No Game No Life Cilt 02 Bölüm 09

Çevirmen:uchuujin & Redaktör:ggurcan

Bölüm 2

İlgi

Arabada yaklaşık bir saat sallandıktan sonra, Elkia Büyük milli kütüphanesindeydiler. Elkia şehir merkezinin ilersindeydi, banliyölerde, yurtlu bir eğitim kurumunu geçtikten sonra. Sora arbadan çıkıp baktığında ağzından tek bir kelime kaçtı.

“…Kocaman…”

Aklına gelen ilk şey Washington D.C deki konger kütüphanesi oldu. Sora ve Shiro nun eski dünyasındaki en büyük kütüphaneydi, yüz milyon kitaba ev sahipliği yapıyordu, ama sahip olduğu dış görünüş bir kahramana benziyordu. Elkia Kraliyet Kalesine rakip olacak kadar zarif ve gösterişliydi. Gerçektende çok müthişti, hatta bu dünyadaki İmmanity gözümdeki yerini yeniden gözden geçirmemi sağlamıştı. Gerçekten de harika bir kütüphane—Ve henüz.

“…Bunu öylece… Kenara attınız.”

“Nm-mghh”

Stephin külotunu şapka gibi giyerek şaka yapmaya devam eden Shironun gözlemi böyle oldu. Bu sözler Stephin-Hala külotsuz bir köpek- utanarak başını eğmesine sebep oldu.

“H-Herneyse! Bir sorum var!”dedi Steph, sesi bitkindi. Kardeşlere olan kinine katlanarak ümitsiz bir şekilde konuştu.

“Evet, Bayan Stephanie, Nedir?”

“Az önce hakkında hiç bir şey bilmediğimiz ırklarla savaşmamamız gerektiğni söylemedeniz mi? Plansız bir şekilde altıncı sıralamadaki bir canavarı, Flugeli gerçekten yenebileceğinizi mi sanıyorsunuz?!”

…Bunun makul bir soru olduğunu mu düşünüyordu? Ona söyleyebilirim. Herşeyden önce o, Steph di.

“…Sıkıntı yok.”

“—Huh? N-Niye?”

“Bak… Shiritori’de kazanmanın ne kadar bildiğinle alakası yok.”

“Huh?”

“Unut gitsin. Sadece bizi takip et.”

Dev gibi kapıyı açıp kütüphaneye girdiklerinde, raflarla dolu bir alan gördüler, sadece duvarlarda değil, tavanlarda bile, yerçekimine görmezden geliyordu. Raflar havada süzülen ışıkların arasında onlarca metre yükseliyordu. Harika bir yerdi, labirente benziyordu.

“Whoa… Üzgünüm, Biraz özür dilemeliyim. Bu dünyadaki insanların yetenekleri var.”

“…Evet..”

Sora, buradaki kitapların sayısını tahmin etmeye çalıştığında sersemlemiş hissediyordu. Shiro bile etkilenmişti. Bu kadar kitabı toplamak hiç de fena değildi. Eski dünyaları için bile, bu büyüklükte bir koleksiyona sahip kütüphane yoktu. Ama sonra Steph özür dileyerek açıkladı:

“Uh… Bunu söylediğim için üzgünüm, ama bunlar Elkia tarafından toplanmadı.”

“…Efendim?”

“Alındıktan sonra bu hale getirildiğine inanıyorum. Demek istediğim… Öğrenciyken buraya geldiğimde, yüzbin raf bile yoktu.”

“…Bir saniye seni daha iyi düşünmüştüm, ne büyük israf ama.”

–Ama sonra düşündüğünüzde açıktı, İmmanitynin tavanlara yerçekimsiz raflar koyabileceği hiçbir yok yoktu.

“Phew… Eee, Bizim kutsanmış meleğimiz nerde?”

Düzgünce sıralanmış kitapların arasında yürürken, bir ışık sütünü belirdi. Bütün gözler ışığı kaynağına kadar takip etti—Dondu.

—Bu bir melekti. Bir kız, ezici varlığıyla bakmaya tereddüt edeceğiniz cinsten, başının üstünde geometrik bir desenle kıvrılan bir halesi vardı ve hafifçe parlayan kanatlar, bir insanı tutmak için aeorodinamik olarak çok küçük, kalçalarında filizleniyorlar. Uzun ve dökümlü saçları rüzgar olmadan sallandı, ışık saç telinden ya da başka bir prizma gibi bir şeyden yansıyordu. Bir gökkuşağı görüntüsü veriyordu. Gözlerini güç bela açtığında ve onunla iletişime geçtiklerinde, Sora bu dünyaya inerken ki hissettiği ölüm hissinden beri ilk defa çarpılmıştı. Bakışlarındaki öldürme niyetinin ağırlığı odayı dolduruyordu, bu ilahi güzellik, kısacık bir dokunuşla hayatını sona erdilebilir gibiydi, bu onu ikna etmişti. Ona kaçsa veya hayatı için yalvarsada tüm bu şeylerin anlamsız olacağını söyledi.(Bu Flugel mi?—Bu altıncı sıra mı?)

Bir silah, tanrıların diğer tanrıları yok etmek için yarattığı—katliam ve yok etmek için. Sora bunun ona bir makineli tüfek doğrultulmuş gibi hissettirdiğini düşündü, genellikle duygusuz olan Shiro bile hissetti, geri çekildi ve Soranın kolunu tuttu. Steph yerde oturuyordu, dişlerini gıcırdatıyordu, ağlamamaya çalışıyordu. Onlara yakın kitaplığın üstündeki ilham verici şey, ses olmadan, herhangi bir ağırlık baskısı vermeden.

“—-…”

Onların suskunlarına rağmen Melek—Flugel kız—koyu sarıgözlerini baygın baygın açtı ve konuştu.

“Pardon? Siz insanları benim bibliothèqueme(kütüphane) getiren nedir?”

—…Bir konuşmayla.

“…Olur, şey değil… Mahvettin…” gevşeyen Sora söylemeyi başarmıştı, Stephe baktı, yanında bilinçsiz durumaydı.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.