No.6 Cilt 1 Bölüm 5-B
“Nezumi.”
“Hm?”
“Park olabilir mi?”
“Ne?”
“Şehir merkezindeki Orman Parkı. Çalıştığım yer—yaban arılarının geldiği yer olabilir mi?”
“Neden?” diye sordu Nezumi. “Park şehrin tam ortasında. Orman olsa da yapay. Tüm vahşi yaşam şehir tarafından düzenlenip kontrol ediliyor. Eğer yaban arıları bir yerlerden çıksaydı, fark edilirlerdi.”
“Bu doğru, ama… şehirdeki tüm yerler arasında, yeni bir türün ortaya çıkması için en uygun ortam park olurdu.
Ve şimdiye kadar olan tüm kurbanlar—ben de dahil—o sırada parkta bulunuyordu. Tabii ki…” Shion duraksadı. “Başka bir yerde de vakalar oldu mu bilmiyorum—ama bence şehrin beni şüpheli görmesinin nedenlerinden biri, olayların hep o bölgede yoğunlaşmış olmasıydı. Ama eğer durum buysa—“
“Canavar kontrol sistemlerine fark edilmeden doğmuş olmalı.”
“Makul değil mi? Dahası, park pek çok insanın toplandığı bir yer.”
“Konakçı kıtlığı yok,” dedi Nezumi acımasızca.
Park güzeldi ve sivillerin rahatına göre hazırlanmıştı. Avlanan bir türün yaşaması durumunda—
“Bahar,” diye mırıldandı Shion.
“Bahar mı?” Nezumi sorgulayarak tekrarladı.
“Kış geldiğinde arılar faaliyeti durdurur, bir tür uyku dönemine girerler. Yumurtalarıysa büyük ihtimalle öylece kışı atlatır.”
“İnsanların bedeninde.”
“Evet. Bahar geldiğinde, yetişkin forma girip faaliyete geçecekler. Hepsi birden yumurtadan çıkacak.”
Gün ışığıyla dolu bir mevsimde, bol çiçekle birlikte, bir yığın siyah yaban arısı aynı anda uçuşa geçerek insanların bedenlerinden fırlayacaktı. Kaç taneydiler? Kaç insan kurban edilmişti?
“Bir şeyler yapmamız gerek.”
“Ve nasıl ‘bir şeyler’ yapabilirsin?” diye cevapladı Nezumi açıkça. “Şehre dönmeyi aklından bile geçirme. Öldürülürsün. Amatörsün, geçitlerden sıyrılmak için saçma hayaller kuramazsın. Onda bir ihtimalle şehre girdiğin anda tek vuruşta ölürsün. Kozumuz yok, biliyorsun.”
“Aslında… olabilir.”
Nezumi gözlerini kıstı.
“Ben yaban arısının saldırısından sağ çıktım. Zehre direnebilecek bir antibiyotik bulma şansı olabilir. Yapabilirsem, kanımdan bir serum yapılabilir.”
Nezumi dehşet içinde Shion’a baktı ve abartılı bir şekilde omuzlarını düşürdü.
“O zaman ne yapacaksın? Sağlık Bürosu’na vals yaparcasına gidip ‘Lütfen kanımı kontrol edin, lütfen ondan serum yapın’ mı diyeceksin? Mal. Muhtemelen senin tüm kanını emip, kalanlarını diğer organik çöpe atacaklar. Elbette söylediğin şey etkileyici ama tüm o insanlar için hayatını kaybetmeye değer mi?”
“Ölmek istemiyorum.”
“Yine işe yaramaz şeyler düşünüyorsun. Anti-bedenin olsun ya da olmasın, tek bir kez yakalandın mı öldürülürsün. Geç ya da erken fark etmez.”
“O zaman ne yapayım?”
“Hiçbir şey yapma. Onları kendi hallerine bırak.”
Shion başını kaldırdı.
“Onları bırakayım?” diye sordu hızla.
“Evet. Ne muhteşem bir sahne olurdu.” dedi Nezumi alayla. “Kutsal Şehir’in harabeye dönüşüp ufalanırken baharda parıldamasını izleyebilirsin. Ve evdeki en iyi koltuklar sende var.”
“Nezumi!” Shion sert bir sesle yükseldi.
“Uvaaa, tekrar kafamdan su boşaltma.”
“Batı Bloku’nun bu durumdan kurtulabileceğini mi sanıyorsun? dedi inanamayarak. Biz insanız, onlar gibi. Yaban arılarının bize de ne zaman saldıracağını bilemeyiz.”
Nezumi sessizleşti. Dudaklarında çarpık bir gülümseme oynaştı.
“Aynı değiliz.”
“Ne-”
“Şehirde yaşayan insanlar Batı Bloku sakinlerinin kendileri gibi insan olduğunu bile düşünmüyorlar. Hâlâ buranın nasıl bir yer olduğunu bilmiyorsun değil mi?
Burası Kutsal Şehir’in çöp kutusu. No.6 ihtiyacı olmayan her şeyi buraya atarak gelişti. Bir bakıp kendin görmelisin.”
“Nezumi…”
“Bu benim ön sezim ama dinle…” diye devam etti. “Canavarlar muhtemelen sadece No.6 sakinlerini konakçı olarak seçiyor—yani kirli olan her şeyi ellerinin tersiyle itip muhteşem hijyenik çevrede, iyi beslenmiş ve sağlıklı insanları. Bay Canavar gurme zevkine sahip.”
“Nasıl emin oluyorsun?”
“Böcek biyolojisiyle ilgili bilgim yok Shion. Ama sanırım şu konuda haklıyım: arılar, yaban arıları, karıncalar ya da çekirgeler… hangisi olursa olsun, en çok yiyeceğin bol olduğu yerde ortaya çıkar.
Nüfus yoğunluğu açısından biz şehirden çok daha kalabalığız.
Ama burada o yaratığın bir işareti var mı? Hayır. Bu da demek oluyor ki burada av da yok, konak da yok. Öyle değil mi?”
Shion’un söyleyecek sözü yoktu. Düşünceleri karışıktı ve kafasının arkasında donuk bir acı vardı. Nezumi’nin eli yanağına dokundu.
“Üzgünüm,” dedi yumuşakça. “Sana zor zamanlar geçirtmek istememiştim. Unuttum. Sen diğer taraftansın, duvarların içinden.”
“İçerisi ve dışarısı derken ne demek istediğini anlamıyorum.”
“Elbette anlamıyorsun.” dedi Nezumi nazikçe. “Normal. Sizler muhtemelen hiç duvarların dışında işlerin nasıl yürüdüğünü anlamaya çalışmadınız değil mi? Muhtemelen merak bile etmediniz.
Farkında olmayan, kibirli, mutlu mesut insanlar… Ama sen, zavallıcık,” diye mırıldandı. “O tahtından düştün artık.”
Artık umursamaz, kibirli ya da mutlu olamayacağım anlamına mı geliyor? Söylemek istediğin bu mu?
Shion, bakışlarıyla konuşmak istercesine Nezumi’nin gözlerine baktı.
Kibir hiçbir şeyi bilmemekse, asla bilmeye çalışmamaksa… ve benim şu ana dek yaşadığım mutlu yaşam kibir üzerine kuruluysa, o zaman elbette, her şeyi atmayı umursamam.
Üst sınıftan düşmek bana olacak en iyi şey olur.
“Nezumi,” dedi sabit bir tonla.
“Hm?”
“Gerçeği bilmek istiyorum. Gerçeğin ne olduğunu, yaşadığım bu dünyada ne olduğunu bilmek istiyorum. Gerçek yüzü görmek istiyorum.”
Nezumi omuzlarını düşürdü ve alaycı bir gülüş yüzünde parladı.
“Ne toy sözler bunlar.”
“Aynı yaştayız.”
“Senden daha fazla hayat tecrübem var. Off, ‘Gerçeği bilmek istiyorum’ gibi utandırıcı sözleri başka kim söyler bilmiyorum. Hamlet, belki.”
“O kim?”
“Danimarka prensi. Bence gerçeği öğrenmeden önce şu sendeki bilgi kibirini dengelemen gerek. Klasikler hakkında gerçekten hiçbir şey bilmiyorsun ha?”
“Eh, onlara daha önce ihtiyacım olmadı…” Shion kaşlarını çattı. “Sanat pek teşvik edilmiyordu yani…”
Nezumi raflara uzandı ve iki kitap kaptı.
“Doğruyu söylüyorsan kış geldiğinde, kargaşa duracak. Bu da demek oluyor ki bahara kadar bir duraklama dönemimiz var.”
“Muhtemelen.”
“O zaman telaşa gerek yok.” dedi havadar bir tonla. “Telaş hiçbir şey kazandırmaz. Yani sen iyileşene dek ve etrafta yeterince iyi hareket edene dek ona okuyabilirsin.”
“Ona?”
Kahverengi bir fare Shion’un dizine fırladı ve arka bacaklarının üzerinde oturdu.
“Macbeth’i sever. Diğeri de Faust’u. Hiç duydun mu?”
“Hayır.”
Nezumi yüzünü buruşturdu ve uzun, abartılı bir şekilde ofladı.
Eğer duygu yönlendirmezse, eğer akmazsa
Ruhun derinliklerinden taze bir şekilde, güçlü bir denetimle
Her dinleyicinin ruhunu coşkuya sürükleyerek,
Boşuna çabanız; bu kovalamacayı bırakabilirsiniz!
—Johann Wolfgang von Goethe, Faust
“Böyle devam ediyor. Beynine biraz ara verdirtmelisin ve ruhun üzerinde çalışmalısın. Annen sana okurdu değil mi?”
“Okurdu.”
Farecik ısrarla bıcırdadı.
“Ah, doğru. Annenden söz etmişken, ondan bir mesajım var. Neredeyse unutuyordum.”
“Ha?”
İnatla yana dönerken, Nezumi’nin yanaklarında hafif bir renk belirmişti.
“Şey… ölmek üzere olduğun için… artık burada olduğunu annene söylemenin zararsız olduğunu düşündüm.”
“Anneme mi gittin?”
“Ben değil,” dedi kabaca. “Ben tünelin altında kaldım. Bu ufaklık—”
Kahverengi fare başını bir yana eğdi.
“—benim için, ağzında bir notla gitti. Kitaptaki en eski hiledir ama şaşırtıcı şekilde, gözetlemeden fark edilmeden geçti.”
“Teşekkür ederim.”
“Kes şunu.” Nezumi yüzünü buruşturdu. “Bana o dolu dolu gözlerle bakma. Utanmıyor musun cidden?”
“Şuradaki fareyle konuşuyordum.”
“Ah—iyi o zaman.”
Shion gerçekten minnettardı. Duvarı geçmenin ne kadar zor olduğunu artık biliyordu. Tüm kalbiyle, annesine mesaj ulaştırmak için risk alan Nezumi’ye içtenlikle teşekkür ediyordu. Bilgi edinmenin ve paylaşmanın anlamı buydu.
“Annende cesaret var,” diye dikkat çekti Nezumi. “Yakalanmadan bana bir cevap verdi.” Nezumi, anca parmağının yarısı kadar olan rulo hâlindeki kağıdı ona fırlattı. Aceleyle karalanmış, zar zor okunan bir mesajdı.

“Bu da ne demek?” O ve Nezumi birbirlerine şaşkınlıkla baktılar.
“Annesinden sevgili oğluna mektup,” dedi Nezumi. “Ne olabileceği hakkında hiç fikrin yok mu?”
“Pek yok,” dedi Shion, şüphesiz bir şekilde. “K muhtemelen annemin ilk adına ithafen yazılmış ama… ’emin olmamak’ derken…?”
“Muhtemelen bir adres. Bina numaralarının burada pek faydası olduğu söylenemez… Mandallı Bina, ha. Araştıracağım.”
“Muhtemelen annem Batı Bloku’nda yaşayan birini tanıyor.” Bu şaşırtıcıydı. Karan’ın burada yaşayanlar hakkında konuştuğunu hiç duymamıştı. Nezumi zekice parmaklarını şıklattı.
“Ah—anladım.”
“Ne?”
“Belki babandır.”
“Düşük ihtimal,” dedi Shion sertçe. “Şu çook kitap okumuş kişiye de bakın. Senin de pek utanma duygun yok ha?”
Nezumi hayal kırıklığıyla cıkladı.
“Misillemelerin gelişiyor. —Ama şey, sanırım haklısın. Ucuz melodrama için tipik bir senaryo olurdu. Bir baba ve oğulun on altı yıllık yabancılıktan sonra kavuşması…” Nezumi’nin sesi derin ve hülyalı bir tona büründü.
“Özledim seni, babacağım.”
“Ben de seni, baba.”
Shion, Nezumi’nin kocaman açılmış kollarına atıldı. Birbirlerinin etrafında döndüler.
Sıcacıktı.
Aniden, Yamase’nin donmuş bedeninin hissi zihninde canlandı. Ama burada sıcaklık vardı, soğukluk yoktu. Hatırlamak istediği de buydu; ve Shion, kollarındaki bedenin sıcaklığını asla unutmamaya yemin etti. Dileği, kendisi de dahil tüm canlıların yaşamaya devam etmesiydi. Hayatının adaletsizce bükülüp atılmasını istemiyordu. Bunu hissedebiliyordu—yaşamın, nefes almanın ve bedeninde sıcak etten bir vücuda sahip olmanın lütfunu derinlerde hissediyordu.
Nezumi yavaşça uzaklaştı.
“İpuçlarını yakalamakta gelişiyorsun,” dedi Nezumi onaylarcasına.
“Biliyorum. Kısa sürede iyi ilerledim, değil mi?”
“Mükemmel bir öğrenci. O zaman gidelim?”
“Nereye?”
“Dışarıya?”
Dışarısı kararmıştı. Batı Bloku’nda gece tamamen karanlıkla eşleşmişti belli ki. Soğuk bir rüzgâr Shion’un tenini sıyırdı.
“Bak,” diye işaret etti Nezumi.
No.6, karanlığı oyup parlayarak ışıkla yıkanıyordu.
“Her zaman böyle parlıyor; sabah, gündüz ve akşam. Güzel, değil mi?”
“Öyle.”
“Ama artık burada yaşıyorsun.”
Toprak karanlığa gömülmüştü, oraya buraya seyrekçe serpiştirilmiş birkaç ışık dışında. Bu ışıklar kimsesizce yanıyor, etraflarındaki karanlığı daha da koyu, zifiri bir hâle getiriyordu. Yukarıdaki bulutlar aralandı, ay kendini gösterdi. Hilaldi. Gökyüzünde, kesilmiş bir tırnak gibi incecik, soluk bir şekil olarak asılı duruyordu.
Nezumi bir şey almak için yere çöktü.
“Bak.”
Ölü bir yaban arısıydı.
“Sıradan bir tür gibi görünüyor — kâğıt yaban arısı.”
“Haklısın, yaban arılarının mevsimi bitti.”
“Bahara dek…” diye ekledi Shion.
Şehrin bahara dek dayanması mümkündü. Ölümcül kararın verileceği zamana dek ona birkaç ay tanıyordu.
“Gerçekten parazit arılarla savaşmakta ciddiysen, önüne çıkmam,” dedi Nezumi. “Ama No.6’ya yardım da etmem. Geride dururum.”
“No.6’ya kinin mi var?”
Cevap yoktu. Sert bir rüzgâr esti. Karanlıkta sallanan ağaç gölgeleri gıcırdıyor ve hışırdıyordu.
“Shion.”
“Hm?”
“Doğup büyüdüğün şehir… kocaman bir cennet.”
“Ne?”
“Konağa tutunur, besinlerini emer ve sonunda onu bütünüyle yutar. Böyle bir şehir. Bir Cennet Şehri… Ne demek istediğimi anlıyor musun?”
“Hayır.”
“Yakında anlarsın. Bana gerçeği anlatmamı söyledin. Ama bir kez öğrendiğinde, bir daha dönemeyeceksin. Yerinde olsam, kendimi hazırlardım.”
“Geri dönmek için zaten çok ilerledim, değil mi?”
“Sanırım.”
Nezumi’nin sessiz kahkahası rüzgâra karıştı. Sesi, onu tamamlarcasına kuru ve boğuktu.
“Gerçeği öğrendiğinde hâlâ No.6’yı korumak istersen…”
Karanlıkta, Nezumi’nin yüzü ona dönüktü. Shion, bakışlarını hissedebiliyordu. Gözlerinin grisi aynı canlılıktaydı.
“…seni de düşmanım sayarım.”
“Oğlum, burası soğuk. Dönelim.”
Nezumi’nin ses tonu hafiflemişti; sanki hiçbir şey olmamış gibi. Sırtını Shion’a döndü ve merdivenlerden inerken ıslık çalmaya başladı.
“Nezumi.”
Islık kesildi.
“Bana henüz adını söylemedin.”
“Nezumi diyelim, Nezumi kalsın. Böylesi iyi.”
“Ama sana uymuyor. Ve söz verdin. Hayatta kalırsam, bana söyleyecektin.”
Yumuşak bir kahkaha hızlıca tekrar ıslığa dönüştü. Kapı kapandı ve karanlıkta geriye sessizlik kaldı. Shion, tek başına, olduğu yerde durdu kaldı. Rüzgâr, beyaz saçlarını okşadı. Boşlukta bir yerlerde, bir köpeğin havladığını duyuyordu.
Işıklarla bezeli şehre baktı. Cennet Şehir. Nezumi’nin iğrenerek, tükürürcesine dile getirdiği şehir… ışıltılı ve güzeldi.
Shion gözlerini ışıktan çekti ve derin bir nefes aldı.
Aşağıdaki odaya doğru yavaş adımlarla indi.
Bölüm 5- Işığın Şehri- Son
Çeviri: Gölge
Not
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.