Gölgedeki Kardinal Cilt 1 Bölüm 3

[ A+ ] /[ A- ]

Çevirmen: Fenoman

 

 

Neredeyse bir ay oldu, sanırım.

Et parçasını kendi ellerimle aldığım günü düşünüp, aynı terkedilmiş köyde dikilirken derin bir çektim.

İşler nasıl bu hale geldi.

Et parçası üzerindeki deney neredeyse yarısına kadar iyi gitti. Kendi bedenim olmadığı için tonlarca büyüyü ona akıtmakta çekincem yoktu. Böyle değil, öyle de değil, belki bu şekilde, belki şu şekilde. Ah her gün deneylerle deliler gibi eğlendim. Lanet olsun, bu eğlenceliydi. Büyünün özüne yaklaştım, kendi gücümün gözle görülür şekilde arttığını hissettim. Her şey güzeldi.

Büyü sapmasını tamamen bastırabildiğim ana kadar büyü kontrolümü geliştirdim, onu daha yoğun, daha ince ve daha güçlü hale getirdim… Sonra aniden gözlerimin önünde sarışın genç bir elf buldum.

Büyümü kontrol etmeye o kadar dalmıştım ki o ana kadar et parçasının sarışın bir elfe dönüştüğünü fark etmedim. Bir et parçası olmaktan geri dönebilmek oldukça şaşırtıcı. Bu yüzden hemen hemen “Artık özgürsün, bu yüzden evine geri dön.” ya da “Gelecekte mutlu olacaksın!” diyerek onu göndermeye karar verdim ama o “Artık evime dönemem” ve “Minnet borcumu geri ödemeliyim.” gibiydi. Demek istediğim, cidden sana yardım etmiyordum. Sen sadece tesadüfi bir sonuçsun, tamam mı?

Baş ağrısı gibi görünüyordu ve sadece kaçmayı düşündüm ama sonunda gölgelerdeki bir güç olarak, ilk gerçek astım olmasını kabul ettim. O bana ihanet edecek gibi görünmüyor, oldukça zeki ve lüzumsuz şekilde yetenekli bir auraya sahip. Benim gibi 10 yaşında olmasına rağmen anlaşılan elflerin zihinsel olarak çok daha hızlı olgunlaştığı söylentisi yalan değildi.

Bu yüzden, bugünden itibaren senin adın Alpha olacak.

α, Alpha, her iki şekilde de güzel.

“Anladım.”

Başıyla onayladı. Sarı saç, mavi göz, beyaz ten, olağanüstü güzellik. O tam olarak klasik bir elf.

“Ve görevlerine gelince…”

Konuşmayı bıraktım ve bir an düşündüm. Bu kısım önemliydi. Onun görevi gölgelerdeki bir güç olarak beni desteklemek, burası kesin ama daha sonra gölgelerdeki bir gücün anlamını ve benim asıl amacımın ne olduğunu açıklamam gerekecekti. Başka bir deyişle, gölgelerdeki bir güç olarak bu dünyadaki rolümün temellerini ona anlatmalıyım.

Her hikayenin kurgusu önemlidir.

Dövüşme sebebi “Pachinkoda kaybettikten sonra sinirlendiğim için” ise o zaman bu aptalca olur. (ÇN: Pachinko, Japonya’da epey meşhur olan arcade ve slot makinesi karışımı, eski filmlerde gördüğünüz kumar makineleri.)

Bu alanda adamakıllı hazırlandım. Bu dünyaya gelmeden önce ve şüphesiz bu dünyaya geldikten sonra gölgelerdeki bir güç olma konusundaki en iyi düşüncemin sürekli hayalini kurdum.

Daha önce düşündüğüm on binlerce modelden birkaç binini bir araya getirerek anında en ideal senaryoya ulaştım.

“Gölgelerden iblis Diabolos’un dirilişini engelleyip onu durduracağız.”

“İblis Diabolos…?”

Alpha şaşkınlıkla başını eğdi.

“Uzak geçmişte iblis Diabolos’un dünyayı neredeyse tamamen yok ettiğini zaten bildiğine eminim. Ancak, üç kahraman – bir elf, bir canavar ve bir insan – ayağa kalkıp Diabolos’u yenerek dünyayı kurtardı.”

“Bunu daha önce duymuştum ama bu sadece bir masal değil miydi?”

“Hayır, aslında bu oldu. Gerçek masaldan çok daha karmaşık olsa da…”

Diyerek alaycı bir şekilde gülümsedim.

Yeteneklerimden biri sayesinde, bu dünyanın çeşitli efsanelerini gölgeler senaryosunda inandırıcı bir çabayla bir araya getirmek çocuk oyuncağı.

“Ölmeden hemen önce Diabolos üç kahramanı lanetledi. Buna Diabolos’un Laneti denir.”

“Diabolos’un Laneti? Böyle bir şeyi hiç duymamıştım.”

“Hayır, Diabolos’un Laneti gerçekten var ama bu yaygın olarak başka bir isimle biliniyor – “şeytan çarpması”. Aslında, acı çektiğin şey tam olarak buydu.

“Bu nasıl olabildi…”

Alpha’nın gözleri şokla fal taşı gibi açıldı.

“Diabolos’u mağlup eden kahramanların torunları sonsuza kadar bu lanetten acı çekecek. Ancak uzun zaman önce, Diabolos’un Laneti tedavi edilebilirdi. Tıpkı seninki gibi.”

Alpha’nın cildinin şimdi beyaz ve kusursuz olduğu gerçeği – şeytan çarpmasından hiç etkilenmemiş gibi – dediklerimin en büyük kanıtıydı.

Bu tamamen büyük ve şişko bir yalan olsa da.

“Şeytan çarpması kahramanlardan birinin torunu olduğunun kanıtı. Dünyayı kurtaranların çocukları olarak, onlar değer gördüler, korundular, teşekkür edildiler, övüldüler. Gerçi hepsi geçmiş zamanda.”

“Ama şimdi bize teşekkür edilmiyor. Aksine, biz…”

Alpha’nın yüzü buruştu, cümlesine devam edemedi.

“Biri tarihi çarpıtmış. Bunun kahramanların sembolü olduğu gerçeğini gizlemek, laneti kaldırma yolunu gizlemek, üstelik adını ‘şeytan çarpması’ olarak değiştirmek ve bunu küçümseme nedenine dönüştürmek.”

“KİM? Böyle bir şeyi kim yapar ki?”

“Onlar, iblis Diabolos’un dirilişini planlayanlar. Diabolos’un lanetinden muzdarip olanlar, istisnasız olarak kahramanların kanını miras aldıkları için yüksek büyü yeteneklerine sahip kişilerdir. Başka bir deyişle, onlar bizim kıymetli askeri gücümüzdür ve Diabolos’un önündeki en büyük engellerdir.”

“Bu yüzden mi onlara şeytan çarpmış deniyor ve infaz ediliyorlar? Aşağılıklar!”

“Şeytan çarpmasının uydurma günahıyla damgalanarak evinden ve ailenden kovuldun. Nefret ediyor musun?”

“Onlardan. nefret. ediyorum. Nasıl etmem?”

“Diabolos Tarikatı. Bizim düşmanımız bu. Asla kendilerini göstermezler. Bu nedenle biz de gölgelerde gizlenmeliyiz. Biz gölgelerde saklanıp, karanlıktakileri avlayacağız.

“Kendilerini göstermeden bile bu kadar etkiye sahip olmak… Başka bir deyişle bu, bu tarikatın çok güçlü pozisyonlarda pek çok üyesi olması gerektiği ve onların varlığını bile bilmeden onlar tarafından manipüle edilen çok fazla insan olduğu anlamına geliyor.”

Ciddi şekilde başımı salladım.

“Dikenler ve zorluklarla dolu bir yol olacak. Ancak, yapılması gereken bir şey. Bana gücünü verecek misin?”

“Eğer bu senin isteğinse, hayatımı teklif etmeye bile kararlıyım. Üstelik, bu benim kendi dileğim. Hiç hata yapmadan başaracağız.”

Alpha mavi gözlerini bana sabitledi ve korkusuzca güldü. Onun genç ve güzel gözleri azim ve kararlılıkla doluydu.

Zihinsel olarak bir cesaret pozu verdim.

Kahretsin ya, bu elf çok saf!

Elbette, Diablo Tarikatı aslında yok. Bu yüzden ne kadar araştırdığının önemi yok, bir şey bulmasına imkân yok. Arada bir, rastgele bir haydut çetesini tarikatın üyesi olma şüphesiyle öldüreceğiz ya da araya girip başkahraman benzeri insanlar arasındaki kavgaları yarıda keseceğiz ve çarpıcı bir çıkış yapmadan önce “bu dünyanın yıkımı yakın.” veya “İblisin dirilişi yakın.” gibi şeyler söyleyeceğiz ya da gösterişli şekilde bir savaş alanında ortaya çıkıp, herkesi dışarı tekmelemeden önce “Ah, siz manipüle edildiğini bilmeyen aptal koyunlar” diyebiliriz. Ahhh, yapabileceğimiz her şey! Gökyüzü sınırdır!

Ah doğru, örgütümüzün çok mühim adına gelince…

“Gölge Bahçesi olarak bilineceğiz… Bizler gölgelerde saklanıp, karanlıktakileri avlayanlarız.”

“Gölge Bahçesi. Ne harika bir isim.”

Bugün, şu anda Gölge Bahçesi ortaya çıktı ve bu dünyanın düşmanı Diabolos Tarikatı da doğdu. Gölgelerdeki bir güç olma yolunda bir adım daha attım.

“Pekala, şimdilik büyü kontrolümüzü ve kılıç ustalığımızı geliştirelim. Dövüşün büyük kısmını üstleneceğim ama seni küçük balıklarla ilgilenmekle görevlendireceğim, bu yüzden en azından o kadarıyla başa çıkabilecek kadar güçlü olmalısın.”

“Anladım, Düşman güçlü, bu yüzden kendi gücümüzü artırmak zorundayız.”

“Tabi, tabi, kesinlikle.”

“Ve diğer kahraman torunlarını da arayıp bulmalı ve onları himayemize almalıyız.”

“Um, tabi o da. Aşırıya kaçmadan.”

Daha fazla insanla gölgelerdeki bir gücü oynamak, aslında daha fazla bir örgüt hissiyatını verebilir ama gerçekten çok fazlasına ihtiyacımız yok. Dürüst olmak gerekirse sadece ikimiz olursak bile ben bundan memnunum.

“Peki, yakın gelecek için önce güçlenmeye odaklanalım.”

Diyerek tahta kılıcımı kaldırdım ve Alpha’nın saldırısını savuşturdum. O, bir aylık eğitimden sonra muazzam bir ilerleme kat etti.

Onun algısı harika ve haddinden fazla büyüye sahip. Oldukça işe yarayacak gibi görünüyor.

Tahta kılıcımı ay ışığının altında sallamaya devam ederken düşündüm.

 

 

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.