İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 03 Bölüm 14

[ A+ ] /[ A- ]

Yolculuk Başlıyor

 

Çevirmen: NatsuJun

 

 

Kısım 1

Büyülü Kıta.

 

Eğer önceki yaşamımdaki eski halim olsa muhtemelen bu adın Şeytan Evreni için bir argo olduğunu düşünürdü.

Şeytanların hükmettiği,

şeytanların yaşadığı küçük köylerden oluşan,

Unutulmuş bir kavmin küçük bir mabedi,

Ve güçlü şeytanların ortalıkta göğsünü gere gere dolandığı bir yer.

Bu benim bildiğim şeytan evreniydi.

 

Fakat, bu dünyada işler tamamen farklı.

Öncelikle, kıtayı yöneten bir şeytan lordu yok.

Bu yok olduğu anlamına gelmesin.

Şuan halihazırda 30 şeytan lordu mevcut.

Ve her birinin kendi bölgeleri var.

 

Ama tabi bunlar sadece sözde şeytan lordları, işleri güçleri millete artistlik yapmak.

Ayrıca özel birliği bulunan şeytan lordları da var.

Ama aslına bakarsanız bunların hepsi birkaç özel gücü ve havalı isimleri olan savaşçı sadece.

Rikarisu şehrindeki Özel Muhafızlar da bunlardan biri.

 

Özel birliklerdeki bireyler aslında maceracılara çok benziyor.

Tıpkı onlar gibi yaratıkları infaz edip,

şehirdeki suçluları yakalıyor,

ve de içerisinde yaşadıkları şehri koruyorlar.

Askerden ziyade vigilante gibiler.

ꕥ Kanunu kendi kafasına göre uygulayan kişilere denir.

 

Bu dünyadaki vigilantelerle şeytan halkı arasındaki münasebet nasıl bilmiyorum.

Ya şeytan lordu onlara bu adı verdi,

ya da kendileri kendilerine şeytan lordunun izni olmadan böyle demeye başladılar.

 

Bir şeytan lordu savaş başlatmaya karar verdiğinde ordusuna katılıyorlar.

Acaba aralarında böyle bir sözleşme mi var merak ediyorum.

 

Günümüzde savaş başlatmayı düşünen bir şeytan lordu olmadığından ortalığa huzur hakim.

Ama bu tabi sadece şeytan lordlarının hükmettiği yerler için geçerli.

Büyülü kıtanın büyük çoğunluğu kanunsuz yerlerden ibarettir.

 

Bu arada Rikarisu şehrine hükmeden şeytan lordunun adı ‘Badigadi’ imiş.

6 kollu, kömür karası cildi ve dolgun kaslı vücuda sahip bir şeytan lordu.

Eh, denilenlere göre orada burada sürtmek üzere çıktığı bir yolculuktan hala dönmemiş.

Bağımsızlığın gerçek tanımı bu olsa gerek.

 

Kısım 2

Büyülü kıta kudretli şeytanlarla dolu.
Maceracılar Loncası’nda böylelerinin işini bitirme görme C rütbe ve üstünde oluyor.
Diğer bir deyişle şöyle oluyor:
Bu kıtada düşmanların en az C rütbesi ve ötesinde.
Oysa Taş Treant’a D rütbeli bile denemezdi.

Tabi şeytan ırkı yapısal olarak insan ırkından daha güçlü.
Üstelik her ırkın karakteristiği farklı, onlarsa ırklar arası savaşlarda anormal derecede güçlüler bu yüzden.

C ile B rütbesi arasında belirgin bir duvar var,
bundan dolayı farklı kıtalarda B rütbesinde olanların hünerleri de farklı farklı oluyor.
Rütbesini yükseltmeye çalışmayanlarsa Nokopara ve Jalil gibi basit kişiler.

Bu açıdan düşününce Ruijerd bayağı bir anormal kalıyor onların yanında.
Bir başına A rütbeli bir sihirli hayvanı alt edebileceğine dair övünen biri o.
Tabi Ruijerd’in hünerleriyle 6-7 tane B rütbeli maceracının bir arada olduğu kudret arasında çok fark var.

‘Ölü Son’ lakabı öyle göstermelik değil.
Böylesine bir insanın güvenini kazanmış olmak bana sonsuz bir mutluluk kaynağı.

Kısım 3

Rikarisu şehrinden ayrılalı 3 gün oldu.
Galiba Ruijerd’in güvenini kazandığımdan olacak ki son zamanlarda iştahım bayağı bir kabardı.

Yemekleri beğenmediğimi bol bol dile getirmeme rağmen.
Tek yediğimiz Yüce Tosbağa Kralı’nın eti olduğundan.
Hiç lezzetli değil.
Aksine çok kötü tadıyor.

Bu yüzden pişirmeye karar verdim.
Izgara yapmak mantıklı gelmiyor.
Bu yüzden yemek tarifimde biraz oynama yapacağım.

Sihirle bir çömlek yaptım,
ve itinayla Greyrat büyüsünden leziz suyu içine doldurdum,
ocağı büyüyle oluşturduğum buharla güçlendirdim.
Bu üçünü kullanarak eti pişirmeye karar verdim.

Su değerli, ama ben isteğime göre sonsuz miktarda üretebiliyorum.
Aslında eti pişirmek için bir fırın kullanmak istedim,
ama bir kere patladıktan sonra vazgeçmeye karar verdim.

Biraz zaman alsa da, yeterince büyü biliyorsanız su ve doğalgaz masrafından muafsınız.
Acele etmeden itinayla tüm sevgimi katıp iyice yemeği pişireyim.

Toprak büyüsüyle yaptığım çömlek kullanılıp atabileceğim tarzdaydı, amma kullanışlı değil mi?
Aslında biraz eti dumana tutsam iyi olacak.
Bir tutam Taş Treant…Pek lezzetli görünmedi.

Her neyse, bu yaptıklarımdan sonra Yüce Tosbağa Kralı’nın eti daha lezzetli gelmeye başladı.
Katı et her zaman kötü tadar,
ama bunun yumuşak olanı da kötü tadıyor.

Evet, cidden berbat.
O kadar kaynattıktan sonra bile kokusu değişmedi, yani hemen leziz hale gelecek diye bir iddiam yoktu tabi.

Trajikomik bir hikaye.
Migurd Köyü’nde yediğimde çok daha lezizdi.
Neyi atlıyorum acaba…?
Ve sonra, birden hatırladım.
Migurd kabilesinin yetiştirdiği bitki ve sebzeler.

İlk gördüğümde aklıma gelen tüm ekinlerin ölü vaziyette olduğuydu.
Ama aslında mesele bu değilmiş.
Muhtemelen oradaki bitkilerin doğal haliydi bu.
Etin daha leziz hale gelmesini sağlayan onların bitkiler üzerindeki bilgileriyle kötü kokuyu uzaklaştırmalarıydı.

Tamamen Roxy’nin ‘Çok acı ve berbat bir tadı var.’ sözleri tarafından kandırılmıştım.
Bir tür sebze, ama öylece yediğin bir şey değil ki zaten.
Açıkçası Shishou o kadar aklı beş karış havada biri ki bazen onun hakkında endişelenmeden edemiyorum.

Diğer şehre vardığımızda biraz nebatat stoklasam iyi olacak.
Ayrıca farklı türden baharatlar varsa bazı karışımlar deneyebilirim.

‘Amaa…Emeklerime değecek mi ki?’

Açıkçası Büyülü Kıta’da baharatlar çok pahalı.
Belki burada toprak verimli olmadığından sebzeler için böyle olması mantıklı olabilir.
Çünkü sonuçta baharat onlardan elde ediliyor.
Mesela bir tutam ginseng 5kg etle takas edilebiliyor.

Yüce Tosbağa Kralı’nın eti çok ucuz.
Buralarda her yerde bulabileceğin et cinsi desek yeridir.
Vücudu 5 tonluk kamyonlardan daha büyük olan bu tosbağa tek başına bir malikaneyi birkaç gün doyurmaya yeter de artar bile.
Gerçi şehirdeki her malikane için aynı şeyi söyleyemem tabi.
Bazen Çakal Sürüsü yedik,
bazense treantlarda bulduğumuz böcekleri yedik.
Eris böcekleri yeme fikrini çok net reddetti.
Ben de yemek istemiyorum zaten.

Bu kıtanın yemek kültürü bana uymuyor.
Eğer pişirilmişse yine Yüce Tosbağa Kralı’nın etini yiyebilirim.
Buradaki kısıtlı yemek kültürü içerisinde lezzetli olarak sınıflandırılabilir belki.
Ruijerd’in pişirince güzel oluyor demesine başımı ancak gönülsüzce sallamakla yetinebiliyorum.

Yine de baharata ihtiyacım var.
Bu ikisi gerekli görmeyebilir, ama benim için şart.
Diğer bir deyişle, keyfime göre almayı seçtim.
Ama keyfi davranmak iyi değil.
Çünkü biz bir takımız.

Şimdilik baharat meselesini bir kenara bırakalım.

Doğru zamanda doğru kişiye danışabileceğim zamanı bekleyeceğim artık.

Kısım 4

‘Herkes toplansın!’
Bir topak elbiseyi yastık gibi kullanmaya çalışan Eris,
ve gözlerini kapamış bir şekilde düşmanları arayan Ruijerd.
Bu ikisini toplanmak üzere çağırdım.

‘Şuandan itibaren toplantılar yapmak istiyorum.’
‘….Toplantı?’

Eris şaşırmış gibiydi.

‘Evet, eğer böyle seyehat etmeye devam edersek eğer, tekrar sorunlarla karşılaşmamız olasu bir durum.
Eğer bir problem baş gösterirse, işte o zaman ne yapmamız gerektiği üzerine konuyu tartışmalıyız, bunu yapmalıyız çünkü farklı fikirlerden doğan ayrılıkları engellememiz gerek.’
‘Şey…’

Eris çarpık bir surat ifadesi yapıyor.
Düşündüğüm gibi, muhtemelen böylesine detaylı bir olaya katılmak istemiyor.
Aslında her şeyi Ruijerd’le görüşüp ikimiz halledebiliriz,
Ama birini öylece dışlamak doğru olmaz.
Eris bizi yavaşlatan bir yük değil sonuçta.
Bu yüzden yapacağımız tartışmalara katılmasını istiyorum.

‘Bu şey değil mi?
Hani ayda bir Rudeus’la diğerlerinin yaptığından?’

Hmm?
Ayda bir mi?
Ah, öğretmenler toplantısından bahsediyor.
Şimdi düşününce, aynen öyle bir şey yapmıştım zamanında.

‘Evet, ama bu maceracılar versiyonu.’

Eris birden ağzını kapadı ve önümde bir heykel gibi oturdu.
Tam ciddi bir vaziyete büründü diye düşünürken birden kocaman bir sırıtma suratını kapladı.
Neden acaba?
Komik bir şey mi yapıyoruz ki?
Neyse, nefret ederek yapmasından iyidir.

‘Ben de katılacak mıyım buna?’

Ruijerd’in sorusu.
Yani, katılmayıp da ne yapacaktın ki, diye sordum kendime.

‘Tabiki.
Siz de savaşçı birliğinizdeyken toplantı yapmıyor muydunuz?’

‘Yok yapmadık hiç.Ben emirleri verirdim onlar da yapardı.’
Yani -Liderin emirleri kanundur- tarzında bir şeydi.
Ama ben demokrasiyle yaşıyorum.

‘Bugünden itibaren üçümüz beraber tartışıp kararları beraber alacağız.’
‘Anlaşıldı.’
Ruijerd de usulca başını sallayarak oturdu.
Kamp ateşinin hemen yanıbaşında bir çember oluşturup oturduk.
Pekala.

‘Şimdi, ilk [Ölü-Son strateji toplantısı]’na başlıyoruz. Alkış.’

Şak, şak, şak, şak, üçümüz alkışlamaya başladık.

‘Rudeus, neden alkışlamamız gerekiyor?’
‘Bu yapmamız gereken tarzdan bir şey de ondan.’
‘Ama Ghyslaine’le yaptığınız zamanlarda yapmamıştınız, umursadığımdan değil ama.’
‘Çünkü hatırda kalması gereken ilk toplantımız olduğundan böyle alkışlıyoruz.’

Eh haklı, sonuçta öğretmenler toplantısında böyle bir şey yapmamıştık.
Ama artık maceracı olduğumuza göre işleri biraz daha böyle heyecanla yapmalıyız.

‘Ahem,
Geçen sefer sağlam çuvalladım.’
‘Yo, o senin suçun değildi ama-‘
‘Sus bi! Ruijerd-san bir şey diyeceksen eğer karşındaki kişinin konuşmasını bitirene kadar beklersin,
sonrasında elini kaldır.’

Üçgenimsi gözlüklerle haykırırcasına söylerdim eski ben olsam.

‘Anladım.’
‘Güzel.’
Ruijerd sanki zırnık anlamamışçasına bakıyordu, eh ne demek istiyorsam dedim işte.

‘Şimdi başarısız olmamızın sebepleri üstüne düşünelim.’
-Bilgi toplamada başarısız olmak
-Sadece parayı düşünmek
-Bir taşla iki kuş vurmayı becerememek
Vs.
O halde, her birine ayrı ayrı dikkat etmemiz gerekecek.

‘Önlem olarak sıralayacağım üç konuya uymasını istiyorum; rapor vermek, iletişim ve danışma, bunlar bizim için en önemli olan hususlar.’
‘Danışma….Anladım.’

Bu büyük önem arz ediyor.
Böylece önümüze bir düşman çıksa bile en azından ondan kolayca kurtulabileceğiz.

‘Evet danışma, bir şeyi yapmaya kalkışmadan önce diğerlerinin görüşünü alacaksınız!
‘Hmmm, tam olarak ne yapacağız?’
‘Eğer canını sıkan bir şey varsa, lütfen diğerlerine anlatın mesela.’

Aslına bakarsan toplumda insanlar başkalarına nasıl danışıyor bilmiyorum…
Neyse şimdilik zor konuları bir yana bırakalım.
Elimizden geleni yapmalıyız.

‘Ben de siz ikinize danışmalıyım.
Fikir danışmak için sorulan kişi söylenenler üzerine düşünsün, konu üzerine mutabık olmasa bile.
Eğer böyle yaparsanız diğerinin düşünemediği güzel bir plan bulabilirsiniz.’

Geçmişe bakınca, her şeye Ruijerd’in fikrini almadan karar verdim.
Ona güvendiğimi söylememe rağmen,
Belki kalbimin derinliklerinde farklı düşünüyordum.

‘Ve iletişim.
Çevrede farklı bir şey sezerseniz hemen anlatın.
Birbirimize böyle şeyleri bildirmeliyiz.’

Eris zorlanır gibi haliyle kafa sallayıp peki demeye devam etti.
Merak ediyorum acaba gerçekten anlıyor mu beni?

‘Son olarak rapor verme.
İlerleme kaydetmek önemli olabilir,
lakin plan başarısız veya başarılı olduğunda sonucu bana rapor edin.’

Eh bu hala liderleri olduğumdan.
Bunu vurgulamakta sıkıntı yok.

‘Şimdilik bir sorusu olan?’
‘Benim yok, devam et.’
‘Var!’

Ruijerd başını salladı, Eris’se elini kaldırmıştı.

‘Evet Eris.’
‘Üçümüz konuşup danışacağız ama sonunda Rudeus karar verecek değil mi?’
‘Yani muhtemelen sonuç olarak öyle olacak.’
‘E o zaman her şeye Rudeus karar verse olmaz mı?’
‘Benim de düşünebileceklerimin bir sınırı var değil mi.’
‘Sanki Rudeus’un düşünemeyeceği şeyi ben düşüneceğim de!’

Yani bunu dediğin için minnettarım,
ama şunu belirtmeme izin ver, ben de kafam rahat olsun istiyorum.
En azından sizlerin, sorun yok her şey yolunca gibi şeyler demesini isterim.

‘Bir şey düşünemesen bile, Eris’in diyeceği bir kelime belki bana bir ipucu gibi gelebilir.’
‘Öyle mi dersin…’

Eris’in alnında resmen anlamadım yazıyordu.
Eh, başlangıç için böyle olması normal,
sonuçta kafayı kullanmak önemli bir mevzudur.

‘Şuan için geleceğimiz açısından bir şeye karar vermek istiyorum.’

Şuan,
Yeterince hazırlık yapamamış olmamıza rağmen, yolculuğumuz başladı.
Bir yerden bir yerlere bizi alıp götürecek bir yolculuk olacak, ama elimizden geleni yapmaktan başka çaremiz yok.

‘Tabiki ilk hedefimiz mevzuu…
son hedefimizse Asura Krallığı olacak.
Ana Kıta’nın batısı.
Bu konuda sorun yok değil mi?’

İkisi de başlarını sallıyor.
Lakin Ana Kıta’ya Büyülü Kıta’dan geçiş yapmak mümkün değil.
Çünkü bir rotamız yok.
Bu dünyada deniz kabileleri denize hakim konumda.
Belirlenmiş bir rota dışında yolculuk etmenin imkanı yok.

‘Ruijerd-san, Milis Kıtası’na nasıl gidebiliriz?’
‘Büyülü Kıta’nın en güneyinde [Rüzgar Limanı] var, oradan bir bota binip gidiyorsun.’

Yani Ana Kıta’ya gitmek istiyorsak şu rotayı takip etmeliyiz;
Milis Kıtası’na geçmek için Büyülü Kıta’nın güney ucuna,
Milis Kıtası’nın merkezinden Milis Kıtası’nın güneydoğusuna,
Milis Kıtası’nın güneydoğusundan da Ana Kıta’nın batı yakasına gideceğiz.
Almamız gerek rota tam olarak bu.

Ama bunun tam aksine de bir rota mevcut.
Bu rota Büyülü Kıta’nın ta en kuzaybatısından ilerleyip Gökyüzü Kıtası’ndan geçiyor.
Böyle yaparsak Ana Kıta’ya Milis Kıtası’na uğramadan gidebilmiş olacağız.
Eğer Ana Kıta’ya gitmek istiyorsak mantıken bu yol birkaç ay daha kısaltıyor mesafeyi.

Lakin kulağa geldiği kadar basit değil tabi.
Gökyüzü Kıtası etekleri kayalıklardan ibaret olan bir dağın tepesinde.
Kanatların olmadığı sürece oraya gidebilmene imkan yok.
Şahsen tırmanarak da çıkılabileceğini sanmıyorum.
Ayaklarını sağlam basacağın yer yok ve de sihirli hayvanlarla doluymuş.
Bu rota ölüm oranı %95’e varacak kadar çetin yani.

Üstelik bunu geçmeyi başarsak bile bizi orada bekleyen yer daha tehlikeli, çünkü Ana Kıta’nın en kuzey kısmına denk geliyor.
Burası ödül avcılarından kaçan suçluların mesken tuttuğu yer.
Lakin, bunların hepsi teoride bir plan.
Aslında bu dediğim muhtemelen en çok zamanımızı yiyen rota olurdu.

İkisinden çıkan sonuçlara bakarak ikisi için de çok zaman isteyen yolculuklar olduğu aşikar,
kendimizi bile bile tehlikeye atmamıza gerek yok.
Diğer bir deyişle alacağımız rota güneydeki yol olacak.

‘Bot ücreti ne kadar biliyor musun?’
‘Bilmiyorum.’
‘Oraya varmamız sence ne kadar sürer peki?’
‘Bayağı uzun sürecek…Eğer mola vermeden yürürsek aşağı yukarı yarım yıl sürer.’

Mola vermeden ilerlesek bile yarım yıl sürüyor….Bu hayli uzakmış.
‘Aniden hareket ettiğin, sihirli ışınlanma çemberleri falan yok mu burada?’
‘Sihirli ışınlanma çemberleri İkinci Büyük Sihir Savaşı’ndan sonra yasaklandı.
Eğer etrafa bakınırsak muhtemelen bir tane bulabiliriz;
ama, kullanması zordur.’

Sadece sorayım dedim ama gerçekten var olduğu aklıma bile gelmezdi.

‘Sonuç olarak sadece ayakla seyehat edeceğiz, öyle mi?’
‘Aynen öyle.’

Görünüşe göre yüksek hızda hareket edemiyoruz.
Ahhh…yarım yıl boyunca yürümeyi sürdürmek.
Yok, 6 ay boyunca devamlı hareket etmeyi düşünmek yanlış olur.
Parça parça seyehat edeceğiz.
Şehir şehir.
Öyle yapmalıyız.
Kafana göre yolculuk yapmak gibi, aynen öyle.

‘Şimdilik hedefimiz en güneydeki [Rüzgar Limanı]’na varmak olsun.
Diğer şehre varmamız ne kadar sürer?’
’15 Gün içerisinde diğer şehre ulaşırız.’

2 hafta.
Merak ediyorum acaba hep böyle mi.
Şehirler arasındaki mesafe.

‘Acaba orada da Maceracılar Loncası var mıdır?’
‘Muhtemelen vardır.’

Ruijerd’in dediğine göre,
bir zamanlar farklı kabilelerin bir araya gelip,
aralarında bilgi alışverişi yaptığı bir şehir varmış.
Öyle bir şehir olmalı önümüzde.

Yani önümüzde küçük bir şehir olmasa bile,
Farklı kabilelerden ve Maceracılar Loncası’ndan savaşçıların gündelik toplandığı bir yer var.
Görünen o ki eskiden Maceracılar Loncası yokmuş.
Şehirleri koruyanlarsa farklı kabilelerden temsilci olarak seçilen savaşçılarmış.

Buna ek olarak savaşmayı pek beciremeyen kabileler için,
savaşmada hünerli kabileler gidip yardım ediyorlarmış.
Muhtemelen Supard kabilesi ile Migurd kabilesi arasındaki münasebet de buna dayanıyor.

Bu kabilelerin ilişkisini güçlendirmek için,
ayrıca kabileler arası evlilik de olurmuş.
Büyülü Kıta’da bu kadar çeşitli kabileler ve ırklar olmasına şaşmamak lazım.
Bir dakika, iyice ana mevzudan saptık.

‘O halde içerisinde Maceracılar Loncası bulunan şehirlere uğrayarak gidelim derim.’
Orada 1-2 hafta kadar kalırız.
Maceracı kimliğimiz hükümsüz kılınmadığı sürece,
görev almaya devam edebiliriz.
Aynı zamanda [Ölü Son]’un namını da yayarız.
Kısacası kaybedeceğimiz bir şey yok.
Ve yolculuk masraflarımızı amorti ettikten sonra hareket ederiz.

‘Bu yolu izleyerek ilerlemeliyiz yani,
sorusu veya önerisi olan var mı?’

Ruijerd elini kaldırıyor.

‘Benim adımı yaymana gerek yok,
sırf bu sebepten saçlarımı kestirdim.Şuanki ben bir Supard değilim.’
‘Senin reklamını yapmak görevlerin yanına ekstra sadece, anladın mı, ekstra?’

Bunu Jalil ve Veskel’le iş yaparken fark ettim.
Ekstradan bir şey yapmamıza gerek yok.
Sadece elinden geleni yapmak görevi tamamlamana yetiyor.
Eğer işler yolunda giderse, [Ölü Son’dan Ruijerd] diye ekleyeceğiz.

Eğer işler yorunda gitmezse kendi adımı vereceğim.
Eğer [Ölü Son] adını verir de etrafta paniğe sebep olursak başım belaya girer.
Tabi bunu Ruijerd’den gizleyeceğim.
Heh?
O kadar birbirimize danışarak iş yapacağız dedim, şimdi dediğime bak.
Amaaaaan, bir şeycik olmaz yaaa.

 

 


‘Kararımızı verdiğimize göre başka sorusu olan var mı?’
‘Beenn!’
‘Sor, Eris-kun.’

Bu sahne beni benden aldı,
sanki hala birilerine ders veriyormuşum gibi hissettim.

‘Önceden yaptığımız gibi fiyatları kontrol etmeyecek miyiz?’
‘Market araştırmasından mı bahsediyorsun?’

Hmm.
Aklıma gelmişken, Rikarisu şehrinde yapmaya gerek bile duymamıştım.
O şehirde bizi cidden soydular.
Hatta aldığımız kertenkeleyi bile belki vahşi doğada rahatça bulabilirdik.

‘Peki öyle yapalım, çünkü fiyatlardan haberdar olmak parana sahip çıkmak demektir.
Peki kimsenin bunu nasıl yapacağımız konusunda bir fikri var mı?’
‘…….’

Galiba kimsenin fikri yok.
Sanırım şimdilik böyle kalacak.
Şuandan itibaren problemler baş göstermeye başlayacak gibi.
İşte o an, sakince ne yapacağımızı konuşup işleri kavga etmeden halledebilirsek her şey süper olur.

‘Peki o halde, sizlerle beraber güzel sonuçlar almak için sabırsızlanıyorum.’
Bunu diyerek ikisinin önünde eğildim.



Böylece yolculuğumuz başlıyor!

Kısım 5

Şehrin içinde.
Ruijerd’in Supard ırkından olduğunu kimse fark etmedi.
Merak ediyorum acaba kaşlarını da traş ettiğinden mi böyle.
Görünüşe göre Büyülü Kıta’da kabilelerin kullandığı belirli bir saç stili yok.
Farklı kabileleri birbirinden ayırt etmede önemli olabilirdi, ama demek ki öyle değilmiş.

Kapı muhafızı bizi nazikçe selamladı ve kapıdan geçmemize izin verdi.
Ruijerd’in görünüşü keşişleri andırıyor,
daha ziyade, aslında neresinden bakarsanız bakın tam bir mafya veya Yakuza gibi duruyor.
Muhtemelen şehirde onun gibi bir sürü tehlikeli tiplerden olduğu için.

‘Selam, şehir!’
Tam düşündüğüm gibi, maceracı gibi giyinmek insana garip hissettiriyor.
Şuan bu kıyafetleri giydiğimiz için gerçekten mutluyum.
Bundan önce asillere ait bir elbise giyiyordum.
Cidden şüphe çekiciydi.
Ruijerd bile mutlu olmuş olsa gerek, uzun zaman sonra ilk defa böyle mutlu bir şekilde selamlandı sonuçta.

Lonca’da partimin adı [Ölü Son] dediğimde,
Sadece sordular:
‘Cidden sorun olmuyor mu bu?’

Onlara bizim hakikisi olduğumuzdan sorun olmadığını dediğimdeyse gülmeye başladılar.
Bu metod her zamanki gibi çok efektif.
Bilinmeyen yerler de bile kolayca kabul görmenizi sağlıyor.
Öyle ki [Ölü Son] namının taşıdığı değer karşısında eğilesim geliyor.

Hana girdiğimizde savaş konseyimize başladık.
Konuyu açan Eris oldu.
‘Rudeus, çamaşırları yıkarken külotlarımı pis pis koklamayı kesmeni istiyorum artık.’
Dosdoğru bir surat ifadesiyle bana böyle dedi.
O andan itibaren Eris’in külotlarına dokunmam yasaklandı.

Fakat öyle olursa eğer çamaşırı yıkayacak kişi Ruijerd olacak.
Oysa ben nasıl tatlı mı tatlı Eris’in külotlarını her kafasına estiğinde bir çocuğunu kafasını okşayan bu lolicon herife yar edebilirdim ki?
İşte bu yüzden.
Eris’e çamaşır yıkamayı öğrettim.
Bugünden itibaren çamaşır yıkamak Eris’in idaresinde olacaktı.

Ama gizliden koklanan iç çamaşırımın vereceği his.
Tabi, hiçbir şekilde onu bu zevkten mahrum etmek istemem.
Sonuçta bu bir erkeğin cömertliği değil miydi?

Bilgi toplamak o kadar zor olmadı.
Maceracılar Loncası’nı kullanarak pek çok bilgiye hasıl olduk.
Çocuk gibi davranarak diğer maceracılara kulak kesildim.
Açıkçası çocuk oyuncağıydı.
Sadece bir çocuk olduğumu düşündürerek onlara bilmek istediğim her şeyi öttürdüm.
Hatta haddimi aşıp kadın bir maceracıya vücut ölçülerini bile sordum.
Hemen ardından tabi Eris beni yerde paspas yaptı.
Bu dünyada pes etme kavramı yok galiba.
Bir ara öleceğim sandım.


Şehirden şehre yolculuk ederek,
Yavaş yavaş güneye doğru yol aldık.

Kısım 6

Yolculuğumuz esnasında,
Ruijerd’i düelloya davet edenler oldu.

‘Ben Rodriguez, North-God stilinin 3. sıradaki öğrencisi Kalman’ın özel talebesi, [Peacock Blade Auber]!’

ꕥ Tavuskuşu Bıçağı demek çok gülünç duracaktı

İlkin ödül avcısı olduklarını düşündüm.
Adı sanı bilinmeyen birinin Ruijerd’in başına ödül koydu falan sandım.

‘Bu duruş, ünlü bir kılıç ustası olmalısın ona şüphe yok!
Kılıçlarımız vuruşsun isterim, bu yüzden sizi düelloya davet ediyorum!’

Fakat, durum düşündüğümden farklıymış meğer.
Sanırım savaşçı eğitimine Büyülü Kıta’da seyehat ederek devam ediyor.

‘Ne yapacaksın Ruijerd-san?’
‘Bunu yapmayalı bir hayli oluyor.’

Ruijerd’in anlattığına göre Büyülü Kıta’da savaşçı ünvanıyla gezen pek çok kişi varmış.
Büyülü Kıta’daki sihirli hayvanlar çok güçlü,
aynı zamanda onları yok etmekle muvazzaf maceracılar da güçlü.
Sanırım böyle kişilerin çoğu buraları eğitiminde ilerleme kaydetmek için bulunmaz bir nimet sayıyor.
Çoğunluğu muhtemelen böylece güçleneceklerini düşünüyor.

‘Kabul edebilirim, ama ne yapsam?’
‘Sana ne istediğimi diyebilirdim, peki senin gönlünden geçen ne?’
‘Ben bir savaşçıyım.Biri bana meydan okursa kabul ederim.’

Eğer kabul edeceksen en başından desene.
İşler böyle oldu işte.
Bazı kurallar üzerinde karar kıldık.

1)Birbirini öldürmek yok, veya ağır yaralamak yok.
2)Ruijerd adını düello bittikten sonra verecek.
3)Kazan veya kaybet, kin tutmak yok.

Ve, Ruijerd kazandı.
Tam gaz hücuma geçen rakibinin hamlesini karşı atak yaparak kazandı.
Pek kendini tutmuş gibime gelmedi.
Buna rağmen ufak riskte hareketleriyle tamamen rakibinin hareketlerini kısıtlayıp kazandı.

‘Tamamen kaybettim, hala böyle güçlü birileri olduğunu görünce dünya büyükmüş diyorum!
Peki adın nedir?’
‘Ruijerd Supardia, aynı zamanda [Ölü Son] olarak da bilinirim.’
‘Ne diyorsun sen? O [Ölü Son] mu?!
Büyülü Kıta’da Supard ırkından korkunç bir erkeğin gezindiğini duymuştum!’

Dövüş bittiğinde şoke olmuştu.
Gariptir, insan ırkından olanlar Supard ırkının karakteristik özelliklerini pek bilmez.
Supard ırkının mızrak kullandığını,
ya da alınlarında kızıl mücevher olduğunu.
Görünen o ki pek çoğu bundan habersiz düelloya yelteniyor.

İnsan ırkının tek dikkat ettiği karakteristik özellik Supard ırkının zümrüt yeşili saçları.
Zümrüt yeşili saç.
400 yıl geçmiş olmasına rağmen şuan eziyet görmelerinin tek sebebi bu.
Sadece saç rengi yeşil diye ona zorbalık etmeleri, bu mantık çerçevesinin kuşkusuz dışında bir şey.

‘Ama hiç saçı yok gibi?’
‘Saçlarımı kazıdım.’
‘Galiba sebebini sormasam daha iyi olacak…’

Rakip kuşkusuz güçlüydü.
Supard ırkı gibi korkuya sembol olmuş,
yaptıkları tiksindirici derecede zulümleriyle bilinen biri.
Öyle bir rakip ki, korkmak çok doğal bir şey kalıyor yanında.

Ama yine de savaşçılar arasında,
anlaşılan o ki bunları birbirine bağlayan bir şey var.
Gücünü hayatta kalmak için kullanan kişiler için,
Ruijerd bir saygı ve takdir sembolü olmalı.

‘Vay canına, tarihi bir efsane ile düello yaptım….!
Memlekette herkese anlatıp övüneceğim!’

Rakiplerinin çoğu mutluydu.
Tıpkı sokakta gördüğün birinin başta itici gelip,
konuştuğunda cana yakın biri olması gibi.
Öylesine bir mutluluktu.

‘İşte bu yüzden biz—‘
Bu herifle başlayarak, Ruijerd’e meydan okunmaya başlandı.
Ve böylece güneye yol aldıkça daha fazla düellocuya rastlamaya başladık.

Ona meydan okuyan savaşçılar arasında Ruijerd’in geçmişini bilen biri vardı.
400 yıl önceki Ruijerd ve onun Supard ırkından olan savaşçı grubu.
Onunla aynı adamda biri vardı dedi.

Gördüğünün aynı kişi olduğunu söylediğimizde çok şaşırdı.
O kişiye gelince, Ruijerd tüm geceyi geçmişiyle ilgili hikayelerle doldurdu.
Ruijerd dedenin hikayeleri uzundu, ama kesinlikle abartıdan uzak savaşçıya kıvanç veren bir hikayeydi.
Özellikle bin adamla yaptıkları kuşatma uzundu, ama sonunda Laplace’a ciddi bir darbe indirmiş, pek erkeğe yakışır olmasa da savaşçının bu hikayesini duyunca gözlerimden yaş geldi.

Eğer bu hikayeyi kitaba çevirsem insanların Supard ırkına olan bakış açısı değişebilirdi.
‘Gerçek Hikaye! Büyülü Kıta’nın adaletten yoksun savaşı, ilk bölüm çıktı!’
Ya da böyle bir şey,
‘Supard ırkı hakkında hiç bilmediğiniz gerçekler!’
Aynen böyle bir şey.

Acaba toprak büyüsüyle yazı basımı yapabilir miyim?
Olursa eğer farklı dillerde yazabilirim, böylece 4 farklı kıtada okunabilir.
Ama tabi kıtanın yasalarını çiğnediğimden yakalanma ihtimalim var…
Şimdilik burada durayım.

‘Görüşürüz, teşekkür ederim, sizden pek çok şey öğrendim.’
Sonunda savaşçıların hepsi mutlu mutlu ayrıldılar.
İçlerinden hiçbiri canını dişine takıp da kaçmadı.
Bu da tamamen Ruijerd’in saçını kazımasından ötürü.

Aslında, tüm Supard halkı saçlarını kazısa her şey yoluna girmez mi?



Güneye devam ediyoruz,
Daha da güneye doğru.
Böylece yolculuğumuza devam ettik.



Elbette kolay geçen bir yolculuk olmadı.
Bir çok sefer tekrar eden problemler vuku buldu.
Ayrıca dilden az buz anlamaya başlayan Eris kafayı yer derecesine sinirlenip kavga çıkarmaya başladı.
Bazı zamanlar Ruijerd’in Supard ırkından olduğu ortaya çıktı.
Buna ek olarak Eris’in banyo yapmasını dikizlemeye yeltendiğimde Ruijerd yakamdan tutup sürükleyerek beni götürdü.

Bu problemler pek çok kez tekrarlandı.
İlk seferinde her küçük sorun için endişelenirdim.
Bir daha olmadığından emin olmam gerektiğini düşündüm.

Ama üstüne düşününce.
Eris ne zaman kavga başlatırsa başlatsın, asla kılıcını çekmedi.
Ayrıca Ruijerd’in kimliği ne zaman ortaya çıksa, ilk seferki gibi ortalık galeyana gelip kargaşa oluşmadı.
Muhafızlara karşı gayet dost canlısıydık, hatta ‘Üzgünüz, etrafta Supard ırkındından bir sürü korkunç adam var dikkatli olmalıyız.’ diye dalga bile geçiyorduk.
Öyle bir şey işte.
Sonuç olarak Eris’i banyo yaparken bir kere bile dikizleyemedim.

Bunların hepsi ufak tefek sorunlar.
Hiçbir zaman daha büyük sorunlara dönüşmediler.
Bu yüzden bir süre sonra umursamamaya başladım.

Eris vahşi,
Ruijerd ise Supard ırkından,
Ve ben bir sapığım.

Te doğuştan belli olan bir şey.
Artık bu konuda tamamen eminim, bu değiştirebileceğim bir şey değil.
Eh, elimden geleni yapıyorum.
Ama batırdığım zamanlarda bile durumla başa çıkmam gerek.
Bu sakin kafayla gitmeye devam edelim, sakin kafa evet.
Kısmen böyle düşünmeye başladım.

Ama kesinlikle hatayı hafife almam.
Sadece omuzlarımızdaki yükü biraz hafifletmek gerek,
Daha yeni yeni pratiğe dökmek istediğim şeyleri deneyebiliyorum.



Yolculuğa başlayalı 1 yıl geçti.
Ve farkında bile olmadan A rütbeli maceracılar olmuştuk.
Böylece Büyülü Kıta’nın en güney ucuna vardık.
Vardığımız yer Rüzgar Limanı şehri.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.