. Düşmanın bombardıman bölgesini maksimum savaş hızında yarıp geçin.”

“Hadi yapalım çocuklar!”

<Savaş manevraları açılıyor>

<Düşman Birimi Tespiti, Hortlak 1 olarak ayarlandı> <Hortlak  2 olarak ayarlandı> <Hortlak  3> <Hortlak  4> <Hortlak 5> <Hortlak 6> <Hortlak 7> <Hortlak  8> <Hortlak  9> <Hortlak 10> <Hortlak  11> <Hortlak 12> <Hortlak  13> <Hortlak  14> <Hortlak 15><Hortlak ı 16> <Hortlak 17> <Hortlak 18> <Hortlak  19> <Hortlak  20> <Hortlak  21><Hortlak  22> <Hortlak 23> <Hortlak  24> …<Etkileşim: Hortlak  210>

“Delta Liderinden Delta filosuna! Etrafta koşmaya çalışmayın – biz onları buraya getiriyoruz!”

“Charlie Üç! Düşman saat on yönünden saldırıyor! Kaçın – Kahretsin!”

“Yankı Bir’den tüm birimlere. Yankı Lideri KİA Konuşuyor. Yankı Bir komutayı devralıyor”

“Bravo İki’den tüm birimlere. Üzgünüm… Görünüşe göre bu yolun sonu.”

“Alfa Lider’den Alfa Üç’e! Bir dakika daha dayan! Yolumun üzerindesin! Alfa Bir komutayı devral.”

“Anlaşıldı.İyi şanslar Alfa Lider.”

“Teşekkürler… Hey, Shin. Undertaker.”

“Efendim?”

“Sözünü hâlâ hatırlıyorsun, değil mi?”

“…Evet.”

<C1 Sinyal Kaybı>

<Dost Birimler: 0>

İşleyicinin parazitli sesi alacakaranlığın esintisini bozdu.

“T…Birim… İşleyici Bir’den tüm birimlere. Beni duyuyor musunuz? Cevap verin, Birinci Birim.”

“Ünitesinin gövdesine yaslandı -krizalite benzer organik görünümlü bir şey- kokpitin açık tentesine uzandı ve telsizin iletim düğmesine bastı.

“Undertaker’den  İşleyici Bir’e. Düşman önleme kuvveti imha edildi. Düşman kuvvetlerinin geri çekildiğini teyit ettik. İşlem tamamlandı. Üsse dönüyoruz.”

“…Undertaker. K-kaç kişi dönebildi-?”

< İletişim sonlandırıldı.>

Duymak zorunda olmadığı bu aptalca sorunun sonunu bile  duymadan iletişimi kesti.

Kırmızı Zambaklar, akşamın gölgesinde ufukta çiçek açıyordu. Patlayan alevler, kısmen yere çökmüş olan demir canavarların ve dört ayaklı örümcek leşlerinin gölgelerini uzatıyordu, içleri hassas açılardan görülebiliyordu. Dost ya da düşman, onlar için sonuç buydu.

Hiçbir yerde hiçbir canlı görünmüyordu. Nerede olursa olsun, yer ne kadar uzak olursa olsun, görülen  tek şey cesetler ve bu cesetlerin gezgin ruhlarıydı.

Bu savaş alanında onun dışında tek bir yaşam izi kalmamıştı. Olabildiğince uzağa baktı, bulabildiği tek şey, ölümden sonra bile ölülerin cesetleri ve hayaletleri olurdu. Sessizlik rahatsız ediciydi. Tarlaların ötesinde, güneş, yoluna kırmızı, düz ışık huzmeleri saçarak gölgeli bir dağ sırasına batıyordu.

Kızıla boyanmış veya belki de gölgelerle boyanmış bu ölmekte olan dünyada, o ve birimi hâlâ hareket edebilen tek şeydi. Ünitenin uzun uzuvları bir böceğin eklembacaklı bacaklarından esinlenilerek tasarlanmıştı. Renksiz zırhı sayısız yara iziyle süslenmişti ve makas benzeri yüksek frekanslı bir bıçak ve arkaya monte edilmiş bir ana silahla donatılmıştı.

Silüeti sinsi sinsi gezinen bir örümceğe benziyordu ama dört ayaklı yapısı ve sırtındaki top onu bir akrebe benzetiyordu. Kafa sayılabilecek herhangi bir şeye sahip olmayan şekli, savaş alanında kayıp tacını arayan başı kesilmiş bir iskelet cesedini andırıyordu. Havaya tek bir nefes vererek, alacakaranlık rüzgarına karşı soğuyan zırhlı gövdeye yaslandı ve bakışlarını gün batımındaki gökyüzünün ürkütücü parlaklığına çevirdi.

Bir zamanlar uzak bir doğu ülkesinde, kendi hayatına son veren büyük bir kralın metresinin kanından doğan bir çiçekten söz edilmişti. Ya da belki o çiçek, barbarlar tarafından katledilen şövalyelerin döktüğü kan nehirlerinden açmıştı.

Gözünün görebildiği her yerde açmış olan bu ölüm zambaklarının kırmızı rengi, gökyüzünü yakmaya hazır gibi görünen günbatımı altında, çıldırtıcı  derece güzeldi.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.