Oregairu Cilt 10 Bölüm 03

Isshiki Iroha kendini evinde hissediyor.

   

Çevirmen: Forevertr3

   

Ocak ayının ilk üç günün bitmesi demek Yeni Yıl tatilinin de bitmesi demek oluyor.

Tatilde dinlenen annem ve babam eski meşgul hallerine geri döndü ve Komachi de sınavlarına ciddi ciddi çalışıyor.

Evde boş boş dolanan ben ve Kamakura günlerimizi rahatlık içinde geçiriyoruz.

Fakat günleri bu şekilde geçirmek aklını da aynı şekilde rahatlatmıyor. Günlerini boş geçirmeye başladıkça insanlar kendileri hakkında endişelenmeye başlıyor. Tüm ilgini bir takım işlere verip onlarla meşgul olmak seni gereksiz işler yapmandan da alıkoyuyor. İşte bu meşgullükte eğer boş vakit bulduğursan ucu bucağı olmayan gelecekler hayal ediyorsun. Sonra depresyona düşüyorsun. Ahhh, işte bu sebeple ne okula ne de işe gitmek istemiyorum…

Özellikle sayılı günlere sahip bu kış tatilinde bu tür düşüncelere karşı daha hassas oluyorsun.

Çünkü biliyorsun ki içinde bulunduğun bu boş ve tembellik yapman için izin verilmiş zamanın bir sonu var. İçimizden gelen bir ses bize bu tatlı zamanın sonsuz olmadığını söylüyor.

Zaman akıp geçiyor, üzerimize ağırlığını koyuyor. Bu, zamanın açıkça bir sonunun olduğunun mental yükünü oluşturuyor üzerimizde. Acaba NEET insanlar anne ve babalarının yaşlandıkça daha da muhtaç sahibi olduklarını fark edip de böyle mi hissediyorlar… Kotatsuda uzanıp karnımda kedimizi severken bunları düşünüyordum.

ꕥ NEET veya hikikomori zamanlarını odalarının dışına çıkmadan geçiren insanlar.

Fakat ne ilginç ki bu yük seni gerçek bir savaşçı yapıyor. Gerçek ve işsiz bir savaşçı. Zaten konu hakkında ciddi olmasına rağmen “ciddi olma vakti” diyen insanlar işsiz insanlardır ve LN yazarlarıdır. Bu sonuca varılmasının sebebi LN yazarları da işsiz insanlar ile eşit gözle bakılmasıdır. Q.E.D. Veya Spirals: Mantıklı Düşünmenin Bağları demek daha doğru olur.

ꕥ Q.E.D Dedektif içeren bir manga olmanın yanında içinde latin filezofların mantık üzerine görüşlerini açıklayan bir seriymiş.

ꕥ Spirals- Nedenlerin bağları adlı Shounen manga.

Bu düşünceler ile uğraşıyorken fak ettim ki TATİLİN SONUNA  gelmişiz bile.

ꕥ TATILIN SONU- OWARI NO SEKAI(DUNYANIN SONU) adlı rock band grubuna bir gönderme var olabilirmiş. Japoncası OWARI NO YASUMI.

Bugünden itibaren okullar açılıyor.

Fakat düzensiz hayat tarzımdan dolayı sabahleyin çok telaşlandım.

Elimi yüzümü yıkadım, aynaya  bakarak saçlarımı taradım. Soğuk hava ve sudan dolayı uykusuzluk kalmadı.

Neyse… Hadi elimizden geleni yapalım.

ꕥ Bugün de elimizden geleni yapalım(kyou mo ichinichi gambaru zou) Şu sıralarda mangalarında sıkça kullanan bir cümleymiş.

ꕥ  ꕥ  ꕥ

Kış tatilin bitmesiyle sınıfları asi bir atmosfer sarmıştı.

Sınıf arkadaşlarımın “Uzun zaman olmuştu!” veya “Mutlu Yıllar!” gibi hiç yorulmadan selamlaşmalarını yapıyorlardı. Muhtemelen araya tatilin girmesiyle konuşacak çok şeyleri olmuştur. Herkes normal zamanlarda olanlardan çok farklıydı sanki gürültülü enerji ile aşılanmıştılar. Son konuşmalarının üzerinden aradan biraz zaman geçmesindendir herhalde. Yeni Yıl ve özellikle yeni dönemin başladığı zamanlarda oluşan o ender atmosfer…

Ayrıca bu nedenler bir-iki tane ile sınırlı değil.

        Daha sabahleyin ilk dersimizde birbirimize sırayla dağıttığımız o kağıt parçası nedenlerden bir daha olabilir.

Gözlerim o kağıt parçasına dikmiştim ve o sırada öğretmenimizin dedikleri bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu. Kağıdın üzerinde “Gelecek için Kariyer Yolu Anketi” yazıyordu. Bunlar daha önce çok seferinde verilmişti, fakat sanırım bu ikinci sınıfta verilenlerin sonuncusuydu. Üçüncü sınıftaki alacağımız seçmeli dersler olan sayısal ve sözel, bu kağıda yazacaklarımıza göre belirlenecekti.

Beğensek de beğenmesek de bu kağıt ikinci sınıf olarak zamanımızın bittiğine de işaret ediyor.

Bir yılı daha geride bıraktık ve bu sınıfta geçirebileceğim zaman artık çok daha az. Bir yıl yavaş yavaş tükendi ve zamanın ne kadar hızlı geçtiğini şimdi hissediyorum. Eminim ki böyle hisseden sadece ben değilim.

Ocak ayının ilk haftasındayız ve okulun kapanmasına fazla zaman kalmadı. Bu sınıfta harcayabileceğim zaman üç aydan daha kısa bir zaman.

Okulun önemli etkinlikleri çoktan bitti ve Ocak ayından sonraki zaman artık bir daha geri gelmeyecek gibi hissettiriyor. Amacın olmaması ile daha fazla etkinliğin olmaması aynı anlamlara geliyor. Fakat bu mantık, çevrendeki arkadaş canlısı insanların varlığına daha fazla farkında olmana yol açıyor şimdi olan gibi.

Dahası üçüncü sınıfa geçtiğimizde Ocak ayından sonra sınavlara hazırlık bahanesinden dolayı okula gelemeyeceğiz. Yani bu lise hayatımda okulda geçirdiğim son kış olacak.

Ve yine biliyorsun ki içinde bulunduğun bu boş ve tembellik yapman için izin verilmiş zamanın bir sonu var. İçimizden gelen bir ses bize bu tatlı zamanın sonsuz olmadığını söylüyor.

ꕥ  ꕥ  ꕥ

Bu gürültülü atmosfer okuldan sonrada devam ediyordu.

Görünen o ki öğrencilerin bu coşkulu havaları hala sınıftaydı çünkü okul bitene kadar olan konuşmaları onlara yetmemişti. Bunların arasında göze çarpan isimler Hayama Hayato, Miura Yumiko ve gruplarından olan kişilerdi.

Hayama eli çenesinde camdan dışarı bakarken Tobe, Oooka ve Yamato tipik salakça konuşmalarını yapıyorlardı. Ara sıra Hayato da aralarında ihtiyaç duyulan insan olarak o ışığı andıran gülümsemesiyle cevap veriyor.

Onların en yakınındaki komşuları Miura ve diğerleri de farklı bir konuşmaya dalmışlar.

Miura her zamanki gibi parmak uçlarını kullanarak sarı saçlarıyla oynuyordu ve arkasına doğru yaslanmıştı. Elindeki “Gelecek için Kariyer Yolu Anketi” ne bakıyordu.

“Sen ne seçmeyi düşünüyorsun Yui?” diye sordu Miura çaprazında oturan Yuigahama’ya, elindeki kağıdı yelpaze gibi sallar iken.

“Ben… sanırım sözel seçeceğim gibi.”

“Ohh. Peki Ebina sen ne düşünüyorsun?”

“Ben de Yui gibi düşünüyorum. Sen?”

“Ben… düşünüyorum hala.”

Ebina-san Miura’nın önünde oturuyordu ve cevabını verirken gözlüklerini düzeltiyordu. Miura cevabından sonra yanına baktı.

O yönde Hayama’nın grubu vardı.

Miura sanki onları izliyormuş gibi bir süreliğine duraksadı. “…Tobe sen ne seçeceksin?”

Tobe aniden sorulunca şaşırdıktan sonra yanına döndü ve ne sorduğunu anlamadığı için biraz durakladı. Fakat Miura’nın elindeki kağıdı görünce jeton düşmüştü.

“Hee şu kariyer anketi. Bilemem ki ne yapsam diye düşünüyorum hala. Benim ezberim pek iyi olmadığından sayısalı seçerim herhalde.”

“Ne?”

“Ha, senden beklemezdim doğrusu.”

Miura başını ters yöne yarım çevirdi. Yuigahama da çok şaşırmıştı. Evet cidden beklenmedik bir şeydi. Çünkü birçok özelliğiyle Tobe bilimsel şeylerle uğraşabilecek bir insan izlenimi vermiyordu. Sadece bende değil çevresinde bulunan Oooka ve Yamato da ciddi olup olmadığını kontrol ediyordu.

“Sayısal? Ciddi misin?”

“Evet ya öyle.”

Görünüşe göre Tobe söylenenleri pek de iyi karşılamadı. Ağzını bozdu ve kötü tarzda konuşmaya başladı.

“Ne yapmamı istiyordunuz ki ha? İngilizce kelimeleri falan ezberleyecek değilim, sanki oyun falan oynuyor gibi ha.

Hayır, yanılıyorsun. İngilizce hem sayısal hem de sözel için gerekli derslerden biri…

Oooka ve Yamato Tobe’nin daha karar vermek için pek düşünmediğini görünce rahatladılar. Kollarını omuzuna attılar ve mırıltı ile kulağına konuştular.

“Beraber sözel seçelim. Olur mu?”

“Sayısalda üniversite seçiminde falan zorlanırsın.”

“Evet, aynen. Yamato’yu dinle. Sözel ağırlıklı üniversite bölümleri çok kolay böylece birlikte gezmek için vaktimiz de bol olur. Ancak öğrenci olduğumuz için bu kadar çok beraber takılabiliriz ya geleceğini düşün biraz!”

Sanırım Oooka ve Yamato seçimini yapmış ve eğitimlerini devam ettirmek yerine iş bulup çalışmayı tercih etmişler. Yine de bu adamın geleceğini düşün demesi biraz saçma değil mi?

Bu tip ifadeler kullanan insanlar çocuklara öğüt veriyormuş gibi kendini kandırıp işe başladıktan sonrasını düşünüyorlar. Bunlar ileride kalıplaşmış “Keşke okulu bırakmayıp devam etseydim.” moduna girecekler.

Fuhaha! Bu insanlar ömürlerini iş bulma kapısında dilenerek geçirecekler! Şimdiden Fuji Dağı’na çıkmaya başlasalar iyi olur böylece iş mülakatlarında anlatacak iyi bir hikayeleri olur. Diğer bir taraftan ben çalışmak istemiyorum, yani bu konunda benim değerim onlardan daha düşük bile olabilir.

Fakat bu hamle Tobe üzerinde süper etkiliydi.

“Anlıyorum tabi o da iyi bir şey. Hem beni bir çok sıkıntıdan kurtarır.” Tobe kolayca tuzağa düştü. Tobe’nin geleceği karardı!

ꕥ Süper etki ve karardı İngilizce’siyle (Super effect ve blacked out)- Pokemon oyunlarında Pokemon’un Pokemon’a bir tür avantajı sağlayıp daha çok hasar vermesi diğeri ise Pokemon’ların hepsinin savaşamayacak durumda olması durumu.

Fakat Tobe bile diğerlerinin seçeceği bölümü merak etmişti ve herkese sordu. “Peki millet siz ne seçeceksiniz?”

“Hina ve ben sözele gideceğiz gibi. Yumiko hala düşünüyor,” dedi Yuigahama.

Tobe ensesine kadar uzanan saçlarını salladı ve Ebina-san ne yapıyor şuan diye ona baktı.

“Oh cidden ama ben de sözel seçeceğim!”

“Fakat duyduklarıma göre sayısal alanda iş imkanı daha çok. Ben sayısalın daha iyi olduğunu düşünüyorum. Hem Periyodik Tablodaki tüm elementleri kimyasal reaksiyona falan sokarsın.”

Ebina-san ilk başta ciddi ciddi başlamıştı konuşmasına fakat son cümlesinde “gufufu” tarzında çürük gülüşünü gösterdi.

“…Ah, Anladım şimdi. O da olur tabi. Aynen he aynen.”

Hayır hayır, anlamadın. Tobe her ne kadar onaylıyor şekilde başını sallıyor olsa da Ebina-san’ın koruma bariyerleri her zamanki gibi kuvvetli.

Bir şeyleri normal olandan farklı kılan şey herkesin nasıl davrandığıdır. Normalde Ebina-san’ın başına vurarak onu kontrol altında tutan kişi şimdi hiçbir şey yapmıyordu. Buradaki tuhaflığı fark eden Ebina-san Miura’ya baktı.

Miura aklını yitirmiş gibi Hayama’nın olduğu yöne bakıyordu, Tobe ve diğerlerinin konuşmalarına bile aldırmıyordu.

“…Peki ya sen Hayato?” diye sordu Hayama’ya bunca zamandır konuşmaya katılmayan Miura.

Hafiften omuzlarını silkti ve esprili bir gülümseme ile konuştu. “Ben… şuan aklımda farklı şeyler var.”

“Hmmm…”

Miura ilgisizce davrandı ve gözlerini Hayama’dan kaçırdı. Ondan beklenmedik bir tutum ile yüzü daha fazla soracağı varmış olduğunu gösteriyordu. Ancak  Hayama kısa cümlesi ve o gülümsemesiyle konuyu kapatmıştı bile. O tarz bir gülümseme ile Miura sözlerini yutmuştu, bir kelime daha edemedi. Konuşmaları bu şekilde bittiğinde Tobe atıldı.

“Hayato-kun ne seçtiğini söylesene ya? Ona göre ne seçeceğime karar vermem lazım.”

“Ne seçtiğimi duyunca eline ne geçecek. Eğer ciddi ciddi düşünmezsen pişman olacaksın.”

Hayama’nın dedikleri çok mantıklıydı.

Benim “seni alakadar şeyleri kendin karar ver” gibi abartılı bir şey demeye niyetim yok. Bir başkasının verdiği cevaplar ile kendi kararlarını belirlersen ve işler iyi gitmezse o insanı suçlar durursun. Umutsuzca hayatının suçlusunu arayan birine dönüşürsün. Eğer cevabı veren sen olsan dahi karşındaki insana karşı kıskançlık duyarsın. Bu uzlaşma tutumu ve aldatma kesinlikle cana yakın yaklaşımlar olamaz.

Tobe Hayama’nın verdiği öğütten dolayı “ehh”, “ughh”, and “ueeey” gibi bocaladı fakat ikna olmuş gibiydi.

“Her neyse sanırım biraz daha düşünsem iyi olacak.” diye mırıldandı Tobe. Diğerleri de bundan sonra konuşmadı.

Tartışılınabilinecek konular bittiğinde üzerilerine bir sessizlik hakim oldu.

Oooka bir şey daha yeni aklına geliyormuş gibi aniden Hayama ile konuştu. “Hayato-kun cidden Yukinoshita-san ile çıkıyor musunuz?”

“Ne?”

Miura dahil herkes ağızları açık sekilde şaşkına döndü. Benimki de öyle. Aniden neler saçmalıyorsun Oooka? Doğru olmasının imkanı yok. Muhtemelen… Yani olamaz herhalde, değil mi? Aynen olamaz…  

Oooka beklenmedik şekilde topu ortaya attı. Zaman her ne kadar devam ediyor olsa da o an durmuştu sanki.

“Huuuuuuuh!?” Miura gürültü ile yerinden kalktı.

Geri kalan sınıf arkadaşlarım meraklı gözlerini onlara dikti. Tüm sınıf sessizliğe büründü.

Herkesin ilgisi üzerinde olan Hayama, Oooka’ya baktı. “Kim dedi böyle akıl almaz saçma bir şeyi?”

Sesindeki vurgusu çok keskindi.

Hayama normalinden farklı bir moda büründü. Oooka şaşkınlıktan dilini yuttu. Hayama’nın o bakışları sessizliğe bile izin vermiyordu.

Hayama’nın bu modunu daha önce de görmüştüm. Sonbaharın sonlarına doğru Orimoto ve arkadaşlarıyla dışarı çıktığımızda da böyleydi.

Hayama’nın gözlerindeki kıvılcımın yaptığı baskı ile Oooka telaşlanarak soruya cevap verdi.

“Şey… bir dedikodu… Kış tatilinde birileri ikinizi beraber görmüş gibi bir şey sanırım…” diye cevap verdi Oooka zorlukla.

Hayama bir nefes verdi, gözlerini keskinleştirdi ve ağzını üste doğru büktü. “He o mu? Özür fakat pek anlatılacak bir şey değil. Biz sadece ailevi nedenlerden dolayı orada beraberdik. Ve de bu dedikodu doğru değil. Değil mi Tobe?”

Her zamanki gülümsemesiyle Hayama, Oooka’nın omuzlarını sıvazladı ve berrak bir ses ile Tobe’ye sordu.

“Ah…. Evet, aynen! Aynen öyle!”

“Değil mi?”

Olumsuz cevap vermeye engel olan bu tutum ile Oooka ve Yamato onayladılar.

“E-Evet, aynen! Saçmalık bunlar!”

“Aynen dedikleri gibi.” Hayama şaka yapar gibi Oooka’yı başından dürttü.

Nereden bakarsan bak bu erkekler arasında geçen bir konuşma. Dürtüldükten sonra Oooka da gerekilen şekilde rolünü oynadı ve sınıf eski umursamaz haline geri döndü.

Hayama çantasını aldı ve ayağı kalktı.

“Bizim kulübe gitmemiz lazım. Anketimi öğretmene verdikten sonra oraya gideceğim.”

“Tamamdır.”

“Tamam biz de yola düşelim.”

Onaylarca neşeyle arka arkaya önce Tobe sonra Oooka ve Yamato ayağa kalktı. Miura ve diğerlerine “görüşürüz” deyip vedalaştılar ve yürümeye başladılar.

Miura sessizce arkalarından gitmelerini seyretti. Hafiften dudaklarını ısırdı ve yine tırnaklarını kullanarak o uzun saçlarıyla oynamaya başladı.

Yuigahama nazikçe ellerini onun omuzlarına attı. “Merak etme. Hem ben de oradaydım.”

“Ciddi misin?” diye sordu Miura telaş içinde.

Yuigahama güldü. “Sandığın gibi değil. O gün alışverişe çıkmıştım ve sonra Yukinon’un ablasına denk geldim. Ya anlaşılan Yukinon’un ailesi ile Hayato-kun’un ailesi birbirlerini tanıyorlarmış. Yeni yıl selamlaşma planları varmış o gün. Yukinon da oradaydı.”

Bu nasıl bir açıklama şekli… Sanki çocuğa bir şeyler anlatırmış gibi…

Ebina-san başını eğdi ve açıklamayı biraz daha toparladı. “Anladım. Onlar ailevi işlerinden dolayı o gün oradalarmış ve birileri onları görüp  bu dedikoduyu yaymış.”

“Şey… muhtemelen öyle.”

“Hayato-kun ve Yukinoshita-san toplulukta bile çok öne çıkan insanlar. Bu sebeple insanlarda böyle izlenim oluşuyor.”

Konuşmalarına bu noktaya kadar kulak misafiri olduktan sonra ayağa kalktım ve sınıfı terk ettim.

ꕥ  ꕥ  ꕥ

Bu konuşmalar okulun koridorlarına bile yayılıyormuş.

Okul tatilden hemen sonra açılmıştı ve bazı okul eşyaları oradan oraya sürükleniyordu adeta. Bu sebeple normalde boş olan bu koridorlar öğrenci trafiğine maruz kalmıştı.

“Duydun mu? Hayama-kun ile anlatılanları.”

“Evet ya. Doğruymuş gibi görünüyor, değil mi?.”

Hemen yanımdan geçen kızlar daha öğreneli fazla zaman geçmemiş gibi dedikodusunu yapıyorlardı.

Ebina-san’ın dedikodular hakkında sınıfta dediği gibi; bir takım bilgiler birbirlerine uydurulup birleştiriyorlar sonra kafalarına göre hikaye yazıyorlar daha sonra eğlence malzemesi olarak oraya çıkıyorlar en sonunda da yok oluyorlar.

Beni ilgilendiren bir hikaye bile değil, fakat sanki dedikoduyu defalarca beynimde duyuyormuş gibi rahatsız edici bir his uyandırıyordu.

Bu rahatsızlık, istedikleri gibi ismini bile bilmediğim insanların hakkında dedikodu yapanların doğasındaki isyandan kaynaklanıyor.

Bunun gibi dedikodunun hakkında sıkıntı olan nokta; bir kişiden bir diğerine anlatırken kendileri lekelenmiyor olması.

Çünkü eğlenceli buluyorlar, çünkü herkes bu gibi şeylere merak duyar, çünkü o ikisi toplum içinde bile öne çıkan insanlar. Bu sebeple dedikodularını yaymayı normalmiş gibi görüyorlar. Kimse bir açıklama yapmıyor ve günün mevzusu oluyor. Kimse doğruluğunu bile kontrol etmeden sorumsuz şekilde yanlış bilgileri yayıyorlar. Birilerine ne kadar sorun yaratacağından habersiz olup, sorulduğunda “sadece dedikodu” diyerek geçiştiriyorlar. Bu insanlar arka planda durup işler kendilerine göre gittiği sürece sadece konuşuyorlar. Tersi olduğunda ise sanki büyük bir kitlenin sıradan halkı gibi davranıp “sadece dedikodu” diyebiliyorlar.

Sadece bunları düşünmek bile tamamen mide bulandırıcı. Eğer işler böyle yürüyorsa, birilerinin arkasından konuşulanları duyması bile bundan daha iyidir.

Kendimi bu düşüncelerin arasında bulurken arkamdan gelen birinin ayak seslerini duydum. Arkamda duran kişi her zamanki neşesiyle Yuigahama’ydı. Hafiften yavaşladım ve Yuigahama da hemencik yanıma geldi.

Yuigahama yanıma geçti, çantasıyla sırtıma vurdu. “Niye bensiz gidiyorsun ki?”

“Ne bileyim, konuşmanız devam ediyordu…”

Ayrıca seninle kulübe beraber gidelim diye söz vermedim… Aralık ayında kulübe beraber gidelim demiştik. Sanırım Yuigahama bunu hala devam ettiriyor.

“Konuştuklarımızı duydun mu? Şey işte… Yukinon ve Hayato-kun ile olanı.”

“Cidden çok gürültü yapıyordunuz…”

Sadece konuşmaları da değil, Miura ayağa bile kalktı ya… O sırada sınıfta bulunan herkes sizi izlememiş miydi?

“Her neyse dedikodu dedikodudur. Doğru değildirler.”

“Ben de öyle düşünüyorum, fakat…” derken sonunda durdurdu kelimelerini Yuigahama  ve başını kaldırdı. “Fakat merak ediyorum bir gün bu dedikodular Yukinon için doğru olabilirler. Hayato-kun içinde.”

Hayal etmeye çalıştım fakat aklıma doğru düzgün bir şey gelmedi. Yukinoshita’nın nasıl olabileceğini biliyoruz, fakat Hayama’nın romantik bir ilişkide neler yapacağını hayal edemiyordum.

İçimden geçenleri söyledim. “Açıkçası hayal etmesi zor… Yukinoshita’nın birileriyle çıkması.”

“…Neden?”

“Ne demek ‘neden’…?”

Öyle meraklı gözlerle bakıyor olsa da sanırım ben kaybettim. ‘Sebep’ benim için de tamamen açık olması gerekirdi.

“Ona soracak olursan birileriyle çıkmak… bilirsin…” dedim.

Yuigahama suratını ekşitti. “Ahh , anladım, sanırım. Öyle ya. E-Evet.”

“Değil mi?”

“Mmmm… Hayır, hayır, hayır öyle demek istemedim. Fakat reddediyor da değilim…” Yuigahama ellerini tutuyorken mırıldanmaya devam ediyordu.

Konuşurken zaman geçmiş koridorun sonuna gelmiştik. Ve sonra kulübün kapısının önüne gelmiştik. Kapıya elimi uzatmadan önce boğazımı temizledim ve sesimi alçalttım.

“Her neyse, sakın bunu kulüpte söyleme.”

“Ne? Neden?”

“…Çünkü sana çok sinirlenir o zaman.”

“…Evet öyle!”

Birbirimizi tanıyalı neredeyse bir yıl olacak. Neler olabileceği hakkındaki varsayımlarıma göre, Yukinoshita’nın mutlaka sinirleneceğini düşünüyorum. Eğer gereksiz bir dedikodunun malzemesi olduğunu öğrenirse eminim ki sinir küplerine biner.

Odaya girmeden önce Yuigahama ve ben birbirimize bakıp onayladık. Sonra kapısını birlikte uzun bir süredir açmadığımız o odanın kapısını açtım.

ꕥ  ꕥ  ꕥ

Odanın içi sıcaktı. Bir derin nefes aldıktan sonra her zamanki yerime oturdum.

Önümdeki masanın üzerinde Yuigahama’nın hazırladığı ve dört parçaya bölünmüş büyükçe bir pasta vardı.

“Doğum günün kutlu olsun!”

“Tebrikler.”

“Tebrik ederim!”

Hepimiz doğum gününü kutladık ve  Yukinoshita utançtan ne yapacağını şaşırdı.

“T-Teşekkürler… Şeyy, yanında çay yapsam iyi olur,” dedi Yukinoshita. Oturduğu sandalyeden kalktı ve neşe içinde çayı hazırlamaya başladı. Sandalyenin çekiliş sesiyle beraber şaşkın bir “ohhh” sesi duydum.

“Yukinoshita-senpai demek doğum günün 3 Ocak. Bu arada benimde doğum günüm 16 Nisan senpai.”

“Hangi gün olduğunu sormadım bile…”

Sen niye buradasın yine…?

Şüphe içinde başını kaldırdı ve soluk sarı rengindeki saçı sarsıldı. Okul üniformasının altına giydiği hırkası kollarından sarkıyordu. Küçücük elindeki kaşık ile dudaklarını aç gözlü gibi kapadı.

Isshiki Iroha’nın burada Gönüllüler Kulübü’nde olması, dünyadaki en doğal bir durumdu.

Pastanın dört parçasından biri ile bir plastik bardak aldı ve çayını içti. Onun adapte olma yeteneği çok mu yüksek? TOKIO’nun bir üyesi falan mı acaba? Yalnız başına bir adada bile yaşayabilirmiş gibi görünüyor…

ꕥ TOKIO – Uzun haliyle “tekiouryoku”. Bu topluluk ıssız bir adaya götürüldüğünde adapte olmaları çok yüksek olmuş olan insanlardan oluşuyormuş.

Isshiki çayını yudumladı ve hırkası sarkan elleriyle plastik bardağı kavradı.

“Bu arada lütfen beni de tapınak ziyaretlerine çağırın!”

Neden çağıracakmışım ki?”

Ayrıca seninle iletişime geçebileceğim bir yol yok. Yoksa telepati gibi bir şey yapmamı mı bekliyorsun? Bunlar ile ilgilenen herhangi bir servis yok ki. Yoksa olduğunu mu söylüyorsun? Yoksa bunu benim kartvizitimi öğrenerek mental olarak yanımda olma stratejin için bir şans olarak mı görüyorsun? Yazık sana! Ben böyle bir tuzağa düşmem! Biliyorsun ki ben Hachiman’ım, karşısındakinin mezarını kazacak kadar derin düşünmeye kadar her şeyi biliyorum!

Çok derin düşünüyordum, fakat Isshiki fazla üzerinde durmadı.

“Diyorum ki herkes tapınak ziyaretine gider, değil mi? Yani çok açık ki Hayama-senpai de orada olacaktır.”

“Hayır, geçen gittiğimizde bizimle değildi…”

“Öyle mi. O zaman sormadım varsay,” dedi Isshiki. Yüzünü çevirdi ve muhabbeti öldürdü. Iroha ga Kill! Tek vuruşta bir şeyleri öldürmek… Buna benzer bir his veren tek şey anime izleyicileri ve Adam Öldüren Battousai.

ꕥ Bknz: Anime: Akame ga Kill.

ꕥ Adam Öldüren Battousai- Rurouni Kenshin’in takma adlarından biri. Bu adam bir anime karakteri.

Isshiki’nin duyguları tamamen anlaşılır. Miura ve diğerleri oradaysa Hayama’nın da orada olacağını düşünmesini anlayabiliyorum.Anlamadığım kısım Isshiki şuan niye bizim kulüp odamızda.

“Peki neden geldin buraya?”

“Şey, demek istiyorum ki, öğrenci konseyinde şu an yapılacak bir şey yok.”

“Orada olmasa da başka yerlerde var. Kulübüne falan git. Oranın menajerisin, değil mi?” dedim.

Isshiki hafifçe omuzlarıma vurdu. “Ya, ya ne olacak burada dursam? Tabi şimdi aklımda geldi ben aslında Noel’de burada bıraktığım çantamı alacaktım.”

“Bunu şimdi uydurdun.”

Öyle bir gerekçe salladı ki uydurduğu çok belliydi.

“Haa…”

Yukinoshita bir nefes verdi ve hemen yanındaki Yuigahama güldü. Aman tanrım, Irohasu...Herkes öyle bir şaşırdı ki gören JAPONYA’nın Aguirre’si olduklarını zannedecek. Fakat Isshiki istifini bile bozmadığını görünce onu Keroyon benzeri bir oyuncak yapmak ve eczanenin önüne koymak istedim.

ꕥ Javier Aguirre şu anki Japon futbol takımının menajeri.  Japonca’da şaşkınlık “akire” ve adamın adı “agiire” kelime oyunu.

ꕥ Keroyon-Kurbağa maskot. Japonca’da soğukkanlı kalmak “kekori” demek. Kelime oyunu.

Bunu tuhaf bulan herkes ona baktı. Isshiki artık soğumuş olan çayını kafasına dikti ve ne yaptığının farkında değilmiş gibi devam etti.

“Ah bu arada.” Isshiki birden konuştu ve Yukinoshita’ya baktı. Yukinoshita tepki olarak başını ona çevirdi ve Isshiki güldü. Sonra çok çirkin bir şey söyledi. “Yukinoshita-senpai, sen Hayama-senpai ile çıkıyor musun?”

“Buyur?” Yukinoshita başını neredeyse doksan derece olacak şekilde biraz daha ona doğru çevirdi.

Bu kız bu kadar kolay nasıl mayına basabiliyor…? Ne bu Ölümcül Tuzak mı…? Hiç bir şey araştırmadan direk yanına geldi ve sordu bir de. Sanki beyzbolda Masakari stili bilen eski atıcı tipindeki oyuncular gibi topu hiç göstermeden olabildiğince hızlı atmaları gibi.

ꕥ Ölümcül Tuzak- İçinde çokça mayın olan bir film.

ꕥ Masakari Stili- Japon Beysbolcu Chouji Murata’nın topu fırlatma şekli.

Hayır burada Isshiki’den bahsediyoruz. Sorduysa eminim kasıtlı yapmıştır. Ve bugün kulübümüze gelmesinin sebebi, bu dedikodunun gerçekliğini öğrenmek için olmalı.

“Isshiki-san…”

Yukinoshita’nın sesi buz kesiyordu. O kuzey kutup ışıklarıyla kaplı gülümsemenin ardındaki gözleri Kuzey Kutbu’ndaki oyulmuş buzlar kadar saydamdı.

Isshiki karşı karşıya kaldığı bu yüz ifadesinden dolayı omuzları ve sesi titredi.

E-Evet!” Isshiki aniden cevap veriyormuş vücuduyla geri çekildi ve sonra arkama saklandı.

Hey kızım, insanları kalkan olarak kullanma.

Yukinoshita omuzlarımın arkasına saklanan Isshiki’ye döndü ve ona dik dik baktı.

“…Tabiki doğru değil.” Yukinoshita net bir şekilde yalanladı.

Isshiki başıyla onayladı. “Evet, doğru! Yani ben de mümkün olduğunu düşünmemiştim! Fakat böyle dedikoduları duyunca meraklanıyor insan.”

“Dedikodu?”

Bunu tuhaf karşılayan Yukinoshita bana ve Yuigahama’ya baktı.

“Ahh,şey, sanırım bazı insanlar bundan bahsediyordu…”

“Hani bilirsin en son dışarı çıktığımızda, ikinizi bir arada gören birileri olmuş ve yanlış anlamışlar.” dedi Yuigahama.

Yukinoshita derin bir iç çekti, bıkkın görünüyordu. “Anladım. Böylelikle şüphelenmişler.”

Yani biz lise öğrencileri için aşk mevzuları önemli bir eğlence kaynağıdır. Hayama ve Yukinoshita gibi iki göze çarpan insanın bir arada görülmesi daha da şüphe uyandırıyor.

Isshiki Hayama’dan hoşlandığı için onun bu dedikodu hakkında soru sorması tuhaf bir durum değil. Isshiki’ye baktım, başını eğmiş derin düşüncelere dalmıştı.

“Fakat olaylar çığırından çıkacak gibi görünmüyor mu?”

“Muhtemelen. Hele bununla alakalı insanlarla uğraşmak daha bir sıkıntılı oluyor.”

“Ah, hayır, öyle demek istemedim.”

Isshiki mütevazılılık ile bu görüşünü reddetti ve Yukinoshita başını yanına doğru eğdi.

“Ne demek istedin, anlamadım?” diye sordu Yukinoshita.

Isshiki parmaklarını birbirlerinin arasına geçirerek parmaklarını üst üste yığdı. “Tuhaf olan şu ki eskiden Hayama-senpai ile alakalı böyle spesifik dedikodular olmazdı.”

“Ahh, doğru…” Yuigahama tavana bakarak onaylarcasına cevap verdi.

Şimdi söyleyince hatırladım da, birilerini Hayama Hayato’nun aşk durumları ile ilgili konuşurken görmedim. Hayır yani kimseyi de tanımıyor falan değilim. Fakat böyle şeyleri bana anlatacak kimsem de yok… Yukinoshita’nın da dediği gibi yapabileceğim tek şey şüphe duymak. Veya Kokkuri-san ile Google’lamayı denemeliyim.

ꕥ Kokkuri-san İzlemeniz tavsiye ettiğim komedi türünde bir animenin tilki karakteri. Bilgisayar kullanamamasının yanı sıra her şeyi bilirim diyor, sonra soru sorulduğunda ise Bilgisayardan Google ‘u kullanmaya çalışıyor ve tek tıklamasıyla bilgisayarı kırıyordu.

“Ve de bu yüzden tüm kızlar bu dedikoduya çok ilgililer.” Isshiki kollarını bağlayarak başını eğdi.

Hayama Hayato hakkında daha önce böylesine boş dedikodular olmamış. Fakat dedikodu onunla kimin çıktığı hakkında olduğu için Hayato’nun da hakkında olmuş oluyor. Tuhaf bir durum değil. Hayama’ya özel ilgi duyan herkes konu hakkında yanlış bilgilendirilmişler. Ve bunlar da bir dedikodu oluşturmuş. Merak ediyorum Hayama’nın çevresindeki insanlar birbirlerine nasıl böyle etki edebiliyorlar?

“…Dedikodu. Daha doğrusu karmik, değil mi?” Yukinoshita mırıldandı. Birine sesleniyora benzemiyordu. Baktığı bardaktaki çay hafifçe dalgalandı.

ꕥ Pek türkçe bir kelime gibi durmuyor, aslen karma’dan gelir kader demektir.Bunun işte zarf hali gibi düşünün kaderden gelen,yazgısal falan.

“Ne derler bilirsin! Eğer yok sayarsan, bir zaman sonra yok olurlarmış! Dedikodular da 49(shijuukou) gün sürüyormuş.”

“Hayır o 75(shicijuugo) gün.”

Kim öldü? Son zamanlarda Budist mezarlık servisi falan mı oldu?

ꕥ Orada Budist mezarlı servisi demesi biraz öncesinde 49 demesidir. 49 gün budistlerde reankarnasyon için geçen süredir.

“Her neyse! Boşver gitsin, değil mi?” dedi Yuigahama, Yukinoshita hakkında endişelendiği için.

Tabi ki şuan yapabileceğimiz tek şey susmak.  Dedikodular hakkında konuşan diğer insanlar gibi eğlenmek çok saçma. Bizler suyun  derinliklerindeki kumlarında kabuklarına çekilmiş olanlar gibi sessiz kalmalıyız. Niyeti iyi olmayan yanlış anlaşılmalar için de sessiz kalmak ve bitmesini beklemek, dedikoduya karşı yapabileceğimiz tek şey.

Telaşlanmak ve gereksizce karşı yanıtlar vermek kusur aramadan öte bir şey değildir. Niyetleri eğlence bulmak olduğu sürece yapılabilecek her türlü hareket onlar için malzeme olacaktır. Ayrıca bir insana arka çıkmak da sıradaki hedeflerinin sen olduğunu belirler. Roshambo oynayabilirsin fakat her kim sona kalırsa onun kaybeden olduğunu kabulleneceksin. Hiçbir şey yapmadığın için de eleştirilebilirsin fakat böylece alabileceğin en az hasarı alırsın.

ꕥ Roshambo- En sonunda birinin kaybettiği çok bilinen bir oyunmuş.

Yukinoshita bunu anlamış görünüyordu ve hafiften başını öne salladı. “Demek öyle ha!”

“Tamamdır, programımıza dönelim ve… işe devam!”

Yuigahama son kelimelerinde ses tonunu daha açınca Yukinoshita bir gülücük ile cevap verip eline laptopunu aldı.

“İşe devam”… Hiç de hoş bir söylem değil.

ꕥ  ꕥ  ꕥ

Her ne kadar hoş hissettirmese de işler bitti. Aslında hoş olmadığı için iş olarak adlandırılmış. Ve yeni yılda yapılacak ilk hoş olmayan iş mailleri kontrol etmekti.

Odanın köşesinde duran toz içindeki laptop, bir süredir kontrolünü yapmadığımız “Chiba Bölgesi Problem Danışma Mailleri” adı altındaki posta hesabına gelen maillere bakmak için yerinden alındı.

Hiratsuka-sensei’nin ödünç verdiği bu laptop eski modele benziyordu, açılması da biraz zaman aldı.

Açılmasını beklerken Yukinoshita çantasına uzandı. Neşeli haliyle gözlük kutusunu aldıktan sonra yavaşça içinden gözlükleri çıkardı.

Gözlük camları arkasındaki gözlerimiz kesiştiğinde içgüdüsel olarak uykuluymuş gibi davrandım ve gözlerimi kaçırdım. Yinede gözlerimin bir kenarından Yukinoshita’nın başını öne eğdiğini gördüm.

“Ah, Yukinon çok yakışmış!” dedi Yuigahama.

“Ö-Öyle mi?” Yukinoshita nazikçe gözlük çerçevelerine dokundu ve meraklı gözlerle bana doğru baktı.

“…Şey, evet… öyle…”

Her nedense aldığım hediyenin bu kadar erkenden kullanılmasını hoş bulmadığım için ancak böyle bir yanıt verebildim.

“…Teşekkürler.” Hafif ses tonu ile söyledi ve ilgisini kaybetmiş gibi başını başa yere çevirdi.

Sessizce başımı eğdim ve bardağımdan bir yudum çay içtim.

Isshiki şaşkın halde Yukinoshita’ya baktı. “Yukinoshita-senpai, sen gözlük mi kullanıyorsun?”

“…Bilgisayar gözlükleri bunlar.” Yukinoshita cevabını gözlerini laptopun ekranından ayırmadan güçlükle ve mırıldanarak verdi.

Verilebilecek en az ilgi, bakmadan verilendir. Isshiki eliyle plastik bardağını kavramışken gevşek bir ses çıkardı. “Hmmm.”

Bu da ilgisiz bir cevaptı…

Fakat aynı tavrı aldığı için onu takdir ediyorum.

Muhabbet daha fazla ilerlemedi. Eminim utanç içinde kalacağım. Yani bak bana, şu an kıpırdayamıyorum ve gözlerim adeta oradan oraya yüzüyorlar.

Oturduğum sandalyede kendimi ayarladım fakat çok tuhaf ki hala sanki oturamıyormuşum gibi sandalyenin üzerinde kendimi ayarlamaya devam ettim. Hemen çaprazımda oturan Yuigahama konuşmaya başladı. “Belki de bende gözlük kullanmalıyım…”

“Bilgisayarlara o kadar bakmıyorsun bile,” dedim.

Yuigahama öfkeli moda geçti.

“Evet bakmıyor olabilirim! Hayır ya aslında bakıyorum! Evet öyle! Yukinon bilgisayara ben de bakayım!” Yuigahama sandalyesini Yukinoshita’ya doğru çekti ve bilgisayara kenardan baktı. “Sanırım bir mail gelmiş.”

“Evet mailin sahibi de…Miura-san,” dedi Yukinoshita ve bilgisayarı bana doğru çevirdi.

<yumiko–san’ın Problemi>

[Herkes sayısal ile sözel arasındaki seçimine nasıl karar veriyor?]

Evet. Bu kesinlikle Miura’dan. Bu ismiyle daha önce de mail atmıştı bize.

Monitör bana dönük olduğundan dolayı Isshiki elindeki pasta tabağı ile bana doğru eğildi ve o da ekrana baktı.

“Mnhmm, demek kariyer yolu ile alakalı bir mail. Şu, ikisinden hangisine gitsem daha iyi olur şeysi, değil mi?.” Isshiki çatalını ağzına aldı ve pastasını çiğneyerek bana baktı ve sordu.

Üniversite sınavlarına girmeyi düşünen bir liseli için bu soru üzerinde çokça düşünülen bir sorun. Sanırım Isshiki de istisna değil.

“Eğer sadece sınavların kolaylığını düşünürsek sözel alanlar daha tercih edilebilir. Böyle demiş olsam da özel ile devlet okullarında bu işler değişiyor. Devlet okullarında beş ana ders ve yedi seçmeli ders almak zorunda iken özel okullarda ise çalışman gereken sadece İngilizce, Japonca ve sosyal beceriler oluyor,” diyerek kendi fikirlerimi söylemiş oldum.

Isshiki biraz geriye çekildi. “…Vay canına Senpai. Yoksa iyi notlar mı alıyorsun?”

“Ne kastediyorsun ‘Yoksa’ derken…..? Cidden? ‘Vay canına’? Birde ‘Vay canına’ dedin değil mi? Sen beni ne zannediyordun…?”

Sonrasında Isshiki neşeyle gülümsedi ve sanki iyi bir şey diyormuş gibi konuştu. “Son cümlene cevap veremem… Bak gördün mü, aslında ben insanlara kötü bir şeyler söyleme konusunda hiç iyi değilim. Öyle değil mi?”

Nereden bileyim be. Ayrıca yeterince hor görmene rağmen birde… Bu kızın sorunu ne…? Onu izlerken o da saygıyla bana bakıyordu.

“Senpai, senin çok zeki göründüğünü biliyordum demek derslerin de iyiymiş, ha?”

Ha, deme bana Iroha-chan. Zeki olduğumu düşünmek bile istemediğin için mi böyle aksi  davranıyorsun? Kelime tercihlerin biraz kaba.

“Evet! Aynen öyle. Hikky’nin notları sadece sözelde iyi.”

Yuigahama ellerini çırparak onayladı ve beni övdü.

Niye gururlu davranıyorsun ki…? Ayrıca “sadece sözel“ diye vurgu yapma.

Hemen yanında duran Yukinoshita omuzlarının yanından eliyle saçlarını savurdu ve küstahça gülümsedi. “Evet öyle. Notları gayet iyi. Fakat onu en zirveye getirecek kadar iyi değiller.”

Niye böyle gururlu davranıyorsun ki…? Evet anlayabiliyorum aslında. Onun notları benden daha yüksek olduğu için sonuçta…

“Bu sözeli seçeceksin demek mi oluyor?

“Eh yani.”

Isshiki alakadar olmaz bir “ohhh” ile cevabıma tepki verdi. Böyle yapacaksan sorma o zaman. Isshiki sonrasında boğazını temizledi sanki asıl sormak istediği konuyu açacakmış gibi.

“…Peki Hayama-senpai kararını verdi mi?”

“Sanırım Hayato-kun kararını verdi.” dedi Yuigahama, sınıftaki konuşmayı hatırlayarak.

Isshiki aniden öne eğildi. “Eh, seçti demek? Peki Hayama-senpai ne seçti? Şey yani danışmak için soruyorum. Gelecekte ben de seçeceğim zaman bana yardımı olacağını düşünüyorum.”

“Mmm, ne yazdığından emin değilim… Hayato-kun çoktan anketi doldurdu ve iade etti.”

“Oh, Peki…” Isshiki aradığı cevabı bulamayınca omuzları düştü.

Bunu acınası olarak düşünen Yuigahama öneri olarak “Eğer bir referans istiyorsan Tobecchi’nin neyi seçtiğin biliyorum!”

“Tobe-senpai’yi boş ver.”

“Ani cevap!”

Ne için referans arıyorsun…? Bunu düşünürken ekrana bakan Yukinoshita yüzünü astı ve bıkkın bir nefes verdi.

“Bir şey mi oldu?”

“Ah, hayır. Sadece Miura-san’ın böyle bir konu hakkında endişelenmesine şaşırdım.”

“Hakkında çok kötü bir şey söyledin… Yani, evet Miura o kişiliği ile kraliçeye benzer huyları olabilir, fakat eminim ki onun da kendince endişeleri vardır.”

“Merak ediyorum da, şimdi ben mi onun hakkında kötü şeyler söylüyor oldum…? Ben öyle kastetmek istemedim,” dedi Yukinoshita elini şakaklarına götürüp sakin bir nefes vererek. “Sadece Miura-san kararlı bir insan olarak göründüğünden dolayı böyle bir maili beklemezdim. Hele ki Tobe-kun bile kariyeri hakkında seçimini yapmışken… ”

Son kısmı söylemek zorunda mıydın…? Tobe’nin hiçbir alakası olmadığı halde onu resmen kurban ettin… İğneleyici biçimde gülümsedim ve gördüm ki Yuigahama benden önce aynı şekilde gülümsemeye başlamış.

“Ahaha… Demek istediğim Yumiko’nun da endişelendiği şeyler var. Sonuçta geleceğimizi ilgilendiren bir seçim.”

“Kariyer yolu cidden bu kadar endişe edilecek bir şey mi?”

Eğer gelecekte okumak yerine yapmak istediğin bir şeyler varsa şuan işine gelen en iyi tercihi yapman yeterli.  Fakat yoksa üniversiteye gitmeye karar verirsin. Şuanki liseliler böyle düşünmüyor mu?

Sayısal ve sözel arısındaki seçimde seni endişelendirecek şeyler çoğunlukla seçtiğin bölümün sınavları ve okul tercihlerin olacak. Ayrıca en basitinden sana getirebileceği kazancı, üniversiteye girdikten sonraki gereksinimleri, iş avında oluşturacağı artıları ve eksilerini düşünen insanlar da var. Fakat eğer “yapmak istemediğin şeyler” diye elersen doğal olarak bir cevaba ulaşırsın.

İnsanlar yapmak istediği şeyleri bulurken çok zorlanırlar, fakat yapmak istemediği şeyleri düşünürlerse hemen akıllarına bir sürü şey gelir.

Yuigahama karışık bir ifade  ile baktı. “Cidden öyle demek istemedim… Demek istediğim, bilirsin gruptaki herkes ayrılacak mı falan gibi şeyler. Eğer böyle düşününce seçim zor oluyor.”

“Evet… Fakat bu işler böyle yürüyor.”

Elbet her şey bir gün bir yerde son bulacak. Doğal olan bu. Bu durum  sadece küçük rakamlar ile ne kadar yıl olacağı ayarlanmış lise hayatı için daha doğru oluyor. Herkesin kendi seçtiği yoldan giderek ayrılacağının farkındayım.

Bu nedenle ancak ne yaptıklarımı söyleyebilirdim.

Yuigahama omuzlarını düşürdü. “Şey… Biliyorum… Fakat, bilirsin ne yapmak istemediklerimiz ve hedeflediğimiz yerler falan… Ayrıca eğer sayısal ile sözel arasında ayrıma gittiğimizde aynı sınıfta olamayacağız…”

“Bu mantıkla, bende müfredattan dolayı çok ayrı bir sınıfta olacağım…” dedi Yukinoshita hafif tondaki sesiyle ve yüzünü farklı yöne çevirdi.

Sanırım bunu anlaşılmaz bir şey olarak düşündüğü için somurtup duruyordu. Yukinoshita Uluslararası Eğitim sınıfında olduğu için, onun müfredatının farklı olması gayet normal. Gerçi böyle eğitim veren tek bir sınıf olduğu için üç yıl boyunca orada eğitim görmesi gerekiyor.

“Ö-Özür Yukinon! Öyle demek istemedim… Demek istiyorum ki ben de pek anlamıyorum ama senin farklı sınıfta olman sıkıntı değil, Yukinon!” Yuigahama Yukinoshita’yı hızlıca kucakladı.

Ah aynen öyle! İyi arkadaş olmak ne kadar güzel. Gahama-san ve  Yukinon en iyi arkadaşlar, sonsuza dek.

ꕥ Geçen bölümde Koş Melos! Kitabına yaptığı parodiyi yine yapıyor.

Bunca zamandır şüphe ile bizi süzen Isshiki, başını kaldırdı. “Ah, demek böyle yürüyor bu işler.”

“Buyur?” diye sordum.

Isshiki neşeli gülümseme ile bilgisayarı işaret etti. “Bu mail Miura-senpai’den değil mi? Sizce Miura-senpai’in bilmek istediği Hayama-senpai’in seçeceği bölüm olamaz mı? Gelecek sene eğitim göreceğiniz sınıflar belirlenecek sonuçta.”

Öyle mi acaba? Bunun gibi kısa bir mail öylesine derin bir anlam taşıyor olabilir mi ki? Kızlar arası konuşma dilinini çevirmek çok zor. Eğer bu zorunlu bir yabancı dil dersi olsaydı bu derste başarılı pek kimse olmazdı. Aynı maili erkekler arası konuşma dilinden çevirseydik “Popüler olmak istiyorum” olarak çevrilirdi ve anlaması da bu kadar kolay olurdu.

Kızlar arası konuşma dili komitesinde üye olan Isshiki Iroha sayesinde bu mailin arkasında anlatılmak istenileni çözmüş bulunmaktaydık. Fakat sorun farklıydı.

“Fakat Miura bu işi böyle dolambaçlı yoldan yapar mı? Isshiki olsa böyle yapmak zorunda kalır.”

“Senpai sen beni ne zannediyorsun…?” Isshiki hoşnutsuzluk içinde bana baktı.

Sen beni bahane olarak kullanıp Hayama’nın kariyer yolunu sormuştun…

Fakat görünen o ki Yuigahama’nın düşünceler içinde inleyip durması gibi sadece kızların anlayabileceği bir takım şeyler var. Bak şuna hala Yukinoshita’yı kucaklıyor. Yukinoshita Yuigahama’nın insafına kalmış artık…

“Anladım sanırım… Yani o, bu konuda çok endişeli ya, belki… Yumiko da kendi halinde bir genç bayan…”

“Bilmez miyiiiiiiim! Bak bana ben de tamamen genç bir bayan değil miyim?” Isshiki başını eğdi ve benden onay bekledi.

Hmmm… Isshiki ve Miura hiç de genç bayan gibi durmuyorlar… Miura daha çok Yokohama’nın çete lideri gibi. İsminden dolayı mı ki acaba.

ꕥ Miura’nın ismi- Yokohama DeNa Bystars beysbol takımının atıcı oyuncusu olan Miura Daisuke’nin takma adı “Hama no Banchou” Türkçe’siyle “Yokohama Çetesinin Lideri”

Fakat Miura’nın kariyer yolu hakkındaki mevzuyu o açtı. Yuigahama ve Ebina-san bir yana fakat Miura’nın Tobe’nin seçimiyle ilgilendiğini zannetmiyorum. Hatta zannetmek de değil, kesinlikle ilgilenmiyor.

Aynı mantıkla Isshiki beni bahane ederek Hayama’nın kariyer yolu seçimini sormuştu, yani Miura da ilgilendikleri aynı hedef için Isshiki’nin yaptığı gibi yapıyor olmalı. Her ne kadar soruda geçen kişi kendisinden beklenilebilecek bir neden uydurarak cevap vermekten kaçınıyor olsa da…

Bu sebeple dedektiflik yapmamızı isteyen böyle bir mail aldık.

Eğer Isshiki’nin de dediği gibi, Miura bir sonraki yıl da Hayama ile aynı sınıfta olmak istiyorsa, Hayama ile aynı tercihi yapmak zorunda.

Her yıl üçüncü sınıflar yedisi sözel sınıf ve üçü sayısal sınıf olacak şekilde düzenleniyor. Aynı tercihi yapmış olsan bile aynı sınıfa düşebilmek tamamen şansa kalmış bir şey. Fakat farklı tercih yapmışsanız böyle bir şansın olması bile mümkün olamaz.

Bundan da önemlisi, sayısal ve sözel sınıfların bulundukları katların bile farklı olması. Bu iki bölümün sınıfları, sözel ikinci sayısal birinci katta olacak şekilde sıralanmış olacaklar.

Bunların arasındaki uzaklık her ne kadar uzarsa karşılaşma şansları da bir o kadar az olacaktır. Yani bu aşık kızlar için tamamen ölüm kalım arası bir mesele.

“Peki kendisi direk soramamış mı?” dedi Yukinoshita. Bu sırada da Yuigahama’yı üzerinden atmaya çalışıyordu.

Kış mevsimi oluğundan her ne kadar hava soğuk olsa da Yuigahama’nın bunca zamandır üzerinde olması kesinlikle boğucu oluyordur. Gerilmiş olan kolları kucaklanmaktan bıkmış olan bir kediyi andırıyordu.

“Sınıfta beraberken sordu aslında fakat Hayato-kun kendiniz düşünün dedi ve ne seçtiğini de söylemedi…”

“Herkes orada olduğu için böyle söylememiş olamaz mı? Eğer ikisi baş başa olsa rahatça sorabilirsin. Ayrıyeten sana çok puan kazandırır.”

“O kadar kolay değil.”

Isshiki parmağını sallarken bize açıklamaya çalışıyordu. Maalesef sorun bu kadar basit değil.

 Birbirinize yakın iki kişi olduğunuzu düşünüyorsan bile soramayacağın şeyler var.

Gelecek hakkında, bugün hakında ve geçmiş hakkında. Mayına nerede basacağını kim bilebilir ki?

Ya sadece bir cevap alabileceğin bu soruyu sorarken çok çabalamış olmana rağmen beklenmedik bir cevap alırsan ne olacak? Sadece bir-iki kelime için verdiğin emeği düşün.

Ben düşüncelerime dalmışken Yukinoshita konuştu. “Peki bu istek hakkında ne yapalım?”

“Bir deneyelim bence.”

Bizim amacımız insanların ilişkilerine karışmak değil, fakat ilişkileri için destek olmak işimizin bir parçası. Ayrıca eğer Hayama ile Miura arasında ki bu ilişkiyi eski haline getirirsek bu gereksiz dedikodular da yok olacaktır.

“Anladım! Yarın sormayı denerim.”

“Olur. Böyle de ama her işi sana yüklemek gibi olacak. Yine de sana güvenebilir miyiz?”

“Evet!” diyerek cevap verdi Yuigahama neşe içinde. Fakat hemen sonrasında neşesini kaybetti ve ekledi. “Bana söyleyip söylemeyeceği hakkında emin olmasam da…”

Eh yani. Hayama’nın Miura’ya veya Tobe’ye söylemediği halde bu ikisiyle aynı konuma sahip olan Yuigahama’ya söylemesini hayal edemiyorum. Aynı sebepten ötürü Isshiki’ye de söylemesi imkansız.

Hayama’nın bu konudaki konuşma tonuna bakarak endişelendiği şeyin oluşturduğu etkiden dolayı, ona yakın olan insanların seçimlerine etki edebileceğini düşündüğünü sanıyorum.

O zaman bu kategoriye ait olmayan, sorunca kararını değiştirmeyecek biri yapmalı bu işi. Bu kategorilere ait olmayan kişi sayısı az.

Yukinoshita’ya baktım.

Fakat o merak içinde başını hafifçe yana bükmüştü.

…Hali hazırda dedikodular iyici yayılmışken Yukinoshita’nın Hayama ile konuşması çok saçma olurdu. Hayama’nın kariyer yolu hakkındaki  tercihini söylemiyor olması sorun değil. Fakat onun yerine tamamen başka bir sorun ile karşı karşıya kalacağız.

Sanırım kategori dışında uygun tek ben varım… Ben sorabilirim ama benim yöntemlerimden iyi bir şey çıkacağı ayrı bir mesele.

“Başka yolu yok gibi. Ben sorarım…” dedim, Yuigahama ve Yukinoshita şaşırarak bana baktılar.

“Eh, Hikki sen mi?”

“Yapabilecek misin? Emin misin… birileriyle muhabbet edebileceğinden?”

“Endişelendiğin yer bu mu yani… Aslında ben de kendimden emin değilim.”

Yine de sınıfımızı oluşturan oluşumlardan olarak birbirimizle daha çok konuşabilmeliyiz. Tabiki kelimelerimin ona ulaşması birbirimizi anlayacağımız anlamına gelmiyor. Burada benzer bir dili kullanmamız bile anlamamıza yetmiyor olabilir. Bu oluşum değil olumsuz bir durum, değil mi?

“Fakat imkansız değil.”

“Ne demek istiyorsun?”

“Yani eğer yakınından birilerine söylemiyorsa belki de tam tersini deneyebiliriz. Eğer seninle yakınlığı olmayan biriyse ona bazı şeyleri söyleyebilir.”

“…Anladım sanırım. Çıkma teklifi etmek ve pişman olmak gibi bir şey.”

“Pişman olmak…” Yuigahama pek tanıyamadığı bu kelimeyi tekrarlardı.

ꕥ Orada tekrarlamasının sebebi tabiki böyle basit bir kelimenin anlamını cidden bilmiyor olması değil, Japonca’da herkes Kanji kelimelerin hepsini ezbere bilemez gibi bir şey. Bu sebep ile Japonlarda kolay da olsa anlamını bilmediği kelime çıktığı gibi muhtemelen orada eş anlamlı fakat ezberlenmesi zor bir Kanji kullanılmış olamalı.

Daha sonra ne olduğunu açıklarım… Yukinoshita biraz abartıyordu fakat farkında değildi.

Yaşamlarımızda her gün, pişman olduğumuz çok şey yaşarız. Barlarda veya buna benzer yerlerin gişelerindeki insanlara rastgele yakınan orta yaşlarda insanlar olduğu gibi ve bilinmeyen anonim bir numaradan gelen SMS’te veya duyuru panolarında kendi yaşam hikayelerini okuyan insanlarda var. Çünkü her iki grup arasında var olmayan bu ilişkiden dolayı konuşabileceğin şeyler de sınırlı oluyor. Benim görüşüm ise insanlara bilmediğim şeyler söylemek imkansız ve hoşnut olmadığım bir şey.

“Her neyse, sormayı denerim. Denemekten bir zarar gelmez.”

Bu birleşmiş kölelerin “safı oyna ve dinle” dedikleri şey. Tesadüfen duyduğun bilgi yeteneği birleşmiş köleliğe ilk adımını atmak için gereklidir. Çalışma şartların bile bu yeteneğe göre şekilleniyor. Kaynak olarak babamın yeni gelen işçilerden yakınması olabilir. Bunun gibi yakınan yüksek rütbedeki birilerinin altında çalışacağımı düşününce tüm çalışma isteğim tozla duman oluyor. Her ne olursa olsun ben farklı bir birleşmiş köle yeteneği kazanmanın eşiğindeyim yine…

Fakat farklı bir yöntem yok gibi. Şuan yapabileceğimiz tek şey gidip sormak olacak.

Yapabileceklerimiz hakkında ilk adımı belirledikten sonra Isshiki bir iç çekti ve sonrasında ayağa kalktı.

“Ben artık gitsem iyi olacak. Çay için teşekkürler. Yui-senpai eğer bir şeyler duyarsan lütfen beni de bilgilendir!” dedi Isshiki. Saygıyla başını eğdi ve kapıya doğru yürümeye başladı.

Onu durdurdum. “Hey eşyanı unuttun.”

“Ah.”

Isshiki arkasına döndü ve sakar kızların yaptığı gibi “teehee” diye gülerek geri geldi. Odanın köşesindeki yığın halindeki karton kutuları aldı.

“Ağırlarmış biraz, oomph.”

Isshiki’nin ellerindeki karton kutularını taşırken ayaklarının sendelemesinden daha tehlikeli bir şey yoktur. Farkına bile varmadan ellerimi uzatmış ve Isshiki’nin kollarından kutuları almıştım. Komachi ile yaptığım antrenman otomatikmen aktifleşmişti. Maalesef kendiliğinden aktif olan bu yeteneğimi durduramıyorum…

“T-Teşekkür ederim! Bir de bunları öğrenci konseyinin odasına götürmeni rica edebilir miyim?”

“Olur, fark etmez.”

Sanırım götürmek zorundayım. Kapının önüne vardığımda arkamı döndüm ve ayrılmadan önce Yuigahama’yı ve Yukinoshita’yı bilgilendirmek istedim, fakat ikisi kıpırdamadan karton kutulara bakıyordu.

“……”

“……”

Ciddi misiniz? Niye konuşmuyorsunuz?

“…Tamamdır, bunları hızlıca taşıyıp geleyim,” dedim.

Sonra Yukinoshita cevaben seğirdi ve masayı temizlemeye başladı, hala sessizdiler. Cidden niye konuşmuyorsunuz?

Masayı hızlıca temizledikten sonra Yuigahama’ya döndü. “…Bugünlük burada bitirelim mi?”

“O-Olur! O zaman taşımada Hikky’e yardım edelim!” diyerek yanıtladı ve yerinden gürültülü bir şekilde ayağa kalktı. Sırt çantasını aldı ve odanın çıkışına ilerledi. Yukinoshita çantasına omzuna astı ve yavaşça bize geldi. Isshiki şaşkınlıkla onları izliyordu.

“Şey… aslında bu kadar fazla kişiye ihtiyacım yok…”

“…Kapıyı kilitleyeceğim, dışarı çıkar mısın?”

       “O-Olur.”

Yukinoshita soğuk bir tavır takınınca Isshiki korkudan hemen odadan çıktı.

Issız koridorlar gerçek sıcaklıktan daha soğuk hissettiriyorlardı.

Okulun bu bloğunun koridorlarında loş parıltılar havada kalmıştı adeta, fakat dışarısı tamamen kapkaranlık olmuştu.

Hemen önümdeki üçünü izlerken ellerimdeki karton kutuları tekrar düzenledim.

İçerisinde dağınık yerleştirilmiş Noel etkinliğinde kullanılan süsler vardı. İçindekiler her ne kadar dağınık olursa olsun, kollarımda net ağırlıklarını hissediyordum.

 
Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.