Gölgedeki Kardinal Cilt 1 Bölüm 5
Çevirmen: Fenoman
Bölüm 5 – Tarikat’ın gerçek üyesi ve Lanet’in gerçek taşıyıcısı
Bir adam karanlık yeraltı tünelinde yürüyordu.
Otuzlu yaşlarında, sağlam geliştirilmiş bir beden ve keskin gözler. Gri saçlarını geriye attı.
Tünelin sonuna ulaştığında adımları durdu. Önünde 2 asker tarafından korunan bir kapı vardı.
“Kagenou kızı içeride mi?”
“Evet, Olba-sama.”
Konuştuğu asker selam verdikten sonra kapı açıldı.
“Efendim, lütfen orada kendinize dikkat edin. Dizginlenmiş olsa da hala son derece saldırgan.”
“Hmph, benim kim olduğumu sanıyorsun?”
“!! Çok özür dilerim, efendim!”
Olba kapıyı açtı ve içeri girdi.
Önündeki oda taş duvarlı bir yeraltı hapishanesiydi. Yalnız bir kız, büyü-mühürleyen zincirlerle duvara yapıştırılmıştı.
“Sen Claire Kagenou olmalısın.”
Alba’nın sesiyle Claire adındaki kız kafasını kaldırdı.
Çok güzel bir kızdı. Uyurken kaçırıldığı için hala ne dolgun göğüslerini ne de tatlı uyluklarını gizleyebilen ince bir sabahlık giyiyordu.
Arkasında düz bir çizgi halinde kesilmiş ipek gibi saçları ile kız kararlı gözlerle Olba’ya dik dik baktı.
“Seni daha önce kraliyet başkentinde görmüştüm. Doğru hatırlıyorsam sen Vikont Olba’sın, değil mi?”
“Hoo, daha önce İmparatorluk Muhafızlarıylaydın. Ah, hayır. Bu Savaş Tanrısı Festivali sırasındaki turnuvada mıydı?”
“Savaş Tanrısı Festivali hah. Ah evet, Prenses Iris’in seni her şekilde yerden yere vurduğu şu gün.”
Claire neşeyle güldü.
“Hmph, bu bir karşılaşmanın sınırları dahilindeydi ve bu nedenle hiçbir şey ifade etmiyordu. Gerçek bir dövüşte ona kaybetmemin imkânı yok.”
“Gerçek bir dövüşte de hiçbir şey farklı olmazdı, ah turnuvanın ilk turunda kaybeden Vikont Olba.”
“Aptal. Sadece bu turnuva sahnesinde durmanın bile ne kadar büyük bir onur olduğunu bilmiyorsun. Seni cahil kız.”
Olba bakışlarını Claire’e çevirdi.
“Sadece 1 yıl sonra o sahnenin üzerinde durabileceğim.”
“Senin için çok kötü, bir yılın kalmadı.”
Claire’i tutan zincirler şıngırdadı.
Hemen sonrasında dişleriyle Olba’nın boynunu ısırmasına çok az kalmıştı.
Olba kafasını birazcık yana yatırmasaydı, şahdamarı tam şimdi burada yırtılmış olabilirdi.
“Bir yıl daha yaşayamayan… Bu gerçekten ben mi olacağım yoksa sen mi olacaksın? Bahse girmek ister misin?”
“Bahse gerek yok Claire Kagenou.”
Olba’nın yumruğu Claire’nin cesur gülümsemesinin ortasından çenesine indi.
Claire taş zemine düştü ancak onun güçlü bakışları Olba’dan ayrılmadı.
Olba, yumruğunda beklediğinden daha az direnç hissettiğinden yumruğunu indirdi.
“Geriye doğru atladın.”
Claire korkusuzca gülümsedi.
“Odada sinek mi vardı?”
“Hmph, demek tek numaran büyük bir büyü kapasitesine sahip olman değilmiş.”
“Bana sihrin miktarla değil kontrolle ilgili olduğu öğretildi.”
“Ne iyi bir babaya sahipsin.”
“O kelden hiçbir şey öğrenmedim. O kişi benim küçük kardeşimdi.”
“Erkek kardeşin…”
“Benim küstah küçük kardeşim. Her dövüşümüzde kazanırdım ama her zaman küçük kardeşimin kılıcından bir şeyler kapıyorum ancak o hiçbir zaman benim kılıcımdan bir şey öğrenmedi. Bu yüzden her gün ona sataşırım.”
Claire şeytani bir sesle dedi.
“Ne acınası bir kardeş. Bu beni, onu acımasız kardeşinden kurtaran bir adalet dostu yapar. Her neyse bu kadar anlamsız şaka yeter.”
Olba boğazını temizledi ve gözlerini Claire’e dikti.
“Claire Kagenou. Son günlerde bedeninde garip herhangi bir şey hissediyor musun? Örneğin, büyü sapması üzerindeki kontrolünüz, sağlığınızın düzensiz olması, ne zaman büyü kullanmayı deneseniz keskin bir acı ya da vücudunun bazı yerlerinde ortaya çıkan çürükler? Bu belirtilerden herhangi biri bir şey çağrıştırıyor mu?
“Beni kaçırmak için onca zahmetten sonra yapmak istediğin şey doktorculuk oynamak mı?”
Claire’ın parlak dudaklarının kenarı alaylı şekilde yukarı kıvrıldı.
“Benim de bir zamanlar kızım vardı. Daha şiddetli yöntemler kullanmak istemiyorum. Sorularıma dürüstçe cevap vermen ikimiz için de en iyisi olurdu.”
“Ooo, bu bir tehdit mi? Ne yazık ki tehdit edildiğimde isyan etme isteği uyandıran bir kişiliğim var. Aklım bunu yapmanın mantıklı olmayacağını anlasa bile.”
“Yani iş birliği yapmaya niyetinin olmadığını mı söylüyorsun?”
“Acep~”
Olba ve Claire birbirlerine baktılar.
Sessizliği ilk bozan Claire’ydi.
“Pekâlâ. Zaten büyük bir şey değil, bu yüzden söyleyeceğim. Vücudum ve büyümdeki dengesizlikten bahsettin, değil mi? Şimdi bu zincirler dışında gayet iyiyim.”
“Şimdi?”
“Evet, ‘şimdi.’ Sıraladığın semptomları yaklaşık bir yıl önce yaşamıştım.”
“Artık semptomların olmadığını mı söylemeye çalışıyorsun? Kendi başlarına mı kayboldular?”
Olba’nın bildiği kadarıyla hiçbir zaman onun(cin kaçması) iyileştirildiği bir vaka olmadı.
“Hmm, gerçekten de özel bir şey yapma-… Ah doğru, küçük erkek kardeşim bana ‘gerdirme’ dediği bir şey yaptırdı. Detayları gerçekten bilmiyorum ama bunu uygulamamı istedi ve ben farkına varmadan önce vücudum en iyi haline geri döndü.”
“’Gerdirme’? Daha önce hiç duymadım ama daha önce semptomlara sahip olduğun gerçeği hiçbir hata yok demek, gerçekten de uyumlusunuz.”
“Uyumlu? Ne ile?”
“Bunu bilmene gerek yok. Zaten çok geçmeden kırılacaksın. Ahh, şimdi senin kardeşini de araştırmam gerekecek…”
Aniden bir şey Olba’nın burnuna çarparak sözlerini kesti.
“Guh?”
Olba kanayan burnunu bastırırken Claire’e dik dik bakarak kapıya geri çekildi.
“Claire Kagenou, seni kaltak…!”
Sözde onun dört uzvu da kısıtlıydı ama nedense şu anda sol kolu serbest durumda ve kolundan yere kan damlıyordu.
“Kendi derini kazıdın ve parmağını yerinden mi çıkardın?!”
Onu bağlayan zincirler normal zincirler değil, büyü-mühürleyen zincirlerdi. Başka bir değişle, Claire kendi derisini sıyırmak, parmak kemiklerini kırmak ve böylece zincirden kurtulmak için kaba kuvvetini kullanmıştı. Olba’ya bu şekilde vurabildi.
Olba bu gerçek karşısında şoka uğradı.
“Eğer ona bir şey olursa, seni asla bağışlamam! Seni, sevdiklerini, aileni, arkadaşlarını ve senin için anlamı olan herkesi öldürürüm!”
Olba’nın güçlü yumruğu Claire’nin karnına indi. Büyü-mühürleyen zincirlerle bağlı olan Claire’nin, Olba’nın büyüyle güçlendirilmiş yumruğundan kaçmasının yolu yoktu.
“Seni velet!”
Olba Claire’nin kıvrılmış vücuduna tükürdü.
Claire’nin sol elinden akan kan zeminde birleşerek koyu kırmızı bir havuz oluyordu.
“Önemi yok. Artık anlamalısın…”
Olba mırıldanarak o kana ulaştı ama tam o anda nefes nefese kalan bir asker odaya daldı.
“Olba-sama, bu korkunç. Davetsiz misafirlerimiz var.!”
“Davetsiz misafirler!? Kaç kişi!?”
“Bilinmiyor! Sayıları az gibi görünüyor ancak tamamen eziliyoruz!”
“Kuh, pekâlâ. Kendim gideceğim. Siz geri çekilin ve bir savunma düzeni kurun!”
Olba dilini bir kez şaklattıktan sonra arkasını döndü.
Not
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.