Dünya Kapısı Çevrimiçi Bölüm 6

Çevirmen: Cetus, Natsujun

 

Köyün girişinde 100 kişilik vampir ordusu
bekliyordu. Önlerinde ise Lucas ve Sebastian saldırıyı yönetmeye hazırdı.

 

“Hey, sizler Denneth’in alevli nefesiyle
başa çıkmanın bir yolunu biliyor musunuz?”

 

Lucas bir plan oluşturmak amacıyla
Sebastian’a sordu.

 

Hepsi silahlı ve savaşa hazırdı ama
Denneth’i küçük göremezlerdi. İskeletin onu neden güçsüz gördüğünü bilmese de
Lucas için güçsüz bir canavar değildi. Oyundaki tüm zamanını bu mağarada
geçiren Lucas bunu iyi öğrenmişti.

 

“Öyle bir saldırıya karşı savunmanın bir
yolu var fakat… gücümüzün yarısına mal olur.”

 

“Ne demek istiyorsun?”

 

Sebastian sonra süreci açıkladı.

 

50 kadar büyücü saldırıyı engelleyecek
kadar güçlü bir bariyer oluşturabilirdi. Fakat bu sürede bariyeri
oluşturabilmek için hareket etmemeleri gerekiyordu. Sadece o kadarla
kalmıyordu, yeteneğin hazırlanması uzun sürdüğü için bariyer oluşturulduktan
sonra en iyisi saldırı bitince bile bariyeri kaldırmamaktı.

 

“Anlıyorum, o zaman bu bariyer üssümüz
olacak ve tamamlandıktan sonra ejderhanın saldırılarına göre girip çıkacağız.”

 

“Tamamdır.”

 

“Peki, başka yetenekleriniz de var mı?”

 

Yeteneklerini duyduktan sonra Lucas bir
plan oluşturdu. Daha önce hiç tecrübesi olmadığı için ne kadar etkili olacağını
bilmiyordu. Fakat başka hiçbir seçeneği olmadığı için planına güvenmesi
gerekiyordu.

 

+
+     +

 

Bu sırada gerçek dünyada Trask ve
çalışanları zaman farkı yüzünden Lucas’ın [Alfa Gri Kurt] tarafından saldırıya
uğradığı zamanı izliyordu. Tabii Lucas’ın etrafta yürüdüğü veya normal
avlandığı zamanları atlamışlardı.

 

“Sonunda izlemeye değer bir rakip…”

 

Trask sonunda videoyla ilgilenmiş ve o da
izlemeye başlamıştı.

 

Şu anda binanın içindeki tiyatro
odasındalardı. Büyük ekran ve projektörle tıpkı bir sinema gibiydi. Başka
çalışanların oturması için de yerler de vardı fakat hepsine yetmemişti bu
yüzden bazıları ayakta kalmıştı ama sorun etmiyorlardı.

 

Bir süre sonra Lucas’ın Alfa’nın
kükremesiyle felç olduğu yere geldiler.

 

“Hah, görünüşe göre tekrar ölecek.”

 

“Hi hi, içimde bir his var, eğer Lucas’sa
bundan bir şekilde kurtulmayı başaracaktır.”

 

“Ne söylüyorsun? Hareket edemez,
yapabileceği hiç-”

 

Pearce Lilianne’le tartışması sırasında
sözünü yarım bırakmak zorunda kalmıştı. Nedeni ise Lucas’ın bir sonraki hamlesiydi.
Öyle ki odadaki herkes gözlerini Lucas’a dikmişti.

 

Çünkü Lucas yetenek kullanarak vücudunu
hareket ettirmiş ve saldırıdan kurtulmayı başarmıştı.

 

“Anlıyorum, demek yetenek yardımcısı
cezalardan daha önce geliyor. Başka bir açıklık fark etmiş olması… bu çocuk da
kim böyle?”

 

İmkansız gibi görünen olayın nasıl olduğunu
anlayan Trask hayranlığını gösterdi.

 

“Yazılımcılara söyle tamir etsinler… o
görevi bitirdikten sonra. Başarılı olsa da olmasa da… Ayrıca tüm oyunculara
değişiklikle ilgili bildiri gönder.”

 

“Peki, patronun iznini alacağız.”

 

Çalışanın patrondan bahsetmesinin nedeni
Trask’tan daha üst rütbeli birisinin olmasıydı. Trask sadece şirketin dünyadaki
birçok CEO’sundan biriydi, tüm şirkete sahip değildi. Başka birisi sahipti.

 

[World Gate Online] adlı oyunu yaratan
kişi…

 

Tek başına başka bir dünya yaratmış birisi,
şirket yönetmek gibi problemli bir işi ise daha uygun Trask gibi insanlara
bırakmıştı.

 

Onun iznini istemelerinin nedeni ise
gereksiz bir iş yaparak işlerin aksamasına yol açmamak istemeleriydi. [Eğitim
Odası]’ndaki açığı giderirken de onu bilgilendirmişlerdi tabii.

 

Bir süre sonra çalışan geri döndü ve mesajı
iletti.

 

“Nasıldı?”

 

“O-o… patron öyle kalmasını istedi.”

 

“… Nedenini sordun mu?”

 

“Evet, bilerek öyle bıraktığını
söyledi…oyuncuların hayal güçlerini serbest bırakmak için.”

 

Bunu duyunca Trask alaylı bir şekilde
gülümsedi.

 

“Sanırım o öyle bir insan…”

 

“Efendim, savaş bitti, tekrar hızlandıralım
mı?”

 

Nostaljik duygular içindeyken, Lilianne
Trask’a seslendi ve iznini istedi.

 

“Ah, evet lütfen… Tamamdır, durabilirsin.”

 

Trask ilginç bir şeyin olabileceğini görmüş
ve videoyu normal hızına döndürtmüştü.

 

Videoda Lucas köye geri dönüyordu.

 

“Ovvv, orduya bak!”

 

“En az 100 kişiler!”

 

“Oh!!! Belki görevi tamamlayabilir!!!”

 

Köyün girişindeki vampir ordusunu görenler
tezahürata başlamıştı.

 

Akıllarında Lucas liderlik edeceği baskına
benzer bir savaş vardı.

 

[[Hadi, şu EXP ejderhasını halledelim.]]

 

“Bir baskın! Bir baskın!!!”

 

Lucas’la Denneth arasında gerçekleşecek
olan savaşı bekleyen izleyiciler bağırdı.

 

“Hoh, bir vampir ordusunu yönetecek olması…
üstelik [Karizma] değerini de elde etmiş gibi görünüyor.”

 

“Hi hi hi, tam da Lucas’tan bekleneceği
gibi.”

 

Pearce ve Lilianne Lucas’a hayranlıklarını
göstermişlerdi.

 

“Oradaki, son parçayı fragmana eklemeyi
unutma.”

 

Videoyu hazırlamakla görevli kişiye emir
verdikten sonra Trask gülümsedi ve ancak kendisinin duyabileceği bir sesle konuştu.

 

“Şimdi, bana neyin var neyin yok göster,
[Dünya Geçidi Anahtarı]’nın taşıyıcısı…”

 

+
+     +

 

‘O’ masasının arkasında oturuyordu, önünde
yaşanan savaşı izliyordu.

 

Sayısız monitör duvarı kaplamış durumdaydı.

 

Önünde çeşitli karakterler geziyor,
dinleniyor, savaşıyor ve çeşitli işler yapıyorlardı. Bunlar [World Gate
Online]’ın bazı oyuncularıydı. ‘Kendi’ başına yarattığı oyunun…

 

Etrafında birçok oyuncu olmasına rağmen o
ilgisini beyaz saçlı, bir ejderhayla savaşmakta olanın üstünde odaklamıştı.

 

[Eğitim Odası]’ndaki açık giderilmek için
izin istendiğinde bu oyuncuyu ilginç bulmuştu.

 

İlk başta [Eğitim Odası]’nda bir açık
olduğu haberi geldiğinde şaşırmıştı. Olayı araştırınca bunu kimin keşfettiğini
de bulmuştu. O oğlan bu açık sayesinde 1. Seviye için çok yüksek değerler
kazanmıştı.

 

Oğlanı izlerken düşünceleri karmaşık
durumdaydı. Hem bu kadar basit bir hata yaptığı için tedirgin olmuş, hem
‘kendi’ programında açık bulabilen bir oyuncu olduğu için sevinmiş, hem de
ileride bu çocuğun gelebileceği noktadan dolayı korkmuş ve son olarak ilginç
bulmuştu.

 

O zamandan beri oğlanın [Portal]’ını
hacklemiş ve takip etmekteydi. Fakat oğlan bir hata yapmış ve başlangıç
kasabasını yeniden doğum noktası olarak eklemediği için yüksek seviyeli bir
zindanda hapis kalmıştı.

 

Şimdi ise oğlanın mağarayı terk etme zamanı
gelmişti. Fakat önce mağaranın gardiyanı konumundaki ejderhayı yok etmesi
gerekiyordu.

 

 

Savaşı izlerken unuttuğunu düşündüğü doğal
bir gülümseyiş yüzünde belirdi…

 

“İkinci grup, canavarın dikkatini sağ
tarafa çekin! Dördüncü grup, büyüyle destek çıkın! Beşinci grup, görüş açısını
engelleyin! Üçüncü grup, etrafını çevirin ve saldırın! Birinci grup, biz önden
saldıracağız! Hadi hadi hadi!”

 

Lucas, Vampir gruplarına Denneth’e
saldırmalarını emrederken karmaşık duygular içerisindeydi.

 

Vampirleri şu şekilde böldü;

İlk grup, savaşlarda en usta 10 vampir ve
Lucas’tan oluşuyordu. Onlar, ejderhaya maksimum hasar vermekle yükümlüydü.

İkinci grup, gruplar içerisindeki en hızlı
ve en çevik 10 vampirden oluşuyordu. Bu grup, ejderhanın dikkatini başka
yönlere çekmekle yükümlüydü.

Üçüncü grup da rakibin zayıf yönünü bulma
konusunda becerikli 10 vampirden oluşuyordu. Birinci gruptan farklı olarak
direk ejderhanın zayıf noktalarına saldıracaklardı.

Dördüncü grup, büyü yapmakta ustalaşmış 15
vampirden oluşuyordu. Bunlar da kendi aralarında ofansif büyü ve şifa büyüsü
yapan iki gruba ayrılıyor.

Beşinci grup ise geriye kalan vampirler,
savaşlarda az tecrübeli olan vampirlerdi. Acemi birliği demek daha doğru olur.
Bunların görevi ise yarasa formuna dönüşüp rakibin görüşünü bozmak, yani onu
rahatsız etmektir.

 

Geriye kalan 50 vampir, üs olarak
kullanacakları bariyerin sürekliliğini sağlamakla görevliydi.

 

Lucas, bu orduya liderlik etmeye
başladığından beri, askeri düzeni ve defansın sürekliliğini ne kadar süre
koruyabilecekleri konusunda endişeliydi.

 

Ejderhanın da onları duyabileceği için
askerlere sesli komut vermenin uygun olup olmadığını düşünüyordu. Fantastik
romanlarda, mangalarda ve animelerde, ejderha ırkı en zeki ırk olarak bilindiği
için her zaman onları korkunç bulmuştur Lucas. Yine de ejderha onlara aldırış
etmeyip sağa sola saldırılarda bulunuyordu.

 

Kuyruğunu sallayarak ve yere çarparak
vampirlere saldırmaya devam etti ama vampirler, yarasaya dönüşerek kolayca
ondan kaçtılar. Lucas yarasaya dönüşemezdi tabii ki, şimdiye ölmüş olurdu bu
yüzden. Neyse ki, ejderha, rakibin dikkatini dağıtan ikinci gruba odaklanmıştı.

 

Canavar, kolayca hücum edemeyecekleri
cüsseye sahip olmasına rağmen vampirler, üçüncü grup sayesinde boşlukları ve
zayıf noktaları buluyorlardı. Onlar da az hasar veren ama sürekli ataklarda
bulunuyorlardı. Lucas, ejderhaya az hasar verebilse bile [Draughtbane]’i
HP’sini hızlıca yenilemesinde etkili oluyordu.

 

Vampirlerin saldırılarından dolayı
öfkelenen Denneth, derin bir soluk aldı.

 

” S-S*ktir! Geri çekilin! Bariyere
geçip kendinizi koruyun! ”

 

Kötü bir şeyler olacağını hissettiği için
Lucas, hemen herkesin bariyere geri dönmesini emretti.

 

Şüphelenmekte haklı çıktı ; çünkü ejderha
neredeyse depreme neden olan ve mağarayı sarsan, kulakları sağır edici bir
şekilde gürledi.

 

*RRROOOOOOOOOOOOOOOOOOAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAARRRRRRRRRRRRRRRRR!!!!!!!!!!!!!!!*

 

“Gh-!? Vü-Vücudum…”

 

Bu daha önce [Mezarlık Baykuşu]** ve [Alfa
Gri Kurt]’un kullandığı gibi felç edici bir yetenekti ama bu sefer farklı
hissediyordu.

 

Bu atağı kırabilmenin yolunu bildiği hâlde
korktuğunu hissetti, daha önce hiç olmadığı kadar. Vücudunu hâlâ hareket
ettiremiyordu. Bariyeri siper olarak kullanmasaydı, bir sonraki atağı
karşılayamayacağını biliyordu.

 

Bazıları, zamanında bariyere saklanamayıp
dışarıda felç olmuşlardı. Herkes, onların bariyere çekilmesi gerektiğini
biliyordu ama kimse kendinde o cesareti bulamıyordu.

 

Korku demek böyle bir şeydi işte.

 

Ejderha, çenesini genişçe açtı ve alev
püskürttü.

 

“—!!!!”

 

Korkudan dolayı çığlık bile atamayan
vampirler, kara alev tarafından ölümüne yandılar. Yine de Lucas, [Gece Görüşü]
yeteneğini maksimum seviyeye ulaştırdığı için kara alevin içinde olan her şeyi
gördü. Gördükleri beyninin derinliklerine işliyordu. Yoldaşlarının silüetleri
yavaşça eriyordu. Malesef, olanları izlemekten başka elinden gelen bir şey
yoktu.

 

“E-evlat…”

 

Lucas’ın yanında olan Sebastian, onun
suratını görünce birşeyler homurdandı. Lucas, muhtemelen onun kendisiyle
konuştuğunu fark etmedi. Gözlerinden yaşlar akıyordu.

 

Lucas, dişlerini sıkarak duygularını
bastırdı. Sonunda biraz sakinleşmişti. Hâlâ karşısındaki sahneye bakarak
Sebastian’a sordu:

 

” Melez vampirler bu canavarı nasıl
yönetiyor? Bu nasıl mümkün?”

 

Bir acemi olmasına rağmen, Lucas
ejderhaların kolayca evcilleştirilip yönetilemeyeceğini biliyordu. Bu yüzden
sorma ihtiyacı duydu.

 

” Beynini yıkayıp onu yönetmeleri
lazım. Yine de yakınlarında onu yöneten birisi olması lazım. ”

 

“Burada kimse yok…”

 

Sebastian, Lucas’ın ne düşündüğünü tahmin
etti ve yüzü sıkıntılı bir hâl aldı.

 

Düşman, canavarı kontrol edebiliyorsa -ki
bunun için yakında olması lazım- ve ortalıkta hiç melez vampir olmadığını düşünürsek
geriye tek bir sonuç kalıyor.

 

“Biri safkan vampirlere ihanet
etmiş”

 

Bunu düşünmüş olsa da bunu kanıtlayacak bir
delili yoktu ve kimin yaptığını bilmiyordu. İçinden başka bir ses de melez
vampirlerin Denneth’i kontrol etmesinin başka bir yolu olabileceğini
söylüyordu.

 

Haklı veya haksız olabilir ama hâlâ
ejderhayı bir şekilde yenmek zorundaydılar.

 

“Herkes hücum etsin! Aynı
taktikle!”

 

Lucas, bağırdı bağırmasına ama hiç bir
karşılık alamadı. Geriye dönüp orduya baktığında onların harekete geçmekte tereddüt
ettiğini gördü. Bazıları hâlâ korkudan titriyordu.

 

Bunun olacağını zaten biliyordu. İlk başta,
o bile kaçmak istemişti bu canavardan. Ama buradan çıkmanın tek yolunun bu
canavarı alt etmek olduğunu biliyordu. Bunu vampirler de biliyordu.

 

“Hıh…İyi o zaman.”

 

Lucas, bir azimle kendisini bariyerin
dışına attı ve canavarın üzerine doğru koşup, ona gözükara bir şekilde
saldırmaya başladı.

 

Ejderhanın kuyruğunun sağdan üzerine
geldiğini gören Lucas zıpladı. Sonra ejderha, kuyruğunu Lucas’ın üzerine çıkarıp
ona doğru bir atakta bulundu.

 

Havadayken kendisine doğru gelen kuyruktan
kaçınma şansı yoktu ; bu yüzden kılıcıyla savuşturdu. Yine de kuyruğun ağırlığı
Lucas’ın gücünü aştığı için bu saldırıyla Lucas yere çakıldı.

 

Hâlâ devam edebilir durumdaydı ama
ejderhanın ayağı Lucas’ın üzerindeydi şimdi.

 

“S-sıçtık!”

 

Saldırının yaklaştığını hisseden Lucas,
yuvarlandı ve zar zor savuşturdu saldırıyı. Ejderhanın ayağıyla yere uyguladığı
darbe yeri sarsınca Lucas’ı havaya sıçrattı.

 

Tutunacak yeri yoktu ve ardından ejderhanın
eliyle yaptığı vuruş onun duvara çakılmasına neden oldu.

 

“G-gh…”

 

Lucas’ın HP’si %10’un altındaydı ve bunun
gibi bir darbe daha yerse kesinlikle ölecekti ve görevde başarısız olacaktı.

 

Ejderha, bariyerin içindeki vampirlere
bakış atıp onlarla ilgilenmediğini gösterircesine burnundan bir soluk
verdi.Lucas’ın çakıldığı yere yürümeye başladı.

 

“S-s*ktir, böyle mi sona erecek?”

 

Kaçınılmaz ölümüne yaklaşırken Lucas,
sadece ölümü beklercesine gözlerini kapatabildi sıkıca.

 

*Boom*

 

Bir patlama olmuştu. Lucas, gözlerini açtı
ve patlamanın kaynağını görmek için etrafına bakındı.

 

Bariyerde, dördüncü grubun ejderhayı büyü
yağmuruna tuttuğunu gördü.

 

Bunun ardından, geriye kalan vampir ordusu
bariyerden dışarı çıkıp aynı taktiklerle ejderhaya saldırdılar.

 

Bu anî saldırı yüzünden kafası karışan
ejderha, Lucas’ı bırakıp vampirlere saldırmaya başladı.

 

Çok geçmeden Sebastian, Lucas’ın yanındaydı
ve elini ona uzattı.

 

” Neden? Hâlâ dikkati benim
üzerimdeyken beni geride bırakıp çıkıştan kaçmalıydınız!”

 

“Ailelerimizi arkamızda nasıl
bırakırız? Bizim için elinden geleni yaparak savaşan birini de terk etmemizin
imkânı yok. Soylu vampirler olarak, bunu yapamayız.”

 

Sebastian, Lucas’ın yorumuna acayip bir
şekilde gülümsedi.

 

“…Hıh… Sizler ne kadar inatçısınız
böyle. Melez vampirlerin neden kaçtıklarını anlıyorum.”

 

“Haha, öyleyizdir.”

 

Karmaşık hisler içerisindeyken Lucas, ona
uzatılan yardım elini tutup ayağa kalktı.

 

Dördüncü gruptan biri tarafından
iyileştirildikten sonra ikisi de birinci gruba katılıp karşı saldırıya
geçtiler.

 

+ + +

 

Aldcrest köyünde, geriye kalan vampirler
girişin önünde, ejderhayı yenmek için onları terk eden sevdiklerinin geri
dönmelerini bekliyorlardı.

 

“…Baba…”

 

Geriye kalan vampirlerin arasından Lilith,
ellerini dua edercesine birleştirmiş babasının geri dönmesini diliyordu.

 

“Herşey yoluna girecek tatlım…
Baban, güçlü biri.”

 

Emma, kızının düşüncelerini fark ettiği
için başını okşayarak onu sakinleştirdi.

 

Her şey yoluna girecek. O anda, herkesin
düşünebildiği tek şey buydu. İnandıkları tek şeydi, bu. Başka seçenekleri yoktu
ama buna inandırmaya zorladılar kendilerini.

 

“Her şey yoluna girecek…”

 

+ + +

 

Yerüstünde, zemin art arda sarsılıyordu.

 

“Bir başka sarsıntı daha mı? Neler
oluyor burada?”

 

“Bana sorma. Bu sarsıntılara neyin
sebep olduğu hakkında bir fikrim yok.”

 

“Biliyorum ama yine de sormak
istedim.”

 

En yakın şehir merkezine yol alan Geeves ve
Rice, sarsıntıları hissedene kadar huzurlu bir şekilde sohbet ediyorlardı.

 

İlk başta, anî sarsıntıdan dolayı şaşkına
dönseler de sarsıntılar devam ettikçe çok geçmeden bu duruma şaşırmaya
başladılar ama hâlâ buna neyin neden olduğunu merak ediyorlardı.

 

“Hahah, belki aşağıda koca bir yaratık
vardır.”

 

“Haha, Belki de öyledir ama ne çeşit
bir yaratığın bu sarsıntılara neden olduğunu merak ediyorum.”

 

“Hmmm, bir ejderha?”

 

“Ne saçmalıyorsun Geeves? Başlangıç
şehrinin yakınlarında bir ejderha olmasının imkânı yok.”

 

“Belki zindanın girişi buradan
uzaktadır?”

 

“Olabilir. Ama birisi bir ejderhayla
ile kapışıyorsa, kesinlikle çoktan üst seviyelerde olmalı.”

 

Rice’ın dediği gibi, oyun piyasaya
sürüldüğünden beri kimse henüz bir ejderha görmemişti. Herkes, oyunda
ejderhaların olabileceğini düşünse de kimse ejderhalardan birini görememişti.

 

Yani canavar gerçekten bir ejderha ise
savaşta ölmüş olsa bile, birileri çoktan o kişiyi övmüştü.

 

“Sanırım haklısın. Hey, koca bir
Golem’e** ne dersin?”

 

“Veya dev?”

 

“Bir Hidra* da olabilir!”

 

“Sadece demek istiyorum ki bir ejderha
olamaz.”

 

Bu şekilde, ikisi huzurlu bir şekilde
konuşmalarına devam ederek yollarına koyuldular.

 

O anda, birisi onları lanetliyormuş gibi
sırtlarında bir ürperti hissettiler. Tabii ki bu kişi Lucas’tı ama bu başka bir
hikâye.

 

+ + +

 

*RAAAAAAAAAAAAAAHHHHHHHHHHHHHHH!!!!!!!!!!!!!!!!!!*

 

Kendinden küçük birşeyler tarafından
saldırıya uğrayan ejderha öfkelenip etrafına bir şok dalgası vererek herkesi
kendisinden öteye uçurdu.

 

Bu dalgadan dolayı, Lucas ile Sebastian
ayrı düştü ve Lucas, zeminle üstüne düşen bir kaya arasına sıkıştı. Kaya,
ayağının üstündeydi ve onun hareket etmesini engelliyordu.

 

Etrafına baktığında bazı vampirlerin de
aynı duruma düştüğünü gördü. Bazıları hâlâ ayağa kalkmakta güçlük çekiyordu.

 

Nihayetinde görüş menzilinde Sebastian’ı
gördü.

 

Ejderhaya en yakın kişi oydu ve görünüşe
göre aynı sıkıntıdan dolayı ayağa kalkamıyordu o da. Ejderha, Sebastian’a
yaklaştıkça Lucas’ın iyice rengi soluyordu.

 

“Hass… Kaç!”

 

Bütün gücüyle sol ayağındaki kaya parçasını
ittirdi ama ne kadar zorlasa da onu üstünden atamıyordu.

 

Normalde onu ittirebilecek güçte olmasına
rağmen, mevcut can seviyesinin sonuna yaklaşmıştı.

 

Hiç bir şey yapamayacak kadar yorgundu ama
pes etmedi. Kaya parçasından kurtulup Sebastian’a ulaşmalıydı.

 

“Lanet olsun! Biriniz! En azından
biriniz beni kurtarsın!”

 

Sebastian, ona yiyecek ve her ne kadar
uyumayı kabul etmemiş olsa da yatak verdi. Savaşabileceği bir şey verdi.
Aslında tek başına savaşmak zorunda olmasına rağmen onu savaşta destekledi ve
son olarak Lucas’ın başı dertteyken, o kaçmadı.

 

Lucas bu defa onu kurtararak borcunu ödemek
istedi.

 

Bu düşüncesinin en büyük nedeni bir
oyuncudan yani Lucas’tan farklı olarak NPClerin bir hayatının olmasıydı.

 

Ejderhanın kendisine yaklaştığını fark eden
Sebastian, bitkin bir şekilde ayağa kalkmayı başardı ve ejderhadan kaçmayı
çalıştı.

 

Ama çok yavaş kalmıştı. Ejderha çoktan onu
yakalamış ve onu yemek için ağzını genişçe açmıştı.

 

“Yoo! Buna izin vermeyeceğim!”

 

Lucas, kaya parçasını hareket ettirmekten
vazgeçip Sebastian’ın ona verdiği kılıcı eline aldıktan sonra serbest kalmak
için ayağına savurdu kılıcı.

 

Sonunda serbest kalan Lucas, Sebastian’a
ulaşmak için vurabildiği kadar sert bir şekilde yere vurdu.

 

Bunun uygunsuz olduğunu bilse de kaybolan
ayağı yerine kılıcı baston olarak kullandığı için endişelenecek zamanı yoktu.

 

Sebastian’ın karşısındaydı şimdi,
Sebastian’a doğru sıçradı ve onu başka bir yöne itti ve havada süzüldü.

 

Lucas için zaman yavaşlamış gibiydi.
Sebastian’ın ağzının Lucas’ın ismini söylercesine açılıp kapandığını gördü
sadece ama Lucas, onu anlamayacak kadar bilinçsizdi. Eğer gerçekten ismini
söylediyse, bu Sebastian’ın ona ilk defa ismiyle hitap ettiği andı.

 

“Bu his… Bunu daha önce nerede
hissetmiştim?”

 

Lucas, gözlerini kapatmış, ölümünü
bekliyordu.

 

“Ah, evet… O zamandı… Bu mağaraya
düştüğüm zaman…”

 

Sonrasında, ejderhanın ağzının kapanış
sesiyle beraber bütün gürültüler kesildi ve Lucas, karanlık tarafından yutuldu.

 

*Golem: efsanelerde ruhu olmayan genelde
kilden veya topraktan oluşturulan bir canlıdır.

*Hydra veya Hidra: Mitolojide çok başlı
yılan olarak geçer. Kestikçe yeni kafaları çıkarmış.

 

Not

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.