İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 08 Bölüm 11
Çevirmen: RaccoonYobo
Sylphiette (Part 2)
Bugün Rudy’i koridordan geçerken gördüm. Son zamanlarda sık görür oldum onu. Daha birkaç ay önce onu hep tek başına gezerken görürdüm ama şimdilerde onu hep yanında Zanoba, Julie ya da Pursena ve Linia ile birlikte gezerken görüyorum.
Lakin yine de onunla bir türlü konuşamıyorum. Prenses ile ilgilenmek zorunda olduğum için günüm çok yoğun geçiyordu. İçimden keşke ilk adımı Rudy atsa diyorum ama bırak ilk adımı daha kim olduğumu bile hatırlamıyordu o. Gözlerimiz sayısız kere buluşmasına rağmen beni tanıdığına dair en ufak belirti göstermemişti. Beni sadece Prensesin hizmetçilerinden biri olarak görüyordu.
Rudy’i sürekli Pursena ile birlikte şifa dersine giderken görmek zorunda kalıyorum.
Neden Pursena? Acaba Rudy o tür kızlardan mı hoşlanıyordu? Acaba Notos kanı büyük göğüslü kızlardan mı hoşlanmasına neden oluyordu? Pursena’nın şişkin göğsü uzaktan bakıldığında bile göz alıyordu. Gerçi hayvan-ırkı kadınlarının hepsinin göğüsleri büyük olur, Linia gibi; ama Pursena bambaşka bir şeydi.
Linia ve Pursena, Rudy’e resmen tapıyorlardı. Ona “Ağam” diye sesleniyorlardı. Hepsi özel öğrenci olduğu için de daha yakındılar birbirlerine. Belki o ve Pursena çoktan romantik bir ilişki içindeydiler? Birlikte şifa dersine gitmelerinin başka açıklaması yoktu çünkü.
Hayır–Rudy dürüst bir öğrencidir. Akademik bir nedenden dolayı şifa dersini alıyor olmalı. Ama o zaman neden Pursena onunla birlikte gidiyor? Belki derste yan yana oturuyorlardır? Ona bir şeyler öğretiyordur? Aynı uzun zaman önce bana öğrettiği gibi. Aynı deftere notlarını yazıp sıkı fıkı bir şekilde yan yana oturuyorlardır… Off! Düşüncesi bile beni deli ediyor.
“-Sorun nedir?”
Prenses bana çağırdığında bir anda kendime geldim. Meğer ben farkında olmadan öğrenci konseyi odasına kadar gelmişiz. Odada tek başınaydık, tek bir insan evladı bile yoktu.
“-Bir şey yok.” İnsanların yanında hep resmi konuşsam da prenses ile yalnızken daha samimi bir tutum sergilerim. Çünkü prenses kızmazdı böyle yapmama.
“-Bilmem fark ettin mi ama daha az önce Rudeus’a öküzün at arabasına baktığı gibi bakıyordun?” diyerek gülümsedi prenses. Yüzündeki tebessüm sahte değildi. Beni o halde görmenin ne kadar eğlenceli olduğunu belirten, içten bir tebessümdü.
Ufaktan kızarak. “-Bir şey yok dedim ya.”
“-Ne zaman Rudeus önümüzden geçse onu gözünle süzüyorsun.”
“-Yasak mı?”
“-Hayır, yasak olduğunu söylemedim,” diye cevapladı. Tekrar tebessüm ederek imalı bir şekilde “-ama yine de Rudeus’un seni hatırlamamasına hala kızgınım.”
“-Huh?”
“-Ona çok değer veriyorsun ama o seni hatırlamıyor bile.”
“-Şey… ama, yani, ona daha ismimi bile söylemedim sonuçta. Kim bilir? İsmimi söylersem hatırlar belki beni?”
Onu gördüğüm anda tanımıştım, ama o hala beni tanımıyordu. Bu acı gerçek yüzünden iyice korkak olup çıkmıştım.
Prenses bana hayretle bakarak “-Ona daha gerçek ismini söylemedin mi?”
“-Şey, ee… hayır. Söylemedim.”
“-Oh… Seni hatırlamadığını söyleyince ben de şey sanmıştım…” Prenses şaşkın bir şekilde yardım istercesine şövalyesine baktı.
Şövalyenin yüzünde karmaşık bir ifade vardı. “-Ona hala gerçek ismini söylemedin mi?”
“-Sanki öyle bir seçeneğim mi vardı? Ya ismimi söylersem ve beni hala hatırlamazsa?” dedim suratımı asarak.
Şövalye’nin yüzü pot kırdığını belirten bir hal almıştı.
“-O surat da ne öyle?”
“-Ah, bir şey değil.” Söylemekte çekinir gibi oldu. “-Prenses Ariel, siz ne düşünüyorsunuz.”
“-Hm, kızın sandığımdan daha korkak çıktığını itiraf etmem gerek.” diye fısıldadı. Fısıldasa da duydum gerçi ne dediğini. Dediğinin aksini iddia edemem ama. Korkak davrandığım doğruydu.
“-Bana sorarsan, Sylphy’nin saç renginin ne kadar akılda kalıcı olduğunu düşündüğümüzde Rudeus’un onu tanıyamaması biraz saçma oluyor değil mi?”
“-Doğru diyorsun.”
Bunu deyince elimi kafama götürdüm. Saçım, küçüklüğümde sürekli zorbalanmama neden olan saçım. Yine de Rudeus’un sırf bu detaydan beni tanıyacağını sanmıyordum.
“-Prenses Ariel, bu konuyu bana bırakmanızı rica ediyorum.” diye bir talepte bulundum.
“-Luke aklına bir şey geliyor mu?”
“-O Notos ailesinin bir parçası olduğundan eğer önüne kıvrımlı bir hanımefendi atarsan eminim—”
“-KESİNLİKLE OLMAZ!” Çığlığım odada yankılandı. O an bağırdığımın farkına varmamıştım. Ancak Prenses ile Luke kafalarını bana çevirince yaptığımın farkına varmıştım— bağırdığımın. Refleksif bir şekilde elimi ağzıma götürdüm ve benden üst tabakada olan iki kişiye bağırdığım için af diledim.
“-Özür dilerim.”
Beni azarlamadılar. Onun yerine birbirlerine esrarlı bir biçimde bakıp fısıldaşmaya başladılar. Bu sefer o kadar sessiz fısıldaşıyorlardı ki ne dediklerini çıkaramamıştım bile. Muhtemelen benimle veya Rudeus ile nasıl ilgileneceklerini tartışıyorlardı. İçimde kötü bir his vardı.
“-Sylphie,” dedi Prenses.
“-Evet?”
“-Sana bir soru sorabilir miyim? Sana daha önceden birçok kez sorduğum bir soru bu.”
Prenses kızmamış gibiydi. Yüzündeki ifade kızgınlıktan çok yılgınlığa benziyordu. Belki Rudeus’a hala ismimi söylememiş olmam onu bunaltmıştı?
“-Bu konuda bir şey yapmak istemiyor musun?” diye sordu.
“-Hayır. Şu an sadece sizin faydanıza olacak işler peşinde koşmayı arzuluyorum.” dedim birkaç saniyelik sessizlikten sonra.
Bunu duyunca Prenses bana aşağıdan bakarmışçasına çenesini yukarı kaldırdı. Çok nadir bu hareketi yapardı. Gözlerini kıssa da hala gülümsemeye devam ediyordu.
“-Demek hislerin bu yönde.”
“-Bir sorun mu var?”
“-Belki de henüz farkına varmadın?”
Doğrusu neyi ima ettiğini çok iyi biliyorum. Biliyorum ama dürüstçe söyleyemiyorum. Çünkü söylersem ona ihanet etmiş olurum gibi hissediyorum.
“-Sylphie.”
“-Evet?” dedim ona uysalca bakarak. Böyle bakınca gülümsedi. Oyuncak bebeklerin suratlarında olan o sahte gülücükler gibi değil ama rahatladığını belirten bir şekilde gülmüştü. Onu böyle gülümserken görmek çok nadirdi, yılda bir veya iki kez gülerdi böyle. Hayır aslında o kadar bile gülmezdi. En son ne zaman onu böyle gülümserken görmüştüm?
Orada şaşkın bir şekilde dikilirken Prenses: “-Seni Rudeus konusunda zorlamayacağım. Fitz adını kullanmana da karşı çıkmayacağım. İstediğini yap.”
Sonra bir anda aklıma geldi. İlk tanıştığımızda onu hep bu haliyle görürdüm. Ancak Sharia’ya geldiğimizden beri bu halini unutur olmuşum. Gönül rahatlığıyla güldüğü zamanlardaki halini unutmuşum.
O gece battaniyeme sarılmış bir şekilde kafamdaki derin düşüncelerle birlikte yatıyordum. Ne yapmak istediğimi çok iyi biliyordum. Hatta çok uzun zamandır bunun bilincindeydim. Rudy ile yakınlaşmak istiyordum. Eskiden olduğumuz gibi arkadaş olmak istiyordum onunla, birlikte içten bir şekilde gülmeyi, oynamayı hatta bana bir şeyler öğretmesini istiyordum, ilişkimizin eskisi gibi olmasını istiyordum. Prenses ile aramda olan ilişki gibi olmasını değil Rudeus’un eşiti olmak, onun yanında durabilmek istiyorum, omuz omuza….
Şu an istediğim şey buydu. Hayır—Buena köyünde ayrı düştüğümüzden beri bunu istiyordum. Ancak bu isteğim Prensesin hedefleriyle uyuşmuyordu ne yazık ki.
Prenses, Rudy’i yaverlerinden biri yapmayı istiyordu ama Rudeus tam aksine ondan ve hizmetçilerinden olabildiğince kaçınmaya çalışıyordu. Ne kadar zeki olduğunu hesaba katarsak belki de amacının ne olduğunu hissedebiliyordu. Eğer onunla yakınlaşırsam Prenses de ona yaklaşmış olurdu ve bu yüzden belki Rudy yanlış fikre kapılabilirdi. Bütün bunları prensesi için yaptığımı zannedebilirdi.
Ya da zannetmezdi. Belki o da diğer herkes gibi ona tapıyordur ve hedeflerine ulaşmasında yardımcı olmak istiyordur?
“-Urgh…”
İyi de bunu bende istemiyor muyum? Neden olmasın?
Bu sorunun cevabını çok iyi biliyorum. Rudy’nin diğer herkes gibi olmasını istemiyorum. Onun basit bir yaver olmasını, diz çöküp emir almasını istemiyorum. Prensesin onu okula çağırma amacının ne olduğunu biliyorum, o sırada karşı çıkmamıştım bu kararına. Ama Rudy benim için özel birisi ve onun bu şekilde kalmasını istiyorum. Onun diğerleri gibi olmasını, arkadaşıma hizmet etmesini istemiyorum.
“-…”
Ona yaklaşmak istiyorum. Linia ve Pursena’nın ona yaklaşmasını istemiyorum. Prensesin hizmetçisi haline gelmesini de istemiyorum, prensese benim yardım etmem gerekiyor çünkü onun değil.
Ne istediğimin ve bu isteğimin neyi gerektirdiğinin farkındayım.
“oFF…”
Aynı sonuca tekrar ulaşınca kızardım. İçgüdüsel olarak battaniyeye daha da sıkı sarıldım ve yatakta top şekline kıvrıldım. Gözlerimi kapattığımda yanaklarımın nasıl alev aldığını hissedebiliyordum.
Rudy ile özel bir ilişki yaşamak istiyordum.
Not
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.