İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 04 Bölüm 02

[ A+ ] /[ A- ]

Kesişen Yollar Sahne 1

 

Çevirmen: NatsuJun

   

Kısım 1

Hitogamiden tavsiye aldığım günün ertesi.

Bir tezgahtan yakitoriye benzer şişlenmiş yiyecek aldım ve varoşlarda dolanmaya başladım.

Yanımda sadece aldığım bu şişler vardı.

Şiş dediğim de midye benzeri baharatlanmış bir yiyecek.

Bir kısmı da ne olduğunu anlayamadığım bir çeşit deniz ürünüydü.

Bir tezgahtan yiyecek al dedin iyi hoş da ne olacağını söylemedin ki.

Bu yüzden ben de taşıması en kolay olanı aldım.

Geçen seferki meseleye çok fazla kafa yormuştum.

Bir amatör yiyecek bir şeyler pişirmeyi denese ancak başarısızlıkla sonuçlanır.

Eğer yine çok fazla kafa yorarsam, ne yapacağımı kestiremediğim bir vaziyette takılıp kalırım.

Aynı denildiği gibi biraz yiyecek aldım ve varoşlarda bir şeyler olsun diye dolanıyorum.

Akılsızca.

Aynı RPG’ler gibi.

Olmak üzere olan şey tamamen tesadüf eseri.

Uzun uzadıya düşünmenin bir alemi yok, sadece denilene uy ve akışına bırak.

Bu herif ilgisini çeken olaylardan keyif alıyor.

Uzan uzadıya düşünmemse onun tam istediği şey.

Eğer öylece dediğini yaparsam ilginç falan bulmayacaktır.

Tam böyle düşünüp bir kaç dakikadır etrafta dolanıyorken birdenbire fark ettim.

‘Bir dakika? Aslında şuan olan tam da tahmin ettiği şey değil mi zaten?’

Kandırıldığımı düşünüyordum.

Ama kurnazca kurduğu cümlelere bakarsam, tamamen tahminlerine göre hareket ediyorum.

Düşününce fark ediliyor, o rahatsız edici konuşma tarzı.

Sanki seni parmağında oynatıyormuş gibi.

Onun asıl amacını anımsa.

İlk görüşmemizde hissettiklerimi.

Bir bildiğim varsa, o da ona güvenmemem gerektiği.

Pekala, bu son kez onun planlarına ayak uydurmam olacak.

Bu sefer onun tavsiyesine uyarken ne olup bitiyor bekleyip göreceğim, ama gelecek sefer kesinlikle itaat etmek yok.

Şimdi bile dediğini yapmak istemiyorum ya, neyse.

Kısım 2

Varoşlarda yürümek.

Hem de yalnız.

Merak ediyorum acaba neden yalnız olması gerekiyor.

Herhalde bu tavsiyenin ardındaki tüm gerçek orada saklı.

Öyle bir gelişme ki Ruijerd ve Eris yanımda olsa gerçekleşmeyecek.

Çok kafa yormaya gerek yok.

Erotik bir gelişme olsa hoşuma giderdi, evet evet öyle olacağını umarak devam edeyim.

Ruijerd’le Eris’e bugün için ayrı takılacağımızı söyledim.

Mevzu Eris olunca tabi tek başına takılması tehlikeli olur o yüzden Ruijerd’den onu kollamasını istedim.

Şu sıralarda belki de sahilde eğleniyorlardır.

‘Bir dakika yav? Bu çıkıyorlarmış gibi olmaz mı?’

Düşünce akışımı takip ederek kumsalda iki insanın gölgesini hayal ettim.

Yo yo.

Olamaz.

Sa..sa..sa..sakin ol.

Yani Ruijerd ve Eris’ten bahsediyoruz şimdi.

Öyle bir seks hikayesine dönüşmesine imkan yok.

Çocuk bakıcılığı, aynen çocuk bakıcılığı.

Ah!

Ama Ruijerd kaslı!

Eris ona bayağı saygı duyuyor hani!

Ayrıca son zamanlarda hepi topu bir Sahip’e <The Owner> dönüştüm!

Cık, olamaz.

Ne diye endişeleniyorsam.

Poffff.

Sorun yok, değil mi Ruijerd-san.

Bu devamlı gördüğümüz netorare’ye dönüşmeyecek, değil mi?

ꕥ Netorare: Sevgilinin veya karının senden çalınması durumu

Sorun yok, değil mi?

Burdan döndüğümde aranızda garip bir samimiyet olmayacak, değil mi?

B..bak güveniyorum ha!

Şimdilik Ruijerd’e karşı ilk defa dövüştüğümü kurguluyorum.

Yakın mesafe dövüştü gram şansım yok.

Ondan kurtulmak için yapmam gereken ilk şey alnındaki mücevhere karşın algılama mesafesinin 2 katı uzaklığa kaçmak olacak.

Sonra onu yenmek için suyu kullan.

Suyun akışı ona engel olacaktır.

Cezasını çekmesi için onu suyla imha etmeliyim.

Öylesine büyük miktarda bir su büyüsü yapacağım ki okyanusun dibini boylayacak, mutlu son.

O ölene kadar dibe sürükleyeceğim.

Kehkehkeh.

Yanlış anlaşılmasın.

Ruijerd’e güveniyorum.

Amaaa, nasıl desem.

Bu şey gibi işte.

Aşk bir savaştır demezler mi hep?

Kısım 3

Varoşlar baya sakindi.

Normalde varoşlar deyince insanın aklına kötülerin toplandığı yerler gelir.

Gerçekte, benim gibi pak,saf ve çaresiz bir çocuk öyle bir yolda yürüyor olsa hemen çocuk kaçırıcıların gözüne ilişirdi.

Sonuçta bu dünyada çocuk kaçırmak en çok yapılan ve en fazla kar getiren suçlardan.

Biri beni kaçırmaya gelirse ellerini ayaklarını kırar sonra bilgi koparmak için sorguya çekerim, üzerinde kıymetli ne varsa alıp sonra da yetkililere teslim ederdim.

‘Hehehe, küçük kız, benimle gelirsen karnın doyana kadar yemeni sağlarım.’

Varoşlardan bir yerden öyle bir ses duydum.

Birden kendimi bakınırken buldum.

Korkunç görünümlü suratı olan bir adam duvara dayanmış oturan bir genç kızın kolunu çekiştiriyordu.

Anlaması gayet basit bir kurgu.

İlk hamleyi yapan kazanır.

Asamı hazırladım ve Taş Gülle’mi pro bir boksçunun yumruğunun vereceği hasar seviyesinde ayarladım.

Sonrasında taş güllesini adamın sırtına ateşledim.

Geçen sene içerisinde böyle ölçülü olmakta bir hayli geliştirdim kendimi.

‘Aahh?!’

Sırtını çevirir çevirmez bir tane daha ateşledim.

Bu seferki azıcık daha kuvvetliydi.

‘Hnnaaahh?!’

Baamm! Taş adamın suratının tam ortasına geldi ve yüzünde çatırdama sesi çıkmışçasına güzel bir ses geldi.

Adam biçimsizce çırpındı, kendini toparlamaya çalışırken yeri boylayıverdi.

Ölmüş olamaz.

Galiba kendimi tutarak iyi yaptım.

‘İyi misiniz genç hanım?’

Elimden geldiğince ferahlatıcı bir çehre takındım ve elimi kaçırılmak üzere olan kıza uzattım.

‘O..Oaah??’

Karşımdaki ufak bir kızdı, biraz riskli, siyah deri stilde bir kıyafet giyen.

Dizine kadar gelen botlar, deri bir mini etek.

Köprücük kemikleri, kıvrımsız beli, göbek deliği ve kalçaları…tüm cildi solgundu.

Ve son olarak en belirgin özelliğiyse hacimli ve dalgalı mor saçları, keçininkini andıran boynuzlar.

Görür görmez anladım.

Bu bir sukkubus.

O bir kenara bir de küçük bir kız.

Şüphesiz benden de küçüktür.

Acaba bu elimden geleni yaptığım için Hitogami’nin bana bir ödülü olabilir mi?

O herifin bazen böyle iyi yanları olabiliyor demek ki.

Ama bu bir sukkubus olmamalı.

Çünkü bu dünyada sukkubus benzeri varlıklar bir çeşit yaratık olarak sayılıyor.

Eğer yanlış hatırlamıyorsam daha çok Begaritto Kıtası’nda yerleşim gösteren yaratıklar.(Labirentlerin olduğu kıta)

Paul’un alışılagelmedik ciddi bir suratla ‘Ailemiz onlara karşı çaresiz.’ dediğini hatırlıyorum.

Eminim gerçekte bir sukkubusla karşı karşıya kalsam onun tekniklerine yenik düşer ve adım atacak dermanım kalmazdı.

Sukkubuslar Greyrat’ların doğal düşmanı.

Eh, bu bir yana dursun.

Şehrin ortasında hiç yaratık yoktu.

Diğer bir deyişle, o sukkubus falan değil.

Muhtemelen sadece erotik elbiseler giymiş şeytan ırkından bir kız olmalı.

‘Aayhhh! Seni gerizekalı, ne yaptın sen?? Ne yaptığına bir bak!’

Küçük kız tir tir titriyordu.

‘B..bu adam… bu adam var ya…?!’

Öyle bir surat yaptı ki aklım hayalim şaştı.

Ne yaptın sen? Sorumluluğu alacak mısın, gibisinden bir surat.

‘Ah, kusura bakma, bir tanıdık mıydı?’

Diye sordum başımı yana yatırarak.

Yani az önceki durum normal bir orta yaşlı adamın tanıdığı bir çocukla konuşurken takındığı surat ifadesi ve konuşma tarzı değildi de.

Nasıl desem, bu daha çok azmış orta yaşlı bir loliconun verdiği gibi bir histi.

Şu kızarmış suratına bak, bilincini kaybetmesine rağmen iğrenç gülüşü kaybolmamış.

Kızı eve götürüp onu savurganca bir sürü yemekle besleyip sıcak bir yatak verebilir, evet ama karışılığında tutkulu bir gece isteyecekmiş gibi hani.

‘Bu adam karnı aç olan bu kıza yemek verecekti!!’

ꕥ Karakter kendisinden devamlı ‘this one’ diye bahsedecek ben de uygun geldiğince kullanmaya çalışacağım, çeviri yaptığım yerde kendisine warawa (妾) diye hitap ettiğini söylüyor, anlam olarak çocuk demekmiş ama samurai ailesinden kadınlar kullanırmış.Yani buradan bir çeşit soylu olduğunu anlatıyor.

   

Bir yerden gürültülü bir guruldama sesi geldi.

Yani öyle bir gürültü ki yer sarsılıyor sanırsın.

Tam ses bitecek gibiyken kızın bacakları tutmaz oldu ve yere yığıldı.

‘Hey…iyi misin?’

Çok da düşünmeden çömelip kızı kaldırdım.

Böylesine haklı bir gerekçem varken bir kıza dokunmayı esgeçemezdim.

Ama yanlış anlaşılmasın.

Kızı Hitogami’nin emirlerine uyarak kurtarmaya geldim.

Az önceki orta yaşlı heriften farklı olarak.

‘Hıı?? Ahh? Bu kız tekrar dirileli 300 sene oldu.Kim derdi ki bu hallere düşsün? Laplace’ın bundan asla haberi olmamalı!’

Birden garip bir monolog başladı.

Acaba bu kılıkla cosplay yapıyor olabilir mi?

‘Şi..Şimdilik bunları ye de kendine gel.’

Hazırladığım şişlerin üçünü kızın ağzına tıkıştırdım.

“Mogyumogyumogyu”

Şişleri kızın ağzına tıkıştırdığım anda gözleri faltaşı gibi açıldı, gözleri öyleyken ağzıyla şişlenmiş yiyecekleri yemeye devam etti.

Üstüne elimdeki diğer şişlere de saldırdı.

Yanımda hala 12 şiş var diyordum ki bir baktım 10 tanesi bir anda yok oluvermiş.

‘Amanın! Bir sene ardından yemek yemek…harika!’

Küçük kız enerjisini geri kazandı.

Olduğu yerden enerjik bir şekilde sıçrayarak doğruldu ve ufak bir dönme hareketyile ayakta sabitlendi.

Görünen o ki çevikliği şaşırtıcı derecede yüksek.

‘Bu kız kurtuldu, kurtuldu! Sen! Sayende, bu kız bir sene daha yaşayabilir!’

O noktada küçük kızın gözleri sonunda benimkilerle buluştu.

Siyah ve morun karış kuruş olduğu garip gözleri vardı.

Acaba bu da mı cosplay’in bir parçası.

Ama bu dünyada henüz lensler icad edilmemiştir ki.

Demek gözlerinin orijinal hali bu.

‘Ah?’

Kızın gözleri birden daire çizmeye başladı.

O anda gözünün rengi maviye dönüştü.

Iiiyy iğrenç!!

!Uwaa! Uwaa! Nesin sen? Şaşırtıcı! Tiksinç! Nedir bu, ne?! Fuahahaha! Bu kız bunu görmeyeli uzun zaman olmuştu!’

Yüzümü gördükten sonra küçük kız ortalıkta enerjik bir şekilde zıplarken bunları söyledi.

Eh tabi şok geçirmiş olmalı.

Uzun zamandan beridir ilk defa biri suratıma bakıp da tiksinç diyor.

Neyse, ben de onu tiksinç bulmuştum.

Ödeştik o zaman.

‘Öyle mi? Karnındayken ikizmişsiniz ama biri doğmuş biri ölmüş ha?’

Ney?

Ne diyor bu yahu?

‘Yo, öyle olduğunu sanmıyorum.’

‘Cidden mi?’

‘Evet.’

‘Yine de muazzam büyü gücün!! Laplace’tan bile fazla, biliyor muydun?’

Ney kiminkinden yüksekmiş?

‘Her neyse! Adını söyle!’

‘Rudeus Greyrat.’

‘Pekala! Bu kıza Kishirika Kishirisu derler! Yani ŞEYTAN DÜNYASININ YÜCE İMPARATORİÇESİ!’

Elleri belinde, basenlerini öne çıkararak gururla göğsünü gerdi.

Birden gözlerimin önünde kalçalar belirince refleks olmuş yaladım.

Hmm, biraz kokuşmuş ama tatlı.

‘Ayyhh! Ne yapıyorsun be!? Pislik!’

Küçük kız bacaklarını birbirine perçinlerken bana dik dik baktı ve onları ovmaya başladı.

Demek öyle ha.

Şeytan Dünyası’nın Yüce İmparatoriçesi, Kishirika Kishirisu.

Bu adı ben bile duydum.

Büyük İnsan-Şeytan Savaşı’nda şeytan ırkına liderlik edip savaşan ve kolayca hezimete uğratılan Ölümsüz Şeytan İmparatoriçesi.

Acaba hakikisi bu mu?

Hitogami’nin tavsiyelerini dinledim, işte burdayım.

Cidden hakiki Yüce Şeytan İmparatoriçesi olma ihtimali var.

Ama yine de, hakiki Şeytan İmparatoriçesi Büyülü Kıta’nın böylesine ücra bir yerinde üstüne üstün bir de açlıktan kırılacak bir durumda olabilir mi?

Neresinden bakarsam bakayım, kulağa pek mümkün gelmiyor.

Doğru.

Herhalde bu Büyülü Kıta’daki çocukların oynarken kendilerini geçmişteki büyük insanların yerine koyması gibi bir şey.

Ve özellikle popüler olacak tabiki Demon-God Laplace olurdu.

Gerçeği biliyorum, o herif sinsi piçin biri olsa da popüler.

Savaşı kaybetmiş olsa bile, Büyülü Kıta’yı hükmü altına aldı, şeytan ırkını bir araya getirdi, onlara statü kazandırdı ve barış hakim oldu.

Şeytan ırkının geçmişindeki en büyük adam, öyle anlatılagelir.

Çocukların genelde oynarken büründükleri roller Laplace’ın hikayesine ait.

Özellikle ölümsüz Şeytan lordu’yla savaştığı kısım, Rüzgar Limanı’na gelene dek defalarca kez gördüğüm bir oyun.

Yüce Şeytan İmparatoriçesi Kishirika da büyük biri her ne kadar öyle diyemesem de.

Ama muhtemelen o daha eski bir dönemden olduğundan onun uydurma oyunları oynanmıyor.

Bu ufaklık Yüce Şeytan İmparatoriçesi’nin tutkulu bir hayranı olmalı, galiba oynayacak arkadaşı yok, o yüzden varoşlarda bir başına oynuyor.

Böyle düşünmek daha zekice olacak gibi.

Hmm.

Bir başına olmak yalnız hissettiriyor değil mi?

Peki o zaman, suyuna gideyim ben de.

‘Amanın! Lütfen bağışlayın Majesteleri!’

Abartılı bir rolle başladım ve bir uşak gibi tek bacağımın üstüne eğildim.

‘O? Oh! Aferin aferin! Biz hep böyle bir karşılık bekliyorduk zaten! Günümüz gençliğinde görgü falan kalmamış!’

ꕥ Şuandan itibaren ‘this one’ ı bize çeviriyorum en azından saygıyadeğer olsun bu kız demek saçma geliyor.

Evet, evet, Kishirika mutlu mesut başını salladı.

Evet, evet.

Öyle, eminim senle biri oynasın istemişsindir hep.

‘Lütfen kabalığımı mazur görün, tekrar dirildiğinizi bilmiyordum o yüzden tavırlarım küstahça olmuş olabilir!’

‘Sorun değil.Sen bizim hayatımızı kurtardın.Ne arzu edersen dileyebilirsin.’

Hayatını mı kurtardım…Sadece açken biraz yemek verdim, değil mi?

‘Ehmm? O zaman çok zengin olmak istiyorum.’

‘Budala! Bizim ne kadar meteliksiz olduğumuzu görmüyor musun!’

Ne arzu edersen dememiş miydin?

Ha anladım bu öyle bir kurgu.

Eğer şimdi para istersem ileride bir bölümde geri ödemek zorunda kalacağım.

‘O zaman, dünyanın yarısı benim olsun.’

‘Neyy! Dünyanın yarısı mı dedin! Çok büyük! Ama yarım gönüllüce.Niye sadece yarısı?’

‘Eh, erkeklere ihtiyacım olmadığından.’

Ah, nalet olsun gerçek amacımı belli ettim.

Küçük bir kıza böyle şeyler dememem gerekirdi.

‘Demek öyle, şimdi anladık.Daha çok genç olmana rağmen şehvet düşkünüsün demek.Ama üzgünüz.Aslına bakarsan, daha dünyayı ele geçirmedik.’

Eh, Kishirika’nın önderliğindeki tüm savaşlar şeytan ırkının mağlubiyetiyle sonuçlandı tabi.

‘O zaman, senin bedenin de olur.Bana vücudunla öde.’

‘Ah? Bu vücutla mı? Bu yaşınla bile şehvanisin ha, şimdi böyleysen kim bilir ileride ne olursun.’

‘Haha, tabiki bu bir şa…’

Bir şaka, diyecektim ki Kishirika ellerini mini eteğine götürdü.

‘Neyse, elden bir şey gelmez.Yeniden dirildiğimizden beri ilk tecrübemiz olacak, hassas davran olur mu?’

Kishirika’nın yanaklarının rengi değişmeye başladı mini eteğindeki düğmeleri çözerken.

He? Ciddi misin sen?

Şaka yapmıştım sadece…

Yo, ama bu atmosfer öyle şakaydı deyip geçiştirebileceğin cinsten değil.

Bu artık küçük kız soyunurken özenle şükranlarımı sunmam gereken an, ardından anın tadını çıkarırken sayın majestelerini kibarca reddedip işleri doğru yola sokmam gerek.

‘Ah, ama dur, ne yazık ki yapamayız.’

Lakin Kishirika durdu.

Durma, birazcık daha ve her şey apaçık ortada olacaktı.

‘Bu sefer nişanlımız da burada.Kusrumuza bakma, ama vücudumuzu sana sunamayız.’

İndirdiği mini eteğini yukarı çekti.

Temiz kalbiyle oynanmış bir erkek gibi hissediyorum resmen.

Para olmaz dünya olmaz vücudu olmaz.

‘E o zaman ne verebilirsin?’

‘Budala, Yüce Şeytan İmparatoriçesi’nin bahşedebileceği şey dersen akla ilk büyülü gözler gelir!’

Kısım 3

Büyülü gözler…

Büyülü gözler ha.

Acaba öyle bir şey mi?

Sanki bu dünyadaki kahramanların tarzından biraz farklı.

Aklıma gelmişken, Ghyslaine’in gözlerinden biri büyülüydü değil mi?

Ama büyülü gözler…

‘Büyülü gözler deyince <Birinin yaşam çizgilerini görüp onları keserek öldürebilme> tarzında gözlerden mi bahsediyoruz?’

ꕥ Shingetsutan Tsukihime göndermesi, başkarakter Shiki Tohno’nun sahip olduğu özellik, hançerle gördüğü çizgilere kesik atabilirse rakibin öldürüyor.

‘Korkunç!! O neymiş öyle! Bizim öyle tüyler ürpertici yeteneklerimiz yok!’

Öyle değilmiş demekki.

Onun  dışında bildiğim tek büyülü gözler ona bakıldığında seni taşa çevirenler.

Ya da gözlerinden ışın fışkırmasını sağlayan, veya lazer çıkmasına sebep olanlar, ama bunlar muhtemelen büyülü gözler arasında sayılmıyor.

‘Cidden öyle tehlikeli bir şey istiyor musun? Birine karşı büyük bir kinin falan mı var?’

‘Yoo, ondan değil.’

‘İntikam hiç bir şeye çare değil.Biz iki kere ölmemize rağmen bizi öldürenlere karşı kin tutmadık.Birine karşı kinlenirsen, o kin seni bağlayan zincir olur.Sonrasında da İnsan-Şeytan savaşı gibi hadiseler vuku bulur.’

Küçük bir kız tarafından vaaza çekilmekteydim.

Yani özellikle vampirleri ortadan ikiye ayırmak gibi bir derdim yok benim, aslında böyle öğütlere hiç gerek yok.

ꕥ Az önce bahsi geçen animeye gönderme var yine.Baş kötüler vampir olduğu için.

‘Aslına bakarsan, büyülü gözler hakkında pek bir şey bilmiyorum.Ne tür gözler var mesela?’

‘Humu.Daha yeni dirildik, o yüzden henüz önemli güce sahip olanlar veremeyiz, ama Büyü gücü gözleri, Ayırt edici gözler, X ışını gözleri, Durugörü,Sağgörü ve Büyü emen gözler buralarda meşhur olanlar.’

Yani öyle isimleriyle sayman çok yardımcı oldu he.

‘Hepsini tek tek anlatamaz mısın?’

‘Umu? Bilmiyor musun? Cidden günümüz gençleri hiç çalışmıyor demek ki.’

Bunu dedikten sonra Kishirika uzun bir müddet detaylarıyla anlattı.

<Büyü Gücü Gözleri>

Bu gözler büyü gücünü doğrudan görebilmeni sağlar.

En popüler olanı, 10.000 kişiden birinde var.

<Ayırt Edici Gözler>

Bir şeye baktığında o nesnenin özelliklerini görebilirsin.

Ama sadece bizim bildiğimiz nesneler için geçerli.Bizim bilmediğimiz şeylerde ‘bilinmiyor’ diye çıkar.

<X ışını Gözleri>

Bakmanla duvarların ötesini görebilirsin.

Ama canlı varlıklarda ve yoğun büyünün hakim olduğu yerlerde işe yaramaz.

İstersen arzu ettiğin tüm kızları çıplak görebilirsin, tam da senin gibi azgın şahıslara göre.

<Durugörü>

Uzakları görebilmeni sağlar.Odaklanma noktasını kontrol etmesi zordur.

Ayrıca sadece görmeni sağlayıp herhangi bir şekilde etki edemediğinden pek tavsiye edilmez.

<Sağgörü>

Bu göz kısa bir müddet de olsa geleceği önceden görmeni sağlar.

Bunun da odak noktasını ayarlamak baya zordur.

Ama tavsiye edilir.

<Büyü Emen Gözler>

Büyü gücünü emebilen gözler.Senin de büyü gücünü emdiğinden pek tavsiye edildiği söylenemez.

Kishirika büyülü gözler konusuna baya hakimdi.

Merak ediyorum acaba böyle şeyleri nerede öğreniyor.

Belki ebeveynleri bu konuda uzman falandır.

Yoksa Büyülü Gözler Ansiklopedisi adında bir kitap mı var?

‘O zaman 2 tane seçelim de iki gözüm de büyülü olsun.’

‘Hemencecik ikisini de istemek, şaşırtıcı derecede açgözlüsün biliyor muydun?’

‘Al, yemeğin geri kalanı da burada.’

Kalan 2 parça şişi de uzattım, Kishirika kocaman bir gülümsemeyle uzattığımı aldı.

‘Yaşasın…mogumogu.İkisini birden yapabiliriz sorun olmaz bizim için ama pek önermiyoruz.’

‘Nedenmiş?’

‘Eğer onlar yüzünden normalde olduğu gibi göremezsen başına iş almış olursun, genelde görüş alanını bir göz bandı ile kapatırsın.Eğer ikisini de kapatırsan göremezsin.’

‘Ah doğru ya, tanıdığım birinde öyle bir şey görmüştüm.’

Ghyslaine de göz bandı kullanıyordu.

Demek Ghyslaine’in de gözü büyülü bir gözmüş.

‘Eğer birkaç yüzyıldır yaşıyor olsaydın belki kontrol edebilirdin, ama senin gibi bir çocuğa ikisini birden vermemiz seni çıldırtır.’

Kafayı mı yerim, heh?

Sonuç olarak zihne bir çeşit yük olacak doğru.

Tüylerim diken diken oldu bak şimdi.

‘O zaman ikisine birden almaktan vazgeçtim.’

‘En iyisini yaparsın.Peki ne istiyorsun? Biz sağgörü almandan yanayız.’

Büyülü gözler he, ikisine birden alabilseydim çok güzel olurdu.

Büyü Gücü Gözleri biraz israf olur gibime geliyor.

Zaten bir sürü insanda varmış.

Ama beklenmedik bir şekilde işe yarayabilirdi.

Ayırt Edici Gözlere ihtiyacım olduğunu sanmıyorum.

Daha önce bir şeyi bilmiyorum diye hiç başım derde girmedi.

Üstelik Yüce Şeytan İmparatoriçe’mizin bilmediği şeyleri bilmiyormuş.

Şimdiden en ihtiyacım olduğu zamanlarda beni yarı yolda bıraktığını hayal edebiliyorum.

X ışını gözlerine de ihtiyacım olduğu söylenemez.

Kontrol edene dek Ruijerd’i de devamlı çıplak göreceğim aşikar.

Durugörü hoş olabilir aslında, yararlı.

Ama an itibariyle ihtiyacım olduğunu sanmıyorum.

Eğer şimdi almış olsam Eris’le Ruijerd ne alemde görebilirdim, ama eminim alışılageldik Eris’in kavgaya tutuştuğu Ruijerd’inse mani olmaya çalıştığı bir sahne karşıma çıkardı.

Sağgörü ise…Hmm, hakikaten bu güzel bir seçim olabilir.

Şuanki halimle Ruijerd ve Eris’e karşı yakın mesafe dövüşte kazanamam.

Bu dünyadaki canlılar hayli çevik.

Eğer geleceği bir dakika öncesinden görebilsem, bu benim için muazzam bir avantaj olurdu.

Büyü Emen Gözler’den zaten bahsetmiyorum bile.

Bir büyücü olarak tüm avantajımı mahveder.

Ama tabi büyülü gözler hakkında bu kadar şey öğrenebildiğim için sevindim.

Birden yeteneklerimin devredışı kalmasıyla panikleyip kendimi tehlikeye atabilirdim.

Eğer iyice kafa yorup düşünürsem, hepsi tamamen nasıl kullanıldıklarına bağlı.

Eh, hangisi olsa kardır.

Zaten oyun icabı yapıyoruz ya.

‘O zaman ben tavsiyene uyuyorum.’

‘Emin misin? İnsanların çoğu tavsiye ettiğimizden farklısını seçtiler.Hepsi de <Biraz daha geleceği görmek ne gibi bir işime yarayabilir ki?> dedi.’

‘Bir saniye bile önceden geleceği görebilirsen dünyayı kontrol edebilirsin.’

Dememe rağmen bu dünyadaki kılıç ustaları çok hızlı.

Bir saniye önceden ne olacağını görsen dahi muhtemelen kaybedersin.

Bir de şu [Işık Kılıcı] denen şey var.

‘X ışını gözlerini istemediğine emin misin? Tüm kızları çıplak görebilirsin diyorum.’

Bu ufaklık, hiç anlamıyor.

Elbette sadece sokakta yürümekle etrafındaki güzellikleri, genç kadınları çıplak görmek heyecan verici olurdu.

Ama zaten sorun burada.

Çabucak sıkıcı hale gelirdi.

Aksine, elbiseleri bir bir çıkarma süreci ve altındakinin nasıl bir şey olacağını hayal etmek, işte asıl zevk budur.

Çadırı diken pocchi elbiseleri görmeden aynı hazzı yaşayamacak yani anladın mı?

‘Peki peki, o zaman iki dakika dikkatini bana ver.’

‘Tamam.’

‘Başlıyorum, hazır mısın?’

Kishirika birden parmaklarını sağ gözüme batırdı.

Tabir edilemez bir acı hissettim.

‘Aaaaa???? Aaaaa!!!’

Bir şey düşünemeden kaçmayı denedim.

Fakat, Kishirika’nın saçları beni yakaladı ve kaçmama mani oldu.

Şaşırtıcı derecede güçlü.

Aahh aahhh aahhh aahhh!

‘Aa? Aaa?! Ne..ne yaptığını sanıyorsun sen velet?!’

‘Kapa çeneni, erkek adam değil misin sen? Sık dişini biraz.’

Parmaklarıyla göz çukurumda sanki bir şeyi zımparalarmışçasına bir hisle bir şeyleri kurcalıyordu.

Bir süre geçtikten sonra oynadığı her neyse tamamen dışarı çekti.

Ve o gözümdeki görme yetimi tamamen kaybettim.

‘Sağgörü gözünün rengi kendi göz renginden biraz farklıdır ama uzaktan bakılınca fark edilmez.’

‘Manyak! Şakasına bile olsa hayatta yapıp yapmaman gereken şeyler var!’

‘Biz Yüce Şeytan İmparatoriçesi’yiz, oyun olsun diye kimseye büyülü gözleri bahşetmeyiz.’

Hassiktir, gözüm, gözüme ne oldu böyle??

Ah??? He?

Görebiliyorum.

Gördüğüm şeyler çiftleşti ama en azından görebiliyorum.

Bu da ne, iğrenç bir his.

‘Gözündeki sihir gücünü nasıl kullandığına bağlı tamamen, ama yapman gereken sihir akışını olabildiğince inceltmek.Eh, elinden geleni yap ve düzgün kullanabilmek için çalış.’

‘Ehm? Ne demek istiyorsun?’

‘Dediğimiz gibi sana kalmış.’

Tamamen kafası karışık ben ve karşımda vaziyetten memnun Kishirika.

Onun kafasını salladığına dair bir sürü ardışık görüntü görüyorum.

Ama ardışık görüntülere rağmen onun silüeti daha belirgin.

Bu da neyin nesi, iğrenç.

‘Pekala her şey yolunda gibi doğru düzgün görebildiğine göre.Artık gitme vaktimiz geldi.Bizim Badigardi’yi bulmamız gerek.Yemeğe gelirsek, sanırım karşılığını fazlasıyla ödedik.’

Bunu demesi üzerine Kishirika bir damın üzerine sıçradı.

‘O halde görüşürüz Rudeus! Başın yine belaya düşerse bizden yardım isteyebilirsin! Fahahahahahaha! Fahahahah! Fahahahahafuagahogeho??!’

Arkasında yankılar bırakarak kahkaha ata ata kayboldu.

Bense öylesine boş boş bakakaldım.

Eh?

Yani gerçek miymiş?

Böylece [Sağgörü] gözüne sahip oldum.

Kısım 4

–Orta Yaşlı Adamın Bakış Açısından–

‘Ahh, başım ağrıyor.’

Dün çok içtim.

Uzun bir işin ilk parçasını bitirdim, ardından iş arkadaşlarımla partiye gittik.

Sabaha kadar içtik.

Öyle bir içtik ki dükkandaki tüm mal bitecek sandık.

Sonraaa, doğru sonrasını hatırlamıyorum.

Dükkandan çıktıktan sonraki tüm anılarım belli belirsiz.

Yanlış hatırlamıyorsam kestirme olsun diye varoşlardan birine girmiştim.

Ah doğru.

Sonra orada oturan küçük bir kıza denk geldim.

Biraz konuşunca bana aç olduğunu söyledi.

Keyfim yerinde olduğundan onu eve davet ettim.

Karım şimdiye kahvaltı hazırlamıştır diyerek.

Maalesef ağzımda hala içkiden kalan mayhoş bir tat olduğundan ben pek yiyemeyecektim.

Eğer hanımın hazırladığı yemeği yemezsem sinirleniyor.

Eğer bu kız yerse, muhtemelen sinirlenmekten vazgeçer.

Sarhoş halimle bu fikir fevkalade gelmişti.

Ve, o andan itibaren ne oldu bitti hatırlamıyorum.

Galiba bayılana kadar içtim.

Cüzdanım nerede? Heh, buradaymış.

En azından üstümdekiler çalınmamış.

Gökyüzüne bakınca, güneş hala tepedeymiş.

Eh, sonuçta bu şehirde baya bilinen biriyim.

Yani bu korkunç suratı görüp de kim olduğumu anlamayacak biri olmamalı.

Üstelik dün bir geminin yapımı yeni bitti, şehirdeki herkesin haberi vardır.

Elbette ilk yolculuk kutlamalarından haberdardırlar.

O yüzden eminim böylece huzur içinde uyuyayım diye kimse kılıma dokunmamıştır.

‘Bir dakika yav, saat te öğlen olmamış mı? Obaa? Hanım baya celallenecek!’

Tersaneci Lonca Şefi Bakkasu Randasu akşamdan kalma baş ağrısıyla kafasını tutarak yoldan koştura koştura eve gitmeye başladı.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.