Gizli Prensesin Maceraları 9.Bölüm

[ A+ ] /[ A- ]

Gizli Prensesin Maceraları 9. Bölüm: Daha Fazla Kafa Karışıklığı

 

Merhabalar, şu ana kadar her şey tozpembe anlattım. Bunu söylüyorum çünkü bu masalın… bu hikaye artık şimdi başlıyor. Artık ciddileşmenin zamanı geldi. Daha doğrusu henüz kendimi ciddi anlatmaya hazırlıyorum. Önceki sefer gereksiz bir yerde olayı kestiğim için hemen anlatmaya başlıyorum.

 

Nihayet birazcık kendime gelmiştim. Lyn’in bana söyleyeceği kötü haber ve daha kötü haber için ayağa kalkmıştım.

 

Önce kötü haberi duymak isterim. Gerçekten bir günüm normal geçmiyor.

 

Sanırım birilerini kızdırdık Elizabeth. John buraya birkaç dakika içinde gelecektir. Günümüz biraz aksiyonlu başlayacak.

 

-Peki daha kötü haber nedir?

 

-Kamera kayıtlarında John’un da odaya girdiği görünüyor. Hatta kayıtları kaptırırsak bu Jack’in aleyine olur.

 

-Ne?

 

Elimizdeki kanıtın saatli bir bombadan farksız olması, beni sinirlendirmişti. Üstelik kafam dün görmüş olduğum kabusla karışık yüzleşmeye takılmıştı. Tam bu anda korkmuştum çünkü Lyn’in telefonu çalıyordu. Telefon seslerine hala alışamamıştım ve telefon müziğinin bir rock in roll olması, benim korkmam için fazlasıyla yeterliydi.

 

Alo? Sen miydin? Umarım güzel haberlerin vardır.

 

-Bla bla bla…

 

-Ne!? Ciddi misin?

 

-Bla bla bla…

 

Lyn’in kiminle ve nasıl konuştuğunu bilmiyordum. Ancak gülümsemesi artmış olacak ki bu sefer güzel haberler vardı.

 

Ama;

 

-Anlıyorum… Yeni bir haber duyar duymaz beni ara.

 

Yine gülmüyordu. Sanırım her şey o kadar da yolunda değildi. Lyn bana doğru döndü ve başını kaşıyarak, şunları söyledi.

 

Bu sefer hem iyi hem de kötü bir haberim var.

 

-En azından sonunda olumlu şeyler duyacağım. İyi haber nedir?

 

-Bir arkadaşımdan katil zanlımız hakkında bilgi aldım. Artık kim olduğunu ve nerede yaşadığını biliyoruz.

 

-Cidden mi? Harikasın.

 

Bu o kadar kötü haberden sonra bu haber çok iyi gelmişti. Farkında olmadan Lyn’in boynuna atlamıştım ve hemen geri çekilip, neşeli görünmeye devam etmeye çalışıyordum. Hala duyacağım bir kötü haber daha vardı. Bu yüzden gevşeyemezdim.

 

Jack’in yargılanması erkene alındı. Şu anda yarına kadar zamanımız var.

 

-Ne!? Öyleyse acele etmemiz lazım.

 

-Öncelikle burada neler döndüğünü anlatmanız gerek.

 

Tam da vaktinde John gelmişti. Kırılmış kapıyı tıkladıktan sonra içeri girdikten sonra, etrafımdaki hava gerginleşmeye başlamıştı bile. John’un yüzünde korkunç bir ciddiyet vardı.

 

-John?

 

-Düşündüğümden daha erken gelmişsin. Dün gece ablamla eğlendiniz mi?

 

-…

 

-Senin gibi bir mankafa bile ablamın sana aşık olduğunu anlayabilir. Neler çevirdiğimizi de ondan öğrenmedin mi?

 

-Niye bir suçluya yardım ediyorsun?

 

-Çünkü onun bir suçlu olduğuna inanmıyorum. Üstelik suçladığın kişi Elizabeth’in abisi.

 

-Ne!?

 

-Lyn haklı John. Benim başka dünyadan geldiğime de tam anlamıyla inanmıyordun.

 

-Başka dünya?

 

-Oops! Sana anlatacaktım ama lafımı kesip durduğun için fırsatım olmadı.

 

Lyn’e de kimliğimi açık ettikten ve ona her şeyi anlattıktan sonra düşünmek için biraz süre istedi. Ben de John ile baş başa kalmıştım ve John’un bana soracağı sorular vardı.

 

Gerçekten sen kimsin?

 

-Be sadece Elizabeth’im. Artık kim olduğumun bir önemi yok. Açıkçası başından beri bir önemi yoktu.

 

-Peki o adamın abin olduğunu nasıl anladın?

 

-Tabii ki bana söyleyerek inandım.

 

-Cidden o adama inandın mı?

 

-Tabii ki inandım!

 

John benden üstüme binen sorumlulukları öğreneceğini sanıyorsa daha kırk fırın ekmek yemeliydi. Bu çıkışımdan daha fazla şüphelenmemesini umut ederken, Lyn de içeri girmişti. Her zamanki gülümsemesiyle birlikte boğazını temizledikten sonra konuşmaya başladı.

 

-John sen benimle birlikte dolapta bulduğumuz adamın hastanesine gideceğiz. Katil olmasa bile cinayet hakkında bilgi verebilir. Elizabeth sen de verdiğim adrese gitmeni istiyorum. Gidebilmen için biraz para ve tüm delilleri kayıt edebilmen için bu gizli kamerayı takmanı istiyorum.

 

Lyn düğme boyutlarındaki kamerayı takarken, cebime aynı hızda biraz para koymuştu.

 

Küçük prensesin kaybolmasından korkmuyor musun?

 

-Merak etme. Bizim işimiz daha önemli ve Elizabeth’in bu görevi yapacağına inanıyorum.

 

-Ben bile kendime bu kadar güvenmiyorum ama bunu yapacağım.

 

Lyn bu hızlı görev bölünmesinden sonra benimle konuşmak istediğini söylemişti. Sanırım bunu John’un duymasını istemiyordu. Sonrasında cebinden bir telefon çıkardı. Bu telefon kendi telefonu değildi ve gördüğüm diğer telefonlara göre daha küçük ve eski görünüyordu.

 

Bu telefon bundan sonra sana ait Elizabeth. Aslında ilk işin Jack’in yanına gitmek olacak. Telefonun içinde kamera kayıtları var ve Jack’e bunu göstermen ve her şeyi öğrenmen gerekiyor.

 

-A… Anladım. Yani ilk işim karakola mı gitmek olacak.

 

-Hayır. Görevin Jack’i kaçırmak olacak.

 

-N…

 

Şaşkınlıktan bağıracağım esnada Lyn ağzımı kapatmıştı. Belli ki birisinin duymasını istemiyordu ve kulağıma doğru fısıldamaya başladı.

 

-Jack’i önceden yargılanacağı alana götürecekler. Bu sarı renkli kağıtta yer alan kavşakta bir kaza olacak ve Jack’in arabasındakiler inecektir. Şu anahtarla kapıyı aç ve arkanıza bakmadan kaçın. Sonrasında ilk verdiğim adrese beraber gidin. Planı iyice anladın değil mi?

 

Bu durumda her şeyi bağırarak söyleyeceğimi bildiğim için ağzımı kapalı tutarak başımı yukarı aşağı salladım.

 

Anladığına sevindim. Gece yarısı üçümüz burada buluşalım. Umarım bunu başarırsın Elizabeth.

 

Lyn de hızlı bir şekilde odamdan çıkarken, be de üstüme binen bu yüklerden dolayı düzensiz bir şekilde nefes alıp veriyordum. Birkaç dakika sonra nefesimi topladığımda ise hızlıca o kavşağa gitmek için yola koyuldum. Taksinin ne işe yaradığını yeni öğrendiğimden dolayı adreslerin nerede olduğu konusunda pek bir sorun yaşamıyordum ve on beş dakika sonra ilk adrese varmıştım. Bir köşede beklenen kazanın olmasını beklerken, gözüm polis arabalarının üzerindeydi. Bir kaç dakika sonra bir araba, bie taksiyle çarpmıştı ve şoförler kavga etmeye başlamıştı. Dikkatlice etrafa bakınmaya devam ederken, bir polis arabasından inen iki memuru ve arka koltuktaki Jack’i görmüştüm.

 

İşte başlıyoruz.

 

Hızlıca o arabanın yanına yaklaştım ve elimdeki anahtarla kapıyı açmaya çalışırken, bir yandan da gözüm polislerin üzerindeydi. Jack de beni fark etmişti ve kapıyı açamadığımı fark edince kapının kilidini devre dışı bırakmasıyla kapının açılması bir olmuştu.

 

Burada ne işin var?

 

-Zamanımız yok. Acele et.

 

İçinizden her şeyin fazla yolunda olduğunu söylüyorsanız haklısınız. Koskocaman şehirde sizce beni tanıyan ve bana bağıran kişi kim olabilir?

 

O sosislinin parasını ver!

 

O sosisli arabasındaki adamın o sesini duyan polisler tabii ki bizi görmüşlerdi. Sadece bir dolar. Dünyada sırf bu miktar için çöplüklerde ve madenlerde çalışan insanlar var. Bu nasıl bir açgözlülüktü böyle? Eğer o parayı almazsan sana işkence filan mı edecekler? Sırf bu yüzden başıma gelenleri anlatmama izin verin.

 

Hey siz buraya gelin!

 

-Olamaz!  Kaç Elizabeth kaç!

 

Hızla kavşağı dönerken, polislerden birinin havaya silah sıkması Elizabeth’in korkmasına neden olmuştu.

 

Bu nasıl bir sesti?

 

-Sakın arkanı dönme!

 

Arkamızdaki polisler henüz peşimizi bırakmamışlardı ve ikimizde şehri avucumuzun içi gibi bilmiyorduk. Buradan kurtulmanın yolu aklıma gelmişti.

 

Meydana gidersek kalabalıktan faydalanabiliriz.

 

Jack ile koşmaya devam ederken umarım ezberlediğim yolu doğru hatırlamaya çalışıyordum. Sağa dönüyor, sola dönüyordum ve tam bu anda önümüzde de iki polis belirdi. Hızlıca arkamı döndüğünde peşimizdeki polislerin görüş alanında olmadığımızı fark etmiştim. Gözüme takılan bir ara sokağa hızlıca saptıktan sonra hemen yanımızdaki büyük ve yeşil çöp kutusuna saklandık.

 

Atlattık mı?

 

Yorgunluktan etrafa bakacak halim kalmamıştı. Jack ise etrafa bakındıktan sonra kelepçeli elleriyle omzuma vurdu. Benden etkilenmişe benziyordu.

 

Bunu yaptığına inanamıyorum.

 

-Lyn olmasa bunu yapamazdım.

 

-Lyn mi? Neden böyle bir şey yapmanı istedi ki?

 

-Sana göstermek istediğim bir şey var.

 

Ona telefonumu verdikten sonra, Jack’in de kamera kayıtlarında yer aldığını söyledikten sonra Jack bana tuhaf bir şekilde bakmıştı. Birkaç dakika sonra görüntüleri izledikten sonra telefonu bana verdi.

 

-O gün neler oldu bilmiyorum ama o görüntülerdeki kişi ben değilim ve bu delil resmen beni suçlamak için olduğu açıkça ortada.

 

-Merak etme. Katil zanlımızın adresi bu kağıtta yazıyor.

 

-Ciddi misin? Peki Lyn nerede?

 

-O John ile birlikte bir tanığın yanına gitti.

 

-Anlıyorum. John hakkında ne düşünüyorsun?

 

-Kim olduğumu biliyor ve bize inanmıştı ama Lyn temkinli olmaya devam ediyor. Bu plandan onun haberi yok.

 

-Eğer haberi yoksa ve kaçtığımızı öğrenirse bizim için iyi olmaz.

 

-O halde o öğrenmeden bize verilen adrese gidelim.

 

-Haklısın. Keşke bu kelepçelerden kurtulabilseydim.

 

Artık polislerde kurtulduğumuz için rahattık ve bir taksiye inerek verilen adrese gidiyorduk. Jack ellerini bir kıyafetle saklarken, ben de telefonumu kurcalamaya başlamıştım. Hangi tuşa basacağımı bilmiyordum. Tahmin yeteneğimi kullanarak rehber’i seçtiğimde “Lyn” yazısını gördüm. Hemen o tuşa bastım ve telefon çalmaya başladı. İçimden “Şimdi ne yapsam? “diye düşünürken, insanların telefonları kulaklarında tuttukları ve kendi kendine konuştukları kısım aklıma geldi. İşte o anda jeton düştü ve ben de telefonu kulağıma götürdüm.

 

Alo?

 

İlk duyduğumda buna inanamamıştım.

 

Alo? Elizabeth?

 

İnsanların bunu neden bu kadar sevdiklerini şimdi anlıyorum?

 

Elizabeth? Başınıza bir şey mi geldi?

 

Kim bilir bu telefon daha neler neler yapabiliyordur değil mi?

 

-Elizabeth!

 

-E… evet Lyn? Kusura bakma sadece bu telefonun ne kadar harika olduğunu düşünüyordum.

 

-Jack’i kaçırabildin mi?

 

-Evet. Biraz problemli oldu ama benimle birlikte ve verdiğin adrese doğru gidiyoruz.

 

-Tamam. Ben de birazdan adamımızı sorgulayacağım. Bu adam sadece annenin katilini değil, kullandığı uyuşturucunun kaynağını da öğrenmemiz lazım.

 

-Anlıyorum. Yeni bir şeyler olursa seni ararım.

 

-Sorgu sırasında telefon açmayı tercih etmiyorum Elizabeth. Jack sana telefonu kullanmayı öğretsin. Görüşürüz.

 

Bu kısa telefon görüşmesi benim için sihirli bir deneyimdi.Tıpkı Lyn’in dediği gibi Jack’e doğru döndüm ve ciddi bir ses tonuyla;

 

Bana bunun nasıl kullanılacağını öğret.

 

-Telefondan da bihaber olman beni hiç şaşırtmadı.

 

-Öğret!

 

-Tamam tamam. Bana bu kadar yaklaşmazsan öğretirim. İlk olarak rehberine yeni birisini nasıl kaydedeceği öğreteyim.

 

Merak etmeyin size bildiğiniz şeyleri tekrar söylemek kadar sıkıcı bir şey yapmayacağım. Sadece Jack’i nasıl kaydedeceğim konusunda sorun yaşıyordum. Evet o abimdi ama… asıl desem ki?

 

Hala kabullenemedin değil mi?

 

-Ha?

 

-Kardeş olduğumuza hala alışamadın. İtiraf etmeliyim seni henüz tam anlamıyla bilmiyorum.

 

-Şey… Sanırım anneme benziyorum.

 

-Haklısın. Hayatımda her zaman o vardı ve…

 

Sanırım anladığınızı düşünüyorum. Bizim için özellikle için bunu kabullenmemiz zordu. Gözyaşlarını silmeye çalışan Jack telefonun diğer özellikleri öğretmeye heveslenmişe benziyordu.

 

Sanırım seni kaydedeceğimi buldum Prens?

 

-Ne?

 

-Bana hayatım boyunca prenses olarak hitap edildi. Eminim ki sana kimse prens olarak hitap etmemişlerdir

 

-Ha… haklısın Prenses Elizabeth.

 

-Hayır. Ben Gizli Prenses Elizabeth’im.

 

Her ne kadar artık prenses olmamın bir önemi olmasa da bu terimi üstümden atamam. Gizli Prenses olmak hem bu dünya da hala prenses olduğumu avutmanın güzel bir yolu hem benim yeni lakabım hem de bu hikayeye isim bulmak konusunda çok daha az zorlanmamızı sağladı. Artık prenses değildim ama ben Gizli Prensestim. Sonunda bize verilen adrese ulaşmıştık. New York’un neresinde olduğumuzu bilmiyorduk. Ama tenha bir yerde olduğumuzu ve sanırım bir kenar mahalledeydik. Bir evin daha doğrusu eve benzeyen bir ahıra bakıyorduk. Evet inanır mısınız ülkemde yoksul birisi de yoktu. Bu yüzden buradaki ne kadar yoksul görürsem göreyim buna tam anlamıyla alışamayacaktım.

 

Size devamını anlatmak isterdim ama aklım Pamuk Prenses hikayesinin sonuna takıldı ve buradaki Prenses hikayeleri gerçekten çok güzel. Bir de tarihteki kralları araştırmak istiyorum. Kısaca benim yine mola vermem gerekiyor.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.