Oregairu Cilt 10 Bölüm 09

Ve nihayetinde, geçmişleri ve gelecekleri birleşti ve bugünleri oldu.

 

Çevirmen: Forevertr3

 

Güneş tamamen battığında havanın sıcaklığı düşüşe geçti ve rüzgar daha sert esmeye başladı. Okuldan istasyona giden parkın yanındaki yolda yürürken, kuzeyden gelen rüzgar yaprakları dökük olan ağaçları sallıyordu.

Ceketimin yakalarını daha da sıktım ve atkımı yüzümün alt yarısını kaplayacak şekilde sardım. Benim önümde yürüyenler Yukinoshita, Yuigahama ve Miura’ydı. Bugün maratondan dolayı okul sonrası kulüp aktiviteleri tatildi ve bu sayede Miura’dan aldığımız istek sonucu, Hiratsuka-sensei’ye rapor verdikten sonra partiye giden Miura’ya yolda eşlik ettik.

Miura’nın ekose kumaş ile örülü atkısı ve saçının kıvırcık olan yan tarafı rüzgardan sallanıyorken Miura konuştu. “Oh… demek Hayato sözeli seçti.”

“Evet, galiba. Cevabından yola çıkarak sanırsam öyle,” dedi Yuigahama, endişeyle saçının topuzunu kurcalarken.

Evet bize gelen bilgi böyle fakat tabiki haberi veren kişi, bilginin kaynağı olan kişiden daha inandırıcı olamaz. Güven eksikliği hissetmesi çok normal olurdu.

Bunu duyduktan sonra Miura mokosen ayakkabılarıyla yere vurdu ve gök yüzüne baktı. “O zaman ben de sözel seçeceğim.”

“Böyle bir yolla seçim yapmak istediğinden emin misin?”

Yukinoshita’nın sesi yumuşak olduğu kadar eleştiri de içeriyordu. Yukinoshita hiçbir tarafa dönmeden uzağa, karanlığa bakıyordu. Miura yıldızları izliyormuş gibi önüne bakmadan ilerliyordu.

“Demek istediğim, yapmak istediğim bir şey yok. Sadece, bilirsiniz işte, eğer cidden sayısalı seçmek isteseydim dershaneye falan giderdim, değil mi?”

Fakat bir dershaneye gitmek için Hayama’nın sahip olduğu akademik başarıya erişmene gerek yok. Haddinden fazla optimistik düşünüyor olamaz mısın? Bunu düşünen sadece ben değildim. Yukinoshita da suratını astı. Diğer yandan Yuigahama onaylıyor gibi başını eğdi. Hey onların akademik seviyelerini düşünmesi gereken kişi asıl sensin…

Fakat benim bu endişem görünüşe göre gereksizdi.

“Aslında sınavlar için biraz vakit ayırabilecektim… Fakat Hayama ile aynı yere gidince bunu pek de yapamayacağım,” dedi Miura. Yürümeyi kesti, vücudunu geriyormuş gibi topuklarını kaldırdı ve ellerini arkadan birleştirdi. Arkasından baktığım için asıl yüz ifadesini göremiyordum. Fakat onun gözlerinin kış gökyüzü kadar saydam olduğunu hisseder gibiydim.

“Bilgin olsun diye söylüyorum, eğer aynı yere gidecekseniz seni bekleyen bir şey daha var.”

ꕥ  Sanırsam Sevgililer gününden bahsediyor olmalı, orijinalinde de yazmıyor.

“Hikki, shiiii!” Yuigahama beni azarlar gibi dirseğiyle dürttü.

Miura sadece boynunu bana çevirdi ve bana baktı. “Ne? Bunu senden duymaya ihtiyacım yok, Hikio.”

“Y-Yani, bir zahmet…”

Waah… Miura-tan çok korkunçsuuuuun…” Miura bir süre bana baktı fakat hemen keskin bakışlarını düzeltti ve bir adım attı. Sanki dediklerimi çürütüyor gibi, küçük bir sesle mırıldadı.

“Şey… sadece… bilirsin, şu sinir bozucu şeyler olsa da,” dedi Miura, hızlıca arkasını dönüyordu. Ceketinin uçları ve parlak sarı saçları havada hafiften dans ediyordu. Hala dönme halindeyken yanakları utançtan az biraz kızarmıştı. “Her şey iyi olacak.”

O gülümsemesini gördükten sonra huşu içinde izlemekten başka bir şey yapamadım. Daha iyi bir şekilde açıklanabilinir aslında. Bu kesinlikle kısaca, basitçe ve dürüstçe saf bir istekti.  .

Bir süre şaşkınlık içinde o gülümsemeyi izledim. Miura izlendiğini fark edince gülümsemesini bozdu ve enerji içinde fakat huzursuzca yürümeye başladı.

“Evet… aynen böyle. Aslında çok basitmiş…”

Bakışlarımı sesin geldiği kaynaktan ayırınca gördüm ki, Yuigahama ceketinin göğüs kısmını sıkıyordu. Hemen yanındaki Yukinoshita yerinde çakılı kalmış bir ifade ile Miura’ya bakıyordu.

Fakat belki bu çok da şaşırılacak bir şey değildi. Okul gezisindeyken bile Miura, Hayama ve Ebina-san’ın amaçlarını kavramıştı. Belki de onun sahip olduğu bu hassas duygular gerçek olarak adlandırılabilir… Unutmayalım ki Miura-san anne özelliklerine sahip biri!

Miura bizim hala durduğumuzu fark edince arkasına döndü.

“Yui, teşekkürler.” Yuigahama’yı karşısına aldı ve omuzlarını sıvazlardı. Sonrasında sadece boynuyla bana döndü ve baktı. “Ahh, Hikio sana da.”

Hiç de umurunda değilim… Adımın Hikkio olmadığı bir kenara, bana tamamen ilave insan olarak davranıyor. Gerçi bu o kadar kötü değil ama her neyse.

“Ve bir de Yukinoshita-san. Şey… seni…bilirsin…” Miura gözlerini benden ayırıp Yukinoshita’ya baktı. Endişe içinde ağzında bir iki kelime geveledi. Fakat hemen sonrasında kararlı bir ifade yaptı, Yukinoshita’nın yüzüne baktı ve hızlıca başını eğdi. “Özür.”

Yukinoshita bomboş bir ifade yaptı, fakat küçük bir gülümsemeyle soluklandıktan sonra omzunun üstünden eldiven geçirili elinin biriyle saçlarını savurdu.

“Ben bunu kafama takmıyorum. Fakat şunu demeliyim ki bana karşı el kaldırma cüretini gösterebildiğin için seni övebilirim.”

“Tch, nasıl bir konuşma bu? Çok sinir bozucu… Hiç uğruna özür dilemişim.”

Kelimeleri düşmanca gibiydi fakat ikisinin de ses tonu yumuşaktı.

Yuigahama endişe içinde durumu izledi, fakat daha fazla kendini tutamadı ve Yukinoshita ile Miura’nın üzerine atladı. “Her neyse! Hadi hepimiz beraber partiye gidelim.”

“Ben…”

Yuigahama tarafından omzundan tutulan Yukinoshita sanki daveti reddeder gibi  vücudunu büktü. Yuigahama tarafından tutulan bir diğer kişi olan Miura Yukinoshita’ya baktı ve şöyle söyledi, “Neden sen de gelmiyorsun?”

“…Peki o zaman. Bir süreliğine geleyim.”

Hızlıca ağzından bu kelimeler çıktı. Yukinoshita küçük bir gülümseme ile cevap verdi. Miura yüzünü kaçırdı.

Parti için rezervasyon yapılan yer süslü ve modern bir mağazaya benzer bir İngiliz-tarzı bardı. Orada öğrenciler Hayama’nın grubunun etrafında toplanmıştı ve Isshiki gürültülüce neşeliydi.

Ortamdaki canlılığa bakarsak, bir partiden ziyade Hayama’nın zaferini kutlama partisi gibiydi. Hayama’nın grubunun dışında Isshiki, Totsuka ve kulüp elemanları, ve her nedense Zaimokuza da oradaydı.

Girdikten hemen sonrasında Miura Hayama’nın yanına koştu. Yuigahama ne yapacağından emin olamayarak şaşkın şaşkın etrafa bakıyorken, Yukinoshita başıyla onaylama hareketi yaptı. Yuigahama isteksizce gülümsedi ve Miura’nın arkasından gitti.

Sadece ikimiz kalmıştık, Yukinoshita ve ben içeceklerimizi ısmarladık ve barın bir köşesine yaslandık.

“Çabaların için teşekkürler.”

“Mm, he, evet.”

İçeceklerimiz geldiğinde elindeki bardağı biraz kaldırdı ve ben de karşılık olarak aynısını yaptım. Bizler böylesine gürültülü bir ortama alışık değildik, fakat bu daha çok sadece Yukinoshita ve ben için geçerliydi. Onları bir köşeden izlemem herkesin iyiliği için gereken mükemmel uzaklıktı.

Bir süre boyunca ikimiz de sessizce diğerlerini izlemeyi sürdürdük, fakat bizim bakışlarımızı fark etmiş gibi Hayama bize doğru geliyordu. Ana aktör olarak tüm bu formalitelere katlanmak zor olmalı…

“Hey merhaba… Geldiğiniz için teşekkürler.”

Yukinoshita ve ben teşekküre gerek yok der gibi başımızı salladık. Onun zaferini kutlamamın gerekip gerekmediğini düşünürken Hayama sessizce başını eğdi.

“Özür… bir çok şey için… mesela dedikodu için. Seni çok uğraştırmış olmalı.”

Yukinoshita şaşkınca bir kere öksürdü. Fakat bu çok hızlı olmuştu ve hemen gereken tutumuna döndü ve kulüp odasında olduğu gibi duruş yaptı.

“Bana bir sıkıntı yaratmadı. O zamana oranla bu hiç bir şey.”

“O zaman, he?” Hayama utanır bir ifade ile tekrarladı.

Bunu görünce Yukinoshita’nın ifadesi belli belirsiz bir hal aldı.

“…Durumunu anlayabiliyorum. Eminim ki eskisine oranla durumu idare etmek daha kolay olmuştur. Bu yüzden sana sorun oluşturduğumu sanmıyorum… Özür dilerim.” Bu sefer Yukinoshita başını eğdi. Başını kaldırdığında geçmişe bakan nostaljik bir bakışlarla söylediklerinin üzerine ekledi, “Fakat benim hakkımda bu kadar endişelendiğin için çok minnettarım.”

Hayama’nın ifadesi şaşkınlıkla dolup şaşmıştı. Biraz sarstı kendini ve odağının tamamen Yukinoshita’ya çevirdi. “…Sen değiştin biraz.”

“Bilmem, öyle mi ki acaba. Sadece her şey eskisi gibi değil,” dedi Yukinoshita ve gözlerini Yuigahama’ya çevirdi. Sonrasında ise bana baktı.

Böylesine hiç beklemediğim bir şeyi duyunca çok huzursuz hissettim ve içgüdüsel olarak gözlerimi kaçırdım.

Yukinoshita gülümserken bir nefes verdi ve Hayama’ya döndü. “ Senin de geçmişe takılı kalmana gerek olmadığına inanıyorum… Başkalarının arkasından koşmak için kendini zorlamaya gerek yok.”

“…Bu kesinlikle benim için de geçerli,” dedim.

Hayama gülümsedi, gülümsemesi galibiyet kokuyordu.

Hayama’nın arkasından yaklaşan Yuigahama’ydı. Az arkasından takip eden ise Totsuka’ydı. Buradaki canlı atmosferden sarhoş olmuşçasına Yuigahama, Yukinoshita’nın koluna sarıldı.

“Yukinon, yemekler geldi! Ve bolca tavuk var gibi! Hepsi de çok iyi kızarmış!”

“Cidden çok iyiler! Hadi Hachiman, sen de gelmelisin!” Totsuka neşelice gülümsedi.

Burada durmamı çok salakça bulduğum için teklifini onayladım. “Olur!” İki kat daha enerjik şekilde cevapladım ve tam Totsuka’ya doğru hareketlenirken Hayama elini omzuma atarak durdurdu.

“Az sonra geleceğiz… Değil mi, Hikigaya?” dedi Hayama ve mütevazı bir gülümseme ile Totsuka ve Yuigahama’ya baktı.

Yuigahama onayladı. “Peki bekliyor olacağız!”

Sonrasında Yukinoshita’yı beraberinde sürükledi. Totsuka hafiften elini salladı ve masaya gitti. Tüh… Totsuka’yla beraber tavuğu gagalamak istiyordum…

Üçünün de ayrılışını izledikten sonra, Hayama elindeki bardağı salladı ve peşinden bardağın içindeki buzlardan çıkan sesi duydum.

“O biraz değişti gibi… Artık Haruno-san’ın gölgesini takip etmiyor gibi görünüyor.” Hayama sessizce keskin bakışlarla Yukinoshita’yı izledi. Daha sonrasında ses tonu karamsara döndü. “…Fakat sadece bu kadar.”

“İyi değil mi işte.” diye cevapladım, üzerinde düşünmeden. Eminim ki bu Yukinoshita’nın gelişiminin bir parçası. Muhtemelen, kendi elleriyle aştığı o varlığa hep karşı düşüyordu. Haruno-san’ın gölgesini takip etmeyi sürdürüp Haruno-san’dan daha farklı bir şeylere ulaşmaya çalışmak, onun tüm mücadelesini gösteriyor. Bu aslında övünülmesi geren bir şey.

Fakat Hayama şaşkınlıkla bana bakıyordu. Güçlükle bardağında kalanlardan bir yudum aldı ve ciddiyetle sordu, “…Fark etmedin mi?”

“Neyi?”

“Fark etmediysen de olur da…”

“Ne sinir bozucu bir söylem.”

“Daha önce çokça aynen böyle dedikleri olduydu, bunu demeye alışmışım.” Hayama espirilice güldü.

Konuşma tarzı tamamen kendisinden beklediğim gibiydi.

Yuigahama ve diğerleri masaya varıp oturduktan bir müddet sonra, Miura ve Isshiki Hayama’ya el salladı. Muhtemelen acele etmesini söylemek istiyorlar. Hayama hafifçe onlara el salladı ve tam ayrılmak üzereyken, sanki bir şey hatırlamış gibi “ah” sesi çıkardı ve eski pozisyonuna geri döndü ve bana konuştu.

“Ah doğru, sana bir şey söylemeyi unuttum.”

“Ne?”

“Açıklaman hakkında diyeceklerim vardı. Sayısal veya sözel arasındaki tercihimi söylememe sebebim hakkında. Bu, etrafımdakilerle bağımı koparmak istediğimden değildi. İnsanlarla ilişkilerin sınıf yükselince veya üniversiteye girince sıfırlanmazlar.”

“Hayır kesinlikle sıfırlanırlar.”

“Bu sadece senin için geçerli, Hikigaya. Ben senden farklıyım.”

“…Evet öyle. Peki o zaman neden söylemedin tercihini?”

Alaycı bir ton ile sorarken Hayama omuzlarını titretti, bardağında kalan tüm içeceğini tek hamlede yuttu ve soluklandı. Birazcık yalnız bir yüzle sanki bir mezara karşı sesleniyorcasına ağzını açtı.

“Başka bir seçeneğimin olmadığı bir durumda, her ne kadar tercihi ben yapacak olsam da buna seçim yapmak denmez.”

Böyle açıklayınca sonunda anlamıştım. Hayama tercihini hakkında konuşmuyor falan değildi.

Söyleyemiyordu. Hiçbir şey söylememe eylemi de onun isteğiydi.

Bunca zamandır beklentileri ve dilekleri karşılayınca, bunları ancak alışmış, uysal biri gözüyle yorumlamayabilmiş. En mükemmel çözümün dışında başka hiçbir yolu tercih etmesine izin verilmemiş. Her ne kadar Tobe’ye onun tercihini yine o yapmazsa pişman olursun demişse de, asıl pişman olan hiç şüphesiz Hayama’ydı.

Ne olursa olsun, Hayama başka insanların beklentilerini karşılamaya devam edecek. Fakat bunu kendi isteğiyle yapacak.

“İşte bu yüzden sadece ben bunu reddetmiyorum.” “Sana beklentileri karşılamak zorunda olmayan birisinin var olduğunu göstermem lazım.”

Çünkü o, bu küstahça ve yalnızca reddetmenin gerçek anlamanın ve bu soğuk umursamazlığının nezaket olduğunu düşünüyor. Ona göre, onu anlamayan insanları onaylamak, onu zincirlemekten başka bir şey değil.

“Benim de söylemeyi unuttuğum bir şey vardı… Ben de senden nefret ediyorum,” dediğim gibi yüzümü başka yöne çevirdim.

Hayama bir anlığına şaşırdı fakat aniden güldü.

“Öyle mi. Bunu yüzüme karşı söyleyen ilk kişi sen olabilirsin.” Hayama gülüşünü bastırdı ve tatmin olmuşça durdu. Bir adım attı fakat bu sefer benle arası açılacak gibiydi. “Ama yine de… Hiçbir şeyi seçmeyeceğim. Bunun en iyi yol olduğuna inanıyorum.”

Sonrasında üzerine “Bu kendimi tatmin etmek oluyor” Hayama gülümsedi ve geldiği yere geri döndü.

Fakat ben gülemiyordum.

Eğer Hayama Hayato’nun verdiği cevap samimiyetsizlik adı altında yorumlanacak olsaydı, eminim ki o adam tatmin edici başka bir cevap verirdi. Hayama Hayato’dan beklenilmeyecek olsa da kesinlikle bir cevap verirdi.

Elimdeki zencefilli gazozu yudumladım ve herkesin oturduğu yere baktım.

Boğazımda kalan şey, oraya batan acı tattı.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.