Kıskançlık İçin Bir Çözüm Çözüm 3
Çevirmen: Gölge
—
Setoguchi Yuu
Doğum Günü: 11 Temmuz
Burcu: Yengeç
Kan Grubu: AB
Souta’nın çocukluk arkadaşı.
Film Kulübünden.
O ve Koyuki arasında, Natsuki’yi de ilgilendiren bir şeyler var gibi..?
Avuç içinden ter damladı.
Sanki bir işaretmişcesine, diğer tüm duyuları yavaş yavaş ona döndü.
Boğazı kuru, güneşten tüm vücudu yanıyor gibi hissetti.
Elini alnına kaldırdı, terden sırılsıklam olmuş kakulleri parmaklarıyla karıştırdı.
‘Lanet olsun, tamamen dalmışım…’
Souta, sersemlememeye dikkat ederek bitkin kafasını salladı ve etrafına bakındı.
Alanda futbol kulübünden kimse yoktu ve tenis kortu da bir o kadar boştu. Müzik sınıfında çalan bando enstrümanlarını artık duyamadığının farkına vararak, güneşin altında daha da ısınmış olan kolundaki saati kontrol etti.
‘Neden bu kadar sessiz olduğunu merak ediyordum. Öğle yemeği gelmiş bile, ha.’
Filmin ek sahnelerini hazırlamak için sabah yedide okula gelmişti.
Toplantıyı bitirdiklerinde, kamera ayarlarıyla uğraştılar ve saat on civarında sonunda okul bahçesine çıktılar.
Sonrasında tüm vakitlerini Haruki’nin istediği görüntüleri çekmekle harcamışlardı.
Haruki’ye gelirsek tamamen kameraya dalmıştı.
Sanki etrafındaki tüm zaman durmuş gibiydi ve Souta onu izlerken, ona seslenmeyi unutacak kadar büyülenmişti.
‘Duyduğuma göre, bir hafta biri için bir saniye gibi geliyorsa, tüm saniyeler tek bir yıla toplandığında sadece yaşlandıracaktır… Haruki’ye baktığımda, bunun doğru olabileceğini hissediyorum.’
Küçücük çocuk oldukları zamanlarda bile, Haruki’nin parlaklığı, dört çocukluk arkadaşına karşı değişmeyen tek şeydi.
Onu hareket ettiren ya da onu çeken şeyleri takip etme gücünü bulmuştu.
‘Bir an için bile olsa tam hızda çalışabilir miyim…?’
Yaz tatili üçüncü sınıflar için üniversite giriş sınavından önce hazırlanmak için son şanstır.
Yuu Ulusal Üniversite için çalışıyordu hatta bir dershanede eğitim de alıyordu. Bir sonraki hafta dönecek olsa da, ardından onu başka bir kurs bekliyordu yani hemen hemen hiç yaz tatili yoktu.
Souta böyle bir çalışma programını sadece duymakla bile biraz çıldırdı ama aynı zamanda bu Yuu’nun hedefleri konusunda emin olduğunu da gösterirdi. Muhtemelen öyleydi çünkü bunu fark etmesine neden olan güçlü bir çözüm edinmeye çalıştı.
‘Kendim için herhangi bir düşüncem yok gibi görünse de..’
Neden o kadar emin olmadığı hakkında iyi bir fikri vardı.
Yarı-yüreksizlik. Çünkü bunu hocası önerdi. Çünkü bir garanti istedi.
Belirli bir üniversite için önerilmiş bir okul istemesinin sebebi bu belirsiz nedenlerdi.
Çevresindeki insanlar hedeflerini ya da benzer şeyleri sorduğunda pek emin değildi; sadece zamanın geçip-gittiğini hissediyordu, ne eksik ne fazla.
‘…Peki, Akechi-sensei farkı.’
Souta okul önerisi için ilk dökümanları almaya gittiğinde, söylediği ilk şey,
“Biliyorsun Mochizuki, sen daha çok yaşlı bir adam gibisin.”
Tembel bir tonla konuşmuş olsa da Souta öğretmeninin, kendisi ile alay etmediğini söyleyebilirdi.
Çok gülmedi, tuhaf şeyler söz konusu ise dikkatsizdi ve neticede çok da ciddi olmayan bir insandı. Ama her zaman soru sorarken tam on ikiden vururdu. Bu yönü biraz Haruki’yi andırırdı.
‘Düşününce, kişilikleri tamamen farklı…’
Film Kulübü’nün rehber öğretmeniydi ve Haruki’nin abisinin sınıf arkadaşı olduğundan da, dürüst olmak gerekirse konuşması kolaydı, diğer öğretmenler kadar dikkatli değildi.
Özellikle Haruki ile yakındı ve Souta bazen onları öğretmenler odasında ya da koridorda bir şeyler konuşurken görürdü.
‘Bir bakıma Akechi-sensei aslında oldukça sevecen.’
Akechi-sensei ona ıvır-zıvır işler yaptırdığında, Haruki her zaman ‘Onunla ilgilenmek zorunda olan tek kişi benim’ diye söylenirdi ama Souta’ya çoğu zaman senaryo hakkında fikirler verirdi.
Tavsiyeleri başka bir şey ima ediyor gibi görünürdü; şu anki gibi, Souta’ya hızla cevap verdiren bu cümleyi kuruyor gibi görünüyordu “Bu durumda, bir öneri alamayacaksın”
‘Bu kötü bir şey mi? Hayır, yani, yaşlı bir adama mı benziyorum?’
“Demek istediğim, emekliliğini düşünen tiplere benziyorsun. Bir okul tavsiyesi alman güzel ama kurs bilgilerini ya da sınıfları araştırdın mı ki?”
Mülakatlar çoktan başlamış olmalıydı.
Gerginliğe rağmen, Souta cevaplamadan önce dudaklarını büzdü ve ciddiyetle baktı,
“..Ş, şey, biraz.”
“Ah, gerçekten mi?”
Akeichi-sensei ilgisizce mırıldandı ve bir şey almak için laboratuvar önlüğünün cebine uzandı. Klasik edebiyat öğretiyordu ama nedense, bu tarz bir önlük giyerdi.
Cebinden çıkarttığı şey bir lolipoptu.
Deneyimli eliyle kağıdını çıkarttı ve uyarmadan, Souta’nın ağzına tıktı.
“N-Ne yapıyorsunuz..!?”
“Sana şeker veriyorum yani biraz daha düşün. Eğer seçimin iş ararken neyin daha kullanışlı olacağına bağlı olursa; sonrasında zorluk çekersin.”
Bunu ona söylediği o an, Souta, kendine baktığı hissine kapıldı.
Akeichi-sensei eğer onunla ilgilenmek için sonradan da onunla kalacak olsaydı bu başka bir hikaye olabilirdi ama Souta’nın hayatından bakınca, liseden sonra yabancıdan başka bir şey olmayacaktı. En başından, sonradan dönse ve “Bana söylediğin gibi hayallerimin peşinden gittim ve başarısız oldum. Verdiğiniz o tavsiye için lütfen soumluluk alın.” şeklinde onu suçlasa gerçekten bir dert olurdu.
Bunu düşünürken, bir anda aydınlandı.
Akeichi-sensei ona bir çok sebep belirtmişti.
‘Kendi hayatının sorumluluğunu kendin almalısın.’
Yolundan giderken seçeceği yollar konusundaki teşvikler pişmanlığı sebebiyle değildi.
‘Haruki’ye hiç hangi yoldan gideceğini sormadım ama eminim aklında belirlemiştir, de.’
Haruki’yi birkaç kez öğretmenler odasında Akeichi-sensei ve diğer hocalarla vakit geçirirken görmüştü.
Tüm hocalar ona biraz endişeyle bakarken Haruki dalgın dalgın gülüyordu, bu yüzden seçtiği yol standart olmamalıydı ama sadece onun seçebileceği bir yoldu muhtemelen.
Birileri buna karşı çıksa bile, hiç kimse onu desteklemese bile…
Bu kişi Haruki ise, kesinlikle kendi seçtiği yoldan yürüyecekti.
Yuu etrafına ikna gücü yayıyordu yani muhtemelen bolca özgüveni vardı.
‘O zaman… Peki ya ben? Bir okul önerisi seçtiğimde ve hatta milli edebiyat bölümü seçtiğimde, hocalarımın ve ailemin hislerini dikkate almadım diyebilir miyim?’
“Lanet olsun.”
Haruki’nin sesi Ağustos böceklerinin sesini bastırırcasına yayıldı.
Haruki’nin fırlayışıyla afallayan Souta, sadece “Eh? Ah?” gibi sesler çıkarabildi.
‘Ne? Ne oldu?’
Hızla atan kalbini dizginlemeye çalışırken, onu şiddetle yüz yüze geldiği Haruki’ye baktı.
“Mochita, aç değil misin?”
“…………Oh, evet. Yani, neredeyse yemek vakti.”
“Cidden mi?! Sahi ya.”
Yorgun olduğunda bile, ya da sıcakken, kameradan yayılan dünyaya bakarken asla tek kelime bile etmezdi ama anlaşılan boş midesi bir istisna oluyordu. Bir lise öğrencisi oğlanın son derece normal tepkisine karşı, Souta kahkahalarının artmaya başladığını hissetti.
Kendini aşağıda hissederek sedece çok düşünüyordu; Haruki bir Superman falan değildi.
“Mide saatin kesinlikle doğru, Haruki.”
“Değil mi? Hey, ramen yiyelim. Yuu’dan bir indirim kuponum var.”
“Gerçekten mi? Dostum, Yuu ne iyi bir adam!”
“Yine de Yuu, bizim kendisini pohpohlamamızdan pek hoşnut değil.”
“Ama onu kızdırmak için iyi olabilir, değil mi?”
“Orada, belalı Mochita… Tamamen saf görünüyorsun ama bazen böyle pis şeyler söylemek konusunda oldukça iyisin.”
“Kim takar!”
“Ahaha! Beni itiyorsun çünkü sen de açsın, ha~?”
Souta doğal bir şekilde gülümsedi, sadece bir dakika önce karanlık düşüncelerin dibine battığına inanmak güçtü.
Bu gerçek onu rahatlattı ve ekipmanların etrafından çevik bir şekilde koşturdu.
Kamerayı tutan tutucunun etrafı ıslaktı, sanki sağanak yağmış gibi.
‘Ah, bu Haruki’nin teri…’
Film karakterleri gibi yumruklarla iletişim kurmuyorlardı.
Yerine, Haruki ve Yuu’nun dimdikliği ile destekleniyordu ve yavaşça ayağa kalkabildiğini hissedebildi.
♥ ♥ ♥ ♥ ♥
“Yuu’nun indirim kuponu ile aldığımız ramenin tadının efsane olduğu gerçeği.”
Eve giden yoldaki ramen dükkanı, Haruki ve Souta’ya mideleri dolmuş hissettirdi.
Ramene ikisi de bayılırdı ama Yuu’nun tutkusunu geçemezlerdi.
Yeni bir ramen dükkanının açılışı konusunda ya da sır aramakta, bilindik dükkanlar konusunda her zaman bilgisi olurdu; daha önce önerdiği tüm dükkanların biri bile hayal kırıklığına uğratmadı. Ve burası, en iyilerindendi.
“Devamlı müşteri olunca bu kuponları alabiliyor musun acaba..?”
Souta dükkanın hiçbir yerinde bahsini bile görmedi, ne de çalışanlar bunun hakkında çok açıklama yaptılar.
Ödeme için gittiklerinde, puan ya da damga kartı falan sunmadılar, bu yüzden Yuu’nun kuponu nasıl elde ettiği konusunda meraklıydı.
Souta’nın şaşkınlığını görünce Haruki başı ile onayladı ve açıkladı.
“Anlaşılan şu şekilde. Onlara dükkanı arkadaşlarına tanıtmak istediğini söylemiştir bu yüzden sadece bu seferlik iki kupon vermişlerdir.”
“Bu çok etkileyici, yöneticinin cimri görünüşüne bakınca.”
“Şey, Yuu gerçek bir dolandırıcıdır.”
Haruki omzunu silkip pis pis sırıtırken, Souta da bir kahkaha patlattı.
“Doğru. Yöntemleri oldukça iyi.”
Biraz utançla, Souta bu yetenekleri kıskandı.
‘Haruki ürkek falan değil, bu yüzden bu yönetici gibi insanları kazanmak onun için kolay olmalı…’
“Ah,”
Haruki, bir şey hatırlamışcasına aniden başladı.
Souta’nın içine kötü bir his doğdu ve ilk bir konu açmayı düşündü ama diğeri onu ezdi.
“Hayasaka’ya mesaj attın mı?”
Bu sorulur sorulmaz tırsan Souta mırıldanarak yanıtladı,
“…H-Henüz değil….”
“Ah, öyle mi? Haftada bir onun ilerleyişini kontrol edeceğini söylememiş miydin?”
‘Durun ya, sen ve Yuu sadece gittiniz ve kafanıza göre karar verdiniz değil mi?’
Souta onların kötü yanlarına sırıtan plancıya zihninden dil çıkarttı.
Buluşmadan sonraki gün, Yuu’nun ona vermek için Akari’nin e-mail adresini, iletişim kurmak için bu kadar kısa sürede Natsuki’den alması ile şaşırmıştı.
Yuu bu konuyu Haruki ile de konuştuğunu söylemişti, bu yüzden ikisinin birlikte komplo gibi bir şeyler kurduğuna emindi.
‘Şey, yüz-yüze konuşmakla karşılaştırınca bu yolun çok daha kolay bir yol olduğuna eminim. Uzun zaman önce sadece bir kez konuştuğumuzu düşünürsek…’
Onların burun sokmalarına (ya da desteklerine) minnettardı, daha olumlu bir şekilde ifade edersek, Souta’nın Akari ile ilişkisi kesinlikle bir adım ilerlemişti.
Böyle mesajlaşarak yakınlaşmaya devam ederlerse, yaz tatilinin bitişine kadar, belki de onunla daha cesurca konuşabilirdi. Ya da en azından, aklı her konuştuklarında tamamen boşalmamış olurdu.
‘….Bir süredir düşünüyorum bunu.’
Gerçekte, Akari ile iletişimi sakindi.
Bunun dışında çizimlerin gelişimi hakkında sorular sorarken, “Bugün ne yedin?” ya da “Nereye gittin?” gibi anlamsız şeyler hakkında da konuşabilirdi.
Ama sonuçta, sadece metinlerden ibaretti.
“Seni yazarken izleyeceğim, acele et ve ona mesaj at.”
“Tamam, sonra yaparım.”
Zoraki gülümsemesine rağmen Souta sıkkınlıkla konuşmayı denemişti..
“…Keyfin bilir. Peki, o zaman acele edelim ve tekrar çekime başlayalım.”
Souta başını belirsizce salladı, yandan Haruki’ye bir bakış attı, az önce verdiği cevaptan ötürü şüpheli görünmüyordu, daha doğrusu, görünüşe göre ruhu neredeyse ıslık çalıyordu.
Ama Souta görmüştü.
Sadece bir saniye, Haruki’nin yüzündeki şüphe titreşimini.
‘Haruki’nin sezgileri iyi sonuçta…’
Henüz ikisine söylememişti ama aslında, Akari’nin çizimi o kadar da iyi gitmiyordu.
Yaz tatilinin başlarında, taslak bölümü bitene dek sorunsuz gitmişti. Renklendirmeye başladığı sırada ise aniden durağanlaştı.
Başta, Souta sanat yarışmasından ötürü film kulübünün isteğine odaklanmak için fazla meşgul olduğunu sanmıştı. Onlar, diğerleri meşgulgen onları bölen kişilerdi, zaten, bu yüzden ona ayrıntıları sormadan endişelenmemesini söylemişti ve onu aceleye getirmek ya da benzer bir şeyden kaçındı.
Fakat, geçen gece, durumun hayal ettiğinden daha ciddi olduğunu öğrendi.
İlk kez, ilk mesaj yazan Akari olmuştu ve Souta içeriği okumadan önce havalara uçmuştu.
Ama açar açmaz, anında hayal aleminden çıktı.
“Aşk nedir, nasıldır?”
Mesaj içeriği tek bir satırdı; tek, gizemli soru.
Souta, Akari’nin durumu hakkındaki detayları bilmiyordu ama zihninin gerilerinde, Haruki’nin yüzü tırmanışa geçti. Ne zaman çocukluk arkadaşı bir şeyler yaparken tıkansa, benzer bir şey mırıldanırdı.
“Birine aşık olmanın anlamı hakkında ne düşünüyorsun? Birine aşık olmaya başlamaktan farkı ne?”
“Hey biliyor musun? Aşık olduğunda beyin, adrenalim ve dopamin gibi birçok hormon sargılar. O zaman, mantıksal olarak, “aşk”ın anlamı sadece kimyasal bir tepkime olmaz mı?”
“Başta, beyin aşık olur mu? Ya da kalbimizde bir yerler?”
Soruları sorduğu karşısındakiler miydi, yoksa kendisi mi?
Başta Souta da ve Yuu da karar verirken zorlandılar ve sadece kararsız sesler çıkarabildiler. Ama ikinci yılın sonunda, susmayı ve onu izlemeyi öğrendiler.
‘Muhtemelen sadece yüksek sesle düşünüyordu.’
Ya Akari de Souta’dan bir cevap beklemiyorduysa?
Tabii ki ona yazdığından, muhtemelen bir çeşit cevap istiyordu.
Ama aslında, gerçekten de aynadaki kendisiyle konuşuyordu ve doğrudan ona sorduğu bir soru değildi. Gönderdiği kişinin Souta olması, öylece gelişmişti.
“Natsuki’den aldığım mangada yazıyordu da…”
Buna, kendi sorularına kendileri cevap veren dahilerin endişesi denirdi.
Sıradan insanlar ne kadar yardım etmeye çalışırsa çalışsın, bir şeylerin üstesinden gelecek olanlar onlar olacaklardır.
‘O zaman Akarin’e bir tavsiye verebilecek tek kişi Haruki’dir herhalde…’
Benzer görüşlerinin olması da bir ihtimaldi.
Muhtemelen Souta’nın burnunu sokmasından daha iyi sonuç verirdi ya neyse.
‘Biliyorum. Biliyorum ama yine de bir şeyler yapmak istiyorum.’
Bunu tüm gece düşündükten sonra, kısa özeti ile birlikte bir romantik film önermeye karar verdi.
Akari’nin aşk hakkında neyi bilmek istediğini bilmiyordu ama bir şekilde yardımı dokunabileceğini düşündü.
‘İyi şanslar, Akarin…’
Souta bulutlu gökyüzüne baktı ve içinden seslendi.
♥ ♥ ♥ ♥ ♥
Zamanla, ek sahneleri çekmeyi bitirdiler ve beraber düzenleme yapmaya başladılar, yazın sonu gelmişti.
Souta’ya göre göz açıp kapayıncaya dek gibiydi.
Bu yılki kalıcı yaz sıcağının tehlikesiyle, muhtemelen daha da hızlı geçtiğini hissetmişti. Oldukça sıcak olmasına rağmen, Eylül gelir gelmez yaklaşan sınavlar ve görüşmeler* düşüncesi, yazı geride bırakıyordu.
Gölge’den Not: Muhtemelen üniversite mülakatlarından söz ediyor.
‘Bir yıldan daha kısa bir sürede mezun olacağımıza inanmak da güç.’
Film üzerinde çalışacak tek boş zamanlarının bu olduğuna artık emindi.
Lisenin ardından yapacakları Haruki ve diğerlerinden farklıydı ve hatta birbirlerinden uzakta yaşamaya bile başlayabilirlerdi. Böyle olursa, bir araya gelmek şu an yaptıklarından daha zor olacaktı.
‘Onca zamandır beraber takılıyorduk ve şimdi aniden ayrı yollara yöneleceğiz…’
Souta derin bir iç çekerken, yanında oturan Yuu omuzlarını biraz sarstı.
“Mochia, artık diğer sahnedeyiz.”
“…Ha? Ah, pardon.”
Üçünün uzun zamandır ilk kez bir araya geldikleri odada, Souta yapışkanlı notlarla kaplı senaryonun sayfasını hızla çevirdi.
‘Ah, çekim. Son sahneye dönmeliydim.’
Uyku eksikliğinden, bedeni istediği gibi hareket etmiyordu.
Dibinde oturan Haruki’ye bir göz attı, tuhaf bir zamanlamayla sayfaları çeviriyordu.
Geçen gece düzenlemeyi tartışan bir mesaj almışlardı, daha doğrusu, sabahın köründe, bu yüzden Haruki’nin uyku eksikliği onunkinden daha az olmamalıydı. Yakından bakınca, göz altlarında siyah halkalar vardı.
Bir film çekim biter-bitmez tamamlanmaz; ardından gelen düzenleme son üründe bir bir etki yaratır.
Konu ne zaman düzenlemeye gelse, yönetmen Haruki, emri alır ama senaryo yükünü taşıyan kişi Souta ve yönetmen gibi bir şey olan Yuu süreçte ayrıca geri bildirimler alırlar.
Yuu dershane kursu sebebiyle uzakta olduğundan, filmden daha da uzaklaştı ama iyi anlamda. İzleyicilere yakın olmak, izleyicinin çeşitli bakış açılarından fikir edinebildi. Aslında, Yuu muhtemelen film yapımında büyük resmi kavrayan tek kişi olabilirdi.
“Yani temelde, şu an çekebildiğimiz tüm sahneleri çekmiş durumdayız. Şimdilik bitenleri kontrol etmeye yardım edeceğim.”
“…Evet, teşekkürler.”
Haruki biraz boğuk bir sesle yanıtladı ve yanındaki Souta başını gevşekçe salladı.
Yuu not defterini açtı ve bir şey hatırlamışcasına mırıldandı,
“Ah, doğru.”
‘Evet, evet sıra bana soru sormakta.’
Zor bir konu ortaya dökülünce Haruki de aynı şekilde bakmaya başladı.
Bu ufak tefek huyları muhtemelen çocukluk arkadaşı oldukları için benzerdi ya da birbirlerinin alışkanlıklarını kapmışlardı.
“Mochita, Hayasaka’nın çizimleri nasıl gidiyor?”
“…Im, şey, o konuda…”
“Bana onunla iletişimi kaybettiğini söyleme.”
“Ona olması gerektiği gibi mesaj atıyor muydun?”
Bu ivme ile itilen Souta, kendini savunmak için atıldı,
“Ne, hadi ama! Tabii ki de attım!”
Souta öfkeyle kaşlarını çatsa da Yuu ve Haruki ona takılmaya devam ettiler.
“Öyle olsa bile, geçen seferki toplantıda bayılacak gibi duran da sen değil miydin?”
“Yeterince hızlı hareket etmesem ve o zaman yaptığım gibi devralmasam, oracıkta bayılacaktın.”
“O-O zaman beni kurtardığın için teşekkürler… Ama gerçekten, şu an kendi kendime idare ediyorum. Hatta haftada bir kez nereye kadar tamamladığını görmeye gidiyorum.”
Souta başarısını gösterircesine göğsüne vurdu ama içinden, düzensiz sesinden ötürü endişeliydi.
Titreşip duran bakışları da, hemen dibindeki Yuu’nun onu fark etmesine sebep oldu.
“O kadar iyi gidiyorsa, ne bu yüzünün hali?”
“Bunun sebebi, ım, şey…”
Souta tekrar savaş pozisyonu alırken, Haruki aniden parmaklarını şıklattı.
“Biliyorum. Sebebi Hayasaka’nın sıkıntısı, değil mi?”
‘Igh, hemen anladı, sonuçta…’
Daha fazla saklamanın anlamı yoktu. Souta isteksizce durumu açıklamaya koyuldu.
“Çizimi bitirdi ve zaten boyamaya başladı ama…Söylediğine göre henüz kaybettiği ‘bir şeyler’ varmış ve bitirdiğinden beri hiçbir ilerleme kaydedememiş.”
Bunların hepsi daha önce başına gelmiş gibi Yuu mırıldanırken başını ellerinin arasına aldı, “Evet, bu iyi değil.”
“Sen bir şeyler üzerinden çalışırken hep olan bu anlaşılan, ha.”
“Ve dahası, diğerlerinden tavsiye almak o kadar da iş görmüyor. Bu sadece senin kendi başına çözmen gereken bir şey…”
Yuu’nun dolaylı olarak dibindeki Haruki hakkında konuştuğunu biliyordu.
Fakat, söz konusu kişi bunu fark etse de etmese de, yüzünü ekşitti ve basitçe ekledi “Yaratıcılığın acı yanı.”
“Onu köşeye sıkıştıranın ne olduğunu sormaya çalıştım ama nasıl cevap vereceğini bile bilmiyor gibiydi. Felsefi olarak anlamaya başladı, ‘Aşk nedir, her neyse?’ gibi bir şey dedi.”
“Ighhh, cidden iyi değil….”
Yuu kaşlarını çatarken, Souta katıldığını gösteren bir ses çıkarttı, Haruki kafa karışıklığı ile sordu,
“Neden öyle?”
Yuu beklenmedik bir soru bulmuş gibiydi ve Haruki’ye boş boş bakmaya başladı.
Souta da gözlerini kocaman açmış ama başka bir şey yapamamıştı.
İki insan ona bakarken bile Haruki, öyle şaşkın görünmüyordu ve dalgın dalgın konuşmaya başladı,
“Bakın, Hayasaka’nın dediği ‘Aşk nedir?’, felsefik dildeki ‘Hayatın anlamı nedir?’ gibi bir şey değil. Sadece gerçekten aşkın ne olduğunu bilmiyor, hepsi bu.”
“…B-Ben hâlâ anlamadım. Bir kez daha söyleyebilir misin?”
“Mochita fazla düşünüyorsun. Dinle, basitçe Hayasaka daha önce kimseyle çıkmamış. Bu.”
Souta yüksek sesle yutkundu.
Haruki’nin açıklaması doğruysa, demek oluyor ki hiçbir nihai rakibi yoktu.
Akari’den hoşlanan birçok genç vardı ama bir bakıma, gençler ve Souta eşit durumdaydı. Ama Akari’nin hoşlandığı biri olursa, bu durum dezavantajlı bir savaşa dönerdi.
Birinin bile yavaşça yükselerek kazanma şansı olmazdı.
‘Bekle, ama o gerçekten de liseye başladığından beri kimseye tutulmadı mı..? Nn? Nnn?!’
“Düşününce, Akarin benim ilk aşkım…”
Souta kendini durduramadan pat diye söylemişti.
‘Ama ya, ya…’
Aklına gelen ihtimal yüzünden yüzünün yandığını hissedebiliyordu.
“Mochita, böyle şeyler söylediğinde çabuk kızarıyorsun… Beni de utandıracaksın.”
Yuu yüzünü eliyle yellerken, Haruki takıldı,
“İlk aşkınla yüzleşemezken bile, böyle konuşan birisin.”
“Bahsi gelmişken… Haruki, sen ve Aida’nın arası nasıl gidiyor?”
“Her zamanki gibi? Ya da, doğrusu, bir süre benimle eve yürüyemeyeceğini söyledi.”
Gelişi güzel söylediği için, Yuu da Souta da tepki vermekte geciktiler,
Bir süre onunla eve yürüyemez–
Kelimeler kafasında iki kez yankı yaptı, sonunda jetonu düşerken rengi soluklaştı.
“…Ne? Bekle bir dakika, seninle arasına mesafe koyuyor falan değil, değil mi?”
“Evet, burada kesinlikle bir şeyler yanlış!”
“Vay, beyler kesinlikle hararetli tepkileriniz var.”
Haruki’nin bunu ima ettiğinden emin değildi ya da utancını saklamaya çalışıyordu ama söyleme şekli özellikle bu olayla ilgilenmiyormuş gibiydi.
Souta diğer yandan kendini sakin kalamazken buldu, ardından birer birer sordu,
Souta diğer yandan kendini sakin kalamazken buldu, ardından birer birer sordu,
“Çok soğuksun Haruki! Gerçekten böyle iyi misin? Ona sebebini sordun mu?”
“Hm… Şey, Sanat yarışması ile meşgul olduğunu falan söyledi.”
“O zaman seninle ilgili falan değil. Bu iyi.”
“Tanrım, bizim için bu kadar endişelenme…”
Yuu da derin bir soluk verdi ama bir an sonra, başını merakla eğdi.
“…Aslında, Haruki ve Aida çıkmıyorlar değil mi?”
“Ah, bunu sormayı da düşündüm.”
Souta içgüdüsel cevabının ardından içinde bir telaş hissetti,
Onlar, hakkında tamamen bir yabancıymış ya da orada değilmiş gibi konuşurlarken Haruki öylece dinliyordu ama gözlerinde rahatsızlık vardı.
“Hmm…”
Haruki sıkılmış bir havayla mırıldandı ve Yuu’nun olduğu tarafa sert bir bakış attı.
“Ve sormaktaki amaç ne? Eğer size Aida ile çıktığımı söyleseydim… Hayır, bu doğru değil. Natsuki’den başka birinden hoşlandığımı söyleseydim rahatlar mıydın? O zaman ne?”
Başta, kendine geri dönen sert bir topu atmıştı.
Yarım bir merakla Aida ile çıkıp-çıkmadığını sorduklarına sinirlendiğini sanmıştı.
Fakat, Haruki’nin sorduğu soru tahmin edilemez bir dönüştü.
‘Haruki, Natsuki dışında herhangi birinden hoşlansa, Yuu rahatlayacak mıydı..?’
Belki de Yuu, Haruki’yi kışkırtmak istemişti, ama tam tersi olmuş ve ona bumerang gibi geri dönmüştü.
Yuu dilini yutmuş gibi, Haruki’ye boş boş baktı.
‘Araya girmemin sakıncası olur mu acaba?’
İkisi arasındaki atmosferi yorumladığından, ne söylediği fark etmezmiş gibi sadece ateşi körüklemiş olurdu.
Ama öylece bırakamazdı da, Souta derin bir nefes aldı,
“Hey, Yuu,”
Souta ona hafifçe seslenince, Yuu’nun omuzları şaşkınlığı dışarı fırlamış gibi titredi.
“Gerçekten neler olduğunu anlamıyorum ama aç değil misiniz?”
“Ha…?”
Zaten eşyaları beraber topluyorlardı, hâlâ şaşkın duran Yuu’nun yerine katılan Haruki’ydi.
“Mide boşluğumda bir delik açılmış gibi hissediyorum. Dün geceden beri hiçbir şey yemedim.”
‘İyi. Haruki de geri çekilme zamanı olduğu anladı.’
Haruki’yi kızgınken bile güldürmek kolaydı ama asla uzun sürmezdi.
Sert tepki veren Yuu’nun aksine, Haruki çoktan çarkları değiştirmişti.
Haruki tekrar Yuu’ya baktı ama bakışı az önceki gibi sert değildi ve gülümsüyordu da.
“Hadi gidip ramen alalım!”
“….Şu yeni açılan yere gidelim hadi. Marketin arkasındaki.”
Yuu sonunda yeni favori mekanını paylaşmak için oturduğu yerden de kalktı.
“Ha? Çoktan yeni bir tane mi buldun? Kesinlikle rameni çok seviyorsun, Yuu.”
Souta her zamanki gibi normal sormaya çalıştı ama hâlâ doğru olmayan bir şeyler vardı.
‘Ve sormaktaki amaç ne? Eğer size Aida ile çıktığımı söyleseydim… Hayır, bu doğru değil. Natsuki’den başka birinden hoşlandığımı söyleseydim rahatlar mıydın? O zaman ne?’
Bunun, Haruki’nin her zamanki misillemesi olmadığını biliyordu, soru Yuu’yu kışkırtmak içindi.
Haruki, Natsuki’den gerçekten hoşlansaydı, bunu doğal olarak kabul etmek zorunda kalacaktı.
‘O zaman, varsayım ondan hoşlanmadığı yönünde… Neden onun adını öne sürdü? Ve Yuu için de aynısı geçerli. Konuyu tekrar Haruki ve Aida’ya getirmek istiyor gibi görünüyordu ama… H-ha?!’
Haruki konuyu değiştirdiğinde neden Yuu hiçbir şey söylemedi?
Hayır, belki de bir şey söyleyememişti.
‘…Lanet girsin, meraktan çatlayacağım.’
Kafasının içinde koşturan düşünceleri atmak için Souta başını salladı.
Kafasının içinde koşturan düşünceleri atmak için Souta başını salladı.
Belki de gerçekten ikisinin arasında görünmez hendekler açılmıştır yine de Souta onların yanında sessizce durabilirdi.
‘Gerçekten bunu düşünmek istemiyorum ama… Gerçekten kavga etmeyi kesmezlerse o zaman aralarına gireceğim.’
Yuu ve Haruki’nin durduğu koridora koşan Souta kendine kesin bir dille bildirdi.
♥ ♥ ♥ ♥ ♥
Yepyeni bir masayı çevirip, ramenlerini höpürdettiler.
Herkes didiklediği için bu dükkanın yükseldiği belliydi.
Souta bile sabahtan beri boğazında hissettiği tüm ağırlığı unutarak, wonton ramenini kolaylıkla yuttu. En hafif çorbalardan biri olduğunu duyduğunda sipariş etmişti ama hayal ettiğinden de fazla leziz çıkmıştı.
‘Yuu’nun shouyu rameninin kokusu da güzel.’
Souta’nın çaprazında oturan Haruki shio ve yeşil soğan ve yanındaki Yuu ise shouyu ramen sipariş etmişlerdi.
Kabaca hepsi otuz dakika önce başlamışlardı.
Souta, Koyuki’yi tren istasyonunun oradan tanımış ve yanına koşturmuştu.
“Yukki! Bekle, hayır, yani, Ayase-kun! Şu an boş musun? Bizimle ramen yemek ister misin?”
“Ahaha, istersen bana Yukki diyebilirsin. Ramen mi? Olur, severim.”
Birbirlerine isim takacak ya da eve aynı yönden gidecek kadar yakın olmasalar da, Koyuki, Souta’yı bir gülümsemeyle karşıladı.
Koyuki davetini kabul ettiği anda oldukça memnun olmuştu, yanındaki Yuu’nun yüzünde ise karışık bir gülümseme yakaladı.
Normalden çok farklı olan Yuu’nun arkadaşça davranışına karşı, Souta’nın jetonu geç düşmüştü.
Koyuki’nin, Natsuki’ye yakın bir erkek olduğunu çaksa da, durum buydu. Koyuki’nin hislerinin romantik olduğu ortadaydı ama anlaşılan aralarında özel bir şey olmamıştı.
‘Aksine, yaz tatili bittiğinden beri, bir şeyler… tuhaf mı?’
Natsuki ve Koyuki sık sık manga değiş-tokuşu yaparlardı, ama o zaman bile, aralarındaki şey katıydı.
Onları uzaktan izleyen Yuu bile, Natsuki’den biraz uzaklaşmıştı.
‘Şimdi gideceğini söyleyemez çünkü Yukki bize katıldı, değil mi..?’
Endişelenmeye başlarken, Souta arkasını döndü ve temiz, keskin bir ses duydu.
Haruki, ekşi bakışlarla sessizliğe gömülmüş Yuu’nun sırtını sertçe patpatladı.
“Şey bu harika bir fırsat olmaz mı? Erkek erkeğe iyi bir konuşma yapmak için, bu durum.”
Böyle söylediğinden, gerçekten de Yuu ve Koyuki arasında bir şey olmuş gibi görünmüştü.
Gönülsüz görünümüne rağmen Yuu, Haruki’nin sözlerini başıyla onayladı.
‘Şey, sanırım ayrı olaylar.’
Souta’nın söylememiş olma sebebi, muhtemelen Yuu’nun bilmesini istememiş olmasıydı.
Muhtemelen bu konuda en iyisi onu meraklandırmamak ya da canını sıkmamak olurdu.
Ne olursa olsun, aynı kulüple olmaları, yakın arkadaş ya da çocukluk arkadaşı olmaları, her ufak şeyi birbirlerine söyleyecekleri anlamına gelmezdi.
‘Hisler için elimden bir şey gelmez, sadece biraz, Haruki benim bilmediğim bir şeyi biliyor…’
Yemeğin çoğunun bittiğini gören Souta, Koyuki’yi soru yağmuruna tutmaya başladı.
Konu, tabii ki de, Koyuki’nin son zamanlardaki değişimiydi.
“Vay! Yani saçını dergide gördüğün, Aoyama’daki salonda yaptırdın?”
“İlk, görünüşümü değiştirmekten başlamayı düşündüm.”
“Doğru. Gittiğin saç tasarımcısı gerçekten de güvenilir olmalı. Bu şekilde iyi görünüyorsun.”
“İçimde aynı kişiyim, yani değişim sadece bir yere kadar…”
Koyuki zayıf utangaç bir gülüş atarken, Souta yumruğunu savurup onu cesaretlendirmeyi denedi.
“Yukki kendine daha çok güvenmelisin. Farkındasındır, kendini bu şekilde değiştirmen harika!”
“…D-Doğru…”
‘Ah, abarttım mı? Bunu aniden ağzımdan kaçırdığım için tuhaf olduğumu mu düşünüyor acaba?’
Koyuki, Souta’nın patlamasından şaşkın şaşkın baktı ama hayranlığının gerçek olduğunu anlamış görünüyordu.
Karın eriyişi gibi, yüzüne yavaşça bir gülümseme yayıldı.
‘Yukki gerçekten değişmiş…’
Bir iltifatı direkt kabul etmek zordur. Utanç duygusu ile sarmalanır ve reddetmeyi denersiniz ya da gerçekte bunu kast edip etmediğinden emin olamayabilirsiniz. Her halükarda bunun sebebi yüksek ihtimalle öz güven eksikliğidir.
‘İnsanlar yetenekli olduğunu Haruki’ye söylediğinde, asla reddetmez.’
“Sebebi ne olursa olsun, kendini bu şekilde değiştirmesi inanılmaz.”
Yaz tatilinden hemen önce Souta, Koyuki’yi pencere kenarından dışarıda görmüştü ve görüşü körelmiş gibi şaşkınlıkla söylemişti bunu ve Yuu ona “Olduğun yolda iyi gidiyorsun, Mochita.”
Duyduğuna mutlu olmuştu ama arkadaşının nazik sözüyle şamırmak için kendine izin verememişti.
“Değişim istemek, ha…”
‘Doğru, doğru, ben de aynı şeyi düşünüyorum…Hm?’
Yuu ona değil, kendisine söylemişti.
Herkesin gözü, bunları söyledikten sonra Yuu’ya kaydı.
Yuu herkesin ona baktığını fark etmişti ve karışık bir kafayla sordu,
“…N-ne oldu? Sorun ne?”
“Şey, demek istediğim, az önce sen ‘değişmek istiyorum’ dedin, değil mi?”
Onaylamak için etrafına baktı ve Haruki de başıyla onayladı.
“Evet, dedin.”
Yuu, tepkilerine açıkça şok oldu.
‘Yandık, belki de duymamış gibi yapmalıydık…’
Düzeltecek sözleri ararken, Koyuki bir anda konuştu.
“Yani sen bile böyle hissedebiliyorsun, Setoguchi-kun?”
Koyuki’nin sesi, Yuu alışılmadık sözleri gibi, şaşkındı.
“…Bununla ilgili bir sorun mu var?”
“Ah, yanlış bir şekilde söyledim… Nasıl gördüğüne bağlı, şu an yaptığın şekilde gayet şanslısın.”
Koyuki muhtemelen Yuu’nun “dediği” gibi kasten söylememişti.
Ama Yuu bunun için açıklama istemezken, Souta yerin araya girmiş gibi hissetti.
‘Hayır, bunun zamanı değil! Yuu şu an bir savaşa girecek gibi durmuyor, değil mi…?’
Normalde bir abi gibi naziktir ama olay bir kez Natsuki’ye geldi mi baştan sonra hikâye farklılaşır.
Souta, bu ikisi arasındaki karmaşadan ötürü Natsuki’nin ortada kaldığını söyleyebilirdi.
Bu durumda, Koyuki’nin belirsiz yanıtını duyduktan sonra normal bir şekilde cevaplayabilir miydi?
İşlerin buraya varması Souta’yı panikletirken, Yuu zorlama bir gülümsemeyle,
“Teşekkür ederim. Bunun için seninle biraz chashu paylaşacağım.”
‘Hoff, İyi kurtardın Yuu.’
Bu düşünceleri yüksek sesle dilek getirmektense Souta, konuyu değiştirmeye karar verdi.
“Ah, adil değil! Ben de istiyorum!”
“Endişelenme, Yuu’yu överek kazanmak zor değil.”
Haruki’nin katılımıyla masa kısa sürede tekrar canlandı.
“Hadi ama oğlum ya… Beni kötü gösterecek şeyler söylemeyi kes.”
“Hepsi bir kenara, Yuu bize biraz daha kibar olsan, ben de kimsenin üzerine gitmem.”
“Çünkü adı ‘nezaket’ kanjisi ile yazılıyor.”
Souta, Haruki ile çocuklaşırken, göz ucuyla Koyuki’yi bir gülümsemeyle otururken yakaladı.
Gözü çoktan kamaşmış gibiydi, sanki parlak bir ışığa, temiz gökyüzüne bakıyordu.
Yuu da bir o kadar fark etmiş gibiydi ve baktığında, Koyuki’nin ona bir şeyler fısıldadığını gördü.
Souta kendini kulak misafiri olduğu için kötü hissetse de konuşmalarını dinledi.
“Onlara sahip olduğun için gerçekten şanslısın Setoguchi-kun.”
“Çoğu zaman gerçekten sinir bozucular.”
“…Öyle bile olsa, sana imreniyorum.”
‘Ah, demek bunu demek istedi…’
Kısa bir değişimdi ama Koyuki’nin, Yuu’nun ‘sahip olduğu şey’den kastını anladı.
Yuu’nun arkadaşlara ‘sahip’ olduğunu söylemişti.
Ve aynı zamanda, onun için durumun farklı olduğunu ima ediyordu.
‘Bu doğru değil. Senin de arkadaşların yok mu Yukki?’
Souta itiraz edecek gibi hissetti ama kendini son anda durdurdu.
Koyuki hakkında hiçbir şey bilmediğini fark etti, daha da azı ne tür arkadaşları olduğunu.
Koyuki krizalitten çıkmış bir kelebek gibi aniden değişmişti ve Souta onu sadece uzaktan tek taraflı bir hayranlıkla izlemişti. Ona bir yakınlık hissetse bile bunu ona iletemezdi.
‘…Söz konusu Yukki ise ben bir filmin izleyicilerinden biri gibiyim sadece.’
Çünkü yapabileceği şeyleri yapamazdı ve bu yüzden onunla kendini karşılaştırmak istemiyordu, Souta Koyuki’yi istemsizce ekranın diğer yanındaki biri olarak düşünmüş olmalıydı.
‘Muhtemelen Akarin’le aynı durum.’
Onu sadece Natsuki ve Miou ile yaptığı konuşmalardan öğrenebilirdi.
Her zaman Akarin’i izlediği için, ona yakın olduğu hissine kapıldı.
Her şey onun açısından tek taraflıydı.
Beklenmedik bir şekilde kalbi sızlarken Souta, sessizce Koyuki’ye söyledi,
‘Yukki, seninle arkadaş olmak isterim.’
Tek sebebi Akari ile konuşma cesareti vermesi değildi ya da ona karşı hissettiği bencil arkadaşlık hissi değildi; sadece normal bir insan gibi sohbet etmek istiyordu.
Ama o gün Souta’nın Koyuki’ye düşüncelerini söyleme fırsatı hiç olmadı.
Ramen dükkanından ayrılır ayrılmak Koyuki, sadece Yuu’yu çağırdı.
“Setoguchi-kun, biraz vaktini alabilir miyim?”
Mümkünse sadece ikisi olsun istediğini belirtti yani Souta ve Haruki’nin sahneden ayrılmaktan başka çaresi yoktu.
Gittikten sonra Koyuki ve Yuu’nun ne konuştuğu hakkında fikri yoktu.
Ama ertesi günkü davranışlarından, olması gereken bir şeyler söylemiş olmalıydı.
Anlaşılan sadece bir günde, Yuu ve Koyuki arasında açılan hendek daha da derinleşmişti.
Belki de bunun anlamı Natsuki’nin çevresinde dönen aşk üçgeninin önemli bir aşamaya geldiğiydi.
Not
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.