İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 09 Bölüm 02

Çevirmen: RaccoonYobo  |  Redaktör: Souya

 

Deha’nın Sırrı (Part 2)

 

Merhabalar, Rudeus Greyrat ben.

Şey, nasıl desem, ufak bir sorunumuz var. Bundan bir önceki gün sınıf arkadaşım Cliff Grimoire bana Elinalise’ye olan aşkını itiraf etti ve ben de onları tanıştıracağıma dair söz verdim.

Şu ana kadar bir sorun yok değil mi? Elinalise’yi yakından tanıyorum. Ebeveynlerimin eski partisindeki bir üyeydi ve bu şehre birlikte gelmiştik. Bu arada… bu dünyada romantizm işlerinin nasıl yürüdüğünü hiç bilmiyorum ancak Cliff şu anda aşktan gözü dönmüş durumda ve duygularını ifade etmek için yanıp tutuşuyor. Ona elimden geldiğince yardım etmek istiyorum.

Gerçekten istiyorum! Ama önce Elinalise ile ilgili bildiğimiz şeyleri bir gözden geçirmemiz gerekiyor.

Elinalise Dragonroad S-Seviye bir maceracı. Ön saflarda sarflarda savaşmayı tercih ediyor ve Ranoa Büyü Akademisinde birinci yıl öğrencisi. Yaşını bilmiyoruz. Hiç beklemediğim bir şekilde oldukça çalışkan bir öğrenci çıktı ve gayet iyi notlara sahip. Hatta son zamanlarda dövüş stiline Başlangıç Seviyesi Su büyülerini dahil etmeye bile başladı.

Eski maceracı arkadaşlarının hepsi ondan hiç haz etmiyor olsa da o yine de çok iyi bir savaşçı, nazik ruhlu birisi… ve tam bir canavar.

Evet. Kendisi sorunsuz birisi değil.

Elinalise oldukça özel bir lanetten muzdarip. Bu lanet, onu günlük olarak vücuduna belirli miktarda… erkek sıvısı almaya zorluyor. Bu nedenden dolayı da tek bir erkeğe bağlı olmak yerine tek gecelik ilişkiler yaşamayı tercih ediyor.

Birden fazla çocuk doğurduğunu da itiraf etmişti bana… Ancak sayılarının ne kadar olduğunu veya şu an nerede olduklarını söylemedi. Eskiden onları doğurduktan sonra yolun kenarına bıraktığını ya da köle tacirlerine sattığını düşünürdüm. Ancak sonradan onları kendi başlarının çaresine bakabilecekleri yaşa kadar büyüttüğünü öğrendim. Çok sık hamile kalmıyormuş zaten.

Neyse, konumuza dönelim. Bu kadını potansiyel partner olarak Cliff ile tanıştırmam gerçekten doğru olur mu acaba? Elinalise’nin nasıl bir insan olduğu konusunda hiçbir fikri yok! Onun Elinalise Elinalise diye zırvalayışını dinlerken içimdeki acı içinde inleme isteğine karşı koymaya çalışıyordum.

“-Camdaki o güzellik abidesinin ismi Elinalise Dragonroad mu? Güçlü ve sevimli bir isim, tam da ona layık! Muhteşem bir öğrenci olduğunu duydum, şaşırmamam gerekir gerçi. Eskiden maceracılık yaptığı için dövüşte nasıl büyü kullanıldığını çok iyi biliyor olmalı.”

Bütün bunlar arasında en çok gözlerimi devirmeme neden olan kısım ‘camdaki güzellik abidesi’ dediği kısımdı. Elinalise için cam sadece arka kısmını daha rahat sunabilmesi için var olan bir yer. Lakin Cliff, tanrıçasının cinsel olarak ne denli aktif olduğunu kabul bile etmiyor.

“-Etrafta birçok erkek öğrenciyle sevgili olduğuna dair sayısız dedikodu dönüyor. Ancak bu dedikoduları adına leke sürmek için onu kıskanan rakipleri tarafından etrafa yayıldığını düşünüyorum.”

Durumu böyle yorumluyor ve bu yorumuna sıkı sıkıya inanıyor. Geçen günkü kavga da bu nedenden dolayı çıkmıştı aslında. O altı öğrenci Elinalise hakkında muhabbet ediyordu— ona herkese bacak arasını açan ve herkesin onun için sıraya girdiği bir fahişe demişler. Cliff bu konuşmayı duymuş ve hemen tepesi atmış. Yetişkin öğrencileri etrafta dönen safsatalara inanıp hakkında hiçbir şey bilmedikleri masum birisinin arkasından kötü konuşmakla suçlamış. O adamlar Elinalise’nin gerçekten herkesle yattığını biliyorlardı ancak aynı şey Cliff için söylenemezdi.

O altılının hepsi kaslı vücudu olan üst dönemlerdi. Ayrıca sünepe birisinden laf yemeyi kaldıramayan ve delikanlılık ile serserilik arasında gidip gelen kararsız tiplerdendi. İçlerinden birisi Cliff’e sertçe: “Bak dostum, daha geçen gün onunla üç kişi birlikte yatan birisini hatırlıyorum. Yanlış duymadın evet, üç kişi. O yüzden acı gerçeği kabullenmeye ne dersin he? Eğer nazikçe istersen belki bakireliğine bile son verir.”

Bu küfür ve hakaret dolu yorum karşısında sinirlenen Cliff, adamlara öfkeden kudurmuş bir şekilde saldırmış ve altılı gruba yumruklarını sallamıştı. Her ne kadar kendini iyi bir dövüşçü olarak görüyor olsa altı kişilik bir gruba saldırmak her türlü kendi boyunu aşan bir işti. Büyü düellosunda belki bir şansı olabilirdi ama peki ya yakın mesafede? Şanslıydı ki o sırada olaya ben dahil oldum.

Hoş bir hikaye, bir nevi. Sana araştırmanı önceden — açık fikirlilikle— yapmanın ne kadar önemli olduğunu nasihat eden hoş bir kısa hikaye.

Ee, iyi de… peki benim ne yapmam gerekiyor bu durumda?

Cliff’i uyarmak zorunda değilim, evet doğru duydunuz. Onu Elinalise ile tanıştırırsam kafasında kurduğu bütün o hülyalar kendiliğinden son bulacaktır zaten. Beni ilgilendirmiyor.

İyi de omuz silkip gerisini düşünmemek gerçekten doğru olur mu?

Elinalise bana şükran duyabilir gerçi. Çünkü ne zaman onu birisiyle tanıştırsam bana minnettar oluyor. Zaten son zamanlarda bakirelere sarmaya başladı. Ona göre tuhaf ve kararsız çömezler oldukça çekici oluyormuş ve kurusıkı tipler de “tatlımsı” imiş. Ayrıca yeni şeyler öğrenip zamanla büyümelerini izlemeyi de eğlenceli buluyormuş.

Çekici bulduğu şeyi bir nevi de olsa anlayabiliyorum. Malum eskiden baya “yetiştirme” temalı porno oyunları oynardım. Varsayımlarla konuşmak istemiyorum fakat sanırım Cliff bir bakire. Elinalise onu yatağına sürüklemekten kesinlikte hoşnut olacaktır.

Peki ama Cliff ne düşünür?

Hayal alemindeki bir Elinalise’ye inanıyor. Eğer olurda “çıkmaya” başlarlarsa acı gerçeği eninde sonunda öğrenebilir. Ya beni suçlarsa? Ya onun duygularını incitmek için bir tezgah kurduğumu düşünürse? Bana sorarsanız kimseyi suçlamaya hakkı yok. Ama eğer onları tanıştırırsam, her şeyin farkında olduğumu hesaba katınca, işin sonunda yaşanacaklardan az da olsa benim de sorumlu olacağımı hissediyorum.

Ona direkt olarak hayır demek de sağlıklı bir seçenek değil. Cliff tuhaf bir neden çıkartabilir eğer öyle yaparsam. Elinalise’ye  olan aşkında beni rakibi olarak bile görebilir. Doğru konuşmak gerekirse eğer hastalığım olmasaydı onun gibi bir kadınla haşır neşir olmaktan şikayetçi olmazdım ama gidip de peşinden koşmazdım. Ve kesinlikle Cliff’in onun peşinden koştuğumu düşünmesini istemezdim.

Ne yapcam lan ben!

 

 

Bu çıkmazdan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum…

“-Sizden bir konuda tavsiye almayı umuyordum Üstat Fitz. Eğer sakıncası yoksa tabi.”

Okul sonrası kütüphane ziyaretlerimizin birinde güvenilir dostum Üstat Fitz’e danışmaya karar verdim.

“-Hiç sorun olmaz. Ne tür bir tavsiye?”

“-Eh… ilişki konusunda denilebilir türden bir tavsiye.”

“-Ne?!” Fitz oturduğu yerde bir anda döndü ve masaya dayandı. Yüzünü buruşturmuştu. “-Y-Yoksa birine aşık mı oldun Rudeus?!”

Bu kadar ilgili olmasına şaşırdım. Siyah, büyük, opak gözlüklerine rağmen gözlerinin merak içinde parıldadığını görebiliyordum sanki. Aslında o kadar da sıra dışı bir şey değildi bu durum. Fitz’in yaşındaki herkes romantizm ile ilgilenmekten hoşlanırdı.

“-Hayır olmadım. Ama olan bir arkadaşım var.”

“-Arkadaşın mı…?”

“-Şey, anladım. D-Devam et lütfen.”

“-Kısaca, bu arkadaşım ilk görüşte birine aşık oldu ve–”

“-İlk görüşte mi? Ve bana danışmaya geldin…? Bekle bir dakika, sakın bana prenses Ariel’e aşık olduğunu söyleme arkadaşının! B-Bir yere varmaz o Rudeus. Ciddiyim, tamam anlıyorum o çok güzel ama…”

Fitz bu konuda çok telaşlı davranıyor, her niyeyse artık. İnsanların prensese bu kadar ıslanması anlaşılabilir bir şey. Koruması olarak da insanları böyle hayallerden vazgeçirmeye çalışması da bir nevi mantıklı aslında.

“-Endişelenme. Prenses Ariel’in bu konuyla bir ilgisi yok.”

“-O-Oh tamam. İyi.”

“-Aslında arkadaşımın aşık olduğu kişiyi oldukça yakından tanıyorum lakin kendisini… arkadaşıma romantik bir seçenek olarak sunmaktan çekindiren birtakım sorunları var. Tanıştırmalı mıyım yoksa tanıştırmamalı mıyım kararsızım.”

Cümlemi bitirdiğimde Fitz’in yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Bir eliyle ağzını kapatırken güneş gözlüklerinin arkasından beni süzüyordu. “-Arkadaşın bu kadının sorunlarından haberdar mı peki?”

“-Hayır, olduğunu sanmıyorum.”

Hm? Kadın olduğunu söylemiş miydim? Belki Prenses Ariel ile ilgili olan kısım Fitz’in öyle düşünmesine neden olmuştur? Neyse Elinalise kadın olduğu için sorun yok, ama…

Bekle bir dakika, hala benimle alakalı olduğunu mu düşünüyor yoksa? “-Kendimi tekrar ettiğim için kusura bakma ama bahsettiğim arkadaş aslında ben değilim. Bunu sadece sana güvendiğim için söylüyorum: Aşık olan arkadaşım Özel Sınıftan Cliff.”

“-Oh! Gerçekten mi? Özür dilerim, sanırım yanlış anladım…”

Utanmış bir şekilde Fitz kulağının arkasını kaşıdı. Onu suçlayamazdım. “Bir arkadaş için tavsiye istiyorum” bahanesi, gerçeği saklamak için başvurulan ünlü klişeler arasında çünkü.

“-Her neyse, sence bu duruma nasıl yaklaşmalıyım?”

“-Um, şey… Sanırım o kişiye kadının sorunlarından bahsetmelisin? Tabi bahsetmeni engelleyen bir sebep yoksa…”

Fitz bu tavsiyeyi verirken oldukça tuhaftı. Doğrusu o hala bir bakire değil mi? Belki bu alanda hakim değildir?

“-Söylemekte sıkıntı yok ama tahmin edebileceğin üzere Cliff bazı şeyleri kafasına taktı mı rahat rahat bırakmayan birisidir. Bu yüzden bana inanacağını sanmıyorum. Kadına aşık olduğum için ona yalan söylediğimi sanabilir.

“-Ah. Evet doğru, öyle bir şey olabilir.”

“-Evet. O yüzden bu haberi ona verme zevaline girecek elçinin ben olamayacağı düşüncesindeyim.”

Bu aslında bir nevi bana yardımcı oluyor. Düşünceler kafamda yavaş yavaş rayına oturmaya başlıyordu çünkü. Belki bir kıza haberi ilettirsem daha iyi olur… Cliff’in güvendiği birisine? Elinalise’nin kendisi söylese daha iyi olur gerçi ama…

“-Uhm… Yani bu kadından hoşlanmıyorsun değil mi Rudeus?”

“-Yok be. O benim arkadaşım, kendimi onunla çıkarken düşünemiyorum bile.” Tabi Elinalise’nin yatak alanında ne kadar iyi olduğunu hesaba kattığımda bir gecelik ilişkiye hayır demezdim… ama onunla uzun süreli bir ilişki yaşamak? Hiç de çekici bir fikir değildi. Bir ya da iki gün sonra beni başka biriyle aldatırdı çünkü.

“-Anlıyorum. Ama sadece sen böyle düşünüyor olabilirsin Rudeus. Cliff her şeye rağmen onu sevmeye devam edebilir.”

Kulağa hiç olası gelmiyor. Temiz, meleğimsi bir kadınla evlenmeyi hayal eden bir adam için Elinalise onca insan arasından iyi bir seçenekmiş gibi durmuyor. “-Hmmm…”

Acaba onları tanıştırmak iyi bir fikir mi? Çok kararsızım.

Birkaç saniyelik sessizlikten sonra Fitz tekrar konuştu, sesi fısıldar gibi çıkmıştı.

“-Umm… Aslında ben de birisini seviyorum o yüzden neler hissettiğini anlayabiliyorum. Duyduğuma göre çoğu insan kendini sevdiğim insanla çıkarken düşünemiyor bile… ama ona rağmen yine de onu seviyorum.”

Fitz birisine mi aşık? Kim acaba?

Bu konuyu açtığımda nasıl tepki verdiğini hesaba kattığımızda Prenses Ariel en iyi adaymış gibi duruyor. Çoğu insanın kendini “Asura Kraliyet Ailesinden Biriyle” çıkarken düşünemediği kısmıyla da uyuşuyor…

Gerçi kim olduğunun bir önemi yoktu.

“-Nasıl hissettiğini söyleyemezken öylece durup onu izlemek zorunda kalmak… Çok zor.” Bunu söylerken yüzü kızarmıştı. Kulak uçlarına kadar kızarmıştı hatta. “-O yüzden, ee, onları tanıştırman gerektiğinden yanayım. En azından ona nasıl hissettiğini söyleme şansını ver.”

“-İyi de öyle yaparsam işin sonunda bir sürü sorun ortaya çıkabilir.”

“-Eh, ne yapabilirsin? Odaya kapattıktan sonra gerisi onlara kalmış sonuçta.”

Ooh. Bak doğru dedin. İlk buluşmayı ayarladıktan sonra gerisi onlara kalır. Başka bir deyişle süreç içinde aradan sıyrılabilirim. Hatta bunu önceden belirtirsem daha iyi olur.

“-Tamam o zaman. Bir yolunu bulacağım. Tavsiyen için teşekkürler Üstat Fitz.”

“-R-Rica ederim… sana yardım etmekten her zaman mutluluk duyarım…”

Fitz hala bu konuda emin değilmiş gibi duruyordu ama ben çoktan kararımı vermiştim. Kütüphaneden çıkarken gözümün kenarından Fitz’in kafasını masaya vurduğunu fark ettim. O yaşta yaşlı bir bilgeymiş gibi nasihat vermek onun için utandırıcı olmalıydı. Dünyevi alandaki tecrübesizliğine rağmen her zaman aydınlatıcı bir şey söyleyebiliyordu. Bu yüzden ona içten bir şekilde minnettardım.

 

 

Bir sonraki gün.

Cliff’i özel konuşmak için çağırdım. Dakik bir şekilde okul binasının arkasında benimle buluştu, gözleri beklenti içinde parıldıyordu.

“-Sizi tanıştıracağım.” dedim “ama öncesinde seninle aramızda açıklığa kavuşturmak istediğim bir konu var.”

“-Nedir?”

“-Öncelikle… Maceracı olarak Elinalise ile birlikte bir süreliğine aynı partideydik. Onu buradaki herkesten daha iyi tanıdığımı düşünüyorum bu yüzden.”

Cliff’in gözleri önceden söylemediğim bu gerçek karşısında ufaktan oynamıştı.

Devam ederek, “-Onunla ilgili ne düşündüğümü sana söylememeye karar verdim. Seni kandırmaya çalıştığımdan değil. Sadece onunla yüz yüze tanıştığında öğren diye söylüyorum o kadar. Git konuş onunla ve kendin karar ver.”

“-Ne demek istiyorsun?”

“-Yani aranızda bir sorun olmak istemiyorum. Sonrasında bana seni kandırmışım ya da yanlış yönlendirmişim gibi ağlama diyorum sadece. Anladın mı?” Umarım bu, işler çirkinleştiğinde zeval altına girmeme karşın bir önlem olur. Ayrıca böylece bazı problemlerle karşılaşabileceğine dair uyarı vermiş de oldum.

“-Öyle bir şey yapmam asla! Millis kilisesinin inançlı bir üyesiyim ben Rudeus. Çöpçatanlara hak ettikleri saygıyı göstermesini biliriz.”

İlginç. İnsanların arasını yapmayı bir erdem olarak mı görüyorlar? Ben o inanca mensup değilim o yüzden işlerin nasıl işlediği konusunda bir fikrim yok. Yardım et bana Tanrım…

“-Eh, Millis Kilisesinden değilim ben, o yüzden çöpçatanlardan ne beklediğinizi bilmiyorum. İşler sarpa sardığında gelip bana kızma yeter.”

“-Hadi ama. Öyle bir şey yapmam.”

“-İyi o zaman. Unutma sakın, bu yaptığından sen sorumlusun, tamam mı?”

Cliff sabırsız bir şekilde kafasını sallayıp. “-Beni reddetmesine tamamen hazırım!”

Aklımdaki en kötü senaryo bu olmasa da, neyse.

 

Elinalise’yi boş bir sınıfta tek başına otururken bulduk.

Cam kenarına dirseğini dayamış bir şekilde yaslanıyordu ama bu sefer arkasında çıplak bir rodeo yoktu. Sadece camdan dışarı bakıyordu, düşünceli bir şekilde.

Ne düşündüğünü çok iyi biliyordum ama. Sabırsız bir şekilde güneşin batmasını bekliyordu. Çünkü akşam olduğunda barlar kapılarını insanlara açmaya başlayacaktı. Ve o barların içinde eğlence arayışında olan bir sürü erkek bulacaktı. Düşündüğü tek şey buydu. Ancak hiçbir şeyden haberi olmayanlara o gerçekten de bir melekmiş gibi görünüyordu.

“-Ah. Merhaba Rudeus. Gerçekten beni bir kez olsun görmeye mi geldin ?” dedi Elinalise bana hafif bir şaşkınlıkla bakıyorken. Açıklık getirmek için; onunla Akademiye başladığımdan beri yüz yüze görüşmemiştim. Sadece arada bir öğle yemeği sırasında yanıma gelip ne yaptığıma bakıyordu.

“-Hm? Yanındaki o genç beyefendi de kim öyle?”

Cliff arkamdan belirdi, yumruğunu göbeğine koyup ayaklarını boşluk kalmayacak şekilde yan yana getirdi. Anlaşılan Millishion da böyle selam veriliyormuş.

“-Elinalise, bu Cliff Grimoire. Kendisi ikinci yıl bir özel sınıf öğrencisi.”

“-Evet! Benim adım Cliff, hanımefendi.” dedi Cliff eğilerek. “-Sizinle tanışmak benim için bir onurdur!”

“-Aman Allahım, ne kadar da saygılı bir beyefendi. Ben Elinalise Dragonroad. Eğer sormamda bir sakınca yoksa, sizin için ne yapabilirim?”

“-Benden kendisini sizinle tanıştırmamı rica etti” diye cevap verdim.

“-Bu yüzden burdayız.”

“-Doğrudur.” dedi Cliff hızla kafasını sallarken. “-Bayan Elinalise, sizin suretinize birçok kez nail oldum ve her seferinde üzerimde büyük bir etki bıraktınız! Sizinle daha yakından tanışabilmeyi umuyordum!”

Odaya sessizlik çöktü. Elinalise şaşırmıştı. Uzun bir sessizliğin ardından yavaşça ayağa kalktı ve beni kolumdan tutup sınıfın bir köşesine doğru sürükledi.

“-Bak Rudeus.” diye fısıldadı kulağıma. “-Ne kadar istiyorsun?”

Ne demek istediğini anlamam birkaç saniye sürmüştü. Ona yeni bir oyuncak getirdim diye para isteyeceğimi mi düşündü yoksa? Iğh. İğrenç. “-Para istemiyorum.”

“-Peki o zaman bu nedir? Ne istiyorsun?”

“-Hiçbir şey. Sana aşık oldu o kadar.”

“-Ah, yapma lütfen Rudeus. Benim ne olduğumu çok iyi biliyorsun. Neden dünyadan habersiz bir çocuğu benimle tanıştırmaya çalışıyorsun? Kendinden utanmalısın.”

Huh. Utanmanın ne olduğunu bildiğinden habersizdim hanımefendi! Her gün yeni bir şey öğreniyorum…

-Bak Elinalise onu kandırmadım tamam mı? Sadece benden sizi tanıştırmamı istediği için yapıyorum bunu.”

“-Gerçekten mi?”

“-Evet gerçekten. Ustam Roxy’nin adı üzerine yemin ederim ki öyle.”

Elinalise birkaç saniye düşündükten sonra kaşlarını çatarak. “-Tamam, ee… eğer dediğin doğruysa Rudeus bir sorunumuz var demektir. Benimle ciddi düşünen biriyle uğraşmak istemiyorum.”

Şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Sırıtıp tam da bu durum için handa özel bir oda ayırttım diyeceğini sanmıştım.

“-Benim lanetimden haberdarsın değil mi? Kimseyle yakın bir ilişki içinde olamam tamam mı? Bir yere varmaz çünkü.”

Sırf tek gecelik ilişkileri sevdiğinden ya da genelevlere uğramaktan hoşlandığından değil. Laneti yüzünden yakın bir ilişki kuramıyordu sadece. Bu yüzden insanlarla çok yakın ilişkilere girmiyordu. Bundan bana önceden bahsetmişti. Bu konu üzerine sandığımdan daha çok düşünmüş anlaşılan. Cliff işin sonunda hayal kırıklığına uğrayacaktı muhtemelen.

“-Yazık oldu. Eh, git de reddet çocuğu bari.”

“-Emin misin? Senden nefret etmez mi eğer öyle yaparsam?”

“-Sorun olmaz.” Bu raddeden sonra itibarımı zerre önemsemiyordum. Eğer benden nefret ederse de bununla yaşayabilirdim. Ancak, “-Yine de,” diye devam ettim. “-Ona gerçeği açıkla, tabi eğer açıklayabiliyorsan. Bahane olarak beni kullanma sakın.”

“-Sen öyle diyorsan tamam.”

“-Teşekkür ederim.”

Küçük müzakeremiz sona erdiğinde Elinalise, Cliff’e döndü. Birkaç santim daha uzundu ondan. Cliff yanında ufaktan kısa kalıyordu. Eğer olsalardı tuhaf bir çift olurlardı… gerçi çift olup olmamalarının bir önemi yoktu artık. Öf, bu odada bulunmak bile içimi acıtıyordu.

“-Rudeus,” dedi Elinalise. “-Bizi biraz yalnız bıraksan iyi olur diyorum.”

“-Doğru dedin. Kusuruma bakmayın…”

Hızla çıkışa doğru yürüdüm. Cliff için üzülmeden edemiyordum ama bir yandan da onun için en iyisinin bu olduğunu düşünüyordum. Cliff, tek eşli evlilik gibi sıkıcı bir şeyi emreden Millis Kilisesine mensup birisiydi.

“-Uhm… teşekkür ederim Rudeus!” diye bağırdı Cliff ben odadan çıkmadan önce.

Minnettarlığı göğsümün sıkışmasına neden olmuştu.

 

 

Bir hafta sonra.

Dersliğe girdiğimde bir çiftin ulu orta seviştiğini gördüm. Uzun boylu bir hanımefendi erkek arkadaşının kucağında oturuyor, gözlerine şefkatle bakıyordu.

“Bileşik Büyü aslında fiziki fenomenlerini ezberlediğinde çocuk oyuncağı gibi geliyor. İki farklı büyü okulu kullanamıyorsan bile doğal güçleri taklit ederek eksik olduğun okulun etkilerini oluşturabilirsin.”

“Dahiyane! Her şeyi biliyorsun Cliff.”

“Canım şimdi her şeyi biliyorum demezdim…”

İkisini de tanıyorum. Cliff ve Elinalise. İkisine doğru yavaşça yaklaştım ve kafamı yana yatırarak baktım.

“Hm? Oh, Rudeus! Geçen gün için teşekkür ederim!” Cliff selam vermek için ayağa kalkmaya çalıştı ama, kucağındaki kadın sağ olsun, geri oturup kafasını eğebildi sadece.

“Rica ederim. Elinalise, neler olduğunu bana açıklayabilir misin?”

Elinalise nazikçe gülümseyip yeni koltuğundan bana bakarak “Eh uzun lafın kısası, ikimiz çıkıyoruz.”

Aaanladımm. Ama niye? Böyle sonuçlanmaması gerekmiyor muydu…? “Ee, iyi de… bana şey dememiş miydin?”

“Ne yapmamı bekliyordun benden Rudeus? Teklifi o kadar tutkulu ve cesurcaydı ki hemencecik kalbimi çaldı!”

Bekle bir dakika, teklifi mi? Bir şey mi kaçırdım, neler kaçırdım ben?

“Hadi ama Elinalise. Utandırıyorsun beni.”

“Bana dediğini tekrarlıyorum: Bedeli ne olursa olsun lanetini kaldıracağım! O yüzden… lütfen evlen benimle!”

“Kes şunu lütfen!”

“Bir de onu dün gece handayken görücektiniz. O kadar masum o kadar istekliydi ki… Ah hay aksi, azdım bak şimdi…”

“Hadi ama ciddi misin… E-e-etrafta başkaları var Elinalise!”

Cliff’in yüzü domates kırmızısına dönmüştü. O kadar karşı çıkmasına rağmen çok da kızmış gibi görünmüyordu ama.

Bakireliğini kaybettiğin için tebrik ederim sanırım. Ne kadar bütün bu olanlar kafamı allak bullak etse de çok da kafama takmıyorum aslında, ben de benzer bir şey yaşadığım için muhtemelen. Ya da Elinalise’nin tuhaflıklarına aşina olduğum için. Yine de… ona lanetinden bahsetmiş. Birisiyle yakın bir ilişki kurmamak için gayet geçerli bir nedendi, ama yine de…

Cliff ne bok yemeye Elinalise’ye evlilik teklifi etti be?

 

“Bundan sonra elimden geldiğince kendime hakim olmaya çalışacağım. Cliff’in hatırı için tabi ki.”

“Kendini zorlama demedim mi sana? Lanet bu, kontrol edemezsin. K-Kalbin bana ait olduğu sürece hiçbir şey umurumda değil…”

“Ah Cliff… umurunda olduğunu sen de ben de biliyoruz. Başkalarıyla yaptıklarım… tamamen fiziksel… ama bedenim ve ruhum sana ait…” Elinalise Cliff’in koynuna yapıştı ve kolları arasına alıp saçını okşamaya başladı. Sonrasında birbirlerinin gözlerinin içine bakarak;

“Elinalise…”

“Cliff…”

Mükemmel. Şimdi yiyişiyorlar. Utanmadan yiyiştiklerine göre muhtemelen varlığımı tamamen unuttular.

Cliff bunu mu istiyor? Böyle birisi mi olmayı? ‘Sınıfta öpüşen adam’ mı olmak istiyor gerçekten? Oturup enine boyuna düşünse iyi eder bana sorarsanız. Her ne kadar Elinalise doğruları söylüyor olsa da nedense Cliff’i yedek atıştırmalık olarak yanında tuttuğunu hissediyorum. Aşk zavallının gözünü kör mü etti acaba?

Ağzımı açtım, tam konuşmaya hazırlanıyordum ki vazgeçtim. İkisini işin sonunda söylenmemeleri şartıyla tanıştırmıştım. Şimdi karşı çıkarsam saçma olurdu.

Sınıfa doğru bir bakış attığımda diğerlerinin duruma ilgisiz kaldığını fark ettim. Pursena ağzında kurutulmuş et çiğniyordu ve Zanoba, Julie’ye pazarda gördüğü bir figürini anlatmakla meşguldü. Julie de onu pür dikkat dinliyordu, önündeki çifte kumruya hiç bakmıyordu bile.

Linia çifte kumruyla ilgilenen tek kişiydi. Kaşlarını çatmış oturuyordu. O yüzden ilk önce onun yanına gittim. “Ağam şu kadının olayı da nedir? Bi yorum yaptım bana demediği kalmadı…”

“Doğrusu ben de pek emin değilim.”

Bu sahiden de tuhaf bir durum, kendimce bir anlam çıkartmaya çalışıyordum. Önceki gün yanlarından ayrıldığımda Elinalise, Cliff’i reddetmekte kararlı gibi görünüyordu. Ve görünüşe bakılırsa da Elinalise konuşmayı oradan başlatmıştı. Onun hakkında ne derseniz deyin ama o yine de dürüst birisidir. O muhtemelen Cliff’e laneti hakkındaki bütün detayları vermiş ve hakkında çıkan söylentilerin hepsinin de gerçek olduğunu söylemiştir.

Ama bütün bunlara rağmen Cliff ona evlenme teklifi etti. Lanetini kaldıracağına yemin edip ona evlenme teklifi ederek bir şekilde gönlünü kazanmış olmalı… bir şekilde. Cliff bunu nasıl akıl etti hiç bilmiyorum. Kafasının o sırada nasıl çalıştığı benim için bir gizemdi.

Peki Elinalise’nin perspektifinden bakacak olursam? Bu genç adam bana hayatını adayacağını ve lanetimi kaldıracağına dair yemin ediyor. Eğer birisi durduk yere böyle bir şey söyleseydi bana… belki işe yarardı? Hemencecik aşık olur muydu insan böyle?

Cliff’in söylediklerinin Elinalise’yi çok derinden etkilediğini anlayabiliyordum. Sonuçta bu lanet Elinalise’yi yıllardır etkiliyordu. Cliff’in laneti kaldırıp kaldıramayacağı kesin değildi ama elinden gelenin en iyisini yapacağına dair söz vermişti. Muhtemelen Elinalise için önemli olan bu sözdü. Her ne kadar gece kaçamaklarından hoşlanıyor olsa bile yine de laneti ona acı çektiriyor olmalıydı.

Belki bu kadar basittir. Belki verdiği sözler onun kalbini kazanmaya yetmiştir. Ama bundan daha fazlası olmalı, değil mi? Cliff ona cesaretini ve tutkusunu göstermiş olmalı.

“Hey ağam! Aklıma harika bir fikir geldi!”

“Nedir o fikir Linia?”

“Biz de çıkmaya başlamalıyız! Miyav! Hadi o domuzlara kendi zehirlerini tattıralım!”

Linia’nın bu fikir üzerine çok iyi düşünmediği anlaşılıyordu ama ufak bir deney yapmaktan zarar gelmezdi, değil mi? “Neden olmasın?” dedim yavaşça. “Söyle bana. Eğer seninle sevgili olursam basiretsizliğime çare bulmamda yardımcı olur musun?

Bir anda Elinalise dışında sınıftaki diğer herkes “Huh?!” diye ses çıkarttı.

Herkes bakışlarını üzerimde topladı. Kafası karışık beş çift göz uzunca bir süre ses çıkarmadan bana bakmaya devam etti.

Ne? Linia ile çıkmam o kadar mı tuhaf olur?

“A-A-Ağam… S-Sen yoksa, eee… bizi konuşurken mi duydun…?” diye sordu Linia, sesi çekingen ve gergindi.

“Ne hakkında konuşuyordunuz?”

“Şey, öğle yemeğinde, ee… ben ve Pursena bizi nasıl kaçırıp bağladığını, soyduğunu ama bizimle çiftleşmediğini konuşuyorduk. Miyav… Sosisinin muhtemelen çalışmadığını düşündüğümüzü söylemiştik.”

Yavşaklar. Siz ikinize adam akıllı bir ders vermem gerekiyor…

Pursena’ya bakınca gözlerini benden kaçırdı. “B-Biz seninle dalga falan geçmiyorduk Ağam. Sadece, sadece… bize dokunurken çokta tutkulu kokmadığını söylemiştim, anlarsın ya? Seninle ilgili bir sorun olmalı diye düşünmüştük.”

Bir anda, sınıfta bana bakan herkesin yüzünde şaşkınlığın yerini acıma duygusu aldı. Anlaşılan basiretsizlik olayına şaşırmışlardı, benim Linia ile çıkacak olmama değil. ED burada o kadar mı az karşılaşılan bir şey be?

“Etrafa yaymayı planlıyorduk Ağam. Doğrusunu söylemek gerekirse sosis şakasını yapan Linia’ydı. Kendisi bazenleri aptallaşabiliyor.”

“Kapa Çeneni Pursena! ‘Daha üzerimize bile atlayamayan zararsız bir çüksüz o’ diyen sen değil miydin!”

“İltifattı o salak.”

“Miyaav?!”

İkisi her zamanki gibi atışmaya başlayınca kafamı salladım ve sırama doğru yürüdüm. “Sorun yok, ciddiyim. Bir şeyi saklamaya çalışmıyorum sonuçta.”

“E-Evet! Basiretsizsen ne olmuş Ağam? Seni aşağı görecek değiliz ya! Miyav!”

“Doğru. Basiretsiz olabilirsin ama yine de sen bizim ağamızsın, Ağam!”

Güzel, aferin. Artık ağzınızdan şu ‘basiretsiz’ kelimesini siler misiniz artık? Beni rahatsız etmeye başlıyor. Sır olarak tutmalıydım belki de…

“Siz üzülmeyin Ustam!” dedi Zanoba neşeli bir şekilde omzuma vurarak. “Figürinlerimiz var en azından! Onlar için yaşamaya devam edebiliriz!”

Julie kafasını yana yatırarak “Efendi, bas-ret-siz ne demek?”

“Nasıl desem, bir erkeğin yapabilmesi gereken bir şeyi yapamaması demek… ama çok önemli bir şey değil. Figürin yapmanı etkilemez.”

“Hmm…”

Zanoba beni neşelendirmeye mi çalışıyor cidden? Sözlerini özenle seçmeye çalıştığını anlayabiliyordum…

“Ve ben de senin gelmiş geçmiş en büyük sapık olduğunu sanırdım Ağam… Sanırım hastalığını düzeltmek için çare arıyordun demek he? Bak ağlayacağım şimdi, çok üzücü… Miyav.”

“Sana elimden geldiğince yardım edeceğim Ağam. Tabi bana et verdiğin sürece.”

Kedi ile köpek üzüntülerini dile getirdi demek he? Çokta önemli değil benim için gerçi. Onlara aşık olmam ama, orası kesin.

“Ne olursa olsun Rudeus, eğitimimin bir parçası olarak itirafların nasıl dinlenileceğini öğrendiğimi bilmeni isterim. Hocalarım itiraf dinlemede pek yetenekli olmadığımı söyleseler de en azından bana derdini anlatabilirsin. Konuşacak birisine ihtiyacın olduğunda bana haber ver, tamam mı?”

Cliff’in teklifi cana yakın ve içten ve herhangi bir erkeğin kalbini kazanabilecek türdendi. Ama maalesef gay değildim. Önceki gün Elinalise’nin nasıl hissettiğini anlayabiliyorum şimdi.

 

 

Her neyse. Cliff ile Elinalise resmen çıkıyorlardı. Elinalise’nin yataktan yatağa atlamayacağına inanmakta zorluk çekiyordum. Cliff’in de bu ilişkiyi uzun süre idare edebileceğine de inanmıyorum. Her şey şu anlık dört dörtlük olsa da bu ilişki eninde sonunda sona erecekti.

Tabi sona erecek dedim diye illa sona erecek değildi.

Artık diğer özel öğrenciler de durumumdan haberdardılar. Bütün bu konuşma faslı çok tuhaf geçse de en azından bana yardım eli uzatmışlardı.

Belki. Kurtuluşa giden yolda ilk adımımı atmış olabilirdim. Ya da belki bu sorunun bir an önce sonlanmasını ve birileriyle aynı yatağı paylaşmayı arzuluyordum.

 

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.