Kıskançlık İçin Bir Çözüm Çözüm 2

[ A+ ] /[ A- ]

 

Çevirmen: Gölge

 

 

Serizawa Haruki

 

Doğum Tarihi: 5 Nisan

Burç: Koç

Kan Grubu: A

Natsuki’nin çocukluk arkadaşı.

Film Kulübünde.

Yeteneği yönetmelik.

Tutkuludur ve havalı davranır.

 

 

 Sonraki pazartesi, hava durumunda güneş sembolleri haritayı acımasızca kaplıyordu.

 Sakuragaoka Lisesi, zaten aşırı sıcaklardan muzdaripti; sınıflar klimasız sauna gibiydi.

‘İyi değil, bunun birini bile işleyemem…’

 Souta kendinden önce, cümlelere anlam vermeyi denemekten vazgeçti ve zaten fazlasıyla sıcaklamış bir şekilde sırasına yığıldı.

 Yakın olduğundan öğle arasına dek, kitabını heyecanla okumayı planlamıştı ama bu gidişle sayfalar, sadece terden batardı.

 Hâlâ oradaydı çünkü Souta ve diğerleri için bu oda bir “kale”ydi.

 Lisenin ilk yılının son baharında, o günlerde depo olarak kullanılan üst katın sonundaki sınıf, Film Kulübünün odasına dönüştürülmüştü.

 Bu olduktan sonra Haruki çektiği kısa filmi gizlice internette yayınladı, onun sonraki filmini istedikleri için Souta ve Yuu da kulübe katıldılar.

 Sonraki yıl, Haruki’nin kısa filmini gören birkaç birinci sınıf daha katıldı ve resmi bir kulüp olarak kabul edildiler. Tüm bu süreçte, Haruki’nin filmleri ödül kazanmaya devam etti; filmleri hızlı gelişme kat etti, okul yönetimi de kulüp bütçelerine makul bir miktar yatırdı.

 Ve sonunda,  kısa film derlemeleri gittiği bazı yarışmalarda sergilenerek Haruki’yi tanıttı; yani şunu söylemekte sakınca yok yakında kulüp rafları daha çok kupa ve belge ile dolacaktı.

Bu sadece Haruki’nin film yapmakta ne kadar yetenekli olduğunu gösterir.

‘…Merak ediyorum da senaryolarım nereye kadar gidecek?’

 Souta masadaki dağınık kâğıtlara baktı ve kendine, zaten birçok kez duymuş olduğu soruyu sordu.

 Yarışma jürilerinden bazıları genelde sorardı. Bu yüzden, projesini bitirmesi gerektiğinin farkındaydı ama ne yaparsa yapsın bitiremedi.

 Başta, sadece Haruki’nin filmlerini izlemek istemişti.

 Bu isteğini gerçekleştirmek için, bir sahne oluşturabilmek amacıyla kulüp kurarak başladılar ve o zamandan beri Haruki’ye planladığı filmleri yapması için kısaca asistanlık yapıyorlardı.

 Ama her şey ikinci yılın kışında, üçünün de mezuniyetlerini kutlamak için bir film yapma kararı aldıklarında değişti.

 Üçüne de uygun bir temada karar kılmak zordu.

 Sonunda, Haruki’nin son söz otoritesi sayesinde, Souta’nın önerisi olan bir aşk hikâyesinde karar kıldılar.

‘Daha önce hiç, bir filmim yapılmadı ama neden bir bölüm yapmayayım ki?’

 İlk olarak Hollywood ve komedi filmlerinin büyük hayranı olan Yuu, fikri coşturmak istediğinden zor zamanlar geçirdi ama Haruki’nin öfkesine bir kez şahit olunca bırakmaya karar verdi.

 Aslında film üzerinde çalışmaya ilk başladıklarında, Haruki ve Souta’nın fikirleri daha fazla çatıştı.

 Bağımsız ve edgy filmlerin hayranı olan Haruki, hikâyeyi anlatmak için diyaloglara dayanmaktan nefret eden biriydi. İzleyicilerin empati kurmasına ve filmdeki karakterlerle ilişki kurmalarına karşı yönelik bir inancı vardı.

 Diğer yandan Souta, birçok türden film izlemiş ve sonuçta en çok romantik fimleri sevmişti. En sevdiği eserlerin senaryo ve DVD’lerini toplayan bir tipti.

 Fakat kendini film izlemeyi seven biri olarak görüyordu ve birini kendisinin yapmaya başlayacağına dair çok inancı yoktu da.

  Ama Souta, Haruki’nin fikirlerine karşı geldiğinde kendi hislerinin farkına vardı.

 Romantik filmleri çok sevmesinin sebebi “sözlerle anlatılamayacak şeyleri” yeterince iyi betimlemeleriydi.

 Ve sonuçta bir tane yazmayı denemek için, onların senaryolarını almıştı.

 Bu sebeplerden, final sahnesinin nasıl farklı olabileceği hakkında görüştüklerinde, Haruki’ye güçlü bir şekilde karşı çıktı.

 “Finalde diyalog kullanmak çok sevimsiz olur.”

 “Ne söylemek istediğini anlıyorum ama bu önemli hisleri iletmek için kelimeleri kullanmazsak bence yeterince bağlanmayacak.”

Haruki, Souta’nın reddini duyduğunda kafasını kaşıdı.

“Dediğim gibi, aslında “Senden hoşlanıyorum,” “Seni seviyorum” gibi bir şeyler söylenmezse daha etkili olur.”

“Bu da çözüm ama bence bunlardan birini diyalogda kullanmak daha çok işe yarar. Kadın kahramana bırakılan bir veda mektubu da tıpkı sözler gibidir.”

 Hiçbiri duruşunu bozmayacaktı, Yuu’nun korkusuna rağmen bir kahkaha atarak bunu söylediği noktaya gelene dek.

 Uzun tartışmalarının sonunda, Haruki, Souta’nın önerisini kabul etti.

 Kaygısız bir gülümseme ile “Belki de kelimelere yeterince dikkat etmemişimdir,” dedi.

‘Diğer insanların fikirlerini incelikle kabul etme yeteneği onu gerçek bir yönetmen gibi yapıyor.’

 Souta kendi fikirlerini ortaya koyduğu için, sonuna kadar biraz da olsa inat edecekti.

 Haruki başından sonuna dek kendi fikirlerine dayanarak kalmazdı.

 İyi bir yapım ortaya çıkartmak için tamamen motive olduğu o andan itibaren, hemen hemen hiç kullandıkları fikrin kimden geldiğini umursamazdı. Bunun sebebi kendi zorla dikte etmemesiydi. Güzel bir öneri varsa, hemfikir olurdu, her türlü, tereddüt etmeden överdi.

 Haruki’nin istediği temiz bir fikir vardı.

 Yıkılmaz özgüveniyle.

 Diğerlerinin fikirlerini kabul etse bile, film yapımındaki ana fikri değişmezdi.

‘Muhtemelen eksik olan benim.’

 Durumun böyle olmasının sebebi, kendi yaptığı filmlerin getirdiği güvenin kolay ulaşılabilir bir şey olmamasıydı. Sadece bir kezdi, muhtemelen Akari’den önce gururla durabildiği ilk sefer olacaktı.

 Okuldan sonra Sanat Kulübü ile bir toplantı yaptılar.

 Mezuniyet filmi için kullanacakları resimlerde yardım edecek olan Natsuki ve diğerlerine sormaya karar vermişlerdi, toplantının amacı kimin çizeceğine karar vermekti. Gerçi önce danışmanlardan izin almaları gerekti.

‘…Bu benim şansım. ‘Aşk köpek balığı gibidir; hareket etmeyi keserse ölür’ psikolojisine girmenin tam sırası.’

 Önceden izlediği bir filmden hatırladığı bu not ile, Souta kendini toparladı.

Başkalarına karşı basit kıskançlıklar beslemeyi bırakmanın tam sırasıydı.

♥ ♥ ♥ ♥ ♥

Kısa rehberlik dersinin* ardından, Souta ve diğerleri buluşma yeri olan Sanat Sınıfına doğru yol aldılar.

(Gölge’den Not: Buradaki rehberlik dersi, derslerden önce sınıf öğretmenlerinin gelip önemli bilgileri anlattığı bir ders)

Sanat Kulübü öğretmeni Matsukawa-san’ı sınıfta bekleyebilirlerdi, öğretmen izin vermişti yine de Souta gergin hissediyordu, Yuu ve Haruki ile koridorda beklemeye karar verdi.

‘Bir şeylerin iyi olup-olmadığını anlamamız ne kadar sürecek, merak ediyorum.’

Diğerlerinden daha heyecanlı olsa da sesizce katlandı.

Soğuk bir rüzgârdansa, pencereyi açıp ağustos böceklerinin yükses sesli gürültüsünün girmesine izin vermek tercihiydi.

“Ah, bir jet akımı.*”

(Gölge’den Not: Bir çeşit güçlü rüzgâr akımı)

Camı açan Haruki, konuşmadan önce birkaç dakika beklemişti.

Souta güneşi eliyle engellese de, parlak gökyüzüne baktı.

“Bu mavi ile gökyüzü.. Görebiliyor musunuz gerçekten de temiz, ha?”

“Değil mi? Beyaz, dev bir fırça darbesi ile çizilmiş gibi duruyor.”

Haruki, anlaşma arayışında gibi yan tarafa göz gezdirdi, ama soran kişi Yuu, tamamen orada gibi görünmüyordu.

Penceden bakıyor gibi görünse de, aklı gözlerinin önündeki sahnedense, başka yerde gibiydi. Haruki’ye karşı ilgisizdi ve Souta’nın gözleri de ondaydı, hüzünlü bir nefes verdi.

‘Hadi bir düşün, üstelik sabahtan beri Natsuki de böyle değil miydi…?’

O ikisi komşuydu ve birbirlerini sık sık ziyaret ederlerdi. Souta’nın duyduğuna göre, şu anda da aynı liseye giden o ikili, Cumartesi günlerini birbirlerinin evinde çalışarak ya da oyun oynayarak geçiriyorlar, yani belki de o ara bir şeyler olmuştu.

‘Beni ilgilendirmeyen şeylere burnumu sokmasam iyi olacak gibi.’

Gözünü ondan alıp, Haruki’ye bir bakış attı.

İkisinin gözleri buluştuğunda, Haruki omuz silkti.

Souta buna zorlama bir gülümseme ile karşılık verip, yüzünü tekrar pencereye çevirdi.

Bir süre sonra koridorda uğultulu bir ses yankılandı.

‘Ah, Natsuki.’

Yuu bunu söylediği anda Haruki ve Souta diğer tarafa döndüler.

Nefeslerini tutmuş beklerlerken, az sonra Yuu bir zafer pozu takındı.

“Tamamdır! Matsukawa-sensei bize izin verdiğini söyledi.”

“Gerçekten mi?! Harika!”

“Artık tüm şu gizliliği bırakıp, bizim için yaptıkları çizimleri alabiliriz.”

Souta rahat bir nefes verdi, Haruki ve Yuu da rahatlamış yüzleriyle başlarını onaylarcasına salladılar.

Artık Sanat Kulübü eğitmeninin resmi iznine sahiplerdi, bu yüzden resimlerin çizileceği yer konusunda da güvendelerdi.

Ve daha da önemlisi, yaptıkları şeyi okuldan saklamalarına gerek yoktu.

Özellikle, Akari ve Miou yarışma kayıtlarında neredeyse mükemmel bir nam salmışlardı.

Haruki de daha önce yarışmalar kazanmış olsa da, Film Kulübü kurulalı çok uzun zaman geçmediğinden, bu aktivitelerle Akari ve diğerlerinin vakitlerini alacakları için izin almanın daha zor olacağını düşünmüşlerdi.

‘Matsukawa sensei buna rağmen bize izin verdiyse cidden iyi birisi olmalı.’

Natsuki ve diğerlerinin Sanat Kulübü aktivitelerine düzenli olarak devam edecekleri konusunda teminat verdiklerine de emindi.

Kendini doğrulttu, artık film yapımına odaklanmak için hiç olmadığı kadar canlanması gerekeceğinin farkına varıyordu.

Haruki ve Yuu da aynı ruh halindeydi, hislerini tekrar onayladı.

“Bir film gerçekten de kendi başına yapabileceğin bir şey değil, ha?”

Yuu mırıldandı, anın verdiği his ve nadiren gösterdiği ciddi bir yüzle, başını sallayan Haruki’ye doğru hareket etti.

“Katılımcılara karşı minnettarım, tabii ki filmin yapımında yardımı olan insanlara da. Muhtemelen sadece onlar için film yapıyor olduğumu söylemek biraz abartı olacaktır ama film ile onlara bunu geri ödemek istiyorum.”

Haruki, sesini yükseltmeden, sakin ve nazik bir tonla konuştu.

Bunlar apaçık içinden geçenlerdi ve hiçbir şekilde sahte olmayan sözleri temizdi.

‘Haruki’nin aklından geçenleri merak ediyorum…’

Neredeyse hareket edemeyecek kadar etkilenmiş olan Souta’nın yanında olan Haruki’nin nefesi kesildi.

Bir şeyleri anlamış gibi, düşünceli bir şekilde aniden kaşlarını çattı.

Oldukça meraklı olan Yuu ve Souta’nın önünde, Haruki alçak bir sesle mırıldandı.

“Hey, sizce de bugün hava çok sıcak değil mi?”

“….Ne dedin?”

Tepkiyi verdikleri anda, Haruki omzunda duran çantaya dik dik bakmaya başladı.

Yuu da cevap verecek zamanı kaçırmış gibi duruyordu ve boş bir ifade ile onu izlemekle yetindi.

Çıkardığı şey öğlen boyunca övündüğü taşınabilir fandı. Prize takılmadan veya USB girişi olmadan kullanılabilir olarak satılıyor olduğundan, Haruki açarken zaman kaybetmedi.

‘Bence ben bunun ne olduğunu biliyorum. Bir ihtimal utancını saklamak için en klasik yol?’

Haruki bir ödül kazanacağı ilk seferde şunu demişti: “Film yapmak benim hobilerimden sadece biri.”

Buna rağmen yemeği, içmeyi unutacak kadar çok işe yoğunlaşacaktı.

Haruki şöyle düşünen türde bir gençti, “sahne arkası”nda olanları ortaya dökmek hoş değildir, film dışındaki şeylerde bile ve harcadığı emeği göstermeyi sevmezdi. Zaten Haruki’ye göre, bunu sadece çevresindeki insanlar “emek” olarak görüyordu, kendisi ise bunu muhtemelen sadece “besbelli yapılması gereken şeyler” olarak görüyordu.

“…Bu yöntem çok havalı, cidden…”

Bu sözler Souta’nın ağzından farkında olmadan, söz konusu kişinin doğrudan duyabileceği şekilde çıktı.

Başta utanarak başını eğdi ama hemen sonra, bir ses çıkarttı, gözleri parlıyordu. Mini pervaneyi artık gururla tutuyorken, Souta’nın söylediğini farklı bir şekilde anlamlandırmış olmalıydı.

“Değil mi? Burada ve orada bile ihtiyaca göre kullanılabilir. Bunu sevdiğim renge de boyadım.”

“Ha? Başından beri kırmızı değil miydi?”

Souta buna gerçekten şaşırırken, Yuu tereddütle devam etti.

“Üç kat daha hızlı dönsün diye bu renge boyadığını söyleme?”

Souta, buna hangi animeden esinlendiğini hakkında fikirleri vardı ama Haruki’nin bu kadar banal olabileceğini düşünmemişti.

Yine de, Haruki neredeyse melodik bir ton ile cevapladı,

“Bingo!”

“Çocuk ya!”

Haruki dümdüz karşı çıkarken, Yuu ve Souta beraber gülüyorlardı.

“Detaylara ne kadar özenle dikkat ettiğim hakkında beni övüyor olmalısınız, değil mi?”

“O detaylara çookk fazla dikkat ediyorsun! Küçük parçaların herbirini boyamaya zahmet edecek kadar~”

Yuu kocaman sırıtarak gülerken, Souta ve Haruki de gülmeye başladılar.

Onlar bir şey yapmadan öylece gülerlerken,  binanın aşağısından yaklaşan ayak seslerini duydular.

Baktıklarında, Natsuki onlara el sallıyordu.

“Beklediğiniz için teşekkürler!”

“Yo. Hepiniz yarışma hazırlığının meşguliyeti ile uğraşırken, vaktinizi aldığımız için üzgünüm.”

“Gerçekten üzgünsen, bize içecek bir şeyler ısmarla.”

Haruki ve Natsuki her zaman olduğu gibi konuştular, bir de bugün, Akari ve Miou da oradaydı.

Sadece onların çocukluk arkadaşı Natsuki olsaydı, mütevazi olmaya gerek kalmazdı ama diğer ikisi de olduğu için durum farklıydı. Film Kulübünde buluştukları zamanı kenara koyup düşünürsek bu, minnettarlıklarını göstermelerini sağlayan bir şeydi.

“Ah, doğru. Üzgünüm, bunu düşünmeliydik…”

Mochita içecek otomatlarına yönelirken, Haruki elini havada salladı.

“Mochita, ne iyi adamsın. Natsuki’nin söylediğini yapmana gerek yoktu, biliyorsun.”

“Gerçekten iyi birisin Mochita. Ama bu tür şeleri Haruki’ye bırakmak daha iyi olur.”

Natsuki, Haruki’nin şakasına karşılık verdikten sonra, Yuu’nun boğazını kasten temizleme sesi duydular, soğuk bir tonla konuştu.

“Haruki, ve Natsuki, ikiniz bir dakikalığına keser misiniz? Hayasaka ve Aida’yı dışladığınızı görmüyor musunuz?”

Yuu’nun sözleri ile, Souta biraz geç gelmiş olup, bir parça kaybetmiş gibi bakan Akari ve Miou’yu gördü.

Haruki ve Natsuki’nin çocukluk arkadaşı olduğu gerçeği ile birlikte, araları oldukça iyiydi. Miou ve Akari aralarındaki sohbete atlayıp-atlamamak arasında kalmış gibi görünseler de aslında sadece genel olarak hızlı hareketlerden bunalmış gibilerdi.

‘Akarin şaşkın yüzüyle çok tatlı duruyor…’

Bunun sırası olmadığını bilse de, Souta’nın gözleri Akari’ye takılı kaldı.

Her küçücük hareketi kalp atışlarını hızlandırıp, yüzünü yakıyordu.

Aniden birinin ona baktığını hissetti, Natsuki’nin endişeli yüzü ile gerçekliğe döndü.

“Ü-üzgünüm! İkinizin takıldığını ima etmedim!”

Natsuki çalışma odasının kilidini açtı ve Miou ve Akari’yi içeri çağırdı.

Yu arkalarından girdi ama Haruki bir şey hatırlamış gibi görünüyordu ve biraz durdu.

“Çok konuştuğumdan terledim. Mochita, gidelim.”

Haruki geri döndü ve Souta’nın yüzüne baktı.

Bu bakışın sebebini Haruki’den daha önce anlamıştı.

‘Muhtemelen, yüzüm bu kadar kırmızıyken iyi miyim diye merak ediyor…’

Haruki ve Yuu, Souta’nın Akari’ye olan hislerinin tamamen farkındaydılar, bu yüzden onlardan saklamak için bir sebep yoktu.

Bu muhtemelen Haruki’nin ona attığı can simidini tutmak için ve kendini sakinleştirmesi için bir şanstı.

“T-Tamam!”

‘Ahh, sesim çok yüksekti!!!’

Gerginliği tamamen ortaya dökülmüş olmalıydı.

Akari ve diğerlerine kaçamak bir bakış attığında üç kızın kafası karışık bir şekilde oturuyor olduklarını gördü.

Orada daha fazla kalmaktan aciz bir şekilde, Souta kaçtı.

“Ah, hey, bekle!”

“…Şey, bu kadar, yani biz önden gidiyoruz!”

Arkasından koşan Haruki’nin sesi duyuldu, Yuu durumu anlayıp, rahat bir nefes verdi.

Ama hemen sonra, pişmanlığın gözyaşları ortaya çıktı.

‘Ahh… Sonunda yine, yardıma ihtiyacı olan…’

Göğsündeki duygu karmaşasının ne olduğunu tamamen biliyordu.

Kendine acıma.

“…Iıhh, kaybedeceğim.”

“Kime?”

O an yanında yürümekte olan Haruki sordu.

Nefessiz değildi ve etrafında o genel serin hava vardı.

‘Böyle zamanlarda, Haruki beni şu şekilde azarlayacak biri değil: ‘Beni arkandan bu şekilde sürükleme’. Şu anda da. Kendi kendime konuşuyorum ama bana bu konuda sataşmıyor…’

“Heeyy, hiç mi dinlemiyorsun?”

“Ah, evet! Sadece kendimi kaybedeceğimi düşünüyordum.”

Haruki, Souta’nın cevabının ardından kaşlarını kaldırdı.

“Yine şu karışık şeyleri düşünüyorsun, ha?”

“Ha? Bu gerçek mi? Çoğunluğun başına gelen bir şey hakkında düşünürken kendini kaybetmiyor musun?”

“Peki, öyle ama bu o kadar da basit değil, biliyor musun? Aslında, bence daha da kafa karıştırıcı olan herkse olduğu söylenen bir şey olması.”

Souta’nın doğasındaki yavaşlıkla, Haruki’nin söylemeye çalıştığı şeyi anlaması mümkün değildi.

Keza Haruki onun hızına göre yavaşlamıştı ve ayrıca ağır bir tonla konuştu.

“Normalde, daha tecrübelisindir, nasıl sorunu çözeceğin ya da hata yapmayı önleyeceğin arasında seçim yapmak senin için daha kolay olur, değil mi? Ama buradaki mesele, insanların çok fazla deneyime sahip olsa da işleri berbat etmeye devam ederek sorunları karmakarışık hâle getirmeleri.”

“…Ah, anlıyorum…”

Az önce çok önemli bir ip ucu almış gibi hissetti.

Souta kafasındaki cümlelere yoğunlaşırken, Haruki omzuna vurdu.

“Yani bu demek oluyor ki, sadece bunu düşünmek için zamanını çok fazla boşa harcayamazsın. Biliyor musun, sadece merkezdeymiş gibi davranmayı ya da önsezilerine güvenmeyi denemelisin.”

Ünlü bir söz Souta’nın zihninde gün yüzüne çıktı.

Haruki’nin, Souta’da olmayan tarzına mükemmel uyuyordu.

“Yani, sadece düşünmemek?”

“Evet, kesinlikle!”

Haruki sırıttı ve Souta’nın sırtına sertçe vurdu.

Bir şekilde ortamı neşelendirirken, Souta da karşılık olarak Haruki’ni sırtına vurdu.

“Ov! Mochita, biliyorsun bu kadar çok sert vurmak zorunda değilsin!”

“O benim lafım!”

♥ ♥ ♥ ♥ ♥

Onlar hazırlık odasına su şişeleriyle dönene kadar, Yuu, Natsuki ve diğerlerine temelleri açıklamayı bitirmişti.

“Bahsi geçmişken, hepimizden daha temiz bir görüşe sahip olan yönetmenimiz Haruki.”

Haruki, Yuu’nun takdim etmesiyle, “Ne karakteristik!*” diye homurdansa da, sözü devraldı,

(Gölge’den Not: Buraya cidden ne yazsam bilemedim. Muhtemelen Haruki bu takdim şeklinin kendine uymadığını söylüyor aslında. Asıl çevirisi “Karakter dışı” idi ama buraya pek uyduramadım.)

“Sahnede, daha önce hiç aşık olmamış kadın karakterin sanatı, diğer ana karakterle karşılaşmasıyla değişiklik gösteriyor. İzleyicilere o narin hisleri göstermek için bir resim kullanarak ve kadın karakterin ana karaktere karşı hislerinin narin değişimiyle hitap etmek istiyoruz.”

Konuşurken Haruki’nin sesinde tereddüt yoktu.

Tereddütsüzce konuşurken, tam bir “yönetmen”di.

Natsuki ve diğerleri şaşkına dönmüş şekilde gözlerini kırpıştırdılar ve birbirlerine baktılar. Akari ve Miou da Haruki’nin açıklaması boyunca tek bir ses çıkaramayarak sersemlemişcesine sessizlerdi.

Gergin atmosferi hisseden Yuu üç kıza baktı.

O anda, Haruki ortaya ani bir soru attı,

“Söylesenize, sizce aşkın rengi nedir?”

‘İşte bu! Güçlü atış!’

Souta’nın zihnindeki çığlık için yapabileceği bir şey yoktu, bilincini kaybediyor gibi hissediyordu.

Buna sebep olan düşünceler treni berrak değildi ama Haruki ansızın bu absürd soruyu sormuştu.

Bu soruyu sorarken yüklediği özel anlamı daha sonra öğrenecek olduklarından, o anda hemen hemen hepsi, konu dışı soruda kayboldular.

“Ha? Ne rengi…?”

İlk tepki veren kişi, çocukluk arkadaşı olduğu için bu ikisinin davranışlarına alışkın olan Natsuki’ydi.

Ama Natsuki bile, Haruki’nin sorusundaki anlamı tam olarak kavrayamadı. Natsuki’nin Haruki’ye sorup, bakarken doğru anlamı kavramaya çalışıyor gibiydi.

Yine de Haruki, ona basit bir bakış atmakla yetindi.

‘Bu gidişle, cevaplamak bir yana kimse bir şey söylemeyecek.’

Haruki’nin yöntemlerini fark etmiş gibi görünen Natsuki de, en az Souta kadar gergindi.

“…Pembe, sanırım?”

Natsuki aşkı çizdiğinde aklına ilk gelen rengi söylerken, Haruki başıyla net bir şekilde onayladı.

Miou cevabın ardından cesaret bulmuş gibi, -yine de tereddütle-

“Aşk bazen üzücü veya acı verici olabilir yani bence mavi ve siyah tonları da kullanılabilir.”

Haruki tekrar ilgiyle başını salladı ve son olarak Akari’ye baktı,

“Sen ne dersin, Ayasaka?”

“Ben… Altın rengi derim.”

Souta, Akari’nin cevabını duyduğu anda, nefes almayı unutacak kadar şaşırdı.

Gözünün önündeki Yuu’nun “Ne?” diye mırıldandığını duyunca, kendine geldi.

Etrafına bakınca, Natsuki ve Miou’nun da şaşkınlıktan hareketsiz kaldıklarını gördü.

Gözleri parlayan tek kişi Haruki’ydi, elini sıraya koyup ilgiyle yaslandı.

“Sana bunu düşündüren nedir?”

“Sevimli ve parlak ama uzun süreli yalnızlığın verdiği paslanmayı da andırıyor, değil mi? Ve çok parladığında körleştirebilir yani bence biraz aşka benziyor.”

Öncelikle, paslanan gümüştü, altın değil ve her neyse öyle ya da böyle paslanması zordu.

Souta, bu tip bir cevap vermemek için dudağını azcık ısırdı.

Bu durumda duygusuz bir yorum olacaktı, yine de onu daha da geride tutan şey, Haruki’nin yüzündeki ifadeydi.

İçten bir mutlulukla bakıyordu.

“Ah..? Benimle aynı şekilde düşünen birinin daha olduğu hiç aklıma gelmezdi.”

Bu sözler ortama keskin bir darbe indirdi.

Sonunda Akari’nin çiziminin kullanılacağını kararlaştırmış oldu.

Yuu da aynı şeyi hissetmiş olmalıydı ama sürecin üzerinden sırayla geçmekle ilgileniyor gibi görünüyordu.

“Yani ana fikrimiz bu… Şimdilik, çalışmalarınızdan birkaçını bize göstermenizin sakıncası var mı?”

‘Ahh, “şimdilik” dedi.’

Souta, Yuu’nun sözlerindeki değişikliği hızlıca kaptı.

Natsu ki de sersemlemiş bir ifade takındığından anlaşılan o ki fark etmişti ama Yuu’yu suçlamak yerine, yapay bir neşeyle cevapladı.

“Birkaç farklı şey getireceğiz, yağlı boya ve kara kalem çalışmaları gibi.”

Miou ve Akari de başlarıyla onayladılar ve yan kapıdan sanat sınıfına doğru gözden kayboldular.

‘Haruki muhtemelen bu durum hakkında hoş olmayan hiçbir şey bulmaz.’

Natsuki ve diğerlerinin dönüşünü beklerken bile, Haruki’nin gözleri hâlâ heyecanını bastıramayacak kadar parıl-parıldı.

Diğer yandan, Yuu da Souta ile aynı şeyi düşünüyor gibiydi ve ifadesi karmaşıktı.

‘Bu doğru, sonunda olayın ağırlığını kavradı…’

Başından beri, sadece onlar için çizecek birini seçmeyi planlıyorlardı ama aslında, üçünden sadece birini seçebileceklerdi.

Haruki kendi çalışmalarını değerlendirmeye alışık olduğundan, diğerlerinin çalışmalarını gözden geçirmeye gelince muhtemelen oldukça kaygısızdı.

Souta’ya gelirsek, bir şeyleri sergileyecek kişi kendisi olsaydı bir nebze katlanılır olurdu ama başkalarının çalışmalarından birini yargılamak konusunda gönülsüzdü.

‘Bunu onlardan çok üstünkörü istedik, umarım Natsuki ve diğerleri iyidir.’

Birçok deneyime sahip olan Sanat kulübü üyeleri, aday olarak sınıfa girerlerken, muhtemelen ilk kez birbirlerine rakip olup, yaptıklarını başkalarını başkalarına değerlendirteceklerdi.

Bunu Film Kulübüne yardım için yapıyor olsalar da, bilinen insanlar tarafından değerlendirilmek ve ödül almayacak olmalarına rağmen sadece bir eserin seçilme şansı aralarında hoş olmayan bir atmosfer yaratmıştı.

‘Ne yapmalıyız? Hemen bir anda iptal edersek garip olacaktır…’

Bu sorunu nasıl çözeceğini düşünemiyorken, o an fark ettiği şeye göz yumması zordu.

Haruki ve Yuu ile tartışacakmışcasına sandalyesinden kalkacakken, kapı açıldı.

“Beklettiğimiz için özür dileriz. Bunları sıraya dizeceğiz yani biraz yer açabilir misiniz?”

“Tamamdır. Yardım lazımsa söyleyin.”

Natsuki’nin beklenmedik bir şekilde cevaplamasının ardından Souta yutkundu.

Artık çok geçti de. Natsuki ve diğerlerin hızla hazırlanışlarını göz ucuyla izlerken, o an tüm yapabildiği Yuu ve Haruki ile arasına mesafe açmak oldu.

Onların ahşap sıranın başına dizilmiş olan tüm çalışmalarını görmek oldukça etkileyiciydi.

‘O kadar sanatsal anlaşıyım yok ve teknikleri bilmiyorum. Ama…’

Önündeki, canlı sulu boya renkleri ile boyanmış olan çalışma gözüne takıldı.

Souta, seçmeli ders olarak genelde müzik sınıfını seçtiğinden, nadiren Natsuki ve diğerlerinin tamamlanmış çalışmalarını görürdü. Bunları gördüğü tek zaman, ödül kazandıkları zaman, etrafta gezinirken veya Kültür Festivali’nde gösterildikleri zamanlardı.

‘Ama yine de, hangisini kimin çizdiğini söyleyebiliyor olmak eğlenceli.”

“Şimdi, ilk yarışmacımızı sunuyorum, Enomoto Natsuki!” 

Hava gerginlik ile dolarken, Natsuki enerjik bir şekilde kendini takdim etti.

Tam da Souta’nın düşündüğü gibi önündeki, gösterilen suluboya çizimi ona aitti.

“Çizdiğin karakterlerde anlattığın şey, gerçekten canlı. Görmeyi seveceğim türden bir şey.”

Şaşırtıcı olsa da ilk yorum Haruki’dendi.

Natsuki’nin de ağzı, şaşkınlıktan açıldı ve başka bir tepki veremedi.

Oldukça komik bulan Souta, devam etti.

“Ayrıca renkler de çok iyi.”

“Evet. Düzeni de iyi, bilirsin işte gerçekten de tamamlanmış gibi hissettiriyor, değil mi?”

Objektif yorumlamayı denerken, Yuu’nun yüzünde utangaçlık vardı.

‘Kesinlikle okuması kolay biri… Ama okuması gereken kişinin dikkatini muhtemelen çekmedi.’

Natsuki’ye buruk bir gülümseme ile bakarken, Natsuki’nin tiz sesi kulaklarda çınladı.

“V-Vay! Hepiniz gerçek sanat eleştirmenleri gibi eleştiriyorsunuz!”

Natsuki, duyduğu övgülerin baskısıyla biraz gerilmiş görünüyordu.

Bunları duyduğuma mutluyum, ama..!

Souta’nın elinden bir şey gelmezdi ama tüm vücudu bu sözleri haykırarak söyler gibi görününce kahkahayı patlattı.

Haruki ve Yuu da gülmeye başlayınca, Natsuki kızardı.

Natsuki orada küçük dilini yutmuş gibi otururken, Haruki birden ellerini gerdi.

“Bilirsin, dürüst bir iltifattı. Ne de olsa, sık sık böyle iltifat etme şansım yok.”

Biraz kabaca saçları karıştırılan Natsuki cıyakladı. Sonra bir şey onu tetikleyip, uyku felcinden kurtarmış gibi hareket ederek ses tonunu tekrar neşelendirdi.

“Ehh? Beni düzenli bir şekilde daha fazla övebilirsin!”

‘Ah, normaline döndü.’

Ruh halinin canlanması konusunda bir yanı rahatlayıp, diğer yanı da etkilenirken, Souta kendini tekrar gülmekten alamadı. Gülüşü git gide canlanırken, Akari ve Miou da buna katıldı.

Az önce odayı dolduran gerilim, hızla dağıldı.

“….Tamamdır, bu kadar flörtleşmek yeterli.”

Yuu’nun kısık sesli mırıltısı huzurlu ortamın ortasına düştü.

Karışıklık, aralarındaki boşluğu zemine dökülmüş olan bir kutu boya gibi hızla doldurdu.

“Ha?”

Natsuki, görünen o ki bu sözlerdeki niyeti anlayamadıp, donup kalmıştı.

Sorunun diğer tarafındaki kişi, Haruki, Yuu’nun hislerini tamamen anlamış gibiydi. Kaşlarını çattı, yüz ifadesi sanki bir şeylere yakalanmış gibiydi.

Hoşa gitmeyen sessizlikle aniden karşılaşan, Akari ve Miou şaşkınlık içinde baktılar.

‘Böyle zamanlarda, bir şeyler yapmam gerekiyor…’

Haruki’nin Natsukiye olan hisleri ortadaydı, sadece çocukluk arkadaşlığı ama Miou’nun yanlış anlaması gibi küçük bir ihtimal vardı.

Böyle olursa, Haruki ile ilişkileri karışacaktı.

“O-O zaman, sırada Aida-san.”

Souta, huzursuz ortamda zorla konuyu değiştirdi.

Miou’nun çalışmalarına baktı, ve “Bunlar çok hassas çizimler” diye ekledi, Haruki ve Yuu da uyum sağladığında bir kez daha tuhaf bir gerilim odayı doldurdu.

Fakat, oda tekrar donmadan önceki rahatlama sadece bir an sürdü, Haruki’nin yorum yapma zamanıydı.

“Sert bir anlatım, değil mi?”

Az önce Natsukiye gelen yoruma göre pozitif gibi değildi, Haruki’nin Miou’nun çalışmasına yorumu sertti.

Doğal olarak, Souta, Haruki’nin net yorumuna şaşırdı ve Yuu da şaşırmıştı.

“Söyleyeceğim şey, fazla iyi tanımlanmış gibiler, farkında mısın?”

“Ah, buradaki manzara da.”

Diğer ikisinin iyi noktalara değinme çabalarına rağmen, ortada sadece Harukinin söylemiş olduğu sert sözler vardı.

“Teknik vesaire iyi ama… Daha çok referans gibi hissettiriyor.”

Bunlar Haruki’nin genelde verdiği tipten dürüst görüşlerdendi.

Souta bu sözlerde kızgınlık olmadığını biliyordu, ama aslında duyanlardan biri olmak ayrı bir olaydı. Ölümcül soğukta, soğuk suyun yüzünüze çarpması gibiydi ve sözlerin en çok acıtan yanı içinde hiç kötü niyet barındırmamalarıydı.

‘Bu iyi değil.’

Miou artık yere bakıyordu ve her iki yanında oturan Natsuki ile Akari ona endişeyle bakıyorlardı.

Yuu, Haruki’yi doğrudan suçlamıyordu fakat Haruki hala sert vuruyordu.

‘Hala orada duran kızlar, bunun yüzünden tartışmaya başlamayacaklar, değil mi..?’

Souta ikisi arasından onları izlerken, Haruki, Akari’nin çalışmalarına çoktan bakıyordu.

Haruki ve Miou’nun aksine, resimlere sessizce bakmaya başladı.

Diğer üyeler de bunlara dikkat ederlerken, herkesin gözü tek bir resme odaklandı.

‘Ah, bu Akari’nin yarışmayı kazandığı resim!’

Souta’nın gözleri sıraya yerleştirilmiş olan yağlı boya resimlerine yerleştiğinde, kalp atışları hızlandı.

Diğer okullarda sergilenmesi için gönderildiğinden ve uzun süredir sergilendiğinden, gerçeğini kendi gözleriyle gördüğünden beri bir süre geçmişti.

Başlıktaki gibi, “Günün Birinde Kiraz Çiçekleri” dedi, kiraz çiçekleri tüm ihtişamıyla tuvale yayılmıştı.

Işıltılı gün ışığı ile aydınlanırken, nasılsa huzurlu da görünen bu resme, ilk görüşte aşık olduğundan beri iki yıl kadar olmuştu.

O zamanlar, hala Eve Dönüş Kulübü’nün bir parçasıydı, yeni lise hayatında özellikle bir olay yoktu.

Bir part-time işi yoktu, ineklemiyordu ya da herhangi şey. Okuldan sonra sadece eve giderdi ve sevdiği filmleri izlerdi.

Her ne kadar bunlar, hiçbir güçlük çekmeden devam eden rutin ve sıradan günler olsalar da, dingin bir suda durmak gibiydi.

‘Bu çizimle kesiştiğim zaman dışında.’

Yaz tatilinden hemen önce, Temmuz yanında okuldan sonra bir gün olmuştu.

Sırada bıraktığı ödevlerini almak için sınıfa döndükten sonra, sanat sınıfının önündeki koridordan geçmişti.

Kırmızı kurdele ve yanındaki “Değinilen Ödül İçin Tebrikler” sözleri, gözüne takıldı.

Bunun bahsi, tüm okul genelinde geçmişti yani kazananın tıpkı onun gibi birinci yıldan olduğunu biliyordu. Ne olduğunu hatırlarken, tesadüfen tuvale baktı ve hareketsizce nefesini tuttu.

‘Sanatı tamamiyle, beni Akarin’e ikinci kez âşık ediyor.’

İlk an, giriş töreninin olduğu gündü.

Akari’nin gülümsemesine kalbini kaptırdığın andan itibaren, gözlerini ondan hiç almadı.

Onunla doğrudan konuşacak cesareti yoktu ve tören bittikten sonra, Natsuki “Tatlı kız ortaya çıktı!” diye bağırarak koşmuştu, gelin görün ki Souta sadece onun gidişini izleyebilmiş olacaktı.

Ve sonrasında onun sadece tatlı olmadığını öğrendi.

Resmin altındaki “Hayasaka Akari” yazan isim kartını gördüğünde, hayranlıkla doldu,  her nasılsa onu Haruki’ye benzetti. Anlaşılan o ki, bir insanın cennet tarafından birden fazla yetenekle kutsanması mümkündü.

‘Benim bakış açımdan, bu ikisi yıldızlara benziyorlar…’

Tabii ki kendileri yıldızlar gibilerdi fakat yarattıkları şeyler de cennetten parıldayan yıldızlar gibiydi.

Souta’nın yapabileceği tek şeye, onlara aşağıdan hayranlık duymaktı.

“İyi görünüyor.”

Haruki’nin mırıltılı sözleri, Souta’yı gerçekliğe çekti.

Sonunda beklenildiği gibi, Akari’nin bir resim hazırlamasına karar verildi.

Oylama yapmamışlardı ama yönetmen Haruki’nin kararıyla karar vermişlerdi.

Her ne kadar Akari seçilmiş kişi olsa da, tamamen utanmıştı. Natsuki’nin ardından ona gizlice baktığında, Souta onu korumak için garip bir dürtü hissetti.

“Um, Serizawa-kun….”

‘Aaaaah?! Akarin! Lanet olsun, çok tatlı!’

Onun tatlı sesini duyunca, kırılmanın eşiğindeki şiddetli bir sarsıntıyı derinlerinde hissetti.

Gösterge muhtemelen “İdealim” ya da “Bir İnsan İçin Önemli Şeyler” gibi bir kısıma vurmuştu.

‘Eğer adımı söyleyseydi daha mutlu olurdum, yine de… Çok lüks bir şeyi dileyemem. Onu görebileceğim yakınlıkta duracağım.’

Sırada gelecek olanı heyecanla beklerken, Akari kendini destekleyip, ileriye doğru bir adım attı.

“Bana film hakkında biraz daha şey anlatabilir misiniz? Aksi halde, ana karakterin hislerini anlayamam ve resimde doğru hisleri iletmek zorlaşabilir.”

“Doğru hisleri iletmek ha… Evet, bu iki şey çok yakın gidiyor.”

Net bir şey söylememiş olsa da, Haruki’nin yüzündeki gülümsemeye bakınca ortaya döküldü. Bakış açısını ve sanatsal görüşünü paylaşan birilerini bulduğu için mutluydu.

‘Sanırım yıldızlar, gerçekten de diğer yıldızların ilgisini çekiyorlar… ha.’

Aralarında aynı şekilde romantik hislerin de filiznebilme ihtimali, sonuca doğrudan atlamak olurdu.

Ancak onu endişeye düşüren şey, imkansız olmamasıydı.

‘Böyle bir şey olsa bile, bu konuda hiçbir şey yapamayacak da değilim.’

Sessizce oflarken, bir başkasının daha ofladığını duydu.

Souta kim olduğuna bakmak için sadece gözlerini hareket ettirdi, böylece diğerlerinin dikkatini çekmedi.

‘Ah, biliyordum… Aida-san da endişeli.’

Miou’nun kısacık oflayışının ardında, titrek gözlerinde iki “arkadaş”ın yansıması görünüyordu.

Biri bir şeyler hissettiği kişi, diğeri ise bir gün rakibi olabilecek kişi. Bunun olabileceğine dair bir kanıt bile yoktu ama bir anda dikkat çeken, olabileceği ihtimali vardı.

İnsanların hisleri önceden bilinemezler; gerçek olmayacağını bilsen bile, hâlâ bunu dilemekten kendini alamazsın.

‘Tamamen benim olabilmeni dilerdim…’

 ♥ ♥ ♥ ♥ ♥

Toplantı bir saatte sona ermişti.

‘Cidden uzun hissettirdi ama aynı zamanda, kısaydı da…’

Souta’ya göre, birçok açıdan kesinlikle gerginlik vericiydi.

‘Yuu da yorulmuş olmalı.’

Filmde kullanılacak resimle ilgili sorunu çözmüş olsalar da, hâlâ yapmaları gereken bir yığın iş vardı.

Kulüp başkanı Yuu, senaryo ve program hakkında düzenlemeler yapmaya başlamak için odalarına geri dönmüştü. Çalışma programlarını bölüşmek adına, telefonundaki programı karşılaştırıyor, yönetmen Haruki’nin verdiği taslak planları ayırmaya çalışıyordu.

“O halde, yaz tatili boyunca çekim yapacağız ve… Ah, Natsuki’den bir mesaj geldi.”

Yuu telefonunun ekranını gösterdiğinde, Haruki kaşlarını çattı.

“Bir sonraki buluşma hakkında bilgi istiyor ha? Şey, zaten onlara arayacağımızı söyledik yani gerçekten yakın zamanda bir buluşma yapmamıza gerek olduğunu sanmıyorum. Şimdilik gerisi Hayasaka’ya kalmış.”

Bu sadece Haruki’nin vereceği tipten bir cevaba benziyordu; Belki onları ihmal ediyormuş gibi görünürdü ama Haruki sadece onlara yaptıkları işte özgürlük vermeye çalışıyordu.

Yuu da neyi kastettiğini anlamış olarak, başını onaylama amaçlı salladı.

“Anladım. Natsukiye söylerim.”

“Teşekkürler.”

Haruki bunu söyleyip, yerinden kalktıktan sonra, Souta ekledi,

“Aida-san bugün gelmiyor, ha.”

“…Ne?”

Haruki’nin tepkisi morali bozuk gibiydi.

Bunu söylemiş olan Souta’ya bir şey söylemeye gerek yoktu, köşeden izleyen Yuu’nun bile rengi attı.

“Ah, demek istediğim, dışarıda yağmur başladı. Sadece, Aida-san gelmiyorsa, onunla buluşmak için acele etsen iyi olur diye düşündüm. Bulutlar karanlık görünüyorlar yani muhtemelen fena yağacak.”

Souta hızla kendini açıklarken, Haruki’nin ifadesi rahatladı.

“Bana şimdiye dek mesaj yazmadıysa, muhtemelen eve Natsuki ve Hayasaka ile gidiyordur.”

“…Ah, tamamdır.”

Haruki’nin bakışları telefonuna bakmaya başladığında üzgündü ve Souta başka bir şey söylememek için kendini tuttu.

‘Salağın tekiyim. Diğer insanların hislerini göz önüne alamıyorum…’

Haruki bir şey söylemiyor olsa da, muhtemelen toplantıda olanlar yüzünden endişeliydi. Miou’yu incittiğini düşünüyor olmalıydı.

Ama, o zaman neden? Neden öyle bir şey demişti?

Onu incittiğini düşünüyorsa, o an özür dilemek için çok geç değildi.

Birçok şey düşünüyor olmalıydı ama sonunda, Haruki bir şey demedi. Herkesin söylemek istediği bir şeyler vardır ama sözlere dökemezler.

Son okul zili çalana kadar, ağustos böceklerinin cırıltısının yerini cama vuran yağmur damlaları almıştı.

-2. Bölüm Sonu-

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.