İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 04 Bölüm 03

[ A+ ] /[ A- ]

Kesişen Yollar Sahne 2

 

 

Çevirmen: NatsuJun

 

Kısım 1

Büyülü gözler.

Birden böyle bir güce sahip insanı afallatıyor.

Niye Şeytan İmparatoriçesi öyle bir yerdeydi ve bana böyle bir gücü bahşedildi?

Öylesine fırsat dolu bir gelişme oldu ki aklım hala almakta güçlük çekiyor.

 

 

 

Lakin Hitogami’nin öngörülerine göre hareket ediyordum.

Yani bu onun planladığı türden bir gelişme olmalı.

Böyle düşününce gözümü kovuğundan çıkarıp parçalamak istiyorum.

Gerçi canım çok yanar gibi geldi, korktum bir anda o yüzden yapmayacağım.

An itibariyle geri dönüyorken kendi saflığıma yakındım.

Şehirdeki tüm insanları çifter çifter görüyorum.

Bir sürü insana hangisi gerçek ayırt edemediğimden yanlışlıkla çarptım.

Suçun bana atılması üzerine içtenlikle özür dilerken bile çifter çifter görmek…

Kavga ederken bile çifter çifter görmek…

Kavgaları kazandım ama sonuçta gereksiz teranelerdi.

Böyle kavgalarndan mümkün olduğunca uzak durmak istiyorum.

Bunu en yakın zamanda öğrenip ustalaşmaktan başka bir seçeneğim yok.

Başka bir deyişle, eğer gözümü kullanmayı öğrenemezsem, yolculuğumuza devam edemeyiz.

 

Kısım 2

Hana döndüm.

Yüce Şeytan İmparatoriçesi’yle tanıştım!

Bundan bizim ikiliye bahsedince bir hayli şaşırdılar.

‘Yüce Şeytan İmparatoriçesi ha, demek tekrar hayata döndü.’

Ruijerd’in şaşırdığı konu bana biraz garip geldi.

‘Birden büyülü göze sahip olmam hala gerçek gibi gelmiyor.’

‘Büyülü gözleri bahşetmek Yüce Şeytan İmparatoriçesi’nin hünerlerinden biridir.’

 

Yüce Şeytan İmparatoriçesi, Kishirika Kishirisu.

Diriliş İmparatoriçesi.

Nam-ı diğer Büyülü Gözlerin İmparatoriçesi.

Dövüş hünerleri öyle ahım şahım değil, ama 12 farklı tipte büyülü göze hükmediyor ve her şeyin aslını görebilir.

Tabi bunlar arasında en korkunç özelliğiyse başkalarının gözlerini büyülü gözlere dönüştürebilmesi. 

Bunun sayesinde Kishirika’nın tüm yoldaşları büyülü göze sahipti ve şeytan ırkına hükmedecek güce ulaştılar.

Hatta bazı şeytan ırkları sırf daha güçlü olabilmek için topyekün Kishirika’nın destekçisi oldular.

 

‘Acaba neden bu şehirdeydi?’

‘Eh, bir şeytan lordu veya şeytan imparatoriçesinin düşünce tarzını anlamak bize düşmez.’

Dedi Ruijerd omuz silkerek.

Ah doğru bir zamanlar Demon-God Laplace’ın gerçek niyetini de anlamamıştın.

Desem muhtemelen ciddi manada morali bozulurdu, o yüzden dile getirmedim.

Eris’in gözleri Yüce Şeytan İmparatoriçesi’ni duyduğundan beri parıl parıl parlıyordu.

 

‘Harika.Ben de onunla tanışmak istiyorum!’

‘Onunla tanışmak mı?’

Eris ve Kishirika.

Merak ediyorum da, acaba nasıl bir muhabbet kurarlardı.

İlgimi çekti doğrusu.

Hiç beklenmedik şekilde iyi geçinebilirler.

‘Acaba hala şehirde midir?’

‘Hmmm acaba?’

 

Yine beklenmedik bir şekilde varoşlarda açlıktan kıvranıyor olabilir.

O an atmosfer sanki öyle olacakmış gibi hissettirdi.

Ama öyle olmamalı.

Çünkü giderken birini arıyormuş gibiydi.

Eminim çoktan yolculuğa çıkmıştır.

Kolundaki bilezik tarzında bir şeyin yönlendirme mekanızmasını izleyerek.

 

‘Düşündüğüm gibi, büyük ihtimalle şehri terk etmiş.’

‘Öyle mi, tüh.’

Demesine rağmen muhtemelen yarın da gelip aynı varoşu arşınlayacak Eris.

‘Hala şu garip his devam ettiğinden bugünlük benden bu kadar.Siz istediğiniz gibi takılın şimdilik.’

İkisi birden başını salladı.

 

Kısım 3

Büyülü gözü kullanmak bir haftamı aldı.

Sonuç itibariyle bakarsam çok da zor değildi.

Büyülü gözü büyü gücümden istifade ederek kontrol etmek.

Tıpkı sessiz sihirli sözlere benziyordu.

Şimdiye dek defalarca üzerine çalışıp törpülediğim bir hüner.

Büyü gücü için bir yolak kurmak.

İlklerde biraz afallamıştım, ama sonrasında 2 ana mekanizması olduğunu anlayınca her şey kolaylaştı.

 

İlki güç.

Ero oyunlardaki statü penceresine benziyor biraz.

Başlangıçta güç maksimumdaydı, bu yüzden gördüğüm her şeyi çift görüyordum.

Bunu olabildiğince incelttim.

Gözümdeki büyü gücünü azaltınca gördüğüm geleceğin mesafesi kısalıyor, aynı zamanda şimdiyi de görebiliyorum.

Güce sahip değilmişim gibi davranmak daha işime geleceğinden elimden geldiğince gücü azalttım ve beni rahatsız etmeyecek hale gelince orada durdum.

Şimdi tek yapmam gereken bu durumu korumak.

Eğer odağımı bir an olsun kaybedersem terazi kaymaya başlıyor.

Stabil hale getirmem 3 günümü aldı.

 

Diğeri ise uzunluğu, bir diğer deyişle mesafe.

Geleceğin ne kadar ilerisi görebildiğim.

Büyü gücümü gözüme yönlendirince bunu ayarlayabiliyorum.

Şimdilik kabaca birkaç saniye ilerisini görebiliyorum.

Tabi eğer gözüme daha fazla büyü gücü yönlendirirsem 2-3 saniye daha bunun ilerisini görebiliyorum.

Görebiliyorum ama, her şey bulanıklaşıyor.

Bulanıklaşmak derken gördüklerim çifter, üçer beşer olmaya başlıyor.

Bu da gelecek her daim değişikliğe açık demek sanırım.

3 saniye, 4 saniye, bu kadar geleceği görebiliyorum ama bundan sonrasında 10-20 olası gelecek bir anda beliriyor ve her şey bulanıklaşıyor.

Bu da o kadar çok olası gelecek var demek.

Ve eğer çok gelecekte bir şeye odaklanıp görmeye çalışırsam, zihnimdeki yük bir o kadar katmerli artıyor.

Kishirika da iki büyülü göze sahip olursam bünyemin kaldıramayacağını demişti.

Her neyse, eğer kendime zarar vermeyecek şekilde kullanmak istersem sadece bir saniye.

Bunu anlamam tamı tamına 3 günümü aldı.

Sonrasında bir gün de bunun için gözüme yönlendirdiğim güç ve gördüğüm mesafeyi eş zamanlı ayarlamam aldı.

Yani toplamda bir hafta.

Ama sonuçta sağgörü gözünü kullanmakta ustalaştım.

 

Kısım 4

Ben büyü gücümü gözüme yönlendirip her gün ‘Uyan, Kehanet Gözüm!’ diye bağırırken.

Eris ve Ruijerd dışarı çıkıp her gün beraber bir yere gidiyorlar.

Eris kan ter içinde kalmış, Ruijerd’se ferahlamış ama yine de hafiften terli bir şekilde dönüyor.

Bu ikisi her gün beraber terlemeleri gereken bir şey yapıyor.

Ve de her gün!

‘Ehm, laf olsun diye soruyorum, ne yapıyorsunuz bu aralar?’

Bunun üzerine Eris havluyla terini silerken:

‘Hn, hnn, gizli!’

Aynen böyle cevapladı.

Ve tamamen mutlu bir suratla.

 

Merak ediyorum acaba böyle gizli gizli ne yapıyor olabilirler.

Acaba ilk seferde topu gediğine koydular mı?

Acaba artık sadece Eris’in ter kokan elbiselerini içime çekmekle mi yetineceğim.

Yo öyle endişelendiğimden falan değil.

Herhalükarda bir yerlerde antrenman yaptıklarından eminim.

Aynen, Eris gizliden gizliye emek sarf eden birisi.

Fedoa Bölgesi’ndeyken bile boş günlerinde zamanını Ghyslaine ile çalışmaya sarf ederdi sık sık.

Eskiden de ne yaptığını sorduğumda bana aynen böyle ‘Gizli!’ derdi.

Durum böyle olunca, şimdi de aynıdır diyorum.

 

Aynı günün gecesi, 34 yaşında NEET görünümlü bir herif yanaklarımı şamarlıyordu ve kulağıma ‘Bugünden itibaren senin lakabın [Mağlup Köpek]’ diye fısıldadı kulağıma.

Bence bu yine Hitogami’nin işi.

O heriften hiçbir hayır gelmez.

 

Kısım 5

Bir hafta sonrasında büyülü gözlere tamamen hakim olduğumu dile getirdim.

Bunun üzerine Ruijerd ‘Öyleyse Eris’le bir alıştırma maçı yapın bakalım.’ dedi.

Sanırım ne kadar yararlı olacağını yakın dövüşle göreceğiz.

Yahut belki de Eris’in şu özel antrenmanının meyvelerini görmek içindir kim bilir.

İkisini birden görmek hoş olacak.

Ben de hemencecik kabul ettim.

 

Sahile gittik.

Ruijerd’in karşısında etraftan aldığımız birer sopayla yüz yüze geldik.

‘Bakalım büyülü gözlere sahip olman seni benden kurtarmaya yetecek mi!’

Eris yine her zamanki gibi güvenle dolup taşıyor.

Eminim geçtiğimiz hafta içerisinde bir iki şey kapmıştır.

Bense bu muzaffer yüzünü korusun istiyorum.

‘Kaybetmek umrumda değil.Sadece yakın dövüşte ne kadar işime yarıyor görmek istiyorum.’

 

Bu sefer büyü olmadan dövüşeceğiz.

Sadece büyülü gözleri kullanarak dövüşmek, sadece bir saniye geleceği görerek.

‘Hmmmn, tam Rudeus’un edeceği laflar, ama?’

Eris cümlesini bitirmeden bir öngörü belirdi.

 

<Aniden Eris sol yanımdan bir darbe indirmek için harekete geçer>

Eğer sağgörüye sahip olmasaydım, büyük ihtimalle bu hamleye zamanında tepki veremezdim.

Önceden saldırmak konusunda tanrı vergisi var bu kızın.

‘Ha?!!’

‘Hoi’

Hareketlerini çok net görebiliyorum, böylece Eris’in suratına bir yumruk indirdim.

Diğer öngörü.

 

<Duraksamaksızın Eris sağ elindeki sopayla ardı ardına darbeler indirir>

Bu Eris’in en güçlü olduğu şey.

Nasıl bir darbe yerse yesin geri çekilmeyi aklından bile geçirmeden hemen karşı saldırıya geçer.

Bacakları yere gayet sağlam bastığından çoğu saldırı onu sarsmaya bile yetmez, aksine ne kadar hasar verirsen o kadar kızgınlık-metresine tavan yaptırıp saldırılarının kuvvetini artırırsın.

‘Ha?!!’

‘Al bakalım’

Koluna kuvvetli bir darbe indirdim.

Eris sopasını düşürdü.

Her zamanki ben olsam bunun maçın sonuçlandığı nokta olduğunu düşünürdüm.

En azından Ghyslaine zamanında antrenman maçı yaptığımızda kılıcını düşürürsen kaybetmiş olurdun.

Ama, gel gör ki öngörüler öyle demiyordu.

 

<Eris hemen diğer saldırısına geçiyor>

Yani bir diğer deyişle aldatmaca.

Kılıcını yere düşürdü ki gardımı indireyim.

 

<Sol cenahımdan çenemin ortasına bir yumruk atmaya yeltenir>

Eris’in özel hareketi, Boreas Yumruğu.

Bilerek kılıcını düşürüp bir açık kollamak, klasik çevik savaşçı kombosu.

‘???!!’

‘Bacakların savunmasız.’

Genişçe bir hamleyle sopayı bacaklarına savurdum ve düşmesini sağladım.

Yumruğu gökyüzünü yalarken Eris yavaşça yeri boyladı.

Lakin, çabuk pes etmişe benzemiyor.

 

<Düşerken elleriyle yerden destek alır ve merkezkaç kuvvetini kullanarak dönüp bacağımı ısırmaya çalışır>

‘Ah?’

Bacağımı hemen geri çektim ve dizlerimle Eris’in üzerine çöküp hareketlerini kısıtladım.

Öylesine saçma sapan bir pozisyondan beni ısırmaya çalıştığı için Eris’in vücudu yamuk yumuk birbirine karışmıştı.

Kolunun biri vücudunun altında sıkışmış ve ayağının biri kıçına kadar katlanmış haldeydi.

Bu durumda daha ne yapabilir ki?

Derken birden olduğu yerde çırpınmaya başladı.

 

‘Bu kadarı yeterli.’

Hakem maçı bitiriyor.

Eris de çabalamaya harcadığı güce bir son veriyor.

Kazandım…

Kazandım.

Hayatımda ilk kez Eris’e karşı yakın dövüşte kazandım.

Büyüsüz.

 

‘Tam bir hezimet desene.’

Eris bana alışkın olmadığım ferahlamış bir ifadeyle baktı.

Bacaklarımı kaldırdım.

Eris yavaşça doğruldu ve üstündeki tozu temizledi.

 

<Sonrasında bana saldırır>

Bamm, yakaladım yumruğunu.

Sonrasında Eris’in suratı birden hırçınlaştı.

‘Dönüyorum ben!’

Bağırarak dedi ve omuzları titreye titreye hana döndü.

Onu kızdırdım değil mi?

Ama ondan değil.

Aslında özgüvenine bir darbe indirmiş oldum.

Çünkü şuana dek hep kolayca kazandığı bir rakiptim.

Ve birden güçlendim.

Ben olsam ben de kıskanırdım.

 

‘Eris hala çocuk.’

Eris’in gitmesi üzerine dedi Ruijerd.

‘Yaşına göre hareket ediyor.’

Dedikten sonra bana döndü.

Gözlerime bakarak başını salladı.

‘Güzel komboydu.’

‘Büyülü gözlere sahip herkesin yapabileceği şeyler.’

Gerçi tabi biraz da çalıştım, ama bu dünyada benim kadar fiziksel güce sahip sürüsüyle var.

Onlarda da büyülü göz olsa bu kadarını yaparlar herhalde.

 

‘Büyülü gözler öyle bahşedildikten hemen sonra ustalaşabilecek bir şey değil.’

‘Öyle miymiş?’

‘Eskiden büyülü gözlere sahip bir Supard savaşçı vardı, hep göz bandı takardı.Ve gözünü ölene kadar tam olarak kontrol edemedi.Bir hafta içinde kontrol etmeyi öğrenen sensin asıl anormal olan.

Anladım.

Aynen, anladım.

Tabi tabi.

Eh, büyü gücümü kontrol edebilmek için bayağı çaba sarfettim zamanında.

Bir haftada ustalaştım gerçi.

Vay vay, demek benim kadar hızlı kontrol edebilen olmamış ha.

Nfufu.

 

‘Acaba şimdiki halimle Ruijerd-san’a karşı kazanabilir miyim?’

‘Belki büyü kullanırsan.’

‘Peki yakın dövüşte?’

‘Denemek ister misin?’

Teklifi geri çevirmek olmaz.

Açık konuşayım.

Kendimi bir bok sanmaya başlamıştım.

 

‘Güzel bir dövüş olsun.’

Ruijerd mızrağını kenara bırakıp yumruklarını hazırladı.

Merak ediyorum acaba bu rakibi sokak köpeğinden farksızsa silah kullanmasına bile gerek yok mu demek oluyor.

‘Eğer istersen büyü de kullanabilirsin, seçim senin.’

‘Olmaz! Sonuçta yumruk yumruğa dövüşüyoruz.’

Dememi bitirmeden bir öngörü belirdi.

 

<Ruijerd’in el ayası öyle bir hızla uçar ki birden gözümün önünde görürüm>

Görebiliyorum.

Ruijerd’in hamlelerini görebiliyorum.

Baş edebilirim.

‘Ah!’

Elimi uzatıp yumruğunu yakalamaya çalıştım.

 

<Elimi yakalar>

Bu öngörüyü görmem üzerine hızlı bir refleksle elimi geri çektim.

O anda öngörülerim bulanıklaşmaya başladı.

 

<Ruijerd’in yumruğu beni hazırlıksız yakalar ve suratımın ortasına iner>

Bir öngörü daha geldi.

İki gelecek.

Ruijerd’in kolumu tutması ve Ruijerd’in yumruğunu suratıma yapıştırması.

Neredeyse birbiriyle çakışan iki gelecek, ama ufak bir fark var.

Neden?

1 saniye içerisinde bulanmaması gerekiyordu.

Görmeye ayırdığım süre sadece bir saniye oysaki.

 

‘Uuahhhh!’

Vücudumu kenara çekerek bir şekilde kurtulmayı başardım.

<Ruijerd’in yumruğu süratle suratıma iner>

Yumruğun hareketini gördüm.

Hem de kristal berraklığıyla.

Ruijerd’in sıradaki hamlesini görmeme rağmen onu savuşturacak herhangi bir hamle yapmayı başaramadım.

 

‘Bammm!!’

Ruijerd’in yumruğu burnumun ucuna indi ve yeri boyladım.

Ensemin üzerine düşüp toprağa gömüldükten sonra bir de takla attım.Kasvetli bir düşüş.

Suratımda bir oyuk açılmış gibi hissediyorum.

Emin olmak için bir yokladım.

Ama her şey yerli yerinde gibi.

Acaba güzel çehremi darmadağın etmiş midir.

 

‘Bu kadar mı?’

Bunu duymam üstüne yenildiğimi fark ettim.

‘Evet, yenildim.’

İlk öngörüyü gördüğümde kazanabileceğimi düşünmüştüm ama o kadar kolay değilmiş demek ki.

 

‘Ama bu anlamana yardımcı olmuştum umarım.’

Ruijerd elini uzattı.

Ben de bu yardım elini tuttum.

‘Anlayamadım.Gelecek birden bulandı.Ne yaptın ki?’

‘Ne gördüğünü bilmiyorum ama eğer elinle savunmaya çalışsaydın yakalardım, savunmasan yumruğu yerdin.Düşündüğüm tek şey buydu.’

Hmmm.

Diğer bir deyişle şöyle yani.

Eğer hamlelerimi tahmin edebiliyorsa karşı hamle yapabilir.

Yeteneklerimizdeki farktan ötürü bir saniye sonrasını görmemin bile bir anlamı kalmıyor demekki.

Shogi oyununa benzetirsem eğer, her ne kadar rakibinin bir sonraki hareketini bilsen de usta birini yenememen gibi bir şey işte.

Bu dünyanın yerlileri anormal yükseklikte kabiliyetlere sahip.

Muhtemelen Ruijerd’e benzer hız seviyesine sahip bir sürü insan vardır.

 

‘Tabi daha önce aynı büyülü gözlere sahip bir sürü rakiple dövüştüm.O günlerden kalma bir alışkanlık olarak bunu hesaba katarak dövüşürüm.Yani tecrübe farkı diyelim.’

‘Acaba öyle midir?’

Ruijerd demek büyülü gözlere karşı deneyimli olduğundan üstesinden gelebiliyor.

Belki de bu dünyada büyülü gözlere karşı kılıç ustalarının geliştirdiği farklı teknikler vardır.

Mesela Sword-God stili [Işın Kılıcı], önceden görsen bile bana sanki savuşturulamazmış gibi geliyor.

 

‘Demekki gözlere sahip olmak her şey demek değilmiş.’

Üstelik eski çağlardan beri büyülü gözlerin zayıf noktaları muhtemelen bulunmuştur bile.

Mesela gözlerini kapatmak, kalkanı ayna gibi kullanmak, arkadan saldırmak veya karanlıkta saldırmak gibi.

Ama bunları bir kenara koyarsak, büyülü gözlerin gücü yine de çok cazip.

Sonuçta Eris’e karşı kazandım, o da bir şeydir.

Bir yandan göbek atmıyor değilim ileride büyülü gözleri nasıl kullanırım diye düşünürken.

Eris’in tüm hamlelerini rahatça okuyabildim.

Şimdiye kadar öngöremediğim tüm hamleleri.

Yani bu da demek oluyor ki, eğer kullanmakta daha yetkin olursam, Ruijerd’in hamlelerini de okuyabilirim.

İşte o an içimdeki güneş gözlüklü keltoş keşiş pon diye bir yankıyla belirdi.

‘Artık dayak yemeden Eris’in vücudunun ne kadar geliştiğini kontrol edebilirsin!’

Haha.

Çok sağol oppai-keşişim.

Humu.

İleride bu gözleri nasıl kullanacağımı düşünürken bir yandan da göbek atmaya devam ediyorum. 

 

Kısım 6

Hana dönerken burnum akmaya başlamıştı, döndüğümdeyse Eris’i dizlerine sarılmış yatakta otururken buldum.

Ah doğru, unutmuştum.

Keyfi kaçmıştı bir kere.

 

‘Ehmm, Eris-san?’

‘Ne?’

Eris’in sesi her zamanki gibi çıkıyordu.

Dövüşümüzden sonra geçen hafta içerisinde bu ikilinin ne yaptığını Ruijerd’den öğrendim.

Düşündüğüm gibi özel antrenman yapıyorlarmış.

Şüphelerimin aksine ecchi bir şey yokmuş.

Daha güçlü olabilmek uğruna her gününü kılıçla alıştırma yapmaya adamış.

Sonrasındaysa galiba Eris nihayet Ruijerd’e bir kere olsun darbe indirebilmeyi başarmış.

Ruijerd’e bir darbe indirebilmek.

Bu normal bir şey değil.

Şuanki gidişata bakarsam benim asla başaramayacağım bir şey.

Ruijerd’in dediğine göre o yegane darbeden sonra fazla büyük görmeye başlamış kendini, bu sebepten Ruijerd-san beni maşa olarak kullanmış ki aklı başına gelsin.

Ama bu nasıl olur.

Savaşçı gibi davranan bu lolicon şerafettin kendi hatalarını düzeltmek için beni kullanmış demek.

Ama sonuç olarak her şey yerli yerinde gibi.

Normalde hep kaybettiği Ruijerd’e karşı bir darbe sonrasında havalarda gezen burnu, normalde hep hezimet çeken ben tarafından merhametsizce kırılmış oldu.

Lakin.

Lakin hal böyle olsa da.

Maalesef iyi olmamış.

 

‘Biraz sarılsam olur mu?’

Demeye kalmadan çoktan sarılmıştım bile…Bu duyguyu iyi bilirim çünkü.

Sanki şimdiye kadar çabalayıp uğraştığın her şey yüzüne çarpılmış gibi hissedersin, tam bir acizlik hissi.

Elbette biraz kendine gelmeli.

Kendine gelmeli ki bu büyük hatalarla sonuçlanmasın.

Ama Eris bu aralar büyüme döneminde.

Özgüveninin böyle bir sille yemesi iyi bir fikir mi bilmiyorum.

Bence başı dik bir şekilde güvenini sağlamlaştırıp daha da güçlenmesi onun için daha iyi olacaktır.

Ve sonunda iyice yükseldiğinde kendi hatalarını fark edip onları düzeltmeye çalışabilir.

 

‘Eris geçen süre içerisinde iyice güçlenmişsin.’

‘Ne fark eder ki.Beni teselli etmene gerek yok.Rudeus’a karşı kazanamayacağımı en başından beridir biliyordum.’

Eris suratında tatsız bir ifadeyle somurtuyordu.

Hmm, şuan ne desem iyi olurdu acaba?

Böyle durumlara iyi gidecek fiyakalı cümlelerim yok ne yazık ki.

Ruijerd de odaya dönmedi henüz.

Onun yüzünden burnu havalarda geziyordu, bence yaptığını düzeltme işi onun olması gerek.

Bu burnu kıran ben olsam da.

Ama, eğer teselli etmekte başarılı olursam, eminim benim hakkımdaki düşünceleri daha iyiye gidecektir.

Belki de kendini tamamen bana adar ve belki ateşli dakikalar geçirip anın sarhoşluğuyla kör kütük dans ederiz.

Ruijerd belki de bunları öngörüp ikimizi yalnız bırakmak istemiştir.

 

 

‘Özgüvenini kaybetmemelisin.Ruijerd’e darbe indirmeyi başardığını duydum.Bu muhteşem bir şey değil mi?’

Bunu derken yanına oturdum.

Ardından Eris’in vücut ağırlığı üzerime çöktü.

Hafiften terinin kokusunu alabiliyordum.

Hoş bir koku.

Ama sakin olmalıyım.Centilmence davranmalıyım…

 

‘Hiç adil değilsin.Birden büyülü gözlere sahip oluyorsun, ben elimden geleni yapsam da…’

Birden kaskatı kesildim.

Birden başımdan soğuk su dökülmüş gibi.

İçimdeki hin kurt kuyruğunu kıstırıp inine döndü.

Ona verecek bir cevap bulamadım.

‘….’

Ne diye bu kadar mutluysam artık.

Haklı.

Bu adil değil.

Hem de hiç.

Büyülü gözler sabah akşam çalışıp da elde ettiğim bir güç değil.

Tamamen şans eseri elime geçmiş bir yetenek.

Tüm yaptığım biraz yiyecek alıp varoşlarda olanmaktı.

Tabi ondan sonra bir haftalık bir uyum sürecim oldu.

Ama hepsi bu, öyle çok büyük bir güçlük çekmedim.

Ve böylece, bu güçle, bir hafta içerisinde Eris’e karşı üstün konuma geldim, Eris’se tüm zamanını kan ter içinde kalarak çalışmalarına veriyordu, cidden ne diye bu kadar mutluysam.

 

‘Üzgünüm.’

‘Özür dileme.’

‘…’

Dedikten sonra Eris suskun kaldı.

Benden ayrılmak istememesine rağmen.

Normalde olsam Eris’in kokusu ve vücut ısısından şimdiye deliye dönmüştüm bile.

Ama bunlar aklıma gelmedi bile.

Suçumun cezasını öylece içten içe çekmeye devam ettim.

Sanki Eris’in kokusu da vücut ısısı da beni suçlamaya devam ediyordu.

Bu ağır atmosferde, gerekmedikçe büyülü gözleri kullanmamaya karar verdim.

Böylesine kullanışlı yetenekler gelişimimin önüne geçecek gibi.

Doğru.

Ruijerd’le dövüşümden anlamam gerekmiyor muydu.

Önemli olan büyülü gözleri kullanmak için farklı metodlar bulmak değil.

Önemli olan savaş gücümü artırabilmek.

Eğer büyülü gözleri kullanırsam eminim bu beni daha güçlü kılar.

Ama bir gün muhakkak limitime ulaşacağım.

Eğer başka şeylere muhtaç olup da kendini geliştirirsen sonucunu böyle ödersin.

Tehlikeli.

Neredeyse şu Hitogami’nin kötücül planlarına düşüyordum.

Şüphesiz o herif yoksunluk içerisinde bir hayat geçireyim istiyor.

Büyülü gözler, bunlar benim son kozum olmalı.

Evet bundan sonra onları böyle kullanacağım.

 

Kısım 7

O gece kendi kendime düşündüm.

Sonuç olarak okyanusu geçebilmek için aklıma başka bir fikir gelmedi.

Acaba bir yerde hata mı yapıyorum diye düşündüm.

Ama bu sefer her şey yolunda gidecek dedim.

Elime geçen tek şey büyülü gözler şimdilik.

Acaba bunlarla mı bir şey yapmam gerekecek?

Mesela kumar oynamak gibi mi?

 

Öyle dememe rağmen, Büyülü Kıta’da kumar oynamak gibi eğlence türevleri yok.

Olsa olsa kavga eden iki kişi için bahis yatırmak vardır.

Öyle para kazanmak da itimat edilmez.

Mesela Ruijerd’i dövüşçü olarak sokup cüzi bir parayla bir sürü para kazanabilirdik.

Bunu yapmak aslında iyi bir fikir olabilir ama kısa zamanda rakip sıkıntısı çekerdik eminim.

 

Humu, bunu bile düşünmeme rağmen işe yarar bir şey gelmiyor aklıma.

Tüm bildiğim Hitogami’nin tavsiyesinden önceki halime döndüğüm.

Bir açıdan koca bir hafta boşa gitmiş gibi geliyor.

Amaçsızca bir haftayı çarçur ettik yani.

 

‘Peki! Satıyorum.’

Ağzımla da dillendirdikten sonra, iyice kararımı verdim.

Tam da iyi bir ana denk geldi, Ruijerd ortalıkta görünmüyor.

Eris’se yatağın bir ucunda göbekdeliği açıkta kalmış bir şekilde uyuyor.

Soğukalgınlığına yakalanmasın diye battaniyeyi üzerine örtüyorum.

Beni durdurabilecek hiçbir şey yok artık.

Muhtemelen bu saatlerde varoşlarda açık bir rehinci dükkanı bulurum.

Gecenin kuytu vakitlerinde şüpheli itemleri alıp satan bir dükkan.

Elimde asamla birlikte handan çıkıverdim.

Handan üç adım atar atmaz.

 

‘Gecenin bu saatinde nereye gidiyorsun?’

Ruijerd yoluma çıktı.

Handa değilse nerede bu diyordum ki, meğer hemen yanıbaşımızdaymış.

Abooov, demek bu herif en başından bizi dikizlemeyi planlıyormuş.

Acaba ne yalan uydursam?

 

‘Ehmm, ecchi dükkanında ufaktan bir işim olacaktı.’

‘Peki asan bir kadını kucaklamak için gerekli mi?’

‘Ehhmm? Büyücü kılığında yapacağız, anlarsın ya.’

Sessizlik.

Galiba biraz abarttım gibi.

 

‘Satmayı mı düşünüyorsun?’

‘Evet.’

Durumu o kadar harika tahmin etti ki itiraf ediverdim.

 

‘Bir kez daha soruyorum.Asanı satmayı mı planlıyorsun?’

‘Evet.Asanın malzemesi kaliteli, muhtemelen iyi bir paraya satabilirim.’

‘Sana onu sormuyorum.Elindeki şey senin için önemli değil mi? Tıpkı bu kolye gibi.’

Ruijerd göğsündeki Roxy’nin kolyesini çıkarıp gösterdi.

‘Evet, aynı şekilde önemli.’

‘Öyleyse, yine paraya ihtiyacın olduğunda onu da mı satacaksın yani?’

‘Eğer gerekirse.’

Ruijerde derin bir nefes aldı.

Acaba bağıracak mı?

Bana çocuklar dışında ne olursa olsun sesini yükseltecek biriymiş gibi gelmemişti hiç.

 

‘Hayat memat meselesi bile olsa, elimdeki mızrağı asla bırakmazdım.’

Beklenen azar gelmedi.

Sadece iç geçirme gibi bir şey işittim.

‘Ama bu oğlunun hatırası olduğundan, değil mi?’

‘Yanılıyorsun.Bu tamamen savaşçı ruhumdan kaynaklanıyor.’

Savaşçı ruhu ha.

Söylediği şey fevkalade gelebilir, ama bu okyanusu geçmene yetmez.

Ama Ruijerd’in gözlerindeki hüznü okuyabiliyordum.

 

‘Daha önce 3 seçeneğimiz olduğundan bahsetmiştin.’

‘Evet bahsettim.’

‘Bunlar arasında aklım beni yanıltmıyorsa asanı satmak yoktu.’

‘Yoktu değil mi?’

Acaba yalan söyleyip söylemediğimi mi anlamaya çalışıyor bilemedim.

Gerçi yalan söylemek istememiştim.

Çünkü asamı satmak yasaya uygun yöntemlerden biri sonuçta.

 

‘Hala güvenini kazanamadım mı?’

‘Güven mi? Tabiki güveniyorum.’

‘O halde neden benimle konuşmadın?’

Soruya karşın gözlerimi kaçırmakla yetinebildim.

Çünkü söylesem bile karşı çıkacağını biliyordum.

Bu yüzden tartışmak istemedim.

Bu da bir diğer deyişle ona yeterince güvenmediğimin kanıtı aslında.

 

‘Kanımca, geçen sene içerisinde edindiğim tecrübelerden aşikar.Görev almak, yahut diyelim ki labirente daldık, yine de 200 küçük yeşil sikke gibi bir meblağ öyle kolay kolay biriktirebileceğin bir şey değil.’

Ruijerd bugün alışılmadık bir biçimde gerçekçi konuşuyor.

Acaba yediği falan mı dokundu.

‘Doğru yol bu bile olsa, aramıza soğukluk girmesine sebep olacaksa bence bir anlamı olmaz.’

‘Yani demek istediğin kaçakçılarla iş yaparsak aramıza bir soğukluk girecek öyle mi?’

‘Evet.Kaçakçılar Ruijerd-san’ın kendince değerlerinden ötürü kötü diye nitelendirdiği adamlardan sonuçta.’

 

Kaçakçılık yapmak.

Taşıdıkları şeyler içerisinde köleler de var.

Ve tabi bu dünyadaki en bilinen suç ne diye sorsan ilk başta çocuk kaçırmak gelir.

Çünkü çocukları kandırıp kaçırması kolay.

Yani bu bildiğin çocukları kaçırıp satan adamlarla suç ortağı olmak gibi bir şey.

 

‘Rudeus.’

‘Dinliyorum.’

‘Bu sefer işler benim yüzümden bu hale geldi.Eğer sadece ikiniz olsaydınız 200 küçük yeşil sikke toplamak gibi bir derdiniz olmayacaktı.’

Buna kıyasla tabi başımıza başka türlü şeyler gelebilirdi.

Sonuçta pek çok kez yanımızda Ruijerd’in olması bizi kurtarmıştı.

 

‘Savaşçı onurum bu meseleyi çözmen için asanı satmana razı olmaz.’

Onurun buna razı olmaz desen bile.

‘Asayı satarsak elimize bir sürü para geçecek.Gereken ücreti ödeyip okyanusu geçebileceğiz.Kimse pişman olmayacak.Kimse bir şeylere katlanmak zorunda olmayacak, elimizdeki en mantıklı çözüm bu ama, öyle değil mi?’

‘Eğer asanı satarsan kendimi hakir göreceğim.Ayrıca Eris de bundan rahatsız olacak dile getirmese de.Partimize soğukluk girmesinden kastın bu olmuyor mu zaten?’

Susup kaldım.

Gözlerim Ruijerd’in gözleriyle buluştu.

Dümdüz içime işler gibi bakıyorlardı.

‘Bir kaçakçı bul.Ben de gözlerimi her ne suç işliyorlarsa onlara karşın kapayayım.’

Ciddi bir suratla.

Büyük ihtimalle şuan kaçırılmakta olan çocukların durumunu görmezden gelmeye azimle niyetlenerek.

Ve sırf ben asamı satmayayım diye.

Benim için.

Kendi prensiplerini benim için çiğniyor.

Böylesine bir kararı azmederek veriyorsa eğer bir şey demek bana düşmez.

 

‘Eğer şerefsizin birine denk gelir de dayanamayacak gibi olursan demen yeterli.Merak etme her zaman bir çocuğu kurtarmaya zamanımız var.’

Eğer Ruijerd böyle bir kararı verebildiyse biz de işlerimizi zekice hallederiz olur biter.

Okyanusu geçmek için kaçakçılara itimat edeceğiz.

Ama bu olan bitene kayıtsız kalacağımız anlamına gelmesin.

Eğer Ruijerd dayanamazsa, biz de hunharca onlara ihanet edip çocukları kurtarırız.

Kötüler her zaman vardır ve her zaman kullanılmaya mahkumdurlar.

 

‘O halde kaçakçılara bakınma rotasını seçiyoruz.’

‘Eh, böylesi daha iyi.’

‘Bu süreçte birçok nahoş şeyle karşı karşıya geleceksin, şimdiden bunun için özür dilerim.’

‘Eh bu hepimiz için geçerli.’

Ruijerd’le tokalaştık.

Böylece ilk hamleyi ben yaptım ve aşk savaşını kazandım.

Şaka şaka.

 

Kısım 8

Tabiki diğer gün her şeyi Eris’e anlattım.

Baya şaşırdı kaldı.

‘Eh? Sen zaten varoşlara öyle birini bulup konuşmak için gitmiyor muydun?’

Galiba o çoktan kaçakçı meselesini düşünmüş bile.

Ya da daha doğrusu özel antrenmanları sırasında Ruijerd’i bu konuda ikna etmeye çalışıyor olabilirmiş.

Cidden bu kızla ne yapacağız.

Eh, hal böyle olunca.

Partinin fikri bir olduğuna göre, bugünden tezi yok kaçakçı buluyoruz.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.