Seksen Altı Cilt 04 Bölüm 00: Önsöz

 

 

 

 

 

 

Cumhuriyet düşmanımızdır.

 

                                                                            -VLADILENA MILIZÉ, ANILAR

 

 

 

Çevirmen: Kawaragi

 

 

 

ÖNSÖZ

MİSSİNG İN ACTİON*

(Askeri bir terim ve tam olarak bunu karşılayan bir Türkçe ifade bulamadım. Kısacası görev sırasında ya düşman tarafından ayrı konulan ya da yıllarca kaybolan askeri personeller için kullanılan bir terimdir. Burada Shin’e gönderme yapıyor bu kelime ile.)

 

-Rita.

Henrietta Penrose’un çocukluk arkadaşı olan çocuk ona hep bu isimle seslenirdi. Annette onun kendisi için bu lakabı ne zaman kullanmaya başladığını hatırlamıyordu. Kendini bildi bileli bu lakabı kullanmıştı, tıpkı onun yanında olmadığı bir zamanı hatırlayamadığı gibi. O kadar yakındılar.

Muhtemelen konuşmayı yeni öğrendiklerinde adını söylemekte zorlanmıştı ve Henrietta adını telaffuz etmesi ona çok zor gelmişti. Annette’in kendisi de Cumhuriyet’e yabancı olan ismiyle ilgili sorun yaşamış ve tam adı olan Shinei’yi kullanmak yerine ona Shin lakabını vermişti.

Onu çocukluklarından beri tanıyordu. Sık sık gülümseyen zeki bir çocuktu. Ağabeyi onu her zaman şımartırdı, bu yüzden yaşına göre biraz sulu gözlüydü. Geriye dönüp baktığında Annette, tüm ailesinin onu sevgi ve şefkatle büyüttüğünü, bunun da onu nazik, kaygısız bir çocuk haline getirdiğini görebiliyordu.

Yan evde yaşıyordu, bu yüzden Annette ile her gün oynarlardı. Sık sık tartışsalar da, her zaman ertesi gün barışırlar ve hemen oynamaya devam ederlerdi. İkisi o kadar yakın arkadaşlardı ki, büyüdüklerinde bile ilişkilerinin bu şekilde devam edeceğinden belli belirsiz emindiler.

Sonra, on bir yıl önceki o meşum günde, bu dostluktan sonsuza dek mahrum kaldılar. Ya da Annette öyle sanıyordu.

Nakliye uçağından indiğinde, bir Giad askeri subayı onu karşılamak için bekliyordu. Annette ona bakarken gümüş rengi gözlerini kıstı. Çelik mavisi üniforması San Magnolia Cumhuriyeti’nin şık Prusya mavisiyle tezat oluşturuyordu. Belindeki iri otomatik tabancanın kılıfı kıyafetiyle kusursuz bir uyum içindeydi. Bahar güneşiyle çalkalanan pistte çelik mavisi yiğit bir gölge gibi duruyordu.

Federasyon son on bir yıldır Lejyon’un saldırılarına göğüs germişti ve bu subay bu geçmişin sessiz bir kanıtı olarak duruyordu. Vahşi bir hayvanın yapılı fiziğine sahipti ve asker şapkasının siperliği altında soğuk bir bakışla ona bakıyordu. Ama gerçekte Annette’le hemen hemen aynı yaşlardaydı. Genç bir subaydı ve genellikle askere alınmadan önce aldığı yüksek eğitimi askerliği sırasında almıştı, yani özel bir subaydı.

Bu, kendi vatandaşlarını çiftlik hayvanından farksız gören ve onları savaş alanına atan Cumhuriyet’in eleştirebileceği bir durum olmasa da… Federasyon’un da cephe hatlarını korumak için zulüm çizgisini aşmaktan başka çaresi yoktu.

Annette ona bakarken, subay yüzünü Annette’e dönerek kusursuz bir selam verdi.

“Binbaşı Henrietta Penrose, sanırım?”

“Evet.”

“Sizi almaya geldim.”

Ses tonu da bakışları kadar tarafsızdı. Başka bir ülkenin üst düzey bir yetkilisine gösterilmesi gereken asgari saygıyı içeriyordu. Sesi, San Magnolia’nın zalimlerinin hak etmediği bir sıcaklık barındırıyordu.

On bir yıl önce sadece Alba vatandaşları tarafından işgal edilmiş olan Cumhuriyet’in aksine, Federasyon çok ırklı bir ulustu. Yüz hatlarına baktığında, bir Oniks’in siyah saçlarını ve bir Pyrope’un kan kırmızısı gözlerini teşhis edebildi.

Dalgın bir şekilde onu saniyelerce süzdü. Bu yüz hatları… çocukluk arkadaşınınkilere garip bir şekilde benziyordu.

“Anlıyorum. Teşekkür ederim.”

Orta yaşlardaki subay ona yaklaşıp bavulunu aldı. Bu sırada Henrietta göz ucuyla apoletine baktı.

“Yüzbaşı, bana henüz isminizi söylemediniz,” dedi yakasındaki rütbe işaretini onayladıktan sonra.

Askeri nakliye uçakları yolcu uçaklarından farklı olarak iç kısımları son derece gürültülüydü. Koltukların tamamı borulardan yapılmıştı, bu da onları oturmak için son derece sert ve rahatsız hale getiriyordu. Annette birkaç saat boyunca bu yolculuk koşullarına katlanmak zorunda kalmıştı ve yorgunluk sesinin amaçladığından daha sert çıkmasına neden olmuştu.

“Özür dilerim.”

Yine de memur aldırmıyor gibi görünüyordu. Basitçe başını sallayarak, daha önce olduğu gibi aynı kayıtsız soğukkanlılıkla sorusunu yanıtladı. Soğuk bir sesle yabancı ordunun subayına adını söyledi.

“Shinei Nouzen, Seksen Altıncı SaldırıBirliğinin bölüm komutanı ve Öncü filosunun kaptanı, hizmetinizdeyim, Binbaşı Penrose.”

 

 

 

 

 

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.