Kıskançlık İçin Bir Çözüm Çözüm 6
Çevirmen: Gölge
—
Aida Miou
Doğum Günü: 20 Mart
Burcu: Balık
Kan Grubu: 0
Sanat Kulübü başkan yardımcısı. Çalışkan ve Akari ile Natsuki’nin arkadaşı. Eve hep Haruki ile yürür ama ona karşı olan hislerini saklar.
—
Çözüm 6
‘Ne oluyor lan, ne oluyor lan, ne oluyor lan..!’
Kafasında tekrar edip duran sahneden rahatsız olan Souta merdivenlerden yukarıya doğru kaçtı.
Koridorun dışına koşup bozuk kulüp kapısını, açmaya zorladı.
“O-oah!”
Odada duran tek kişi Yuu ürkmüş gibiydi, senaryoyu düşürüp masaya tutundu.
Yavaşça nefesini vererek, arkasındaki Souta’ya tuhaf bir bakış attı ve ona sorgularcasına bakarken konuştu,
“Bu çabuk oldu. Bekle, Haruki seninle değil mi?”
Souta başıyla onayladı.
Hâlâ nefesini düzene sokmaya çalıştığından konuşmakta zorlanıyordu.
Souta, içecek otomatlarından dönememiş olan Haruki’yi aramaya çıktığından beri henüz on dakika olmuştu.
Yolda Akari’ye rastlamıştı ve sonra-
O sahne aklına geldiğinde Souta dudağını ısırdı.
‘Olanları Yuu’ya anlatsam mı? Ya da sır olarak mı kalsa? ..Ne yapsam?..’
Hâlâ emin değildi ama daha karar veremeden dudakları kendi kendine hareket etti.
“T-tamam, sana söylemem gereken bir şey var bu yüzden sakin ol tamam mı?”
İşte, söyledi.
Artık ok yaydan çıkmıştı ve daha önemlisi, kişiliği yüzünden görmezden gelemiyordu.
Bunun yanında, Yuu’nun sezgileri iyiydi bu yüzden, ondan saklamaya çalışsa bile sonunda bulurdu.
Yuu’nun onayladığını görünce Souta kararını verdi.
“A-az önce, sınıfta.. B-Ben Haruki’nin Natsuki’ye itiraf ettiğini gördüm.”
Muhtemelen bunu hiç beklemiyordu. Yuu göz kırpmayı bile unutmuşcasına orada kalakaldı.
En sonunda Yuu alçak sesli bir hırıldı koyverdi ve besbelli bir acı içinde saçlarını eliyle geri attı.
Ve sonra, öfkesini bastırmaya çalışırcasına dilini cıklattı ve tek nefeste sövdü.
“Lanet girsin..”
‘Bu gidişle, eminim Yuu tüm hislerini içine tıkacak.’
Öfkeden köpüren Souta’ya nazaran, çocukluk arkadaşı bu konuda daha olgun duruyordu.
Ama aynı zamanda, eşit derecede de çocuksuydu.
“…Bilirsin ya Yuu, sen her şeyde iyi bir tipsin ama bir şey istisna.”
Anlaşılan Yuu, Souta’nın bu mırıltısını duymuştu.
“Ha?” belli belirsiz cevapladı ve dönüp, durgun bir ifade ile Souta’ya baktı.
‘Yani gerçekten kızgın.’
Souta omuz silkti ve azarlayıcı bir tonla konuştu.
“Gıcık oluyorsun, dilini cıklatıyorsun, saçını çekiyorsun ve sonunda pes ediyorsun? Neden sadece hislerini ortaya dökmüyorsun? Mesela, ‘Dalga mı geçiyon lan benle?!’ ya da öyle bir şeyler gibi. Duygularını göstermekten korkuyor musun?”
Ortaya attığı sözler daha da kışkırtıcıydı ve onu “Kara Mochita” diye çağırdıkları zamanlardan daha acımasızdı.
Diğer yandan, Yuu artık rahatlamış görünüyordu ve kayıtsız bir tonla söze girdi,
“…Öyle yapsam da olmuş olanı değiştiremem.”
“Belki de haklısındır ama şu an gidecek bir yeri olmayan hislerine ne olacak?”
Yuu gönülsüz cevaplar verirken, Souta daha da ötesinde ona meydan okumuştu.
“Sönmeyecekler. Öylece kalbinin derinliklerine yığılacaklar. Kendi kendine onları görmezden geliyor olman biraz üzücü.”
O anda, Yuu’nun gözleri seyirdi.
Bu dalgalanma tüm vücuduna yayıldı, sonunda onu yavaşça çökertti.
“..O hâlde, ne yapacağım ben…”
Yuu’nun ağlayacak gibi gerilmiş sesini duyunca Souta, göğsünde keskin bir acı hissetti.
‘Ne halt yiyeceğim ben..? Sadece sinirimi çıkartmış gibi oldum.’
Doğru, sadece Yuu’yu suçlamıştı.
Haruki’nin, Natsuki’ye itirafına şahit olduğunda Souta’nın kafası tamamen boşalmıştı.
Ve sonra Akari’nin fazlasıyla hayal kırıklığına uğramış ve çok daha büyük bir şoka uğramış gibi olan tepkisi konusunda endişelenmişti. Gerçekten bazı şeyleri yanlış anladığını fark etti.
‘Hislerimi kabul etmedi ama reddetmedi de. Birlikte yemeğe çıktığımızda sanmıştım ki deneme süresi gibi bir şey yapıyoruz..’
Bir şeyleri kendisine göre yorumlamıştı ve umutlarını arttırdı.
Akari’nin gerçekten aşkı anlamadığını söylemesine karşın, böylece sevdiği hiçkimse yok olarak okumuştu bu yüzden anlaşılan bir çeşit şansı vardı. Ama-
‘Eğer nasıl bir şey olduğunun farkında değilse yine de muhtemelen aşık olabilir.’
Tetikleyici olan Haruki’nin itirafıyla, tüm hisleri ortaya çıkmıştı.
Akari’nin gerçek hislerini anladıktan sonra, anlamamış olmayı diledi, Souta’nın elinden ne gelirdi ama düşününce,
Keşke Natsuki’ye itiraf eden önce Yuu olsaydı.
Çıkıyor olsalardı, Haruki muhtemelen Natsuki’ye itiraf etmezdi.
Belki de o zaman-
‘Bir şeyler şu ankinden farklı mı olurdu? Cidden mi?’
Souta yavaşça geniş masadan kalktı ve dağınık kağıtlarını topladı.
“Ben olsam şu an hissettiklerimi bir senaryoya yazardım.”
Bu sözleri kendi kendine söylemişti.
Öylece yüksek sesle söylemek yeterince tuhaftı, Souta bir şeylerin netleştiğini hissetti.
“..Ha?”
Şaşıran Yuu başını kaldırdı ve Souta’ya merakla baktı.
Açıklamak yerine Souta sessizce güldü ve uçlu kalemiyle önündeki kâğıtlara yazmaya koyuldu.
Bir şeyleri aklına geldiği gibi yazdı, durup bir şeylerin altını çizdi ve oraya buraya kelimeler ekledi.
‘Anlıyorum. Anladım şimdi. Bu başından beri yapmak istediğim şey.’
Yuu’nun boş bakışlarını hisseden Souta aniden bir şeyler hatırlamış gibi konuşmaya başladı,
“Şu andan itibaren kendi kendime konuşmaya başlayacağım bu yüzden görmezden gel.”
Yuu’nun cevabını beklemeden tuhaf sakin bir tonla konuşmaya başladı,
“Öneriyle üniversiteye girmeyi umut ediyorum. Rehberlik öğretmeni Handa-sensei ile bolca konuşmamın sebebi bu… ve duyduğuma göre Haruki üniversiteyi Amerika’da okuyabilir.”
“Ne?”
Yuu’nun kulak tırmalayan sesini duysa da öylece devam etti.
O gün öğretmenler odasında gördüğü ve duyduğu her şeyi anlatmıştı.
♥ ♥ ♥ ♥ ♥
Mülakat pratiğinin ardından Handa-sensei ile değerlendirme toplantısının ortasındayken olmuştu.
Okuldan sonra, herkesin çoğunlukla eve gittiği o tuhaf atmosferle dolu olan öğretmenler odasında gergince değerlendirmeyi dinliyordu.
“Mochizuki, kısa yazın iyi ama..”
“Teşekkürler!”
Handa-sensi değerlendirme kâğıtlarına soğukkanlılıkla bakarken, rahatlama sadece kısa bir an sürmüştü.
“Evet ama bir mülakat için en önemlisi..”
“B-ben kararsızlığımla ne kadar dürüst olduğumu göstermeye çalıştım!”
“Somut bir deneyim kullanman gerek. Sen hala burada, bu okuldayken bu şekilde, motivasyonunu anlatırken özgüvenli bir ses çıkartmasan da iyi olacaktır belki, üniversite için sınava girdiğinde zor zamanlar geçireceksin.”
“A-Anladım…”
Tıpkı öğretmeninin söylediği gibiydi. Bir tavsiye mektubu verilmişken, üniversite sınavında iyi iş çıkartabilse de bu her şey demek değildi. Bir kere gerildi mi konuşmakta zorlanan bir tip olduğunun farkında olmak onu daha da geriyordu.
‘Ne yapacağım? Zamanında ortaya gerçek bir şeyler koyabilecek miyim?’
Bugünkü sahte mülakattan önce bile, Yuu pratik yapmasında birçok kez ona yardım etmişti ama sonuçta söylemek istediğini söylemek için çok gergindi.
‘Belki onun yerine başka bir öğretmenden yardım istemeliyim.’
Öğretmenler odasının etrafına bakarken gözüne, uzun, beyaz önlük giyen bir adam takıldı.
Daha önce Handa-sensei’den çok Akechi-sensei ile konuşmuştu ve onun yanında çok da gergin değildi. Görüşlerini almak ve ifade pratiği için “mükemmel” bir yetişkin olurdu.
‘Başlangıç için Akechi-sensei ile en iyisini yapana dek çalışacağım sonra başka hocalara tekrar sorarım!’
Tam Souta ona sormayı denecekken, Akechi-sensei’nin dediği şey onu yerine durdurdu.
“İyi iş Serizawa. Anlaşılan ikinci değerlendirmeyi de geçmişsin.”
‘İkinci değerlendirme..? Yarışma hakkında mı konuşuyorlar?’
Souta onun için iyi hissederken, bir şeyler de canını sıkıyordu.
Ne o ne de Yuu ikinci değerlendirme bir kenara, ön değerlendirmeyi bile duymamışlardı.
Haruki ve Akechi-sensei, Souta’nın orada durduğunu fark etmemişlerdi ve kendi aralarında konuşmaya devam ettiler.
“Hangisinden söz ediyorsunuz?”
“Yurt dışı eğitim hakkında, Amerika’dan gelenler.”
“Gerçekten mi?! Süper!”
Haruki’nin iki elini de sevinçle çırptığını gördüğünde Souta, onu bir film ekranından izliyormuş gibi hissetti.
‘Hangisi derken? Yani iki yarışmaya mı katıldı? Ve biri Amerika’da bir eğitim mi sağlıyor?’
Bu onun için yeniydi. Ve şaşırtıcıydı da.
Haruki, Yuu ve Souta’ya ödülün bir video düzenleme yazılımı olduğunu söylemişti.
Büyük ihtimalle bir anda Amerika’da eğitim ile değiştirilmiş değildi bu yüzden onlardan sakladığı başka bir yarışma olmalıydı.
“Serizawa için iyi gidiyor ha? Muhtemelen bu sayede üniversiteye gidecek şansı olacak.”
Souta, Handa-sensei’nin bir anda arkasında belirmesi ve hayranlıkla yorumlamasıyla irkildi.
Öğretmenler Haruki ve Souta’nın aynı kulüpte olduklarını biliyorlardı, aynı zamanda çocukluk arkadaşı olduklarını da. Birbirleriyle çok iyi geçindiklerinden ötürü muhtemelen Souta’nın, Haruki’nin mezuniyet sonrası planlarını duymuş olduğu sanılmıştı.
Yanlış anlaşılmayı düzeltecek durumda olmadığından, katılaşmış yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirip basitçe yanıtladı.
‘Haruki birimize bile söylemeden sadece bizim yanımızdan değil, Japonya’dan da ayrılmayı planlamış…’
Kendine söylediği bu gerçek yavaşça Souta’nın kalbini kemiriyordu.
Bir bağırma mesafesinde hatta aynı odada bile olsalar bile Haruki uzak hissettiriyordu.
Bize ihanet etti.
Kıskanıyorum.
Ona hayranım.
Bizi ardında bıraktı.
Onu desteklemek zorundayım.
Onu fırtına ortasında bırakan birçok his süzüldü.
Orada daha fazla durmaya katlanamadığında Souta başını yavaşça eğdi ve öğretmenler odasından çıktı.
Orayı terkettiğinden, Akeichi-sensei ve Haruki’nin arasında başka neler konuşulduğu hakkında bir fikri yoktu.
Ama tanıdığı Akeichi-sensei, öğrencisini yurt dışında okumak konusunda destekliyordu muhtemelen.
Ve Haruki dişlerini göstererek kocaman sırıtıyor olmalıydı.
‘Bizi dışarıda bırakmasına rağmen…’
♥ ♥ ♥ ♥ ♥
Yuu tüm hikayeyi şaşkınlık içinde dinledi.
Souta onun hislerini anlıyordu. O da henüz tamamen kabullenememişti.
Ama olan değişmezdi ve zaman kimse için durmazdı.
‘Bahar geldiğinde Haruki, yurt dışına gidecek…’
“Ne oluyo lan..”
Yuu sonunda konuştuğunda tüm söylediği bu oldu.
Sonra tekrar sessizleşti ve Souta da diyecek bir şey bulamadı.
‘Muhtemelen Yuu da benimle aynısını hissediyor. Sadece Haruki’nin bize anlatmaması değil, bizi ardında bırakıyor gibi de..’
Souta kalemini oynatmaya devam etti, bulduğu “ışık”ı umutsuzca kovalıyordu.
“…Bense henüz tutkuyla peşinden koşacak bir şey bulamadım.”
Bu sözler Haruki’yi mi işaret ediyordu? Yoksa Souta’yı mı ifade ediyordu?
Yuu kendi kendine alay edercesine gülüp, tavana baktı.
“Yine yapıyorsun.. Böyle şeyler söyleyip kendini aşağı çekiyorsun.”
“Hayır, bu doğru değil…”
Yuu omuz silkerken Souta ona delici bir bakış attı.
“Senin beni sırtımdan ittirmen sayesinde artık böyle senaryolar yazabiliyorum.”
“…Ne?”
Yuu ne şaka ne de rol yapıyordu; gerçekten öylece donup kalmıştı.
“Hadi ama unuttun mu?”
Souta emin olmak için sormuştu ama Yuu’nun kafası hâlâ karışıktı.
Souta ofladı ve bunun iş görmeyeceğini tahmin ettiğinden tekrar o günkü anılarını anlattı.
“-Haruki gibi doğal bir yeteneğim yok ve senin gibi, düzenlemede ya da insanları birlikte çalışmak için bir araya getirmekte iyi değilim… Daha çok etrafta ayak işleri yapabiliyorum.”
Sonunda hatırlamış gibi görünen Yuu’nun nefesi kesildi.
“Geçen yıl da böyle bir şeyler söylememiş miydin…?”
“Çok yavaşsın~ Bu gidişle, kendi söylediğin şeyleri bile hatırlamazsın.”
Souta ona kırgın bir bakış atarken Yuu alaycı bir gülümseme ile yanıtladı.
“Ne diyorsun sen? Yetenekli bir senaristsin Mochita.”
Tüm yaptığı o günkü ile aynı cevabı vermekti.
Ama Yuu da Souta da doğal olarak gülümsediler.
“Ben sadece belirli hiçbir özelliği olmayan, mükemmel seviyede normal bir insanım. Ama benim gibi bir insanda bile minik bir parça da olsa yetenek vardır bu yüzden sen de de bir şeyler olduğuna eminim Yuu.”
“…Bulmaya çalışacağım.”
Bir şeyleri söylemenin yapmaktan daha kolay olduğunu Yuu’nun da bildiğinden emindi.
Haruki ve Akari gibi, neredeyse yetenekten kör edecek insanlara gelince, kendileri farkında olmasalar bile çevrelerindekilerin görmezden gelemediği bir şeyler vardı.
Parlayan bir yıldız gibi, kendileri ışığı ararken, kendilerini ışık gibi bulurlar.
‘Bu beni biraz kıskandırsa da Yuu’ya gelirsek o eminim kendi yolunu bulabilecektir.’
Souta iyi bildiği bir film yönetmeninin sözlerini tekrarladı.
Yetenek bir şeyler hakkında tutkulu olmaya devam etme becerisidir.
Eğer bu Souta için böyle olmuşsa, Yuu için de böyle olabildiğinden emindi.
Tutkusunun kör edici ışığının fragmanı.
Gölge’den Not: “Trailer” kelimesini kullanmadığı için böyle çevirsem mi emin olamadım. Bir parçası, ön izlemesi gibi betimliyor. Bu yüzden “fragment” kelimesini, bu arkadaşlar filmlerle ilgilendiği için kasten böyle çevirdim.
♥ ♥ ♥ ♥ ♥
Souta, Haruki’nin Natsuki’ye olan itirafını göreli birkaç gün geçmişti.
Souta ve Haruki okuldan sonra kulüp odasında yalnızlardı ve aralarında bir şeyler tuhaftı.
‘..Hayır, muhtemelen bu benim kuruntumdur.’
Yuu, hafta sonu olacak olan ulusal deneme sınavına hazırlanmak için erkenden eve gitti.
Değerli çocukluk arkadaşlarının geleceğini desteklediklerinden, Souta ve Haruki onu isteyerek yollamışlardı. Fakat, Souta çoktan Yuu’nun dönmesini diliyordu.
Haruki’nin yanağına bir göz attı ve Haruki de ona doğru bakarken göz göze geldiler.
İstemeden yüzlerini diğer yana çevirdiler, önündekinden alaycı bir gülüş kulağına geldi.
“Ne? Ergenlik çağından falan mı geçiyorsun?”
Haruki her zamanki gibi şakaya vurmuştu. Sadece her zamanki gibi cevaplamak uygun olurdu.
Souta bunun farkındaydı ama kalbinde bir fırtına vardı, sonunda doğrudan başka bir şey söyledi.
“Bilirsin, tavsiye mektubum üniversite tarafından kabul edilmiş.”
“Cidden mi?! Tebrikler, senin için iyi oldu.”
“Sağ ol. Haruki sen de…”
“Hm?”
Souta’nın sesi, Haruki’nin ona verdiği saf ve kayıtsız gülüşü gördükten sonra kısılmıştı.
Ama mezuniyete kadar tek taraflı kin tutmaya devam etmek istemiyordu, sormaya karar verdi.
“Haruki senin de söylemen gereken bir şey yok mu?”
“…İşler böyle yürüdüğüne göre, iyi haber olmalı değil mi?”
“Evet, öyle görünüyor.”
Haruki, ne sormak istediğini tahmin etmiş gibiydi, bakışlarını çekti ve başını rahatsız edici bir şekilde uzattı.
Gönülsüzce dudaklarını birkaç kez aralayıp kapattı ve sonra bir nefeste mırıldandı,
“Üzgünüm, uğursuzluk* falan gelsin istemedim, her şeyi anlatmadan önce resmileşmesini bekleyecektim.”
Gölge’den Not: Bizdeki ‘önemli şeyleri söylersen olmaz’ inancı gibi.
“Anlıyorum. Mantıklı; yarışmalarda sonuna dek ne olacağını asla bilemezsin. Sanırım herkesin umutlarını yükseltip onları dahil ettikten sonra hayal kırıklığına uğratsaydın senin için en zoru olurdu.”
“Oldukça fazla. Ama bu benim amacımı anlayıp anlamamanla ilgili değil, dimi?”
Haruki, Souta’nın kaşlarını işaret etti ve sıkıntılı bir şekilde güldü.
İşaret edilen yüzünden belli olan hoşnutsuzluğunu artık saklaması mümkün değildi, kaşlarını daha da çattı.
“Sen çoğunu çözdüğünden konuya direkt gireceğim. Natsuki hakkında ne yapacaksın?”
“…Şaşırdım. Tıpkı Yuu gibi konuşuyorsun Mochita.”
Bunu beklememiş gibi söyleme.
Geri adım atma isteğine direnen Souta, soğukkanlılığını koruyup, devam etti.
“Ona olan itirafını gördüm. O neydi öyle?”
Haruki’nin cevabı hakkında meraklıydı.
Onu nefes nefese izlerken, Haruki’nin sonrasında söylediği şey şok ediciydi.
“Evet, ben de öyle düşünmüştüm.”
“..Ha?”
“Seni gördüğümü sanmıştım. Hayasaka da seninle değil miydi?”
“Nasıl bunu o kadar kolaymış gibi söylersin?! Akarin…!”
Akari’nin nasıl şaşırdığını ağzından kaçırsaydı, bu onun duyguları hakkındaki gerçeği ele verirdi.
Bunun mal olacağı şeyleri önlemesi gerektiğini fark edince Souta, öfkesini bastırdı.
“Sana tekrar soruyorum. O da neydi öyle?”
Souta ona, Haruki kadar neşeli birinin gülümsemesini kesecek kadar sert bir bakış attı.
“O bir itiraf provasıydı. Birine itiraf etmek oldukça sinir bozucu, değil mi? Bu yüzden Natsuki önce pratik yapmamı önerdi ve ben de ona benim pratik eşim olup olamayacağını sordum. Hepsi bu.”
“..O-O ne lan?!”
Souta istemsizce bağırırken, Haruki hınzır bir gülümseme ile yanıtladı,
“Dediğim gibi sadece bir itiraf pratiği.”
Hisleri kafasını acıtarak yumurklamaya başlarken, Souta yeniden uzun sıraya çöktü.
“…Yani bunun anlamı sen Natsuki’den hoşlanmıyorsun?”
“Evet, bir zahmet.”
“O zaman neden gerçekten itiraf etmiyorsun?”
“….”
Sonunda Haruki’yi sıkıştırmıştı ama bu açıkça kutlayabileceği bir şey değildi.
Bir şeyler aralarında gerginlik oluşturmaya başlıyordu ve Haruki’nin huzursuzlaştığını söyleyebilirdi.
Tüm bunların ortasında, Souta arkadaş olarak sınırları aşmış gibi hissetti.
~
‘Geri adım atacaksam, bu an o an.’
Acele edip, kanlı öfkesini atarsa muhtemelen bazı şeyler zamanla çözülebilirdi.
Aşk şeyleri yüzünden bir arkadaşlığı yıkmak aptalca olurdu.
‘Haruki beni ilgilendirmediğini biliyorum ama senin için endişe de ediyorum.’
Tişörtünün altındaki kalbinin yüksek sesli atışını kontrol etmeye çalışırken Souta, baskılarcasına tek bir cevap verdi,
“Ah, anladım. İtiraf etmeyecek değilsin, edemiyorsun dimi? Yarışmayı kazanırsan Amerika’da okuyabilecek olduğundan.”
‘Yapamamak’ sözüne vurgu yaptığında, Haruki kaşlarını kaldırdı.
Belki de bu minik detay, asıl hislerini ortaya çıkartmaya yetmişti.
Artık yeterince utanan Souta sonraki sözlerini mırıldandı,
“..Yani? Neden?”
“Biliyorsun Mochita, sen hep diğerlerinin hislerine odaklanıyorsun. Artı başkaları hakkında endişelenen iyi bir adamsın.”
Haruki kendi sözlerini başıyla onaylarken, Souta onu durdurdu,
“Bu kadarı yeter. Bana iltifat etsen bile sana baskı yapmaya devam edeceğim.”
“Farkındayım. Ne düşündüğümü söylüyorum sadece.”
Haruki normalden de fazla ciddileşirken, artık kafası karışan taraf Souta’ydı.
“H-Ha? Her ihtimale karşı soruyorum ama bunun şu an konuştuğumuz şeyle ilgisi var mı?”
“..Bir şeyler mi biliyorsun? Kendimden daha fazla değer verdiğim biri yok. Film yapmaktan başka hiçbir şeyi umursamadığım zamanlar oluyor ve iyi bir film yapmak için her şeyi yapmaya hazırım.”
‘Anlıyorum. Bu Haruki’nin bakış açısı.’
Souta’nın söylemek istediği çok fazla şey vardı ama kendini kısmadan konuşmaya başlamışken Haruki’nin sözünü kesmek istemiyordu, sadece sessizce onu onayladı.
“Yurt dışında okuyacağım Amerikan üniversitesi, kendi film yapımlarında oldukça ünlü, yani doğal olarak, orada okuyacağım için mutluyum ve kendim için iyi bir şans olarak görüyorum. Ama..”
Haruki düz ve kararlı bakışlarının aksine, aniden başını eğdi.
Souta az sonra söyleyeceği şeyi aşağı-yukarı çözmüştü ve onu sessizce “Evet,” diyerek cesaretlendirdi.
“Filmler dışında da benim için önemli olan başka şeylerin farkına vardım.”
“..Bunu ona anlattın mı?”
Zaten Haruki’nin nasıl cevap vereceğini bilse de, yine de sormaya yeltendi.
Beklendiği gibi, Haruki başını sallamıştı.
“Hayır. Başta, gidişim kesinleşince söyleyecektim ama muhtemelen iş görmeyecek. Şanssızsam, muhtemelen yine de her şeyi anlatacağım.”
Haruki buruk bir gülümseme takınırken, Souta’nın söyleyecek bir şeyi yoktu.
Bunları söylediği tek kişi olduğu gerçeği kalbini sıkıştırdı.
“…Öylece gitmek kolay olurdu. Ve ülkede başka bir yer değil, Amerika! Bu reddedilme şansımı oldukça ikiye katlıyor.”
“…”
“Heeey, burası ‘Ödülü kazanacağından o kadar eminsin ha?’ gibi bir şey diyeceğin an değil mi?”
Haruki onu taklit ederek durumu hafifletmeye çalışıyordu.
Souta böyle gitmesi gerektiğini bilse de bunun yerine açık sözlü olmayı seçti.
“Ama o da seçmekte özgür. Şu an tedbir amaçlı planlar yapıyorsun ama belki de o uzak mesafeli ilişkiyi umursamadığını söyler, ne dersin?”
Cevaplamak yerine, tıkırtılı bir sesle sandalyesine çöktü.
Haruki ellerini karmaşık bir ifadeyle sıraya koyup, Souta’ya baktı.
Souta bu kez kesin bağırılmaya hazırdı ama bunun yerine, Haruki pencereye doğru yürüdü.
“..Sana dedim, değil mi? Sonunda, en çok kendine değer veren biriyim ben. Reddedilmek ve gittikçe kötüleşen uzun mesafeli ilişki. İkisinden de oldukça nefret ediyorum.”
“Çünkü incinmek istemiyorsun?”
Haruki arkasına dönmeden devam etti.
“Hepsinin ötesinde, şu konuşmayı yaparken bile, hala kafamın köşesinde bir yerlerde film hakkında düşünüyorum. Sadece yeni projemi de değil, bu tecrübenin bana nasıl bir faydası olacağını da, böyle şeyleri.”
Ne oluyor be? Sadece bencilce konuşuyorsun.
Bu Souta’nın izlenimiydi.
Ama bunu dillendirse de muhtemelen ‘Çok duygusalsın’ dercesine bir gülüş alırdı.
Tereddütün ardından, Souta mantıklı bir ifade ile dönüş yapmaya karar verdi.
“Kendinle çelişiyorsun. Reddedilmek ya da uzun mesafeli ilişkide çuvallamak, bunlar ‘iyi tecrübeler’ mi olacaklar? Filme yeterli beslenme sağlarlar ha?”
“…Yemek seçerim.”
Köşeye sıkıştığı ortadaydı.
Haruki muhtemelen şu an gerçekten Souta’nın sorularını nasıl önleyeceğini düşünüyordu.
‘Muhtemelen çok konuştum. Onu rahat bırakmalıyım.’
Özür dilemektense Souta konuyu değiştirmeyi seçti.
“Neyse, gösterime gelirsek, henüz ayarlanmadı değil mi?”
“..Öğrenci konseyi bunun için bize doküman yolladı.”
Yaklaşık bir hafta önce öğrenci konseyi yeni projelerini duymuştu ve mezuniyetten önce bir gösterim ayarlama sözü vermişlerdi.
Film mezuniyet temalı olduğundan, izleyicilerin ön yargıları olacaktı sonuçta ve filmin çekiciliği ve gücünü tek başlarına övemezlerdi.
O notta, Souta ve diğerleri birkaç kez geri çevrilmişlerdi ama sonuçta, Film Kulübü’nün sıkı bir hayranı olan öğrenci konseyi başkanı, Yönetmen Haruki’nin hevesine kapıldı ve film gösterimi ayarlandı.
“Bilirsin, gerçekten de eklemek istediğim bir sahne var.”
“…Ama vaktimiz kalmadı, farkında mısın? Yuu ile konuştun mu?”
“Dışarısı bugün çok güzel. Çekim için mükemmel bir gün gibi.”
“Dediğim gibi, planı Yuu ile henüz kararlaştırmadın?”
“Başkan gibi davranmaya vakit yok! Mochita kamerayı kap!”
♥ ♥ ♥ ♥ ♥
İkili en yakın istasyona kısa bir yürüme mesafesi olan parka geldiler.
Kolaya kaçmak olabilirdi ama güneşe serilmiş rengarenk bank ve salıcaklarla bu iyi bir görüntü yakalayıp, çekmek için mükemmel şanstı, tıpkı Haruki’nin dediği gibi.
–
“Hey, az önceki kız tıpkı Natsuki gibi görünmüyor muydu?”
“Karıştırmadığına emin misin? Böyle giyinen bir sürü kız var.”
“Şey, orası öyle. Hepimiz aynı üniformayı giyiyoruz. Ama saçını böyle toplayanı az görürsün..”
Haruki şaka mı yapıyor yoksa ciddi mi emin olmayan Souta yanıt vermek üzereydi ama birinin bakışıyla durdu.
Kum havuzunda tanıdığı biri duruyordu.
Çocuğun etrafını kaplayan aura öfke yayıyor olsa da Souta yavaşça ona yaklaştı.
Diğeri kendisine yaklaşıldığını farketmiş gibi, ona döndü.
‘Biliyordum, Yuki…’
“Ne işin var burada? Evin şehrin diğer tarafında değil mi?”
“…Anlıyorum. Yani Mochi ve Serizawa-kun da bu civarda yaşıyor?”
Koyuki’nin sözleri tuhaf bir his verse de, Souta başıyla onayladı.
“Yönetmenimiz ne olursa olsun yeni sahneler çekmemiz gerektiğini söyleyip durdu bu yüzden..”
Çenesiyle onlara arkası dönük, kamera konumunu oturtmakla meşgul olan Haruki’yi işaret etti.
Koyuki kıkırdadı ve omzunu silkti, “Öyleyse gerçekten meşgul olmalısınız.”
“Ya sen Yukki? Burada ne yapıyorsun?”
“…Yapmayı planladığım bir şey vardı ama yapamadım.”
“Ha?”
Souta, Koyuki’ye bir şeyleri yanlış duyup-duymadığını merak edercesine baktı ama Koyuki parkın dışına bakıyordu.
‘Birini bekliyor olabilir mi? Ama geçmiş zamanda konuşuyor, o zaman…’
“Hey, daha önce söylediklerinle alakalı!”
Haruki tripodun vidalarını sıkarken bağırdı.
“Mochita ve benim ‘de’ burada yaşadığımı söyledin yani başka kimi kast ettin?”
Souta anladığını ifade eden bir ses çıkarttı, artık neden Koyuki’nin, öncesinden bahsettiğini anlıyordu.
Parka giderken gördükleri kızı hatırladı ve yavaş yavaş parçaları birleştirmeye başladı.
Koyuki’nin yapmayı planlamış olup yapamadığı şey-
“Serizawa-kun ile yakın arkadaşsınız sonuçta, bu yüzden merak ediyor olmalısın, değil mi?”
Haruki, Koyuki’nin cesur sözleri karşısında eğlenceli bir şey bulmuşcasına bir kahkaha koyuverdi.
“Hayır, yanlış anlamışsın. Demek istediğim, benim çocukluk arkadaşım sadece Yuu değil.”
‘Ah, doğru. Ben de varım, değil mi? … Ama muhtemelen onu demiyor.’
Koyuki bir an kafası karışmış göründü ama çok geçmeden Haruki’nin kast ettiğini anladı.
“Enomoto-san senin de çocukluk arkadaşındı, değil mi?”
“Doğru. Yani yapmayı planladığın ama yapamadığın şey ‘itiraf’dı değil mi?”
Haruki, Koyuki’nin az önceki ithamının intikamını alırmış gibi hınzır bir soru sormuştu.
Koyuki’nin yüzünde hâlâ bir gülümseme varken, kenardan dinleyen Souta paniklemeye başlamıştı.
“H-Hey, sakin ol, Haruki! Hepimiz çocukluk arkadaşıyız diye öylece burnumuzu sokamayız!”
“Bu itiraf konusundan önce çıkmış bir mesele.”
“Yukki, sen de! İstemiyorsan hiçbir şey söylemek zorunda değilsin…!”
Souta’nın bunu durdurma çabalarına rağmen, Koyuki umursamadan devam etti,
“Bir şey diyemeden öylece, Enomoto-san’ın gidişini izledim!”
Koyuki onlara bunu kayıtsızca anlatmıştı ama ses tonunda keyifsiz bir şeyler vardı.
Souta onu dinlerken üzülmüştü ve bakışlarını indiren Koyuki’ye baktı.
‘Acaba Yukki’nin kendisi hakkındaki düşünceleri bu yüzden mi olumsuz..’
“İtiraf etmediğinden değil de seni seçmediğinden olmadığına emin misin?”
Haruki, Koyuki’ye sormuştu, ifadesi Souta’nın önceki ifadesine benzerdi.
Koyuki başını şaşkınlıkla kaldırdı, dudakları titredi.
“Hiçbir zaman hislerimi kabul etmesini beklemedim. Ama sonunda hislerimi ona söyleyeceğimi sanmıştım… Görünüşümü değiştirmeyi denedim, dışarıdan nasıl göründüğümü ama… Anlamsızdı.”
‘Mümkün değil.. Ama o kadar çok çalıştı…’
Souta, Koyuki’nin kendi çabasının farkında olamamasına daha da üzüldü.
“Benim hislerim onun için sadece bir yük olacağının farkındaydım.”
“Öyle değil…”
Kendini daha fazla tutamayarak Souta, araya girmeye çalıştı.
Ama Koyuki sadece yumuşakça gülümsemişti ve başını salladı, Souta’ya sessiz kalmaktan başka çare kalmadı.
“…Sebebi Natsuki’nin başka birini seviyor olması ha?”
Haruki mırıldandı ama bu aslında bir soru değildi.
Nedense Souta’nın tepesi attı.
“Başkasından hoşlanıyor olsa bile, bu Yukki’nin hislerinin bir yük olacağı anlamına gelmez!”
Souta üzülmüştü ve beklediğinden de yüksek sesle bağırdı.
Koyuki’nin gözleri kocaman açıldı ama konuştuğunda, önceki gibi kayıtsızdı.
“Bu da bir bakış açısı.”
‘Yukki bu konuda nasıl bu kadar sakin olabilir.’
Koyuki’nin şaşırdığı ortadaydı ama göstermemeye çalışıyordu.
Souta’nın hayal ettiğinden daha da güçlü ve onurluydu.
“Belki de…”
Koyuki’nin sesi havada hafif bir gerginliğine neden oldu.
Koyuki’nin devam etmekte tereddüt ettiğini söyleyebilirdi bu yüzden Souta onu cesaretlendirmek için başını azcık salladı. Haruki de kamerasını bırakmıştı ve dikkatle bekliyordu.
“Belki de ona hislerimi söylemiş olsaydım, ona bir çeşit güç olabilirdi ya da ilerlemesine yardım ederdi. Ama ben farklı bir sonuç hayal ettim..”
Sessizlik ne kadardır devam ediyor?
Sonbahar böceklerinin korosunda kaybolurken Souta yalnızca bekledi.
Sonunda, Souta kafasını toplamış gibiydi ve asıl hislerini söyledi.
“Nazik bir kız bu yüzden hislerime karşılık verememekten endişe duyacağını sanıyorum. Beni reddettikten sonra bile içten içe hatırlayacağını, uzun süre yükleneceğini düşünüyorum.”
Souta kafasından vurulmuş gibi hissetti. O kadar şoka uğramıştı ki nefes almayı bile unuttu.
‘Ama Koyuki’nin hislerinin neden Natsuki için yük olacağını anlamıyorum… Baştan zaten reddedileceğini göze almıyor mu?’
Souta kendini her zaman alçakta gördüğü için, asla hislerinin karşılık bulacağına dair büyük umutları yoktu, belki de bu yüzden Koyuki’ye karşı bu kadar kızgındı.
Ama Koyuki’nin sözleri, benzer bir his vermedi.
‘Yukki gerçeği kabul etti ve en başa Natsuki’nin hislerini koydu…’
Onunla bir ilişkisi olmayacağını fark ettiğinde büyük bir şok geçirmiş olmalıydı.
Ama Koyuki, bunun yerine ne pahasına olursa olsun onu incitmekten kaçınmayı seçti.
Bu kendi hislerinden fedakarlık yapması anlamına gelse bile.
İnsanlar itiraf etmeyerek işlerin sonlanmasına izin vermek için korkak olduğunu söyleyebilirlerdi.
Ama Souta, Koyuki’nin seçimini inanılmaz derecede hayranlık uyandırıcı buldu.
‘Yani bu da aşkın bir türü…’
O anda, kalbinin derinliklerinde uzun süredir dönen bir ışık demeti parlamış gibi hissetti.
Akari kimi severse sevsin, hislerini atamazdı.
Akari’nin aşkını destekleyemese bile, hâlâ ona göz-kulak olabilirdi.
‘Bu hislerin tek taraflı olması umurumda değil; ikimize yetecek kadar severim.’
Geçen gece izlediği filmde duyduğu repliği kendine tekrarlayan Souta gökyüzüne baktı.
Sonbaharın gökyüzünde sadece birkaç parlak yıldız vardı ve hiçbiri Yaz Üçgeni* gibi ayakta kalamamıştı.
Gölge’den Not: Yaz Üçgeni Takımyıldızı.
Ama bu büyük bulutsu ve yıldız kümelerini daha da öne çıkaran şey buydu.
“Eminim ilişkiler de böyledir.”
Kimse duymadan bu mırıltılar, rüzgarda karışıp gittiler.
Çeviri: Gölge
Not
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.