İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 06 Bölüm 05

[ A+ ] /[ A- ]

Üçüncü Prens

 

Merhabaa! Benim adım Rudeus, eskiden köstebek gibi yaşamayı severdim.

Şu anda Shirone Krallığındaki bir apartmanı geziyorum.

Sıfır kira Sıfır teminat depozitosu. Güneş ışığı almayan, yemek hizmeti sunmayan tek odalı bir apartman. Hem yatakta yok! Tuvalette yok gerçi.

Eğer tuvaletini yapmak istiyorsan eski-usul yöntemlere başvurup altına işemelisin. Gerçi uzun süreçte kronik hastalığa yakalanma riskin artıyor…

En azından beleş! Buna da şükür!

Neyse,

Şu insana güven veren sağlamlığa bakin bi! İçinde olduğun sürece büyü işe yaramıyor ve dışarı çıkamıyorsun! Benim gibi A-Seviyesinde güçlü bir maceracının yumrukları bile etrafımı çevreleyen bariyeri yerinden oynatamıyor!

İster dünyanın en iyi hapisten kaçma uzmanı ol, buradan çıkma şansın sıfır!

Tamam tamam, bu şakayı ikinci kez kullandığımın farkındayım daha yapmayacağım söz.

Bu allahın belası yerden çıkamıyorum! Yalvarırım kurtarsın biri beni! Ruijeerd kurtaaar beni. Lütfeen!

Mario’nun onu kurtarmasını bekleyen Prenses Peach gibi hissediyorum.

Bir gün boyunca bariyeri bozmaya çalıştım ama içindeyken büyü kullanamadığım için bir şey yapamadım. Yapabileceğim her şeyi yapmaya çalıştım: Bariyeri yumruklamak, yerdeki büyü formasyonunu kazıyıp bozmaya çalışmak, dört metre üzerimdeki tavana zıplamaya çalışmak…

Hiçbiri sonuç vermedi.

Keşke asam yanımda olsaydı, tavana pat pat diye vururdum belki. Malesef üzerimdeki her şeyi odaya girmeden önce Ginger a teslim ettiğim için böyle bir şey yapma şansım yok.

Büyü olarak elimden gelen her şeyi denedim ama hepsi daha şekil alamadan kayboldu.

Shonen karakteri gibi düşünüp ‘Hey madem bu bariyer yaptığım bütün büyüleri emiyor o zaman ememeyeceği kadar büyü kullanıp yok ederim bende!’  desem de,

O da işe yaramadı, büyüyü oluşturmasına oluşturuyorum ama şekil veremiyorum. Manamla etrafımı manipüle edemiyorum. Edebilir gibi görünüyorum ama aslında etmiyorum.

Sanki fırtına sırasında çakmağı çakıyorumda rüzgar çok güçlü olduğu için yaktığım alev hemen sönüveriyor. Gaz vardı, kıvılcım da vardı ama ortada alev yoktu. Alev çıktığı gibi söndürülüyor sanki.

Kral Seviye Bariyer olduğunu söylemişti değil mi? İnanılmaz bir şey.

Kendi çabamla çıkamayınca sabrım yavaş yavaş tükenmeye başladı. Eğer en kötü senaryo yaşanır da Roxy, Pax’ın tuzağına düşerse onu kurtarmak için yapabileceğim hiçbir şey yok. Tek yapabileceğim şey beni geride bırakması için bağırmak olur. Eğer yakalanan Eris olursa onun içinde bir şey yapamam, beni geride bırakın diye bağırmaktan başka bir şey yapamam.

Pax rehine olarak benim yeterli olacağımı düşünüp Lilia yı öldürtmeye çalışırsa? O zaman ne yaparım?

Kendime sürekli her şey yoluna girecek diyorum. İyide İnsan-Tanrının tavsiyesine uymadım ki. Belki çoktan her şey yolundan çıkmıştır.

Gerçi İnsan-Tanrıdan bahsediyoruz burada. Lilia ve Aisha’nın kurtulacağını söylemişti ama başka birinden bahsetmemişti.

Ama hayır… o tavsiyeyi güvenimi kazanmak için vermişti değil mi? Bilerek yanıltıcı biçimde söylediğini düşünemiyorum… Öyle olsa bile….

Olumsuz düşünceler kafamın içinde cirit atıyor.

Ha sikeyim. Çıkmam gerek buradan!

Ne kadar geçtiğini bilmiyorum. Yorgun hissediyorum. Uzun zamandır ilk defa bu kadar mana kullandım.

“-Off… dinlensem iyi olur.”

Etrafımda bana zamanın ne olduğunu söyleyecek ne saat ne de güneş vardı o yüzden zaman algım bulanıklaştı. Midem de gurulduyor. Sakın bana prensin yemek getirtmeyi unuttuğunu söyleme!

Hayır, belki amacı budur? Belki yediğimden kesip bi deri bi kemik kalana dek beslememyi planlıyordur? Böylelikle düştüğüm hali görüp neşelenir sonra da Roxy e gösterir beni.

Günde bir öğüncük? Olmaz mı?

O da kötü olurdu gerçi. Vücudum hala büyüme çağında çünkü.

Madem buradan kas gücüyle çıkamıyorum o zaman biraz saksıyı çalıştırayım. Eski dünyamdaki insanlar nasıl hapisten kaçardı? Hasta ya da ölü taklidi yaparlardı değil mi? Belki içeri doktor girsin diye bariyeri bi süreliğine kapatırlar?

Beni çürümeye de bırakabilirler gerçi. Öyle bir ihtimal de var. Sonuçta benden başka rehineleri de var. Keşke Hollywood yıldızları gibi olsaydım, beni kontrole gelen gardiyanı bayıltıp anahtarını alır sonra buradan tüyerdim.

Öyle bir şeyi yapamam gerçi burada.

Peki başka ne yapabilirim? Benim acilen buradan çıkmam gerekiyor. Acaba Pax a bağlılık yemini mi etsem?

“Dürüst olmak gerekirse patron, o kahpe Roxy sinirimi uzun zamandır bozuyor he he he he! Ayrıca ailesinin nerede olduğunu da biliyorum. Ailesinin gözlerinin önünde yapmaya ne dersin he?”

Eğer böyle dersem inanır demi? Salağa benziyor zaten.

Yok, boş ver en iyisi. Öyle bir şey yapamam, hele bide Roxy’e. Şartlar gerektirsin bütün onurumu ayaklar altına sererim ama Roxy hakkında kötü bir şey söyleyemem.

Tak…Tak…

Ne yapiyim diye beyin fırtınası yaparken bir şey duydum. Ayak sesleri. Giderek yaklaşıyor. Muhtemelen Pax ne yapıyorum diye kontrol etmeye geldi.

 

Tak…

Ayak sesleri tam üstümde kesildi. Sonra odanın karşı tarafına doğru ilerledi. Merdivenlerden aşağı indiğini duyabiliyorum.

“-Aha, tamda Ginger’ın tarif ettiği gibi.”

Merdivenlerden inen adam daha önce görmediğim birisiydi. Kraliyet Ailesinden olabilir, süslü püslü giyinmiş. Siyah elbisesinin üzerinde altın nakışlar vardı, tek bir bakışla pahalı olduğunu anlayabiliyorsun. Yirmili yaşlarında gibi görünüyor. Yüzü oval ama Pax’a da benziyor. Dışarı çıkmış elmacık kemiklerinin üzerinde taktığı gözlük dikkat çekiyordu. Uzun ve ince bir yapıya sahipti. Animelerde gördüğün tipik gözlüklü kitap kurtlarına benziyordu.

“-Shirone Krallığının üçüncü prensi, Zanoba Shirone.” Yüzünde sert bir ifade vardı.

Üçüncü Prens mi? Demek Pax’ın abisi. “-Sizinle tanışmak bir şereftir ekselansları.” “-Benim adım Rudeus Greyrat.” diye cevap verdim.

“-Hm.”

“-Sizi görme şerefini neye borçluyum?”

“-Hm.” Abartılı biçimde kafasını eğdi ve eline bir çanta geçirdi.

Bu çantayı daha önce görmüştüm. Bekle bir dakika o benim çantam!

İçindeki bir şeyi aldıktan sonra çantayı yavaşça yere koydu.

Elinde mızrak tutan bir figürin vardı–Ruijerd Figürini.

“-Bu şeytan figürünü nereden aldın?” figürü bariyerin ucuna koydu.

“-Söyle bana. Ginger dan bunu yanında getirdiğini duydum.” Talepkar bir edayla konuşuyordu.

Şeytan Figürü.

Yanıma almadan önce fazla düşünmedim. Belki figür taşımak buralarda tanrıya şirk koşma olarak görülüyordur? Roxy figürü şeytana benzemiyor olsa da Ruijerd figürü kafa bölümündeki mücevher yüzünden kolayca şeytan olduğu anlaşılıyor.

Buna nasıl cevap vermeliyim? Üreticisinin kim olduğunu söylemesem iyi olur.

“-Şeytan Kıtasında gezerken beğenip aldım.”

“-Aha! Biliyordum. Bu şeytanların işi he! Çok güzel, tam olarak nereden buldun bunu? Satan adam nasıl biriydi? Neye benziyordu? Üreticisinin kim olduğunu biliyor musun?!”

Adamım… figürini baya sevmiş anlaşılan, gözleri parıldıyor baksana.

“- N-Nereden bileyim?” “-Beğenip aldım işte. Hakkında çok bir şey bilmiyorum—”

“-Neee!?” Tehlikeli bir ışık hüzmesi gözlüklerinde parıldadı. Ona baktığımda tüylerimi ürperten bir şey vardı, gözlerinden daha önce birini öldürmüş olduğu anlaşılabiliyordu.

“-Ah evet! Satın aldığım tüccar bana figürinin bir özelliğini söylemişti. Dedi ki bana, eğer bu figürini yanında taşırsan sana Superdler bile saldırmazmış. Eğer bunu bir Superd’e gösterip iki kere “Ruijerd çocukları seviyor” dersen karşındaki Superd ile sanki on yıllık arkadaşmışsınız gibi oluyormuşsun. Kolunu omzuna atıp ‘Naber kanka!’ falan dedirttiriyormuş.”

“-Oho oho! Evet! Başka ne dedi peki?!”

“-Şey eee, sağlıklı bir yaşam süreceğini ve çocuklarının sağlıklı olacağını söyledi. B-Birde kılıç dövüşünde yetenekli olacağını?”

“-Hayır hayır hayır onu sormuyorum! Bunu Superd Kabilesiyle içli dışlı birisi yaptı değil mi? Onu soruyorum.”

İkisinin bağlantılı olduğunu sanmıyorum. Tanıdığım tek Superd Ruijerd. Ama içli dışlı olmak? Belki öyleyimdir? Bu dünyadaki kimse Superdler ile yakınlaşmak istemiyor. O zaman… evet, içli dışlı oluyorum sanırım.

“-Hmm,iki figürün de aynı kişi tarafından yapılmış olma olasılığı hayli yüksek.” Zanoba, figürü elinde döndürürken bir şeyler mırıldandı. Sonra topuğunda dönüp çantaya uzandı. çantanın içinde yedek kıyafetler dışında başka bir şey olmaması gerekiyor. Eğer yanlış hatırlamıyorsam.

“-Söyle bana, bu figür sana tanıdık geliyor mu?”

Çantadan çıkarttığı şey Roxy figürünüydü. Yere koyup kendini arkaya attı.

 

 

 

 

“-Bu şeytan figürini beş yıl önce bir pazarda keşfedildi.” Elini çenesine dayayıp figürine içten bir sevgiyle baktı.

Ruijerd figürinini insanların fikrini değiştirmek için kullanmaya çalıştığım zaman şeytan figürlerinin Millis dininin etkisi yüzünden yasaklandığını öğrenmiştim. Zanoba da sırf yanımda şeytan figürü taşıyorum diye beni ayıplayacak zannettim ancak hiçte kızgın görünmüyor.

“-Figürini bulan kardeşimdir. Zamanında Saray Büyücümüz olan kadına benzerliği yüzünden pazarda gördüğü gibi alıvermiş.”

“-Zamanında Saray Büyücünüz olan mı?” az önce dediği şeyi doğrulamak istedim.

“-hm? Anlıyorum. Anlaşılan olanlardan haberin yok. Roxy Migurdia, kardeşimin pervasız cinsel yaklaşımlarından usanıp saraydan ayrılalı birkaç yıl oluyor.”

Aslında Pax dan ülkeyi terk ettiğini duymuştum. Ama tacize uğradığı için kaçtığını bilmiyordum.

“-Kardeşin Pax tam olarak nasıl onunla yakınlaşmaya çalıştı?”

“-Yakınlaşmaya mı? İç çamaşırlarını çalıp banyo yaptığı sırada dikizleyerek.”

Cidden mi? Caniye bak be! Öyle insanların en acılı şekilde cezalandırılması gerekiyor. Mesela bilgisayarının beyzbol sopasıyla paramparça edilmesi, tek vuruşuyla seni nakavt edebilecek mızmız bir hanımefendiyle aynı çatı altında yaşamaya zorlanması, çırılçıplak bir hücreye atılıp başından aşağı her Allahın günü soğuk su dökülmesi falan gerekiyor. Hatta siktir et, istersen hemen şurada tam götüne doğru trafik konisi şeklini verdiğim bir taş mızrağı sokayım, ne dersin?

Herneyse.

Cidden durduk yere Roxy nin iç çamaşırını çalıp sıvışabileceğini mi zannetti o? Kabul edilemez! Kabul edilemez! Asla!

Prens olması umurumda değil, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmesi gerekiyor. Roxy nin ülkeyi terk etmesine şaşmamalı.

Bekle biraz… Bu mantıkla o zaman Roxy ona yaptığım şeyler yüzünden köyden ayrıldığı anlamına geliyor.

“-Neyse, odağımızı şu figürinlere verelim en iyisi…” Roxy Figürininin omzunu sıvazlayarak söyledi.

Evet- hadi şu moral bozucu sohbeti keselim. Kafamı aynı fikirde olduğumu belirtmek için salladım. Yüzümde ciddi bir ifade var şu anda.

“-Konu heykellere gelince kendimi durduramıyorum, onları dünyanın dört bir tarafından toplamayı seviyorum.” Konuyu değiştirmek maksadıyla söze başladı.

“Bu, üreticisini ve üretildiği yeri bilmediğim tek figürin. Taşı oyarak yapıldığının farkındayım yine de cücelerin kullandığı taşlardan daha sert ve ağır. Dünya üzerindeki kimse böylesine sert bir taşı oyup şaheser çıkaracak yeteneğe sahip değil. Örneğin… Şu asaya bak bi. En hünerli cüce bile böylesine detaylı bir işçiliği taşın üzerine işleyemez.” Figürini elinde tutarken silahı eliyle gösteriyordu.

Asa gibi kompleks parçalar çok kolay kırılabiliyor. O hatayı düzeltmek için deneme yanılma yoluyla bir sürü deney yaptım. Uğraşımın sonunda ise oldukça sert ve dayanıklı bir materyal ortaya çıktı. Aynı materyalı Ruijerd figürünün mızrağında da kullandım.

Materyali üretmek çok fazla mana, dikkat ve zaman gerektiriyor. Bir santime şekil vermek bir günümü alıyordu.

Tekniğimi geliştirmek için çok çaba sarf ettim, bunun için övüldüğümü duymak çok hoşuma gitti.

“-Böyle muhteşem bir şey sadece beş Asura altın akçesine satılmış. Ben olsam yüz altın verirdim. Sokaklarda yaşamaktan kalp gözleri kör olmuş insanların bunun gibi şaheserlere gereken önemi vermemesi beni deli ediyor. Tamam figür bir şeytana ait olduğu için düşük fiyata satılıyor olabilir, eğer Millis Tapınakçılarından biri böyle bir şeyin zimmetinde olduğunu görürse Tanrıya şirk koşmaktan idam edebilirler seni. Shirone Krallığının prensi olsan bile.”

“Düşük fiyata satılmasının birçok nedeni olabilir.” Zanoba sanki kızmış gibi elini alnına koyup omuzunu silkti.

İdam edilmek mi? Anlaşılan bu tapınakçı arkadaşlar amma yobaz heriflermiş.

“-Figürini yapan sanatçıyı bulmak için uğraşmıştım önceden. Şeytan Tanrısına tapanlara bulaşmayı umursamıyordum sadece bunu yapan şahsiyeti bulmak istiyordum. Sonra bir gün aniden kapımda Lilia beliriverdi, Roxy sarayı terk ettikten hemen bir gün sonra.

Hmm, demek şans eseri birbirlerini görememişler.

“-Lilia askerler tarafından gözaltına alındı, zararsız olduğu anlaşılınca Pax onu himayesine aldı. Söylediği şeylerden biri dikkatimi çekmişti,” Zanoba bir kez daha çantaya uzanarak daha önce hiç görmediğim yumruk boyutunda bir kutu çıkardı.

“-Sanki hayatı ona bağlıymış gibi yanında taşıyordu, ilgimi çekmişti. Yakından bak istersen.” Görmem için içini açtı.

Yumuşak kumaşın arasına katlanıp sokulmuş bir şey vardı, nazikçe çıkardı. İçinde odundan yapılmış bir kolye varmış. Hmm ,o odun türünü bir yerde görmüştüm yanılmıyorsam. Kolye elle oyularak yapılmış, işçiliğinden yetenekli birisinin yapmadığı anlaşılabiliyor.

“-Kolye mi?”

“-Hm? He kolyenin konumuzla alakası yok.” Kolyeyi eliyle çimdikleyerek aldı ve çantanın üzerine koydu. Çok zarif hareket ediyordu. “alakası yok” derken neyi kastetti acaba?

“-Şimdii, gelgelelim şu dona…” Zanoba kumaş parçasını çimdikleyerek açtı. Rengi beyazdı ve cinsel arzu uyandıran bir şekle sahipti. Görür görmez Tanrıya(Roxy) ait olduğunu anladım.

O don benim tapınma totemimdi.

“-Lilia, onuncu doğum günün için hediye olarak bunları sana yollamaya çalıştığını söyledi.”

Demekki kolye sadece asıl hediyeyi saklamak içinmiş. Anlaşılan Zanoba çoktan asıl hediyenin don olduğunu anlamış. Belki Lilia direkten donu olduğu gibi yollamak istedi ama doğum günümde don hediye etmenin abes kaçacağını düşünerek kolyeyi de ekledi.

Malesef ki tapınma totemim(Roxy’nin Donu) yıkanmış. Roxy’nin kendi ürettiği doğal zeytin yağı üzerinden silinmiş. Demek ki şimdiden kutsallığını kaybettiler. Artık tanrının ruhu o donun içinde barınmıyordu. Artık içinde olan tek şey Lilia’nın iyi niyetiydi.

“-D-Don ne alaka?” Sesimdeki çatlamayı gizlemeye çalışarak sordum.

Zanoba hırıldayıp dört ayak yere kapandı ve konuşmaya başladı. “-Don hakkında konuşmaya başlamadan önce seninle şu figürin hakkında konuşmak istiyorum!”

Çoşkulu bir şekilde hızlı hızlı “İlk olarak, şuna bi önden bak! İlk bakışta normal bir büyücü, asasını tutuyor gibi görünüyor. Elbise kumaşının kıvrımlarına bak bi! Bir bacağını önüne atışına, asasını sıkıca kavrayıp ileri tutuşuna bak! Anı yaşıyormuşsun hissini veriyor sanki!  Cüppesinin eteklerine ve kollarına bak bi, işte bileğiyle dizkapağı! Cildinin hafifçe gösterilmesi. Çok az gözükse de cinsel arzunu uyandırmak için yeterli. Kızın ince bir fiziğe sahip olduğunu görebiliyorsun, sanki sıska vücudu cüppesinin içinde kaybolmuş. Kıyafeti ona bol gelse de anlayabiliyorsun!”

“Şimdi de arkadan bakalım. Normalde bol kıyafetlerinden dolayı vücut yapısını görmemen gerekli değil mi? Ama bir bacağını öne atınca kumaş geriliyor ve az da olsa kalçasının şeklini görebiliyorsun. Küçük bir kalça! Gerçek hayatta görsen seksi bulmazsın fakat bu bol kıyafetlerin içinde fark edince insanın şehvetini uyandırıyor! Kalçasının çok az gösterilmesi insanda daha fazlasını görme isteği yaratıyor.

İstersen görebilirsin de! Eğer cüppesinin şurasından tutup ayırırsan figürün kıyafetleri çıkıp çıplak vücudu gözler önüne seriliyor. Hepsi bu kadar değil, bu kız sütyen de takmıyor. Roxy’nin küçük göğüsleri için alınmış doğru bir karar.”

“-Eğer figürü çevirirsen sol kolunun göğüslerini saklamaya çalıştığını görebilirsin. Garip, az önce sol koluyla asayı tutmuyor muydu? Az önce çıkarttığın cüppeye bakarsan sol kolunun hala orada olduğunu görebilirsin. Evet! Yanlış duymadın, bu figürün üç ayrı kolu var! Biri cüppe takılıyken asayı tutması için diğer de cüppe çıktığında göğüslerini saklaması için. Bu küçük numara ile sanki iki figürü tek figüre sığdırmış oluyorsun. Zekice, değil mi? Normalde ayrılabilen parçalı figürlere poz verilirken statik bir poz kullanılır ancak sanatçı, kıyafetlerin içine ekstra uzuv eklenerek bu soruna bir çözüm bulmuş.

“-Figürün detayı sadece bu kadar değil, sıradaki!  Birde yandan bakalım. Cüppesi takılıyken arka hatları belli oluyor ve bacağı öne doğru atılmış durumda. Fakat çıkarttığın zaman sanki geriye doğru atılmış gibi görünüyor, sanki göğsünü gizlemeye, bedenini gizlemeye çalışıyor. Bir de yüzüne bak. Cüppesi takılıyken ağırbaşlı gözüküyordu. Şimdiyse sanki utancını gizlemeye çalışıyor, değil mi?”

“-Bunu yapan sanatçı gösterilen ifadenin kıyafete göre değiştiğini çok iyi kavramış. Hemde İfadeyi aynı bırakarak!”

“-Bu ürün zarifliğin şekil bulmuş hali resmen. Doğrusu bu figürün bazı yanları cücelerin ince işcilikleriyle aşık atamayacak seviyede, bu yanlara bakınca bir aceminin elinden çıktığı anlaşılıyor. Yine de bu figür o barbar cücelerin yapabilmeyi umduklarından kat be kat daha üstün bir seviyede!”

Ağzından çıkan her şeyi kelimesi kelimesine dinledim. Çoğu insan, sayıklanmaları karşısında şaşırırdı ama ben her insan değilim. Ben o figürün yaratıcısıyım!  Dediği her şeyi ve sonda yaptığı yorumu iyicene sindirdim. Daha önce hiç kimse yarattığım bir şey hakkında bu kadar çoşkulu konuşmamıştı. Dediği her şey kelimesi kelimesine doğru. O figürü yarattığım zaman bütün hünerimi ortaya koymuştum. Amatör işi olsa da figürü eline alan herkes değerini anlayabilir. Koymak için uğraştığım ince detayları fark etmesi gururumu okşadı. Ancak tek bir şey eksikti. Göğüslerini eliyle saklamaya çalışmasının nedeni…

“-Huh?” Farkına varınca sesimi çıkardım. “-Koltuk altındaki ben gitmiş.”

“-hm?” Zanoba  cevap verdi. Roxy figürünü elinde çevirerek düşüncesizce “-Haa, kolunun altındaki şu kara leke mi? Figürün güzelliğini bozuyor diye kazıdım.” dedi.

Dediği şey karşısında şoka uğradım. “-Kazıdın mı?!”

“-Evet kazıdım. Verdiğin tepkiden anladığıma göre bu figür hakkında bir şeyler biliyorsun sanırım?”

Dediği şeye umursamadan “-Figürü çevirsene biraz.”

“-Önce sorduğum soruya cevap ver.”

“-Çevir dedim!” boğuk bir sesle bağırdım, çıkardığım sese kendim de şaştım.

Zanoba söylenerek figürü çevirdi.

“-Dur orada. Birkere daha incele bakiyim.” Benin olması gereken yerde durmasını söyledim. “-Elinin durduğu pozisyona bak.”

“-Niçin?”

“-Sorgulama bak sadece.”

Sert tavrıla konuştuğum için Zanoba’nın rahatsız olduğunu fark ettim. Söylenmesine rağmen figüre baktı. İşini baya ciddiye alıyor olmalı.

“-Tam olarak gizleyemediğini göremiyormusun?”

“-…Hm?”

Devam ederek “-Elinin tam olarak yetişemediğini göremiyormusun?”

Zanoba sessizce “-Haa” dedi. Sonunda neden eliyle göğsünü kapatmaya çalıştığını anladı.

Neden “on sekiz yaş ve üstü” kavramının olmadığı bir dünyada yaşamasına rağmen Roxy’nin sevimli, küçük göğüslerini göstermemeyi seçtiğimi anladı.

“-Neden göğüslerini gizleyip o beni gizleyemedğini anlıyor musun?!”

“-Hayır.. Olamaz…!” Zanoba tir tir titriyordu.

Doğru. Benini dahil etmemim nedeni bu işte: Göğüs uçlarını göremeyeceğin için en çok göze batan ikinci özelliğine yoğunlaştım ve ikisini birden gizleyemediği için utandığı görünümü yaratmaya çalıştım. Başka bir deyişle figürdeki en şehvet uyandırıcı yerin benin olduğu bölge olması gerekiyordu.

“-B-Ben… anlayamamışım…bu eseri….kirlettim!” Gözleri kararıp spazm geçirmeye başladı. Ağzından köpük çıkıyordu.

Amma abarttın he

“-Neyse, sadece bir ben sonuçta, eğer istersen geri ekleyebilirsin. Her neyse don ne alaka?”

“- D-Don şey işte eee, figürün üzerindeki donun aynısı…”

Bakışlarım heykelcik ve elindeki kumaş parçası arasında gidip geliyordu. Figürün üzerindeki don, eski  tapınma totemimdi. Beni suçlayamazsın ya, figürü yaparken en iyi bildiğim örneği kullandım.

Ek bilgi: Roxy’nin o sırada dört ayrı donu vardı, her birinin kendine has detayları vardı. İç çamaşırları konusunda modayla baya ilgileniyor olmalı.

“-He demek bu yüzden, anladım. Her neyse, figürinimle alakalı bana ne söylemek istiyorsun?”

Saklamanın manası yok artık. Madem figürine bu kadar ilgiyle bakıyor o zaman beni tapınakçı şövalyelerine vermez diye umuyorum.

“-AAAAAH!” Zanoba’nın bütün bedeni bir anda yere çöktü. Bu hareketi beni hazırlıksız yakaladı.

“-Lordum! Demek bu figürün yaratıcısı sizsiniz!”

Şimdi de önümde secdeye mi yatıyor? Ne olduğu hakkında gram olsun fikrim yok. Tek bildiğim şey Roxy’nin ne kadar harika olduğu.

“-Su Kralı Büyücüsü Roxy’nin öğrencisinden de beklendiliği gibi! Figürü büyü kullanarak yaptın değil mi?”

Ne cüretle adını ağzına alırken başına “Hanımefendi” getirmezsin!

“-Lordum. Yarattığın şeye her gün bakıyorum. Her gördüğümde yeni bir detay keşfediyorum ve sana olan saygım her seferinde artıyor. Yalvarırım size “Ustam” dememe izin verin!”

Yerde bir böcek gibi bir o yana bir bu yana hareket ediyordu. Ayakkabılarımı öpmeye çalışırken ikide bi bariyere çarpıyordu.

Yaz Comiketinde yeni çıkan ürünleri almak için didinen fanlara benziyor.

“-GRAAA! Kim koydu kodumun bariyerini buraya!? Kim koymaya cüret etti?! Ustam! Lütfen tanrısal ellerinizi öpmeme izin verin! LÜTFEEEEEEN!”

İşte bu da ucube bir çırağı nasıl edindiğimin hikayesiydi.

*****************

Önceki hayatımda onun gibi insanlarla tanışmıştım. Çoğu internetten tanıdığım insanlardı–tam olarak arkadaşım diyemeyeceğin insanlar.

Artık öğrendim-bu yüz…monitörlerinin arkasında yaptıkları bu yüzü öğrendim artık. İnsan Tanrı’nın gördüğü imge bu olmalı. Kaleye gideceğim sonra bütün güçlerim elimden alınıp tutsak edileceğim, bu adamla tanışıp kaynaşacağım ve gücünü kullanarak buradan kaçacağım. Tamam! Her şey yerine oturuyor artık!

En iyi Buddha yüzümü takınıp “-Çırak! Bu bariyere gücünü veren büyülü bir kristal var. Onu bul ve yok et!”

“-Emredersiniz Usta! Emrini yerine getirdikten sonra lütfen heykel sanatınızı bana öğretin!”

“-Verdiğim emri uygulamazsan çıraklıktan atılırsın ve bana “Usta” demeni yasaklarım!” dedim.

“-Emredersiniz!” Zanoba neşeli bir şekilde cevap verdi. Odanın içini ve üst katını didiklemeye başladı. Hamamböceği gibi yerlerde geziniyordu.

**************

Bir saat geçti.

Bulabildiği tek şey tavanda bulunan küçük bir delikti. Sanırım Pax bana bu delikten yemek atmayı planlıyordu. Orası iyi hoş, peki prens bey sindirdiğim yemekleri nereye boşaltmamı bekliyor veya çıkardığım sindirimlerden nasıl hastalanmamamı bekliyor? Belki beni bayıltıp temizlikçiye hallettiricekti işi.

Yok ya, en iyisi dürüst olayım kendime karşı. Muhtemelen o kadarını düşünmedi bile. Pax evcil hayvanlara sadece yemek verilerek bakıldığını zanneden tiplerden galiba.

Ne olursa olsun bir kaçış yolu bulmam gerekiyor.

Keşke tavandaki deliğin kapağını çıkartabilsem. Odanın tavanı oldukça yüksek ama yukardıan ip sarkıtılırsa bir şekilde çıkabilirim.

Ancak malesef kapak niyetine konulmuş taş levha deliğe o kadar iyi oturtulmuştu ki kaynatılmış gibi görünüyordu. Çıkarmaya çalışmak zor olur. Bi de levhanın üzerine çizilmiş başka bir büyü çemberide var. İkisi birbirini tamamlıyor sanırsam.

“-Majesteleri, emrin altında bariyerler hakkında bilgisi olan birisi yok mu?” diye sordum.

“-Emrim altında kimse yok!”

“-Sahiden mi? Hiç mi yok? Ama Pax’ın bile kendine ait muhafızları var.”

“-Son kalan muhafızımı Roxy figürüyle takas etmiştim. Aah ne bereketli bir takastı!”

Demek bu arkadaşta gerizekalı. Ayrıca bu ülkenin sorunu nedir acaba? Gidip muhafızını öylece takas etmemen lazım.

“-tamam.. Şimdi anlıyorum.”

“-Ooo anlıyormusunuz? Tamda sizden beklediğim gibi Usta!”

“-Evet, çıraklıktan atılacağını anlıyorum.”

“-NEEEE!?”

Benim ucube çırağım alışagelmedik bir hızda kovulmak üzere… Yok ya, bir daha düşününce bana yardım eden birisini kaybetmek kötü olur. Beyanımı değiştirme maksadıyla “-Hadi önceki gereksinimime bir yenisini daha ekleyeyim. Eğer buradan çıkmama yardımcı olursan kurtulunca seni çırağım yaparım.”

“-Evet! Çok uygun bir teklif! Bekleyin lütfen, hemen şu duvarı tuzla buz edeyim!”

“-Mantıksız olma!” Zanoba  bakışlarını tavana çevirip yumruğunu sıkınca hemen onu durdurmaya çalıştım. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. Yüzünde “Elimdeki bütün kemikler kırılana dek o levhayı yumruklayacağım” gibi bir ifade vardı.

Zanoba yukarı bakmadan önce ne yapsam diye duraksadı, bir şeyin farkına varmıştı. “Usta, bu bariyeri kim kurdu?”

“-Eee, Yedinci Prens Pax tı sanırım.”

“-Hm, şimdi sen öyle diyince… Ginger bana bu konudan bahsetmişti onu hatırladım.”

“-Detayları duydun mu?” yoklamak için sordum.

“-Biracık sadece, o sırada figürinleri düşünüyordum.”

“-Haa” “Tamam o zaman” dedim

Görünen o ki bu prens Ginger ile iletişim halinde. Ginger, arkaplandan iş karıştırıyor olmalı- Ki bu da Pax ile kişisel husumetinin olduğunu gösteriyor. Zanoba, Ginger’ın ona benden bahsettiği için buraya geldiğini söylemişti. Bu Ginger’ın ikimizin buluşmasını istediği anlamına geliyor.

Ruijerd figürünü görünce aynı zevklere sahip olduğumuzu düşünmüş olmalı. Ama Zanoba gibi güvenilmez birisini kullanarak ne yapmayı planlıyor?

Zanoba konuştu “-Usta, yani benim sadece Pax hakkında bir şeyler yapmam gerekiyor değil mi?”

“-Hı? Evet öyle yaparsan sorun çözülmüş olur.”

Zanoba birkaç saniye düşünüp öylesine kısık sesle konuştu ki az önce gösterdiği heyecan yalanmış gibi geldi. “Tamamdır o zaman. Lütfen ben işi halledene kadar bekleyin.”

“-Eeee bir işe kalkışmadan önce birinin fikrini al tamam mı? Mesela Ginger, evet Ginger’ın fikrini al ya da benimkini!”

“-Ha ha hah! Usta amma endişeli adamsın he! Sakin ol sen, gerisini bana bırak.”

“-Hey bi dakika! Nereye gidiyorsun? Dinle beni! Ne yapmayı planlıyorsun?!”

Zanoba merdivenlerden çıkarken gülüyordu.

“-Dalga mı geçiyorsun benimle..?” İşi batırdığıma dair içimde bir his vardı. Hizmetçisi bile olmayan bu prensi zorlamak eşek arısı yuvasına çomak sokmakla aynı şey resmen. Kötü şeyler yaşanacağı hissediyorum.

Bari bana yemek getirmesini söyleseydim.

Neyseki  sonradan öğreneceğime göre endişelerim tamamen boşunaymış.

Zanoba Shirone denen adamı tamamen yanlış anlamışım.

Geriye dönüp bakınca bundan sonra yaşanacak olayların Zanoba’nın figürinlerin yaratıcısının ben olduğumu öğrenmesinden sonra değiştirilemeyeceğini anladım.

 

 

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.