Paul’un Anısına 1.Bölüm
Şövalye Hizmetçisinin İlk İşi
Çevirmen: RaccoonYobo
Paul’un cenazesi.
Cenazenin ardından herkes Paul’un anısına bir şey getirdi.
Lilia meyveli bir pasta getirmişti.
…
Paul’un bu hayatta en nefret ettiği şeyi getiren kişi, tek bir kelime etmedi.
Çünkü onun hikayesi başkalarına anlatabileceği türden bir hikaye değildi.
(Efendi Paul bu pastadan çok nefret ederdi)
Lilia, Rudeus doğduğunda bu pastadan yapmıştı.
Doğum partisi sonradan yapılacaktı. Şu an için sadece yeni bir hayatın dünyaya gelmesini kutluyorlardı.
Böyle düşünmüştü Lilia, pastayı yapıyorken.
O gece, Paul tek başına yemek yiyordu.
“-Hehehe, oğlum… ağlamadı bile. Benim oğlum…”
Paul “Oğlum”, “Oğluşum” diye sayıklarken içkisini yudumluyordu.
Bazenleri salak gibi sırıtırdı.
Rudeus dünyaya sağ salim geldiği için havalara uçmuş olmalı.
Ama, pastayı görünce bir anda neşesi kayboldu.
“-O… da ne?”
“-Genç Efendi Rudeus’un doğumunu kutlamak için pasta.”
“-Anlıyorum…”
Paul, birasını yudumlarken tabağındaki pasta dilimini eşeliyordu.
Anlaşılan Efendi beğenmemişti. İşi batırmış olmalıyım.
Tam da Lilia ben ne yaptım diye düşünüyorken Paul konuşmaya başladı.
“-Söylesene Lilia, neden benim hizmetçim oldun?”
“-’Neden’ derken nasıl yani…?”
“-Amacın neydi onu merak ediyorum.”
“-İşe alındığımda söylemedim mi size?”
“-Hayır, içinde olduğun durumu zaten biliyorum. Ama benim aileme hizmet etmekten daha iyi seçeneklerin olmalıydı, değil mi?”
“-Ah, nasıl desem…”
O zamanda Lilia siyasi nedenlerden dolayı suikaste uğrama endişesiyle yaşıyordu.
O yüzden gidebileceği en iyi yer çok uzakta olan bir yerdi. Ve onu koruyabilecek insanların olduğu bir yer.
Yerden ziyade seni koruyacak birisini bulmayı söylemek gerçekten bulmaktan daha kolaydır.
Asura Soyluları tarafından hedef alındığını bilerek yine de ona yardım etmeye gönüllü insan sayısı bir eldeki parmak sayısını geçmezdi.
Ancak, Paul’un Lilia’ya borcu vardı.
Lilia eğer doğru adımları atarsa onunla bir uzlaşmaya varabileceğini düşünmüştü, Paul onu gerektiğinde suikastçilerden koruyabilirdi.
Lilia, Paul’un onun durumunun ardındaki nedeni anlayıp anlamadığını bilmiyordu. Çünkü Lilia’yı işe alırken çok sorgulamamıştı.
“-Aslında, doğrusunu söylemek gerekirse, beni neden işe aldığını hiç anlamadım.”
“Eh, burası gibi taşra bir köye isteyerek gelen çok fazla insan yoktu.”
Paul duraksadı, sonra Lila’nın gözlerinin içine baktı.
“-Tabi bu sebeplerimden biriydi. Ama adını görünce, sana çok önemli bir şey söylemem gerektiğinin farkına varmıştım.”
“-Fakat eski yaraları açmamdan hoşlanmayacağını düşündüğüm için seninle konuşmaya çekinmiştim.”
Eski yaralar. Paul’un ağzından bu kelime çıkınca Lilia ilk seferini hatırladı.
Sonrasında, Asura Kraliyet Sarayında Hizmetçi olarak çalışmaya başladığında çok daha kötü şeyler yaşadı.
İlk seferin şoku üzerinden geçmişti ama asla unutmamıştı, nihayetinde hoş bir anı değildi çünkü.
“-Ama, oğlum doğduktan sonra kararımı verdim.”
Dedi Paul.
“-O olay için çok özür dilerim.”
“-Sırf özür diledim diye unutamayacağın bir şey olduğunun farkındayım.”
“-Ama yine de beni affedebileceğini umuyorum.”
Lilia şaşırmıştı.
Onun tanıdığı Paul haylaz çocuğun tekiydi.
Kötü şeyler yapmak ona çok doğal gelirdi. Dünya üzerinde yaşayan en önemli insan olduğunu düşünürdü hep.
Bu yüzden dolayı da Lilia uzlaşma sırasında yaşadığı talihsiz kazayı dile getirmeyi düşünmüştü.
Evli bir adam, karısının karanlık geçmişini öğrenmesini istemezdi.
Ona kendi ilacını tattıracağım, diye düşünmüştü Lilia.
“-Ha…”
Lilia bu beklenmeyen özür karşısında şaşkınlığa uğramıştı.
Onu af edip etmemek sorun değildi, Lilia çoktan o konuyu kafasında uzun zaman önce bitirmişti.
Ama geleceği düşünecek olursak, verilebilecek en doğru cevap artık umurunda olmadığını söylemek olurdu.
“-Madem öyle, o zaman lütfen pastanızı bitiriniz.”
Bu kelimeler Lilia’nın ağzından daha o düşünmeden uçuvermişti.
Paul da şaşırmıştı ama kafasını salladı ve yavaşça pastasını yemeye başladı.
Hiç beğenmemişti. Hatta nefret etmişti.
Yerken birkaç sefer boğazına takılmıştı ama bir kez olsun tükürmemişti.
Göz yaşları içinde pastasını bitirmeye zorlamıştı kendini.
Lilia o sahneyi düşündükçe neden öyle dediğini bugüne kadar hiç anlayamamıştı.
Ancak bir şey kesindi.
O an, onu gerçekten af ettiği ve aşık olduğu andı.
Not
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.