İşsizin Reenkarnasyonu Cilt 03 Bölüm 06

[ A+ ] /[ A- ]

Kılık Değiştirme ve Sızma

 

 

Çevirmen: NatsuJun

 

 

Kısım 1

Rikarisu Şehri.

Büyülü Kıta’nın Üç Büyük Şehri’nden biri.

Şeytan Dünyası’nın Yüce İmparatoriçesi Kishirika Kishirisu’nun Büyük İnsan-Şeytan Savaşı’nda karargah olarak kullandığı şehir.

Diğer adıyla Eski Kishirisu Kalesi.

Bu şehri görenlerin şaşırdığı ilk şey şehrin konumu.

O kadar yer varken, koca bir yanardağ ağzının tam merkezine inşa edilmiş.

Yanardağın ağzı dolayısıyla doğal bir sur mahiyetinde, düşman ne kadar saldırırsa saldırsın düşmeyecek bir sur.

Şu an bile kendiliğinden oluşmuş bu bariyer burayı yaratıkların işgalinden koruyor.

Şehrin merkezinde kısmen harap olmuş Kishirisu Kalesi bulunuyor.

Bu kale Laplace Savaşı döneminde yıkılmış.

Hala gururla o çağın Şeytan Lordu Kishirika’nın birlikleriyle Demon-God Laplace’ın arasında geçen savaşın izlerini taşıyor.

Hakikaten güven aşılayan dış duvarlarıyla ve şanlı geçmişinin gölgesinde kalmış siyah altından bir kale.

Bu iki simge Yüce Şeytan İmparatoriçesi’nin otoritesinin ve Şeytan ırkının mücadelelerinin destanını anlatmaya devam ediyor.

Rikarisu şehri her tarafı tarih kokan, şerefli bir şehir.

Ve son olarak, seyahat edenler bu şehrin asıl güzelliğini görebilmek için geceyi beklemek zorunda.

 

   –  Maceracı Kanlı Kont’un [Dünyayı Dolaşmak] adlı kitabından alıntıdır.

 

Kısım 2

Bunlar Rikarisu şehri hakkında bildiklerim.

 

Şehrin üç girişi var.

Yanardağın ağzındaki açıklık bunlardan birisi.

Yanardağın ağzı oldukça yüksek, uçamadığın sürece diğer girişlerden girmek bir hayli güç.

 

İkinci girişin iki muhafızı var.

Diğer bir deyişle bu şehrin güvenliği bayağı katı.

Ruijerd’e bakıyorum.

‘Ne yapalım?’

Migurd Köyü’ndeki konuşmamızı hatırladım.

 

‘Ruijerd-san.Bu şehir mi? Bizi içeri alırlar değil mi?’

‘Daha önce hiç girmedim.Beni hep kovaladılar.’

 

İnsan ırkı bir yana dursun, Supard ırkı cidden bayağı nefret ediliyor.

Bu kin şu anki haliyle genetikliğe ulaşmış diyebilirim.

Eris’in tepkisini gördükten sonra iyice anlamıştım bunu.

Bunun Büyülü Kıta’da sorun olmayacağını düşünmüştüm ama pek de öyle görünmüyor.

 

‘Bu arada, her seferinde seni öylece kovalıyorlar mı?’

‘İlkin ben şehre yanaştığımda muhafızlar bağırmaya başlıyor, çok geçmeden koca bir grup maceracı kitlesi koşarak üzerime geliyor.’

 

Olayların akışı kelimeleriyle birlikte kafamda canlanıyordu, muhafızların ‘Dur!’ demesinden sayıca kalabalık kaslı adamların koşarak saldırıya geçmesine kadar hepsi.

 

‘O halde kılık değişikliği yapmamız iyi olacak gibi.’

Bunu dememin ardından Ruijerd somurtkan bir suratla bana baktı.

‘Kılık değişikliği derken?’

Galiba bu fikrimde hoşuna gitmeyen bir şeyler var.

 

‘Lütfen biraz sakinleş.İlk olarak şehre girmemiz gerek.’

‘O değil, kılık değiştirmek de ne?’

‘He?’

Demek bilmediği şey kılık değişikliğiymiş.

Galiba kültür farklılığının getirdiği bir şey.

Yo, zaten böyle bir şeyi bilseydi şehre girmek gibi bir problemi de olmazdı.

 

‘Kılık değişikliği dediğim, kimliğini saklamak için dış görünüşünü değiştirmen demek.’

‘Ha? Peki nasıl öyle bir şeyi yapıyorsun ki?’

‘Bir bakayım.İlk olarak suratını saklamamız gerek.’

Şimdilik ellerimi yere koyarak oturdum ve büyü gücümü ellerimde toplamaya başladım.

 

Kısım 3

‘Durun!’

Şehrin girişinde konumlanmış askerler vardı.

Arsız görünümlü domuz suratlı bir adam ve katı duruşlu yılan kafalı bir diğeri.

 

‘Kimsiniz! Niye geldiniz!’

Yılan adam belindeki kılıcı tutarak bize kimliğimizi sordu.

Domuz suratlı adam ahlaksız bir ifadeyle Eris’i süzüyordu.

Bu domuz suratlı herif lolicon ibnenin teki mi yoksa? Görünüşe göre iyi geçineceğiz.

 

‘Biz seyahatçileriz.’

Tam plana göre, en önde ben duruyordum.

‘Maceracı mısınız?’

‘He? Hayır değiliz.Biz sadece seyahatçileriz.’

 

Neredeyse hemencecik evet diyecektim, ama tabi bunu kanıtlayan bir şey yok elimizde.

Bu yaşta Eris’le beraber Maceracılar Loncası’na katılmak istiyoruz desek aslında garip olmazdı.

‘Peki ya şu adam? Şüpheli bir tipe benziyor.’

 

Ruijerd topraktan yapmış olduğum yüzünü kaplayan kaskla suratını gizliyordu.

Mızrağını elbise parçası ile örttük ki asaya benzesin.

Şüpheli.

Her neyse, yine de Supard ırkı görünümünden iyidir.

 

‘O benim ağabeyim.Garip bir maceracının kaskını giymek istedi, ama bir daha çıkaramadı.’

Belki şehirde kaskı zorla çıkarmaya çalışanlar olur ama eh işte.

‘Hahhaha! Amma gerizekalıymış! Durum öyleyse elden bir şey gelmez.Alet edevat satan kadına bir sorun, eminim işinize yarayacak bir şey bulur size.’

Yılan kafalı adam gülerek bir adım geri attı.

O kadar da temkinli oldukları söylenemez.

Japonya’da tüm kafayı kaplayan kask giyen bir adam olsa, görevliler bir hayli şüphelenirdi.

Acaba çocuklarla birlikte olduğu için mi böyle?

Aksi halde böylesine kask giymiş biri kesin şüpheli olarak kafasına kazınırdı.

 

‘Bu arada, şehirde çalışabileceğimiz bir yer var mı?’

‘Çalışacak yer mi? Diyelim ki var, ne yapacaksın?’

‘Ağabeyimin kaskını çıkarmak istediğimizde para talep ederler de ödeyemezsek çok acınası olurdu, onu ödeyebilmemiz için iş lazım.’

Yılan kafalı adam kendi kendine söylendi, ‘Doğru ya, o yaşlı cadı böyle bir şey isteyebilir.’

Alet edevat dükkanı baya karlı bir meslek olmalı.

Eh, bizimle bir ilgisi yok.

 

‘O halde Maceracılar Loncası’nı deneyin derim.Eğer o yere giderseniz, sermayesi olmadan dışarıdan gelenler bile günlük masraflarını çıkarabilirler.’

‘Anladım.’

‘Maceracılar Loncası dümdüz ileride.Büyük bir bina, yani hemen fark edersiniz.’

‘Çok teşekkür ederim.’

‘Eğer Maceracılar Loncası’na kaydınızı yaptırırsanız han masrafları da daha ucuza patlar.Bir iş yapacak olun veya olmayın, kaydolmanız sizin için herhalükarda daha iyi.’

 

Münasip bir şekilde başımı sallayıp kapıdan içeri girdim.

Sonrasında durdum.

‘Aklıma gelmişken, bu şehrin korunması hep böyle sıkı mıdır?’

‘Yo, son zamanlarda sanırım [Ölü Son] yakınlarda görülmüş.O yüzden temkinli olmamız gerek.’

‘O da ne! Kulağa korkunç geliyor?!’

‘Tabi, haklısın, ben de çabucak başka yerlere gitmesi için dua ediyorum.’

 

‘Eğer onunla karşılaşırsan sonun yakındır, o yüzden Ölü Son.’

Korkunç bir ad.

Şüphesiz çok korkunç bir canavar olmalı.



Kısım 4

Şehre girdikten sonra.

Roa’dan biraz daha cansız bir şehir gözlerimizin önünde uzanıyordu.

Fakat, sanki buna benzer bir düzeni başka bir yerde de görmüştüm.

Şehrin girişinin hemen yanında hanlarla yan yana tüccarlar, ahırlar ve envai çeşit dükkanlar dizilmişti.

 

‘Hadi bakalım, maceracılar he?’

Onlar hakkında tüm duyduklarımı bir araya getirirsem, maceracılar aşağı yukarı şirketlerin sevk edilen elemanları gibi.

Çeşit çeşit insanlar iş aramak için Maceracılar Loncası’na gidiyor ve orada tamamladıkları görevlerle statülerini yükseltiyorlar.

İnsanlar Maceracılar Loncası’nın verdiği görevlere vazife diyorlar.

Kabiliyetlerinden emin maceracılar işi halletmek için yola çıkıyorlar.

 

‘Para kazanabilir miyiz bilmiyorum ama, şimdiden kaydolsak nasıl olur? Görünen o ki kimliğimizi kanıtlacayak bir şeyler isteyecekler bizden, ne dersin Eris?’

‘Maceracı mı! İsterim! Yapalım!’

Eris’in ışıldayan gözlerini fark etmedim değil.

Aklıma gelmişken, Eris Ghyslaine’in sayısız maceracı olduğu günlerin anısını dinlemişti.

Hayret doğrusu, meğer hep bir maceracı olmayı arzuluyormuş gibi.

 

‘Ruijerd-san, peki sen maceracı mısın?’

‘Hayır, ben daha önce hiç Maceracılar Loncası bulunduracak kadar büyük bir şehre alınmadım.’

Anladım.

Şimdi anlıyorum, Maceracılar Loncası sadece büyük şehirlerde bulunuyor.

‘Eh, eğer öyleyse gitmemiz daha iyi olur galiba?’

 

Kafamda yavaş yavaş planları kurguluyorum.

Sonuçta o ağır kaskı devamlı giymesini bekleyemezsiniz.

Eğer devamlı yüzünü saklamak zorunda kalacaksa, Supard ırkının kötü namını asla temizleyemez.

Keşke büyük bir şey başarıp hemencecik bunu bir Supard’ın yaptığını duyurabilsek!

Öylesine bir gidişat olsa ne güzel olurdu, ama söylenenlere göre maceracılar için tüm düşük seviye görevler şehrin içinde.

Aslına bakarsanız hemen büyük bir şey yapmaya kalkışmak yerine şehrin içerisinde dolanıp bir sürü bu küçük görevlerden yapsak, insanlar bakış açısını daha etkin değiştirebiliriz.

 

Tabi yeterince iyi yaparsanız, Supard’a olan güven şehrin içerisinde yayılacak ve artacak.

Ruijerd’in karakterinde bir sorun yok.

Birden şehri güçlü bir yaratıktan kurtarsa, belki iyi bile karşılanır!

Hatta bahsi gelmişken, kayıp bir çocuğu kurtarması, öyle bir sahne de işimize yarayabilir.

Migurd köyü buna en güzel örnek.

Yaratıkları yok etmek yerine sanırım insanları kurtarmaya odaklansak daha iyi olacak.

Önyargısı olmayan insanlarla irtibata geçmeli.

İş sadece Ruijerd’in karakteriyle çözülseydi, bu kadar uğraşmamıza gerek bile olmazdı.

 

Lakin insanları kurtarmak için bu kask pek hoş durmuyor.

Yüz ifadesini görememeleri bir eksi bizim için.

Ben bile yüzünü göremediğim birine güvenmezdim.

Acaba sadece saçları saklayan bir kask mı yapsak?

Yo, yine de şüpheli olurdu.

Bu dünyada başına giydiğin şeyi çıkarma gibisinden bir kültür var mı bilmiyorum ama bence yine de kaba olur.

 

Ama orada burada ufak tefek şeyler yapmak bayağı zamanımızı alır.

Yapacağımız şeyin Ruijerd’in varlığını tüm şehre yayacak cinsten bir şey olması lazım.

‘Hmmm? Ne yapsak?’

İlk iş bir miktar popülerite kazanmak.

Eğer bir iş isimsiz bir genç adam tarafından yapılmışsa, iş ne kadar harika yapılırsa yapılsın bir faydası yok.

 

Düşündüğüm gibi, adının iyice hatırlanması için ilk yapmamız gereken devasa bir yaratık katliamı.

Bu dünyada güçlü olanlara karşı bir esneklik var.

Eğer ki bayağı dehşet yayan adı çıkmış bir yaratığı katleden biz olsak, güzel bir popülerite kazanmamız işten bile değil.

Tabi öyle bir durumda Supard ırkının ne kadar güçlü olduğu bilindiğinden ters etki yapması da ayrı bir ihtimal.

Bir dakika, ama eğer köy bir türlü kriz anı yaşasa ne olurdu?

Herkes bu zor durumdan saklanıp ağıt yakarken karşılarında beliren genç ve yakışıklı, şeytan ırkından Ruijerd’in belirip düşmanı bir hamlede def etmesi gibisinden bir durum olsa.

Vavv, bu kulağa bayağı hoş geliyor değil mi?

Sorun şu ki, düşman kim olacak?

 

‘Ruijerd-san.Bu [Ölü Son] denen varlık hakkında bir bilgin var mı?’

Eğer [Ölü Son] diye bilinen bu canavarı şehre çekebilirsek.

Şehir paniğe kapılırdı.

Sonra Ruijerd sahneye çıkıp onu yener.

İyinin kötüyü mağlup ettiği tamamlanmış bir hikaye.

Tek kelimeyle harika.

Lakin cevap olarak duyduğum tamamen varsayımlarımın ötesindeydi.

 

‘O benim.’

‘Bu da ne demek oluyor?’

Cidden ne bu?

Acaba felsefi bir cevap mı verdi?!

Diye düşünüyordum tam da…

‘Bu taraflarda bana öyle diyorlar.’

 

Ruijerd = [Ölü Son]

Görünüşe göre böyle bir durum var.

Şimdi anladım.

Daha doğrusu kavradım.

Şehrin kıyısında yürüyen bir Supard ırkı görseniz, elbette azami temkinde olurdunuz.

Ha??

Bununla birlikte, böylesine bir lakap takılacak kadar korkulmak.

Cidden insanlar ondan ne kadar korkuyorlar?

 

Hey hey kapı muhafızları, işinizi biraz daha düzgün yapsanıza!

Eminim Supard ırkını normal bir birey gibi görmüyorlardır bile.

Onlar dizginleri kopmuş bir şeytan ırkı, muhtemelen onlarda kılık kıyafet değiştirecek kadar zeka yoktur diye düşünüyor olmalılar.

‘Acaba ne yapabiliriz?’

Ama bu takma lakap bir hayli biliniyor gibi.

Belki bir şekilde bundan istifade edebiliriz.

 

‘Başına bir ikramiye falan konmadı değil mi?’

‘Ah, doğru var.’

Doğru mu?

Bu cidden doğru öyle mi?

Sana inanıyorum bak?

Yalan söylüyorsan kötü olur bak.

Şimdilik planlarımızda ufak bir değişiklik yapalım.

 

Kısım 5

İlkin Maceracılar Loncası’na gitmeden bir halk pazarlarını gözden geçirelim.

Giriş bölgesindeki halk pazarları nereye giderseniz gidin aynıdır.

Böyle dememe rağmen, market fiyatları arasında bayağı bir uçurum vardı.

Üstelik satılan şeyler arasında da bir hayli uçurum var.

Mesela Roa’daki ahırlarda at satan yerlere kıyasla buradakiler kertenkele satıyorlar.

Eminim Büyülü Kıta’daki bu kadar dağlık taşlık yerlerde bu tarz yaratıklar atlardan daha çok işe yarıyordur.

Ayrıca burada büyük, başında 3-5 kişinin durduğu tezgahlardan yok, herkesin tezgahı kendine ve küçük.

 

Önümüzdeki uzun yolculuk için almayı istediğim birkaç şey var.

Görünüşe göre bunları bir bir almamız gerekecek.

Yine de şimdilik almamız gerekenler çoktan belirlendi.

Etrafta dolanıp pazar fiyatlarına bakındıktan sonra mümkün olan en ucuz fiyata alıyoruz alacaklarımızı.

Öyle çok bir acelemiz yok zaten, ama öyle zamanımız israf edebilecek kadar bol da değil.

Gözlerimin aradığı şeyler boya ve kapüşon.Mümkünse limon da bulsam güzel olurdu.

 

‘Hey ihtiyar, bu boyalar biraz pahalı değil mi? Burası ünlü mağaza falan mı?’

‘Saçma saçma konuşma, fiyatlar gayet uygun.’

‘Emin misin?’

‘Tabiki!’

‘Ama aynı şeyi orada yarı fiyatına satıyorlar?’

‘Neyy?!’

‘Gerçi oradakinin kalitesi biraz daha kötü gibi.Ah, bu kapüşon güzelmiş.Eğer bunu ve şuradaki limonumsu şeyi de alırsam bana indirim yapar mısın?’

‘Evlat bu işte gerçekten yeteneklisin.Anlaşıldı.Al senin olsun.’

‘Ah doğru ya.Çakal sürüsünden elde ettiğimiz kürk ve Zehirli Kurtların dişleri, bunları bizden satın alır mısın?’

‘Burada bayağı var yalnız.Bekle bir dakika.İki, üç, dört.Bunların hepsine 3 küçük demir sikke versem, ne dersin?’

‘Hayatta olmaz.En azından 6 sikke etmez mi?’

‘Yok yok o kadar etmez.O halde 4 sikke.’

‘Peki, öyle olsun.’

 

Biraz araştırma ve pazarlık sürecinden sonra hem alacaklarımızı aldık hem de satacaklarımızı satmış olduk.

Market fiyatına bakmadığımdan ne kadar eder hiçbir fikrim yoktu.

Dürüst olmak gerekirse, pazarlık yaparkenki izlenimlerime dayanarak hemen hemen makul bir ücret aldığımı hissettim.

Şu anki bütçemiz 1 demir sikke, 4 küçük demir sikke ve 10 taş sikke.

Roxy’nin ebeveynlerinden aldığımız para bunlar.

Dikkatlice kullanmamız konusunda temkinli olmam gerek.

 

Issız bir ara sokağa girdik.

Kötü adamlarla karşılaşmasak çok hoş olacak.

Yo, eğer onlarla karşı karşıya gelirsek varlarını yoklarını Ruijerd’e verebilirler.

Bütçemizi artırmak için bir fırsat!

 

‘Ruijerd-san.Eğer biri bize sataşmaya kalkışırsa, onları yarı öldürelim olur mu?’

‘Yarı öldürmek mi? Öldürmek dışındaki her şey, yani tam olarak öldürme mi demeye çalışıyorsun?’

‘Yo, normalde olduğu gibi toza çevirebilirsin diyorum.’

Fakat ne yazık ki kimse bize sataşmaya yanaşmadı.

Yani cidden çok yazık.

O kadar kaba saba görünen kaslı adamların yanından geçtik bir de.

Gerçi büyük ihtimalle paraları da yoktu ya neyse.

 

‘Ruijerd-san.İlk olarak saçını boyayalım.’

‘Boyamak mı, benim saçımı mı?’

‘Evet.Bu boyayla.’

‘Anladım, demek saçımın rengini değiştireceksin.Amma ilginç şeyler geliyor senin aklına.’

Vayy methedildim.

Galiba bu dünyada saçı boyamak, rengini değiştirmek gibi bir adet yok.

Yo, belki de sadece Ruijerd bilmediğindendir?

Sonuçta öyle pek insanların yaşadığı köylere gittiği söylenemez.

‘Ama bundan biraz daha farklı bir renk seçsek daha iyi olmaz mıydı?’

 

Seçtiğim renk mavi tonlarındaydı.

Migurd ırkına bulabildiğim en yakın rengi seçtim.

‘Hayır, buraya üç günlük yürüme mesafesinde bir Migurd köyü var.Bunu bilen bir hayli insan olmalı burada.Hal böyle olunca bugünden itibaren Ruijerd-san artık bir Migurd ırkısın.’

‘Peki ya siz??’

‘Bizler buralarda bir yerlerde yanına aldığın yardakçı 1 ve yardakçı 2’yiz.’

‘Yardakçı mı? Eşit savaşçı değil miyiz?’

‘Bunların hepsi öylesine bir rol.Hatırlamana gerek yok, ama başkalarının durumun bu olduğunu düşünmesi için ben öyle bir rol yapacağım.’

 

Bu andan itibaren yapacaklarımız rolden ibaret olacak.

Ruijerd’e de bu rolden bahsettim.

Bugünden itibaren, Ruijerd Migurd ırkından Roisu diye bir genç adam ve kendini Supard ırkından [Ölü Son] diye göstermeye çalışıyor.

Roisu diye bilinen Migurd ırkından bu genç her zaman başkaları tarafından korkulan biri olmak istemiştir.

Ve bir gün iki küçük çocuğu yanına alır.

Büyü yapıp kılıç sanatı bilen çocuklar.

Kendilerini kurtaran Roisu’ya bayılan iki küçük çocuk.

 

‘Bana bayılıyor musun?’

‘Yoo, pek denemez.’

‘Anladım.’

Bu ikisi az çok güçlüler.

Bu ikisini görünce Roisu’nun aklına bir şey gelir.

Migurd ırkına göre ben bayağı uzunum.

Eğer kendime [Ölü Son] Ruijerd dersem, herkes benden hemen korkar.

 

Artık gidip dövüşmekte özgürsün, siz ikiniz gidin ve diğerlerini de kışkırtın.

Bu iki çocuk bayağı yararlı olacaktılar.

Onları kullanarak çabucak ünlenecekti.

‘Yani benim adımı kullanarak benmişim gibi davranacak, vay cani herif.’

‘Aynen öyle, kesinlikle affedilemez birisi.Ama, eğer sahte Ruijerd iyi şeyler yaparsa, insanlar ne düşünür?’

‘Ne düşünürler?’

‘Sahte olduğu çok açık, ama yine de çok iyi biri, diye düşünürler.’

 

Önemli olan biraz yanlış anlaşılma biraz da komedi.

O insanları kandırmaya çalışan biri, ama aslında çok iyi biri.

Onlara bunu düşündürmek önemli.

‘Hmmm?’

‘Sahte Ruijerd iyi adam.Eğer bu söylentiler ortalıkta yayılırsa iş çantada keklik.Eninde sonunda söylentiler iyice çarpıtılacak ve “Ruijerd iyi biri” şeklini alacak.’

‘Bu cidden harika, ama gerçekten öyle mi olur dersin?’

‘Olacak.’

Bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

En azından Ruijerd, şimdiki haliyle kötü namını olduğundan daha da batıramaz.

Şu anki hali olabilecek en kötü konumda.

 

‘Anladım, bu kadar basit bir şey olması sorun olmaz mı?’

‘Aslında öyle basit değil.Başarabileceğimizden emin bile değilim.’

Planlar bir yerden sonra çökmesi muhtemel olan şeylerdir.

Ne kadar detaylı ve titiz biriysen, planın devam eden kısmında yeni planlar üretmen o kadar kolay olur. 

Sonuç olarak, her şey yolunda giderse dedikodular dedikoduları doğuracak ve Ruijerd’in gerçek yüzü herkes tarafından bilinecek.

 

‘Peki ya foyamız ortaya çıkarsa?’

‘Nasıl böyle bir şey diyebilirsin? Sonuçta yalan olan bir şey yok ki bunda.’

‘Ne demek istiyorsun?’

Bir Supard ırkının Migurd gibi davranırken kendine Supard demesi.

Eğer her şey planladığımız gibi giderse, herkesin hoşnut olacağı şeyleri yapar.

Adı bile yanlış değil.

Roisu gerçekte bir Supard ırkı olduğunun bilinmesini istemiyor, o yüzden kendine diğerlerinin önünde Ruijerd diyor.

Supard ırkından Ruijerd.

Dışarıdan bakanlar Migurd ırkından Roisu’nun kendini Ruijerd gibi göstermeye çalıştığını düşünerek yanılacaklar.

Bunda yalan olmamasının sebebi de tam olarak bu.

Yalan söyleyen tek kişi benim.

Fakat Ruijerd yalanların arkasına sığınmayı reddecektir, o yüzden bu kısım hakkında sessiz kalacağım.

 

‘Diğerleri senin Migurd ırkından olduğuna dair kendi kendilerine yanılgıya düşecekler.’

‘Hm? Ah, şimdi anladım.Sahte olan Roisu iken ben kendim gibi davranıyorum öyle mi? Kafam iyice çorba olmaya başladı.Ne yapmam gerek?’

‘Olduğun gibi davransan yeter.’

Ruijerd karmaşık bir yüz ifadesi yaptı.

Bu adam istese bile sahip olduğu yetenekle rol yapamaz.

‘Ama, lütfen ucuz sataşmalarla sana gelen olunca çıldırıp onları öldürmeye kalkışma.’

‘Hmm? Bu, bana kavgaya girmemem gerektiğini söylediğin anlamına mı geliyor?’

‘İstersen kavga edebilirsin, ama en azından zorlanıyormuşsun gibi yap.Birkaç darbe al mesela, omuzlarını düşür ve kavga bittiğinde şansa, bir şekilde kazanmışsın gibi yap.’

Böyle dememe rağmen, Ruijerd böyle bir rolü başarabilir mi bilmiyorum.

Diye düşünüyordum ki,

 

‘Yani onlara karşı ölçülü ol diyorsun öyle mi?’

Galiba bir sorun çıkmayacak.

‘Gerçek Ruijerd asla bu kadar zayıf olamaz, aynı zamanda eğer cidden gerçekse ben harikayım değil mi? Onlara böyle düşündürmek istiyoruz.’

‘Pek anlayamıyorum.’

‘Yani onlara sahte olduğunu düşündüreceksin, bu aynı zamanda düşmanların kendilerini daha iyi hissetmesine sebep olacak.’

‘Ee kendilerini iyi hissedince ne olacak?’

‘Supard ırkının zayıf olduğuna dair dedikodular yayılacak.’

 

Hemen ardından Ruijerd’in suratı asıldı.

‘Supard ırkı zayıf değil!’

‘Biliyorum.Ama sizden güçlüsünüz diye korkuyorlar.Eğer insanlar zayıf olduğunuzu düşünürse daha rahat hissederler, değil mi?’

Böyle dememe rağmen, bizim o kadar zayıf olduğumuzu düşünmelerini istemem.

Eğer hala uzaklarda bir yerde yaşayan Supard ırkı varsa.

Birden tekrar zulme maruz kalabilirler.

Denge çok önemli.

 

‘Öyle bir şey mi?’

Eh, o tarz bir şey işte.

Eğer amaçsızca dolanmaya devam edersek, bir gün foyamız meydana çıkar.

‘Ben destek olmak için elimden geleni yapacağım, ama sonumuzun ne olacağı Ruijerd’in sarf ettiği çabaya bağlı olacak.’

‘Ah, anladım.Güveniyorum sana.’

Limonumsu meyvenin suyunu Ruijerd’in saçlarını beyazlatmak için kullandım.

Orijinal zümrüt yeşili saç rengi başarıyla beyazlatıldı.

Ardından boyamak için aldığımız boyaları uyguladık.

 

Hmm.

Pek güzel olmadı aslında.

Aksine bayağı pasaklı gibi duruyor.

Ama en azından yeşile benzemeyen bir renk.

Ama pek Migurd ırkınınki gibi durmuyor değil mi? Boyları arasındaki fark da bir hayli fazla.

Her neyse, Supard ırkı gibi durmuyor işte.

 

Eh, kılık değiştirme tipin iyice belirsiz olunca başarılı olmuş demektir herhalde.

Migurd ırkına benzeyen biri kendini Supard ırkı olarak tanıtacak ama sanki ikisi de değilmiş gibi bir his verecek.

‘Ayrıca bunu sana veriyorum.’

Kolyemi çıkarıp Ruijerd’in boynuna astım.

‘Bu Migurd köyünden he.’

‘Evet.Bu mezuniyet hediyesi olarak Shishou’dan aldığım bir şey.O günden beri hep yanımdaydı.’

 

Eğer bunu giyerse en azından Migurd ırkıyla daha ilintili biri gibi görünür.

En azından bilenler için yani.

‘Kıymetli bir eşya.Geri verdiğinden emin ol.Mutlaka, geri ver bak.’

‘Ah.’

‘Eğer kaybedersen cidden çok kötü döverim seni.’

‘Tamam anladım.’

‘Ne yapacağıma dair daha açık olursam, şehrin girişlerini toprak büyüsüyle kapatacağım, ardından şehrin için magma yağdırıp yanardağın ağzı dolana dek durmayacağım.’

‘Diğer insanları da mı katıyorsun içine? İçinde çocuklar da var hem.’

‘Eğer diğer çocukların hayatını kurtarmak istiyorsan, kaybetmediğinden kesinkes emin ol.’

‘Hmm? Eğer bu kadar endişe edeceksen, vermesen daha iyi olmaz mı?’

‘Hayır, bunların hepsi şaka tabiki de.’

‘???’

 

Pekala, Eris’in kapüşonu giymesini isteyeceğim.

Kızıl saçları bayağı dikkatleri üzerine çekiyor.

Tüm dikkatleri ve bakışları bir noktaya çekmemiz gerek.

‘Eris, bu kapüşon diyecektim.’

Bunu deyip kapüşonu uzatırken, üzerinde kulaklar için delikler olduğunu fark ettim.

Ama nasıl olur.

Bu bildiğin Final Fantasy 3’teki rahiplerin giydiği kapüşonlar gibi.

Renk tam olarak beyaz değil, ama hafiften pelerin gibi bir kısım arkadan  sarkıyor.

Galiba Hayvan ırkına has bir şey.

Bunu almamız bir hata olabilir.

Eris normalde elbise konusunu çok takmaz.

Ama eğer Boreas tarzı selamlamayı görmüş olsanız anlardınız.

Muhtemelen kendisini hayvan ırkına benzetecek bir şeyi giymek istemez.

 

‘Ehmm…Eris, şey, bu…’

‘B-bu! N-ne yapacaksın onunla!’

‘Bu…Şey Eris için, acaba… giyebilir misin?’

‘Cidden mi?!’

Diye düşünmüştüm ama görünüşe göre mutlu bile oldu.

Bu duruşu hoşnut olmayan birininki gibi değil en azından.

‘Ona gözüm gibi bakacağım.’

 

Çabucak kapüşonu giydikten sonra Eris ağzı kulaklarına varırcasına gülümsüyordu.

Eh, sorun yok gibi.

Pek anlamadım ama, her neyse!

Pekala, ilk durak Maceracılar Loncası.

Gerekli olan unsur komedi.

Bunu asla unutmamalıyız.

 

Umarım her şey yolunda gider.

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.