Seksen Altı Cilt 12 Bölüm 00: Önsöz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yapay Perileri savaş alanına sokmanın ikinci avantajı şudur:

 

Emirlerin kapsamı dışında hareket etmezler. Korkaklık, firar veya bireysel iradeleriyle operasyonel faaliyetleri engelleyecek hiçbir kusurları yoktur.

 

Diğer bir deyişle, onların kullanıma sunulması, savaş alanını kaplayan sis tabakalarından birini kaldırmamızı sağlar.

 

—VİKTOR İDİNAROHK, YAPAY PERİ TASLAĞI

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÖNSÖZ

MAVİ MARRY’İN KUTSAL ÜLKESİ

Çevirmen: Onur

 

 

 

Mele, Giadian İmparatorluğu‘nun kuzeyindeki Marylazulia özel belediyesinde yaşıyordu. Her gününü aynı blokta yaşayan, kendisiyle yaşıt çocuklarla oynayarak geçiriyordu. Aynı katta yaşayan en iyi arkadaşı Otto vardı. Bir alt katta Milha ve Yono vardı. Komşu binada Rilé ve Hisno ile hepsinin ağabeyi gibi olan Kiahi yaşıyordu. Her blokun ya kendi parkı ya da şehir dışındaki kurumuş nehirlerin üzerine inşa edilmiş küçük bir orman alanı vardı.

Marylazulia, Wolfsland sınırındaki Shemno üretim bölgesinde yer alıyordu. Son yüzyılda görünüşü hiç değişmemiş tipik tarım toplulukları olan diğer üretim bölgelerine kıyasla, Marylazulia şehri bambaşka bir dünya gibi görünüyordu. Toz zerresi bile görülmeyen asfaltlı, temiz yolları vardı. Her blok, aynı şekilde inşa edilmiş ve boyanmış, yan yana dizilmiş modern beton apartman kompleksleri oluşturuyordu. Büyük mağazaları her türlü mal ve çeşitli eşyalarla doluydu.

Mele, Otto ve bu kasabanın çocukları hiç çıplak ayakla dolaşmamışlardı. Ayakkabıları, kaliteli ekmekleri, taze etleri ve güzel kıyafetleri vardı. Bölgelere sağlanan zenginlik, aktif ve öncelikli olarak kasabalarına paylaştırılıyordu. Valileri olan Mialona Hanesi’nin otoritesi ve kasabanın koruyucuları olan Rohi Hanesi’nin çabaları sayesinde, bu harika vatanları sıradan bir tarım topluluğundan, bol miktarda ileri teknoloji enerji sağlayan zengin bir kasabaya dönüşmüştü.

Şehrin dışındaki büyük enerji santrali, özel belediyeyi ve bölgeyi zenginleştirdi. Bu santral, Rashi Enerji Santrali, iki nesil önce valinin karısı olan ve hayatını enerji santralinin araştırılması ve planlanmasına adayan Mary Lazulia‘nın adını alan Mavi Pelerinli Mary‘den sonra, şehrin eski adının tek kalıntısıydı. Mele ve arkadaşlarının dedelerini ve büyük dedelerini tarlaları sürmek ve domuzlara bakmaktan kurtaran oydu. Bu çocuklara yiyecek, hijyen ve istihdam vaat eden bu tesisi kuran da oydu.

Bir kız parkın girişinden el salladı, saçları bu topraklara hükmeden Ferruginea halkının soylu ırkı olan Cairns’lere özgü dumanlı çikolata rengindeydi. Kahverengi saçları iki at kuyruğu şeklinde bağlanmış, her birine büyük, süslü, el örgüsü dantel kurdeleler takılmıştı.

“Mele, millet, işte buradasınız.”

“Ah, Prenses!”

“Prenses geldi!”

“Prenses Noele!”

Mele ve arkadaşları sevinçle bağırarak kızın yanına koştular. Bu, Rohi ailesinin reisi Noele’nin kızıydı.

“Mialona Hanesi’nden Prenses Niam bana bir film ödünç verdi. Hadi birlikte izleyelim.”

“Film! Ben de film izlemek istiyorum!”

“Yaşasın!”

Mele ve diğerleri heyecanla Noele’nin peşinden gitti. Noele güzel ve zeki bir kızdı, şehrin prensesiydi ve Mele ve diğerleri için aynı zamanda güvenilir bir liderdi. Köydeki herkes onun sözünü dinlerdi.

“Prenses, film ne hakkında?”

“Leviathanlar hakkında, Filo Ülkeleri’ndeki komşularımızı rahatsız eden deniz canavarları. Çok büyükler ve gemileri kolayca batırabilirler!”

“Onları duydum!” Otto heyecanla elini kaldırdı. “Roginia Nehri hâlâ varken, leviathanlar nehirde yüzerdi!”

“Ne?! Çok korkunç!” Küçük kızlardan biri olan Yono korkuyla küçüldü. Ancak Noele kendinden emin bir şekilde göğsünü kabarttı.

“Merak etmeyin. Eğer biri ortaya çıkarsa, babam ve Lord Mialona ile genç efendi ve Prenses Niam onu kovacak! Ben de imparatorluk soylularının gururlu bir üyesi olarak elbette savaşacağım!”

Çocuklar hep parlayan gözlerle ona baktılar. “Vay canına! Bu harika!”

“Prenses, ben de savaşmak istiyorum!” Mele heyecanla öne eğildi ve Noele başını salladı. Güzel gözleri tatlı çikolata rengindeydi — o, onun kişisel küçük kraliçesiydi.

“Tabii ki, Mele. Beni takip ettiğin sürece, her şeyi yapabiliriz!”

Devrimden altı ay önce, İmparatorluğun alacakaranlığının huzurlu atmosferi böyleydi.

 

……………….

 

 

Kıtanın kuzeyinde, Kral Katili Filo Ülkeleri’nin kıyılarında, sonbaharın başından kışın sonuna kadar açık denizden buz kütleleri sürükleniyordu. Siyah, kumlu, dalgaların vurduğu kıyılar, büyük buz bloklarından oluşan duvarlarla kapatılmıştı. Göz alabildiğince uzanan beyaz tarlalar, deniz ejderhalarının sırt yüzgeçleri gibi buzlarla kaplıydı.

Ve bu kıyıların bir yerinde, yolunu kaybetmiş gibi etrafa bakınan bir gölge sürünüyordu. Buzlu cam pencereden sızan ay ışığı gibi, donmuş kar renginde parlıyordu Şekli ince ve narindi, gelinin duvağı ve elbisesinin kuyruğu gibi uzanıyordu. Buz kütlelerinin oluşturduğu bir ziyafet salonunda süzülen bir deniz kızı prensesi kadar güzeldi.

Ama üç metreden yüksek boyuyla, herhangi bir prensesin, hatta en büyük, en güçlü savaşçının bile üstündeydi. Peçesinin gölgesinde, göğsünde üç göz vardı, irisleri elmas şeklindeydi ve metalik parlaklığı tavus kuşu renklerinde ışıldıyordu.

Açık Deniz klanları ona Leuca adını vermişti; açık denizleri yöneten leviathanların bir alt türüydü. Duvak ve elbisesinin yarı saydam bir dış tabakası, zırhlı pullarını koruyordu. Kafasına benzeyen kısım, bu leviathan türüne özgü bir organıydı. Bu organ, aktif bir sonar görevi gören ses dalgaları üretirdi.

Yetişkin bir Leuca, ultrasonik dalgalarını maksimum güçte yaydığında, bir savaş gemisinin zırhını delebilecek kadar kabarcık darbesi üretebilirdi. Bu nedenle Leuca, açık denizlerin insan yiyen sirenleri olarak adlandırılmıştı.

Ancak şu anda buzun üzerinde sürünmekte olan Leuca, bu kadar korkunç bir yaratıktan çok uzaktı. Küçük, genç bir örnekti. Buzla birlikte sürüklenmiş, kuzeydeki denizlerden ayrılmış ve kıyıya sürüklenmişti.

Genç Leuca, bu bilinmeyen dünyaya, insanlığın egemenlik alanına gözlerini çevirdi. Ve kayıp siren, küçük bir bülbül gibi acınası bir sesle bağırdı.

 

 

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.